Söz verdiğim gibi 2011’in son dakikalarında blogumda nasıl geçmiş 2011 özetini yapıyoruz…
Aralık
Bahanesiz
Tablo
Sonbaharın Fotoğrafları
Can Yakıyor
Yazdan Kalan Son Kareler
Kanım Kaçmış
Yine Pisi
Kadir Gecesi
Karagöz Hacivat
Neden Evde Kaldım?
Bir Damla Su
Helikido
Keees
Maskeli Balo
Galatart Ebru Yonca
Şehr-i Konya
Yazar Kafe'de Günün Sitesi
Kayıp Bloglar
Çok Üşüyorum
1 Günlük Tatil
Blog Post
1 Ocak Özel Gazetesi
Cumartesi, Aralık 31, 2011
Cuma, Aralık 30, 2011
Yeni Yıl Dilekleri
Yılın son iş günü…
Son aylarda zaten keyifsiz, isteksiz olan bu günlerin sonuncusunu yaşıyoruz, her zamanki gibi sanki bir saniyeyle her şey değişecekmiş gibi bütün keyifler, istekler, umutlar 01.01 00:01 ve sonrasına erteleniyor.
Her cepten, çantadan birer ikişer piyango biletleri çıkıyor…
Bi şurdan bi de buradan alıyim deniyor.
İkramiye parçaları birleşen puzzela çıkmayacak ki, sadece bir bilet yeter
Çoğaltmak umudu sadece…
İş Bankası reklamlarındaki gibi yeni yıla girmek istemeyen, olduğu yerde kalıp hazır hissedince kendini yıla başlamak isteyen bi çoğunluk var şüphesiz…
Her açtığım sayfada, her çevirdiğim yaprakta, kanalda görmesem kardan adamlı, kırmızılı yeşilli, yanar dönerli reklamları haberleri anlamıycam neyin geldiğini...
Kooooskocaman bi tatile giriyormuş gibi garip bi duygu var herkeste oysa sıradan bi haftasonu kadar geçecek zaman, belki de telaşesinde daha da kısa...
Umud etmek için nedenlerimizin
Son aylarda zaten keyifsiz, isteksiz olan bu günlerin sonuncusunu yaşıyoruz, her zamanki gibi sanki bir saniyeyle her şey değişecekmiş gibi bütün keyifler, istekler, umutlar 01.01 00:01 ve sonrasına erteleniyor.
Her cepten, çantadan birer ikişer piyango biletleri çıkıyor…
Bi şurdan bi de buradan alıyim deniyor.
İkramiye parçaları birleşen puzzela çıkmayacak ki, sadece bir bilet yeter
Çoğaltmak umudu sadece…
İş Bankası reklamlarındaki gibi yeni yıla girmek istemeyen, olduğu yerde kalıp hazır hissedince kendini yıla başlamak isteyen bi çoğunluk var şüphesiz…
Her açtığım sayfada, her çevirdiğim yaprakta, kanalda görmesem kardan adamlı, kırmızılı yeşilli, yanar dönerli reklamları haberleri anlamıycam neyin geldiğini...
Kooooskocaman bi tatile giriyormuş gibi garip bi duygu var herkeste oysa sıradan bi haftasonu kadar geçecek zaman, belki de telaşesinde daha da kısa...
Umud etmek için nedenlerimizin
Gerçekleştirmek için hayallerimizin
Dans etmek için içimizdeki müziğin
Keyfe harcamak için paramızın
Elini tutmak için sevdiklerimizin
Paylaşmak için dostlarımızın
Zevkle yorulmak için işimizin
Gülmek için kahkahalarımızın
Yemek için çikolatalarımızın
Oynamak için oyuncaklarımızın
Yaşamak için ruhumuzun
Sağlığımızın, huzurumuzun hep olması dileğiyle...
Çarşamba, Aralık 28, 2011
Yavrularım Geldi
Yavru meşelerime kavuştum, en kısa zamanda onları toprakla buluşturup, besleyip bakıp büyütmeye başlıycam...
Darısı diğer yavruların başına...
Siz de yavru meşeleriniz olsun istiyorsanız buradan >>
Darısı diğer yavruların başına...
Siz de yavru meşeleriniz olsun istiyorsanız buradan >>
Pazartesi, Aralık 26, 2011
Toplu Özet
Başka bi'şey ararken blogumda bu postum çıktı karşıma, güzel olmuş bir yılı biterken özetlemek...
Tekrar hatırlamak hoşuma gitti, bu sene de aynısından yapmaya karar verdim nasıl geçmiş 2011 diye...
http://dortyaprakliyonca.blogspot.com/2008/01/2007-izleri.html
Blogumun ziyaretçi istatiklerini, kim neyi aramış, nerden nasıl gelmiş bakarım çoğunlukla
dün gece 23:30'dan itibaren Türkiye'nin pek çok farklı ilinden
"üç kişi bir sırrı saklayabilir, ikisi ölmüşse" sözünü kimin söylediği aranmış.
Herhalde televizyonda bi yerde geçti, bak şimdi de onu merak ettim
Kim mi söylemiş bu sözü, Benjamin Franklin...
http://dortyaprakliyonca.blogspot.com/2010/02/damtlms-sozler-sir.html
Tekrar hatırlamak hoşuma gitti, bu sene de aynısından yapmaya karar verdim nasıl geçmiş 2011 diye...
http://dortyaprakliyonca.blogspot.com/2008/01/2007-izleri.html
Blogumun ziyaretçi istatiklerini, kim neyi aramış, nerden nasıl gelmiş bakarım çoğunlukla
dün gece 23:30'dan itibaren Türkiye'nin pek çok farklı ilinden
"üç kişi bir sırrı saklayabilir, ikisi ölmüşse" sözünü kimin söylediği aranmış.
Herhalde televizyonda bi yerde geçti, bak şimdi de onu merak ettim
Kim mi söylemiş bu sözü, Benjamin Franklin...
http://dortyaprakliyonca.blogspot.com/2010/02/damtlms-sozler-sir.html
Cuma, Aralık 23, 2011
Selamlique'den Kahve Falı
Caroline Koç'un markası Selamlique çok hoş bir kahve dükkanı yapmış internette... -introsunda Selma Ergeç'in oynadığı-
Kahve olur da falsız olur mu???
Onu da düşünmüşler, kahvenin üstüne bi de fal bakıp muhabbeti koyultun diye...
