Cuma, Kasım 30, 2012

1980'lerde Kadın Dergisi

11'de başlayan toplantım uzayınca öğlen planlarımı değiştirip şirkette yemek zorunda kaldım :(

eee haliyle ağrılık çöküyor insana, bi de dışarda yağmur olunca...

10 dakka kapatsam gözlerimi stand by konumuna geçsem diye düşünürken...

"Haaayııır, şu teyze hazinesinden yayınlıycaklarını yayınlasana"

deyiverdi iç ses...

İç sese kulak veriyor ve dediğini yapıyorum :)))

Tek kanallı siyah beyaz televizyonlar zamanında dergi, hem de kadın dergisi kaç çeşit olabilirdi ki...

Kadının adı bile yoktu ki...

O zamanlar dergiler al-oku-at şeklinde değil,

al-biriktir-ciltle-sakla şeklinde kullanılırdı...

(Hatta cilt kapağı bile veriyomuş dergi)

İyi ki de öyleymiş, iyi ki de teyzem iyi bi saklamacıymış...

Huzurlarında 1980 yılı Elele dergilerinden seçme sayfalar

Genel yayın yönetmeni Çetin Emeç,

Kasım 1980 kapağı... (tam 32 yıl)

Acaba poşette mi satılmıştı o dönem???

Şimdi bile böyle bir kapak göremeyiz...

Genelde dergi içeriği doğum, annelik, özellikle de köy ebelerine ayrılmış sayfalarda Anadolu'nun sesi duyurulmaya çalışılmış.

Cinsel sağlık, cinsel bilgi bu özel kapakla dergi içinde ayrılmış. İllüstrasyon konusunda o dönemde okurlardan da şikayet gelmiş ;))


30 sene önce de televizyon aynıymış, daha doğrusu insan ilişkilerine katkısı hem de tek kanalla :)))




O zaman da erkekler bekarlığı tercih ediyormuş ama nedenleri farklıymış ;))


Veee kadınlar matinesi...

Solistler Müjde Ar, Bülent Ersoy (takım elbiseli) :)))



Salı, Kasım 27, 2012

Sarkilarin Havasi

Gunlerdir kitap okumaktan evde, serviste muzik dinlemedigimi bu aksam farkettim...

Ruhumun ihtiyaci varmis romantik sarkilar dinleyip, icimin kuytu koselerini dolasip kapisi kapali odalari acip hatirlamaya dusunmeye hatiralara dalmaya...

Bazen bi resme dalip gecmis muhasebesi yapmaya, bi sarkinin hatirlattiklarina hickira hickira aglamaya, anlamsizca o hayalden bu hayale dolasmaya, neden yokken iclenmeye, kararlar verip ic sesinle meydan okumaya...

Ama olmadi ki simdi ne guzel havaya girmis melankolik asik yaziyodum...

Niye degisti bu calan sarkilarin havasi???

Pazartesi, Kasım 26, 2012

Portakalli, uzumlu ve bademli kek

Yedigim portakallarin kabuklarina kiyamayip sakliyodum iki gundur, kek yaparim diye

Ama nasil bi kek???

Dustayken ilham perilerim geldi (yukselenim balik ya, su degince ucuyorum)

İlham perim dedi ki;

Tamam!!!

portakal tamam, uzumde iyi gider ama yetmez badem olsun bi de icinde...

Gecen ki havuclu kekin tarifini baz olarak kullaniyoruz

4 yumurta
2 su bardagi seker
2 portakalin kabugu
1 su bardagi cekilmis badem
1/2 su bardagi kuru uzum
2 bardak un
Kabartama tozu, vanilya

İlla ki her yaptigim seyde bi fantezi yapcam ya ;))

Yagladigim kaliba seker doktum, sonra ucuncu bi portakalin kabuklarindan minik parcalar kesip, sicak suda kabuklarini soydugum bademleri kesip tabana yaydim hamuru da uzerine doktum.

Her seferinde bi heyecan bi stres...

yapsam ya tutturup ayni tarifi her seferinde

Yooook illa supriz olcak ;)))







Cuma, Kasım 23, 2012

Akşam Güzeli

Çarşamba'nın marifeti aslında...