Hem de öyle sıradan di'il kakuleli, tarçınlı, çikolatalı, okkalısından seçip sade mi, orta mı deyiverip bi de dilek tuttun mu;
Keyfiniz bol olsun :))))
Yolu bulmak için aşağıdaki linke tıklayın
Yolu bulmak için aşağıdaki linke tıklayın
Neyse halim çıksın falım...
Bir son dakika bilgisi, iphone ve ipad üzerinde de Selamlique'den fal bakabileceğiniz uygulamaları varmış.
Etiketler:
çikolata,
kahve,
kahve falı,
keyif,
koç,
marka,
selamlique,
şeker
Astroloji'nin Yıl Sonu Sınavı
Yine bir yılın son günlerini yaşarken; gazetelerin, dergilerin, internet sitelerinin bir köşesinde "2012'de sizi neler bekliyor?" cümlesi içimizi gıdıklıyor.
Bi heyecan bi heves okumaya başlıyoruz...
Oooo ne güzel, çok iyiymiş, bu yıl benim yılım olcakmış, falan filan...
Şubat'a kalmadan okunanların hepsi unutulup gidiyor, çok güzel şeyler olcak heyecanıyla birlikte...
Geçenlerde 2011 ön görüleri yazan bi kitap buldum evde; açıp okusam neler tutmuş hayatımda bunlardan diye...
Gitmedi elim...
2012 için okuduklarımı, olmasını dilediklerimi ümit etmeyi tercih ediyorum...
Ve diyor ki herkes -astrologlar-
Bu yıl kovaların yılı olacak, son 10 yıldır yaşadıkları sıkıntılar belirsizlikler bitecek
Savulun biz geliyoruz :))))
Bi heyecan bi heves okumaya başlıyoruz...
Oooo ne güzel, çok iyiymiş, bu yıl benim yılım olcakmış, falan filan...
Şubat'a kalmadan okunanların hepsi unutulup gidiyor, çok güzel şeyler olcak heyecanıyla birlikte...
Geçenlerde 2011 ön görüleri yazan bi kitap buldum evde; açıp okusam neler tutmuş hayatımda bunlardan diye...
Gitmedi elim...
2012 için okuduklarımı, olmasını dilediklerimi ümit etmeyi tercih ediyorum...
Ve diyor ki herkes -astrologlar-
Bu yıl kovaların yılı olacak, son 10 yıldır yaşadıkları sıkıntılar belirsizlikler bitecek
Savulun biz geliyoruz :))))
Pazartesi, Aralık 19, 2011
Entelköy-Efeköy
Film yorumlarıma Entelköy, Efeköy'e Karşı ile devam ediyorum...
Daha eğlenceli olabileceğini düşündüğüm ama izlerken sıkıldığım bir film oldu.
Filmin taşıdığı önemli mesaj uzun saatlerde kaynadı gitti...
7 yaş üstü, 13 yaş altındakilerin ebeveynleri ile izlenmesi işaretlerini almasının sebebi filmin iki üç yerinde sıvama küfür olması. Yani aradaki o sahneleri çıkartsanız filmden bi şeyler eksik mi anlamazsınız.
Müsamerede sahneye çıkıp bi nefeste şiirini okuyan çocuk gibi, sövüyo sayıyo bitiyo...
Yönetmen Yüksel Aksu'nun hikaye anlatıcı olarak sazlı sözlü giriş, gelişme, sonuçta yer alması keyifliydi. Ancak bu sahneler çatlamış topraklar üzerinde geçince, "eyvah termik canavar kazanıyo galiba filmin sonunda" diye bi korku salıyor yüreğinize
Efelerle Bulutsuzluk Özlemi'nin birlikte zeybek çalması, türkülerimizin modern enstrümanlarla yorumlanmasının ne kadar güzel olacağını hatırlatırken güzeldi.
Ama daha da önemlisi köylülerin eskidir diye atıp verdiklerine entellerin hazine diyip sahip çıkıp yüceltmeleri, şiddet gören eşeğe 500 lira verip satın alıp kültürün hizmetinde euro yumurtlar hale getirmeleri; kıymetini bilemediklerimizin nasıl değerli olduğunu göstermesi açısından anlayana güzel mesajlar taşıyordu.
Termik santrale karşı entellerin köye sahip çıkması, köylülerin de onlara direniş göstermesi ne yazık ki ülkemizin gerçeği...
Daha eğlenceli olabileceğini düşündüğüm ama izlerken sıkıldığım bir film oldu.
Filmin taşıdığı önemli mesaj uzun saatlerde kaynadı gitti...
7 yaş üstü, 13 yaş altındakilerin ebeveynleri ile izlenmesi işaretlerini almasının sebebi filmin iki üç yerinde sıvama küfür olması. Yani aradaki o sahneleri çıkartsanız filmden bi şeyler eksik mi anlamazsınız.
Müsamerede sahneye çıkıp bi nefeste şiirini okuyan çocuk gibi, sövüyo sayıyo bitiyo...
Yönetmen Yüksel Aksu'nun hikaye anlatıcı olarak sazlı sözlü giriş, gelişme, sonuçta yer alması keyifliydi. Ancak bu sahneler çatlamış topraklar üzerinde geçince, "eyvah termik canavar kazanıyo galiba filmin sonunda" diye bi korku salıyor yüreğinize
Efelerle Bulutsuzluk Özlemi'nin birlikte zeybek çalması, türkülerimizin modern enstrümanlarla yorumlanmasının ne kadar güzel olacağını hatırlatırken güzeldi.
Ama daha da önemlisi köylülerin eskidir diye atıp verdiklerine entellerin hazine diyip sahip çıkıp yüceltmeleri, şiddet gören eşeğe 500 lira verip satın alıp kültürün hizmetinde euro yumurtlar hale getirmeleri; kıymetini bilemediklerimizin nasıl değerli olduğunu göstermesi açısından anlayana güzel mesajlar taşıyordu.
Termik santrale karşı entellerin köye sahip çıkması, köylülerin de onlara direniş göstermesi ne yazık ki ülkemizin gerçeği...
Cumartesi, Aralık 17, 2011
Türk Filmleri Gelecekten Haber Veriyormuş...
"Boşver Fener'i yaaa hakemlere para veriyo, her maçta penaltı her maçta penaltı"
1983 yılı Zeki Alasya'nın yönetmenliğini yapıp başrolünü de Metin Akpınar'la paylaştığı Davetsiz Misafir filminde geçen bir cümle...
Filmin konusu şöyle; son derece kibar bir kişiliğe sahip olan Halim Bey bankadaki veznedarlık görevinden İstanbul’a tayin edilir. Halim Bey ve ailesi burada tanıştığı bir gencin evinde kalmaya başlar. Ancak kendisine çok benzeyen bir hırsız bankayı soymak için ile onun yerine geçince ortalık karışır.
Fener'le Beşiktaş çekişmesinde Zeki Alasya bir Beşiktaş'lı olarak söylüyor bu sözleri...
1983 yılı Zeki Alasya'nın yönetmenliğini yapıp başrolünü de Metin Akpınar'la paylaştığı Davetsiz Misafir filminde geçen bir cümle...
Filmin konusu şöyle; son derece kibar bir kişiliğe sahip olan Halim Bey bankadaki veznedarlık görevinden İstanbul’a tayin edilir. Halim Bey ve ailesi burada tanıştığı bir gencin evinde kalmaya başlar. Ancak kendisine çok benzeyen bir hırsız bankayı soymak için ile onun yerine geçince ortalık karışır.
Fener'le Beşiktaş çekişmesinde Zeki Alasya bir Beşiktaş'lı olarak söylüyor bu sözleri...
Etiketler:
beşiktaş,
fenerbahçe,
Film,
futbol,
türk filmleri,
zeki-metin
Perşembe, Aralık 15, 2011
İzler-Özgür Demir
Özgür Demir, rakamlarla arası pek iyi bir mali müşavir olduğu kadar müziğin notalarıyla da arası iyi, hobisini profesyonelliğe taşıyan bir baba...
Defne ve 11 aylık Bulut'un babası, Sinem'in eşi...
Sinem de benim ekibimin bir üyesi, çalışma arkadaşım yani bu yazı benden torpilli :)))
Özgür'ü 22 Aralık perşembe akşamı Asmalı Jazz Stop'da izlemek isteyenlerle orda görüşmeyi umuyorum :)))
Şarkılarını dinlemek, gelmeden önce ezberleyip eşlik etmek isterseniz
http://ozgurdemir.net/
(Biletler konser akşamı kapıda satılacak, 20 TL)
Çarşamba, Aralık 14, 2011
Yavru Meşeler Yuva Arıyor!
evvel zaman içinde, kalbur saman içinde;
toprak işçisi milyonlarca canlıya yuva olan meşeler
yetmediklerini farketmişler dünyaya
ve büyümek için yuva arar olmuşlar kendilerine
onun kapısını çalmışlar bunun kapısını çalmışlar
yok
kimse bakmamış yüzlerine
sonra bir gün facebook diye bi'şey olduğunu duymuşlar
o şey ki,
bir anda çığ gibi büyüyüp milyonları peşine takan
düşünmüş taşınmış bu meşeler
biz yeni yuvalarımızı buradan arasak mı ki acaba diye...
Bir yuva vermek isterseniz bu sevimli meşelere
http://www.facebook.com/temavakfi adresine uğrayın
ya da
TEMA yazıp 3464'e mesaj atıp 5 TL'lik bir bağışta bulunabilirsiniz.
Bakalım benim yavrum ne zaman gelecek???
toprak işçisi milyonlarca canlıya yuva olan meşeler
yetmediklerini farketmişler dünyaya
ve büyümek için yuva arar olmuşlar kendilerine
onun kapısını çalmışlar bunun kapısını çalmışlar
yok
kimse bakmamış yüzlerine
sonra bir gün facebook diye bi'şey olduğunu duymuşlar
o şey ki,
bir anda çığ gibi büyüyüp milyonları peşine takan
düşünmüş taşınmış bu meşeler
biz yeni yuvalarımızı buradan arasak mı ki acaba diye...
Bir yuva vermek isterseniz bu sevimli meşelere
http://www.facebook.com/temavakfi adresine uğrayın
ya da
TEMA yazıp 3464'e mesaj atıp 5 TL'lik bir bağışta bulunabilirsiniz.
Bakalım benim yavrum ne zaman gelecek???
Neden önce burnunun kemiğinde boydan boya bi sızı peydah olur?
Acıtır...
O acıdan mı ağlarsın, ağladığın için mi acır o???
Bırakırsan akar yaşlar sessizce aşağıya doğru
Kimse fark etmesin ağladığını diye çevirmişsen başını yana
Burnunun yanından geçip sımsıkı kapalı dudaklarını kıvrımlarından çenene, oradan da boynuna doğru süzülür
Boynun ıslanır, gömleğin ıslanır, ceketinin yakası ıslanır
Önündeki engel kalkan diğer damlalar da peşi sıra gelir
Karanlıkta kimsenin olmadığı bi yerde saklanmadan ağlamak istersin
İki Cami Arasında Aşk
Öylesine büyülü bir konu ki, adını duyunca hemen okuma hevesi uyandırmıştı ben de...
Kitap sayfalarının sadece tek bir yüzüne basılan metni okumak, kitabı okumayı kolay hale getirse de yaptğı kağıt israfıyla canınızı yakıyor. Sayfaları hızlıca karıştırdığınızda batan hilali seyretmek için buna değer derseniz, bi'şey diyemem...
Başlaması ile bitmesi arasında geçen süre sadece 2,5 saat...
İlk sayfalarda Mimar Sinan'dan nefret ediyosunuz, 50 yaşında evli bi adamın 17 yaşındaki genç bir kıza aşık olması rahatsız ediyor insanı.
Ama mimari dehasına saygı duyduğunuz bir insanı bu kadar da çabuk harcamak istemiyor, bi yerlerinden haklı çıkarmaya çalışıyorsunuz.
Aşka saygı duyuyorsunuz, kime yada kaç yaşına olduğuna di'il.
Aşkın tutkusunun yarattığına...
Aşkla yapılanın nasıl güzel olduğuna, aşkla verilenin nasıl özel olduğuna...
Bunu da kabullendik devam ediyoruz okumaya ama o kadar yüzeysel, derinliksiz bir anlatım ki; ne o zamanın İstanbul'unu ne Sinan'ın muhteşem eserlerindeki detayı görebiliyorsunuz.
Sadece caminin taşlarının üst üste dizildiğini, arada bir Sinan'ın gidip işçileri kontrol ettiğini öğreniyorsunuz.
Miladi takvime çoktan geçilmiş Aralık ayının gelmesi bekleniyor...
Divan şiirlerini engin edebiyat bilginizde anlamanız bekleniyor...
Mihr ve Mah'ın gerçekleşmesi belki sayfalarca anlatılabilecekken bi çırpıda olup bitmiş, siz hala boş gözlerle gökyüzüne bakıyor oluyorsunuz...
İki Cami Arasındaki Aşk'ı okumak tatmin etmez sizi, vurun kendinizi yollara gidin görün dokunun taşlara onlar kendi hikayesini anlatır size...
Kitap sayfalarının sadece tek bir yüzüne basılan metni okumak, kitabı okumayı kolay hale getirse de yaptğı kağıt israfıyla canınızı yakıyor. Sayfaları hızlıca karıştırdığınızda batan hilali seyretmek için buna değer derseniz, bi'şey diyemem...
Başlaması ile bitmesi arasında geçen süre sadece 2,5 saat...
İlk sayfalarda Mimar Sinan'dan nefret ediyosunuz, 50 yaşında evli bi adamın 17 yaşındaki genç bir kıza aşık olması rahatsız ediyor insanı.
Ama mimari dehasına saygı duyduğunuz bir insanı bu kadar da çabuk harcamak istemiyor, bi yerlerinden haklı çıkarmaya çalışıyorsunuz.
Aşka saygı duyuyorsunuz, kime yada kaç yaşına olduğuna di'il.
Aşkın tutkusunun yarattığına...
Aşkla yapılanın nasıl güzel olduğuna, aşkla verilenin nasıl özel olduğuna...
Bunu da kabullendik devam ediyoruz okumaya ama o kadar yüzeysel, derinliksiz bir anlatım ki; ne o zamanın İstanbul'unu ne Sinan'ın muhteşem eserlerindeki detayı görebiliyorsunuz.
Sadece caminin taşlarının üst üste dizildiğini, arada bir Sinan'ın gidip işçileri kontrol ettiğini öğreniyorsunuz.
Miladi takvime çoktan geçilmiş Aralık ayının gelmesi bekleniyor...
Divan şiirlerini engin edebiyat bilginizde anlamanız bekleniyor...
Mihr ve Mah'ın gerçekleşmesi belki sayfalarca anlatılabilecekken bi çırpıda olup bitmiş, siz hala boş gözlerle gökyüzüne bakıyor oluyorsunuz...
İki Cami Arasındaki Aşk'ı okumak tatmin etmez sizi, vurun kendinizi yollara gidin görün dokunun taşlara onlar kendi hikayesini anlatır size...
Etiketler:
Aşk,
Cami,
Kitap,
mihrimah sultan,
mimar sinan,
roman
Pazartesi, Aralık 12, 2011
Üüürü üüüü
Her iş gününün aksine, uyandığım saatte çoktan giyinip evden çıkmış servis bekliyordum her zamankinden farklı bi durakta...
Henüz aydınlanmayan günün içinde bir horozun sabah selamını duyunca gülümsemekten alamadım kendimi...
İstanbul'un orta yerinde, iş yerlerinin arasında bi restoranın önündeki küçük yeşillikte beslediği bir kaç kanatlıdan biri bu horoz...
Kendimi başka bi şehirde, huzurlu bi güne başlıyormuş gibi hissettim...
Sadece tatilde anadolu kasabalarında duyabileceğim bir ses benim için, ama günü gerçek kılan...
Sentetik, sanal olmayan...
Nasıl bir ironidir ki bu gerçekliği yazdığım kaçtığım sanallık...
Bahçeli bir evim olursa sanırım sırf sabahları onunla uyanmak için bi horoz besleyebilirim...
Henüz aydınlanmayan günün içinde bir horozun sabah selamını duyunca gülümsemekten alamadım kendimi...
İstanbul'un orta yerinde, iş yerlerinin arasında bi restoranın önündeki küçük yeşillikte beslediği bir kaç kanatlıdan biri bu horoz...
Kendimi başka bi şehirde, huzurlu bi güne başlıyormuş gibi hissettim...
Sadece tatilde anadolu kasabalarında duyabileceğim bir ses benim için, ama günü gerçek kılan...
Sentetik, sanal olmayan...
Nasıl bir ironidir ki bu gerçekliği yazdığım kaçtığım sanallık...
Bahçeli bir evim olursa sanırım sırf sabahları onunla uyanmak için bi horoz besleyebilirim...
Cuma, Aralık 09, 2011
Irish Cream Tiramisu
Türk ev kadınlarının günde yapılacaklar listesine girişine pek sıcak bakmamış hep mesafeli kalmıştım tiramisuya. Hazır pasta tabanı ve sade nescafeyle yapılması yavan bir tat bırakıyordu ben de...
Üstelik kremasında krem peynir olması tatlıya peynir çok ama çoooook uzaktı bana. Bakmayın şimdiki cheesecake düşkünlüğüme, ne zaman nerde tutulduk birbirimize bilmiyorum ama artık tatlı menüsündeki ilk tercihim cheesecake -pişmeyeninden-
Tiramisuyla barışmamıza sebep de kedi dilidir...
Geçenlerde bi yerde yediğim tiramisunun kıvamı lezzeti çok yerindeydi ve o an bi şimşek çaktı beynimde en sevdiğim kahve aroması irish cream'le nasıl yakışırlardı birbirine...
Daha önce Macro'dan aldığım Boaters'ın irish cream'ini arıyordum ama bulamıyordum günlerdir.
Sağolsun yine google yetişti imdadıma, online satış yapılan sitesinden sipariş verdim hemen.
http://www.blendup.com/tr/default.asp
Gelir gelmez denedim ve sonuç çok başarılı...
Ama elimdeki tarifi biraz daha geliştirmeyi düşünüyorum ondan sonra yazıcam.
Şimdilik fotoğraflarıyla idare ediverin :))))
Çarşamba, Aralık 07, 2011
AVM'lerde Yılbaşı - Marmara Forum
Süslendi püslendi, ışıklandı bütün alışveriş merkezleri...
Bu yazı dizisiyle gittiğim AVM'leri paylaşmayı düşünüyorum.
İlk mekanımız Marmara Forum, Hadise'nin bir butonla 351.752 ampulü yaktığı yer...
Işıklar, süslü püslü çam ağaçları keyifli hale getiriyor şüphesiz ama benim favorim cazcı penguenler
Bi akşam sinema çıkışı kulağıma gelen şarkıya doğru yürüdüğümde bu sevimli penguenlerle karşılaştım.
Hem şarkı söylüyor, hem enstrüman çalıyor hem de sağa sola sallanarak dansediyorlar...
Durup dakikalarca seyredebilir insan
Bu yazı dizisiyle gittiğim AVM'leri paylaşmayı düşünüyorum.
İlk mekanımız Marmara Forum, Hadise'nin bir butonla 351.752 ampulü yaktığı yer...
Işıklar, süslü püslü çam ağaçları keyifli hale getiriyor şüphesiz ama benim favorim cazcı penguenler
Bi akşam sinema çıkışı kulağıma gelen şarkıya doğru yürüdüğümde bu sevimli penguenlerle karşılaştım.
Hem şarkı söylüyor, hem enstrüman çalıyor hem de sağa sola sallanarak dansediyorlar...
Durup dakikalarca seyredebilir insan
Altın... Bırak Sensiz Gitsin
"ALTIN ..ARTIK SENENİN SONU..
Dediler ki maillerde ,iletilerde...
Dünkü altın raporunuzdan hiçbir şey anlamadık..
Ve dediler ki..Niye sürekli altın raporunuzu web sitenize koymuyorsunuz..
Dedik ki..
Anlamayan niye böyle birşey istesin..
Çünkü platformumuzda sürekli yazıyoruz,uyarıyoruz zaten,platform sahibi misin..
Değilsin..
O halde böyle birşeyi isteyeceğine git o platformu al..
Yazıyor işte kuyumcu paketi böyle bir şeydiye,haberli sistem böyle bir şey diye..
Ama yazalım madem..
1680 den önce mala girme kuyumcu kardeşim,dövizci kardeşim diyorduk..
Şimdi baktık..
1656 ya revize ettik alacak olanlara
Dedik ki sakin kalmaya devam et..
Avrupa nasıl biter diye bekliyorsun diyoruz..
Kötü biter diyorsun..
Sene içinde altın prim yaptı mı diyoruz..
Ohooo diyorsun..
Sen fon yönetsen şimdi satsan sene sonu bonusu alacaksın,mis gibi,
Satışlarla altın inerse aynı mala aşağıdan gireceksin mis gibi..
Satar mısın diyoruz..
Satarım diyorsun..
Altında fiziksel talebi senenin son iki haftasında gösterme alemi var mı diyoruz..
Yok diyorsun..
Eee bizde alış için beklentimizi 1656 ya çektik..
Biz bunu dedik..
Sen ne diyorsun..
Altın 5 dolar yükseldi,alayım mı?
Ne diyelim ki..
Bırak sensiz gitsin bu kez..."
Venn Eğitim ve Finansal Danışmanlık şirketinin yorumları, piyasadaki basmakalıp tek düze yorumlardan farklı tarzıyla bir süredir dikkatimi çekiyordu.
Bugünkü altın yorumu o kadar orjinaldi ki, paylaşmalıyım mutlaka...
Konuşan Kitaplar
Görme engelliler için kitap okunması, onların bu kitapları dinleyerek hayattan keyif almaları fikri her zaman desteklediğim; ben de ne yapabilirim diye takip ettiğim bir konudur.
Boğaziçi Üniversitesi'nin böyle bir hizmeti olduğunu öğrenmiş bayağı da bi araştırma yapmıştım hakkında. Sonra şirketimizde bu amaçla bi etkinlik düzenlendiğinde kitap okumak için gönüllü olmuş ama Gebze'de olma zorunluluğu nedeniyle destek verememiştim.
Sonradan görme engelli olan bi dostumu kitaplarla yeniden buluşturmak için çareler düşünürken, basit bi kayıt cihazıyla olur mu diye düşündüm. Olur du olmasına da görme engelli bi insanın kaldığı yeri işaretlemesi, sonra oradan devam edebilmesi gibi kullanımda ortaya çıkacak engeller vardı. En sonunda telefonun bi ucunda düşünmekten öteye geçemedim.
Ne zaman ki; televizyonda konuşan kütüphane Türkiye'ye Değer reklamını seyredince ki mutluluğumu anlatamam...
Türk Telekom müşterileri engellerini belgeleyerek üye olabilecekleri yapıda şifre ve kullanıcı adları ile ev telefonlarından sesli kütüphaneye ulaşıp, kitap seçebilecek, dinledikleri kitaplara kaldıkları yerden devam edebilecekler.
Şu an 236 sesli kitabın olduğu sesli kütüphaneye 0 800 219 91 91 numarayı ev telefonundan ücretsiz arayarak ulaşılabiliyor.
http://www.turkiyeyedeger.com.tr/telefon-kutuphanesi.htm
Etiketler:
değer,
görme,
görme engelli,
Kitap,
ses,
sosyal sorumluluk,
telekom
Salı, Aralık 06, 2011
Mavi Pansiyon
Fadik Sevin Atasoy, Yusuf Güner ve Özlem Tekin'İn başrollerinde oynadığı film Dedemin İnsanları'ndan sonra pek çekmedi beni.
Özlem Tekin'in cesur sevişme sahneleri var diye konuşulanlar Özlem Tekin'in de dediği gibi yatakta öpüşme sahnesinden fazlası di'il,
Sürekli bi fon müziğinin olduğu, sık sık piyano resitali dinlediğiniz, arada bi tangoların çalındığı, Bodrum, deniz, güneş, kumsal görüntülerini filmin sonuna kadar dayanmanızı sağlıyor bana göre.
Geçiş sahnelerinde tüm perde kararınca bitti mi, koptu mu, ara mı derken bir sonraki sahnenin başlaması, yan karakterlerin filmin süresini uzatmak için yapılan numaralarmış gibi geldi bana.
Bi de piyano mevzuu var ki, bu daha önce başka bi dizide de dikkatimi çekmiş ama yazmaya fırsat bulamamıştım.
Piyano öyle akordion gibi, gitar gibi hadi bilemedin org gibi al kolunun altına götür istediğin yere bi enstrüman di'ildir. Taşınması zahmetli, profesyonelce yapılması gereken hassas bi iştir.
Gönülçelen dizisinde piyano evdeki kimse tarfından farkedilmeden bi çırpıda evin çatı katından taşınmış, sonra bi kahvede bi sokak ortasında gezen bayağı bi sokak kızı İrma halindeydi.
Bu filmde de piyanist bir kız olduğu için başrolde, her akşam bi piyano resitali vardı.
Mavi Pansiyon'da, yakındaki barda ve kumsalda...
Sanırım bu Gönülçelen'deki piyano olsa gerek öyle duvara dayanan falan di'il bildiğin göbekli piyano -piyano çalanlardan özür diliyorum, yanlış bi tabir kullanmak istemem ama kuyruklu bunun daha uzun olanı diye düşünüyorum-
Sanırsın Bodrum Gümüşlük di'il, Viyana'nın sayfiyesindeyiz.
Her evde her yerde piyano var hatta kumsalda...
Son bi takıldığım şey var ki,
Sanırım yaz sonunda çekilmiş film ağaçlar yeşilini kaybetmiş, begonviller rengini gitsem mi kalsam mı der gibi, kuru yapraklar sağa sola sürükleniyor...
Ama filmde Bahar'ın bu yaz Avrupa turnesi vardı iptal etti derken, Bahar'ın eski sevgilisi de sen Avrupa turnesinde di'il miydin diyor. Demek ki zaman onlara göre yaz.
Hatta Bahar'ın arkadaşı Esra liseden mezun olduğu günü anıyor, o gün bugündü diyerek. Mezuniyetler olsa olsa Haziran'da olacağına göre...
Neyse;
Benim anlamsız bulduğum bazı şeylerin aslında sinema dilinde bilimsel bir karşılığı olduğunu aşağıdaki linkten okuyabilir; benim bilgisizliğim yüzünden filmi bi kalemde silip atmamanız ve kendi kararınızı vermeniz için sizi özgür bırakıyorum.
http://www.haberturk.com/haber/haber/693308-mavi-pansiyon
Özlem Tekin'in cesur sevişme sahneleri var diye konuşulanlar Özlem Tekin'in de dediği gibi yatakta öpüşme sahnesinden fazlası di'il,
Sürekli bi fon müziğinin olduğu, sık sık piyano resitali dinlediğiniz, arada bi tangoların çalındığı, Bodrum, deniz, güneş, kumsal görüntülerini filmin sonuna kadar dayanmanızı sağlıyor bana göre.
Geçiş sahnelerinde tüm perde kararınca bitti mi, koptu mu, ara mı derken bir sonraki sahnenin başlaması, yan karakterlerin filmin süresini uzatmak için yapılan numaralarmış gibi geldi bana.
Bi de piyano mevzuu var ki, bu daha önce başka bi dizide de dikkatimi çekmiş ama yazmaya fırsat bulamamıştım.
Piyano öyle akordion gibi, gitar gibi hadi bilemedin org gibi al kolunun altına götür istediğin yere bi enstrüman di'ildir. Taşınması zahmetli, profesyonelce yapılması gereken hassas bi iştir.
Gönülçelen dizisinde piyano evdeki kimse tarfından farkedilmeden bi çırpıda evin çatı katından taşınmış, sonra bi kahvede bi sokak ortasında gezen bayağı bi sokak kızı İrma halindeydi.
Bu filmde de piyanist bir kız olduğu için başrolde, her akşam bi piyano resitali vardı.
Mavi Pansiyon'da, yakındaki barda ve kumsalda...
Sanırım bu Gönülçelen'deki piyano olsa gerek öyle duvara dayanan falan di'il bildiğin göbekli piyano -piyano çalanlardan özür diliyorum, yanlış bi tabir kullanmak istemem ama kuyruklu bunun daha uzun olanı diye düşünüyorum-
Sanırsın Bodrum Gümüşlük di'il, Viyana'nın sayfiyesindeyiz.
Her evde her yerde piyano var hatta kumsalda...
Son bi takıldığım şey var ki,
Sanırım yaz sonunda çekilmiş film ağaçlar yeşilini kaybetmiş, begonviller rengini gitsem mi kalsam mı der gibi, kuru yapraklar sağa sola sürükleniyor...
Ama filmde Bahar'ın bu yaz Avrupa turnesi vardı iptal etti derken, Bahar'ın eski sevgilisi de sen Avrupa turnesinde di'il miydin diyor. Demek ki zaman onlara göre yaz.
Hatta Bahar'ın arkadaşı Esra liseden mezun olduğu günü anıyor, o gün bugündü diyerek. Mezuniyetler olsa olsa Haziran'da olacağına göre...
Neyse;
Benim anlamsız bulduğum bazı şeylerin aslında sinema dilinde bilimsel bir karşılığı olduğunu aşağıdaki linkten okuyabilir; benim bilgisizliğim yüzünden filmi bi kalemde silip atmamanız ve kendi kararınızı vermeniz için sizi özgür bırakıyorum.
http://www.haberturk.com/haber/haber/693308-mavi-pansiyon
Pazartesi, Aralık 05, 2011
Şaheser Mozaikler...
Mozaik sanatının İtalyan öncüsü Sicis'le tanıştım haftasonu...
Mozaiğin sadece ıslak zeminlerde bilemedin duvarlarda kullanıldığını düşünen dar görüş açıma inat, mobilyadan mücevhere kadar farklı alanlarda özel tasarımları hem de 4 yapraklı yonca üzerinde uygulanmışlarını görünce saygıyla eğiliyorum önlerinde...
Bunlara bayıldım :)))
Ve ne şanslıyım ki, bu mavi koltuğun iki taraflı oturulabilen yeşilinde; karşılıklı kahve içip muhabbet edip, keyif yapmışlığımız var.
Türkiye'de Kent Yapı Sicis ürünlerinin temsilciliğini almış ve Maçka'da ki showroomu 22 Kasım'da açılmış...
Müze gezer gibi gezilecek bi yer olsa gerek...
Sicis'in diğer eserlerini -eser diyorum özellikle çünkü ürün demek haksızlık bunlara- şurdan görebilirsiniz.
http://www.sicis.it/
Mozaiğin sadece ıslak zeminlerde bilemedin duvarlarda kullanıldığını düşünen dar görüş açıma inat, mobilyadan mücevhere kadar farklı alanlarda özel tasarımları hem de 4 yapraklı yonca üzerinde uygulanmışlarını görünce saygıyla eğiliyorum önlerinde...
Bunlara bayıldım :)))
Ve ne şanslıyım ki, bu mavi koltuğun iki taraflı oturulabilen yeşilinde; karşılıklı kahve içip muhabbet edip, keyif yapmışlığımız var.
Türkiye'de Kent Yapı Sicis ürünlerinin temsilciliğini almış ve Maçka'da ki showroomu 22 Kasım'da açılmış...
Müze gezer gibi gezilecek bi yer olsa gerek...
Sicis'in diğer eserlerini -eser diyorum özellikle çünkü ürün demek haksızlık bunlara- şurdan görebilirsiniz.
http://www.sicis.it/
Etiketler:
Dekorasyon,
dört yapraklı yonca,
İtalya,
koltuk,
lüks,
Mozaik,
Sanat,
sandalye,
tasarım,
yaprak.
Merak Ediyorum
Çoook merak...
Blog yazarı olunca bi yerlerde hiç tanımadık ama kendine yakın birileriyle kesişiyor hayatın...
Keyif alıyorsun okumaktan takip etmekten; ama tek iletişim kanalı blog olduğu için kapanıp gidince arkadaşım taşınmış ama ne telefonu var ne adresi kapı duvar kala kalıyorsun ortada.
Böyle bir kaç blog var yazılarını takip etmekten keyif aldığım ama kapatıp dükkanı yada eşyaları içinde bırakıp gidenleri hatırlamak istedim.
Ben onlara ulaşamıyorum ama belki onlar okumaya devam ediyorlardır beni...
Bi çırpıda aklıma gelenler,
Limoni, Meryemce'ydi yanılmıyorsam
Sofi vardı cihannüma Sofi
Sanem'in Penceresi vardı
Sonra Hayatın Süs Payı
Ha bi de Sıdıka
Neeeerdesiniz????
Blog yazarı olunca bi yerlerde hiç tanımadık ama kendine yakın birileriyle kesişiyor hayatın...
Keyif alıyorsun okumaktan takip etmekten; ama tek iletişim kanalı blog olduğu için kapanıp gidince arkadaşım taşınmış ama ne telefonu var ne adresi kapı duvar kala kalıyorsun ortada.
Böyle bir kaç blog var yazılarını takip etmekten keyif aldığım ama kapatıp dükkanı yada eşyaları içinde bırakıp gidenleri hatırlamak istedim.
Ben onlara ulaşamıyorum ama belki onlar okumaya devam ediyorlardır beni...
Bi çırpıda aklıma gelenler,
Limoni, Meryemce'ydi yanılmıyorsam
Sofi vardı cihannüma Sofi
Sanem'in Penceresi vardı
Sonra Hayatın Süs Payı
Ha bi de Sıdıka
Neeeerdesiniz????
Uyanık
Bazen kendime bile o kadar garip geliyorum ki, durup şaşkınlıkla kendime bakıyorum...
Saat sabahı 6'sı, yataktan kalkalı en fazla 30 saniye olmuş, uyurmuyum uyanık mıyım emin di'ilim...
Ne bekliyorum bu hayattan diyorum, günlerden pazartesi, nereye gitmek neye sahip olmak istiyorsun, nedir hayatta kalmak için seni heyecanlandıran???
Ruhum uyanık, ayık ama ben di'ildim biraz da işime geldi bu halim duymamazlıktan gelip cevap vermeden uzaklaştım ondan...
Belki de böyle zor sorular sorduğu için eskisi kadar oturup konuşmuyorum onla, korkuyorum sorularından...
Saat sabahı 6'sı, yataktan kalkalı en fazla 30 saniye olmuş, uyurmuyum uyanık mıyım emin di'ilim...
Ne bekliyorum bu hayattan diyorum, günlerden pazartesi, nereye gitmek neye sahip olmak istiyorsun, nedir hayatta kalmak için seni heyecanlandıran???
Ruhum uyanık, ayık ama ben di'ildim biraz da işime geldi bu halim duymamazlıktan gelip cevap vermeden uzaklaştım ondan...
Belki de böyle zor sorular sorduğu için eskisi kadar oturup konuşmuyorum onla, korkuyorum sorularından...
Cumartesi, Aralık 03, 2011
Buz Devri'ni Özleyenlere
Buz Devri kahramanları kendilerini çok özleyenlere yarım saatlik özel bir bölümle yeni yıl hediyesi veriyor.
Filmin çekirdek kadrosu; ilk bölümden bugüne bayağı bi kalabalıklaşsa da kalabalık aileler çok daha eğlenceli oluyor şüphesiz.
Tabiki başrolde Scratte yine bi palamudun peşinde :))
Diego, Sid... -Sid yine bildik Sid-
Manny, karısı Ellie ve son bölümde dünyaya gelen minik mamut Peaches ve sıçanlar
Peaches'ın daha ilk noeli
Ve daha ilk yıldan Noel Baba'nın yaramazlar listesinde olmak ve tabiki hediye alamayacak olma fikri yaramazlar kulübü lideri Sit'in dahiyane fikirleriyle maceraya dönüşüyor.
Bu arada Sit ve sıçanların da yaramazlar kulübünün asil üyeleri olduğunu sanırım söylememe gerek yok :)))
Bizim televizyonlar gösterir mi bilmiyorum ama geçen hafta RTL'de, rastladım. İşi şansa bırakmak istemeyenler türkçe alt yazıyla internette bulabilir.
Ice Age - A Mammoth Christmas adıyla arayın.
Filmin çekirdek kadrosu; ilk bölümden bugüne bayağı bi kalabalıklaşsa da kalabalık aileler çok daha eğlenceli oluyor şüphesiz.
Tabiki başrolde Scratte yine bi palamudun peşinde :))
Diego, Sid... -Sid yine bildik Sid-
Manny, karısı Ellie ve son bölümde dünyaya gelen minik mamut Peaches ve sıçanlar
Peaches'ın daha ilk noeli
Ve daha ilk yıldan Noel Baba'nın yaramazlar listesinde olmak ve tabiki hediye alamayacak olma fikri yaramazlar kulübü lideri Sit'in dahiyane fikirleriyle maceraya dönüşüyor.
Bu arada Sit ve sıçanların da yaramazlar kulübünün asil üyeleri olduğunu sanırım söylememe gerek yok :)))
Bizim televizyonlar gösterir mi bilmiyorum ama geçen hafta RTL'de, rastladım. İşi şansa bırakmak istemeyenler türkçe alt yazıyla internette bulabilir.
Ice Age - A Mammoth Christmas adıyla arayın.
Aralık
Bu yılda masamdaki, aylık takvimin son yaprağını çevirdim ellerimle...
Yenisini bulup, beğenip almak almak lazım.
National Geographic yada Atlas dergisinin verdikleridir favorim, güzel manzaralar eşliğinde ayların geçmesinden keyif duyarım.
Bu sene Atlas'a aboneyim ama Aralık sayısı gelmedi henüz :(( gerçi çoğu da Ocak sayısında veriyor takvimleri...
Takipteyim :)))
Son yaprağı çevirip de, çevirecek başka bi yaprak kalmadığını görünce bi hüzün çöküyor insana...
Nasıl geçti koca bir yıl diyorsun bazen içinden, bazen de dışından...
Ve elinde kalan son bi aya bakıyosun, son 30 güne
"Ne kadar da yorgun görünüyosun sen öyle Aralık..." diyorsun
Neler dilemiştim sen gelirken, neler beklemiştim koca yıl...
"Vermeyince mi olduk yorgun?" diye kocaman açıp gözlerini sorunca da
"yok, yok öyle demek istemedim; yanlış anladın sen beni" diye kıvırıveriyorsun hemen
Yorgun, morgun di'il benim Aralık'ım...
Arada bi sapıtsa da dağıtsa da kendini; bütün bir yılın mutlu-mutsuz, tuzlu-tuzsuz, şekerli-şekersiz, yaşlı- yaşsız, dertli-dertsiz, güneşli-güneşsiz geçen günlerini omuzlarında taşıyıp 31 Aralık gecesi 23:59'da uzay boşluğuna bırakmayı bilir.
Hiç merak buyurmayın siz...
Yenisini bulup, beğenip almak almak lazım.
National Geographic yada Atlas dergisinin verdikleridir favorim, güzel manzaralar eşliğinde ayların geçmesinden keyif duyarım.
Bu sene Atlas'a aboneyim ama Aralık sayısı gelmedi henüz :(( gerçi çoğu da Ocak sayısında veriyor takvimleri...
Takipteyim :)))
Son yaprağı çevirip de, çevirecek başka bi yaprak kalmadığını görünce bi hüzün çöküyor insana...
Nasıl geçti koca bir yıl diyorsun bazen içinden, bazen de dışından...
Ve elinde kalan son bi aya bakıyosun, son 30 güne
"Ne kadar da yorgun görünüyosun sen öyle Aralık..." diyorsun
Neler dilemiştim sen gelirken, neler beklemiştim koca yıl...
"Vermeyince mi olduk yorgun?" diye kocaman açıp gözlerini sorunca da
"yok, yok öyle demek istemedim; yanlış anladın sen beni" diye kıvırıveriyorsun hemen
Yorgun, morgun di'il benim Aralık'ım...
Arada bi sapıtsa da dağıtsa da kendini; bütün bir yılın mutlu-mutsuz, tuzlu-tuzsuz, şekerli-şekersiz, yaşlı- yaşsız, dertli-dertsiz, güneşli-güneşsiz geçen günlerini omuzlarında taşıyıp 31 Aralık gecesi 23:59'da uzay boşluğuna bırakmayı bilir.
Hiç merak buyurmayın siz...
Cuma, Aralık 02, 2011
Yüreğine Dokunan Bir Yazar-Emre Kalcı
"Bir çiçek elime nasıl batacağını, bir kitap hangi cümleyle canıma kıyacağını, bir sokak hangi anıyı peşime salacağını biliyor"
diyor Emre Kalcı son kitabı "Her Mektubu Görülmüştür"de...
Önce bir kitabı okur, beğenir, yazarından kitabını imzalamasını istersiniz.
Bu kez tersten başladım
İlk defa kitap fuarında karşılaştığım Emre, önce benim için yazdığı bir kaç özel cümleyle kitabını imzaladı, sonra okumaya başladım.
Beğendim, sevdim;
Yazdıkları yüreğinizde bi yerlere dokunuyor; üstelik O bir kova...
"Suyun sesine sarıldığım, sırtıma darıldığım, elimden kayan cam bardak gibi dağıldım o geceyi"
"Aradan uzun ya da kısa bir zaman geçer, veda ettikleriniz saklandıkları yerde sıkılırlar ve bir anda en çok hatırlanıveren olurlar... O zaman biraz daha eksilir gibi hissettiğinizde, kalbinizdeki sesi susturup, eskiye kollarınızı kapatıp, yenileri kucaklama vakti geldiğini kendinize hatırlatmayı denersiniz. Olmaz, çünkü veda ettiklerinize, karşıladıklarınızdan hep biraz daha fazla güvenirsiniz..."
Emre Kalcı
diyor Emre Kalcı son kitabı "Her Mektubu Görülmüştür"de...
Önce bir kitabı okur, beğenir, yazarından kitabını imzalamasını istersiniz.
Bu kez tersten başladım
İlk defa kitap fuarında karşılaştığım Emre, önce benim için yazdığı bir kaç özel cümleyle kitabını imzaladı, sonra okumaya başladım.
Beğendim, sevdim;
Yazdıkları yüreğinizde bi yerlere dokunuyor; üstelik O bir kova...
"Suyun sesine sarıldığım, sırtıma darıldığım, elimden kayan cam bardak gibi dağıldım o geceyi"
"Aradan uzun ya da kısa bir zaman geçer, veda ettikleriniz saklandıkları yerde sıkılırlar ve bir anda en çok hatırlanıveren olurlar... O zaman biraz daha eksilir gibi hissettiğinizde, kalbinizdeki sesi susturup, eskiye kollarınızı kapatıp, yenileri kucaklama vakti geldiğini kendinize hatırlatmayı denersiniz. Olmaz, çünkü veda ettiklerinize, karşıladıklarınızdan hep biraz daha fazla güvenirsiniz..."
Emre Kalcı
Perşembe, Aralık 01, 2011
Günün Kitapları
Ahh aahh!
O kadar çok kitap okuyasım var ki, ortalık başlayıp bi iki sayfa okuyup bıraktığım bir sürü kitapla dolu.
Bugün de bunlar geldi...
Ama bunları da hemen okumak istiyorum, yıllık izin mi alsam okumak için???
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)