Gündüzünde canımın kek istediği, akşamında unuttuğum

Yollardaki gündemi kaçırmıyim diye takip ettiğim Murat Kazanasmaz'ın "Murat usta kek yapıyor" tweeti üzerine

"aaaa ben kek yapcaktım :oo" diyip,

9:30'ta mutfağa dalıp bi çırpıda yapı verdiğimdir kendisi

Çok basit

4 yumurta
2 su bardağı şeker
1 su bardağı rendelenmiş havuç
1 su bardağı iri dövülmüş ceviz
1/2 su bardağı kuru üzüm
2 su bardağı un
1 pk vanilya
1 pk kabartma tozu
2 su bardağı un ve canımızın çektiği kadar tarçın

sırrımız en az 5 dakika  yumurta ve şekeri çırpmak
üzümleri daha bi minik olsun diye bıçakla gelişi güzel doğradım
cevizleri buzdolabı poşetine koyup masanın üzerine serdim, bir elimde mikser 5 dakikalık

çırpma süresini doldururken diğer elimdeki su bardağıyla cevizlerin üzerinden geçiyodum

Allahııııım, şu an kekin kokusu geldi burnuma

Salı, Kasım 20, 2012

Teknolojinin Zirvesinde

Turkcell'in bu yılki teknoloji zirvesi gündüz son derece bilgilendirici akşamsa son derece eğlendiriciydi...

Mobil ve finansla ilgili oturumlara katıldım ama paralel oturumlarda ki konular da ilginçti...

Turkcell'in  kurumsal pazarlama direktörü Mert Başar'ın başarılı moderatörlüğünde "Mobil Uygulamalarla Müşteriniz Cepte" mini sohbetinde Migros'un CIO'su Mustafa Bartın'ın samimi itirafları ile çok eğlenceli ve bilgiledirici. Sahnedeki ekip 45 dakika di'il de 4 saat konuşsaydı çok memnun olurdum.

Akşam eğlencenin zirvesine dönüştü...

Cem Yılmaz'ın bir saatlik akıllı telefonları diline doladığı showu harikaydı. Showdan aklımda kalan bi kaç şey, şimdi tek tuşla arıyosun istediğini; ya o çevirmeli telefonlar hele 0'ı çevirdin mi başa dönmesini bekle 11 haneyi çevirmek 5 dakka sürer, iki numara çevirip aman ne arıycam diyip bırakırsınız telefonu...


Ünvanları doladı diline yapmayanın yapmayanı, yapmayanın yapmayanının yapmayanı

Genel kelimesi bi'şeyin başına geldi mi değerini düşürüyor, kültür -genel kültür; ev-genelev; müdür...

Kadınlar digital, erkekler analog ekseninde ne espriler

Sonra gece yarısı saat 2'den sonra atılan mesajlar -uyuyor musun, özledim türünden- aşağıdan gelen vahiyle olduğu

Haaa bi de iphonelarda ekran büyütmek için yapılan parmak hareketi var ya, ona ilişkin açıklamaları bitirdi herkesi...

Ve Cem'in üstüne Model konseri...

Süperdi :))))

Severdim şarkılarını zaten ama canlı performansları Dağılmak İstiyorum şarkısında dans etmek iyi geldi ;)))




Pazar, Kasım 18, 2012

Muharrem Ayı - Aşure Zamanı

Muharrem ayıyla birlikte yani yeni hicri yıla girmiş bulunuyoruz. Daha çok aşure yapılıp dağıtılan ay olarak hürmet edilse de kendisine; dinimizde oldukça kıymetli aylardan biri.

Öncelikle haram aylardan biri; yani

“Haram aylar” Cahiliye devri uygulamasına göre, hürmet edilmesi gereken, savaş yapılması ve kan dökülmesi yasak olan Kameri aylar demektir. “Haram aylar” nitelemesinin, bu aylarda yapılacak ibadetlere daha çok sevap, günahlara ise daha çok ceza verilecek olmasına dayandığı da ifade edilmiştir.

Muharrem ayının 10. gününe rastlayan aşure gününde olduğu düşünülen bazı olayların bugünün ne kadar değerli olduğunun bir göstergesi olduğunu düşünüyorum...
Tüm bunlarla birlikte peygamberimizin Muharrem ayının 9-10 ve 11. günlerinde oruç tutmayı tavsiye ettiğine dair bilgiler var.


a. Rivayete göre, Hz. Nuh’un gemisi Tufandan kurtulup, Cûdî dağına Aşûre günü oturmuştur. Bilindiği üzere, Hz.Nuh, Allah’ın emri üzerine kendine inananları yaptığı bir gemiye bindirmiş, tufan gerçekleşince, inanmayanlar suda boğularak helak olmuşlardı. (Hûd, 25-43)

b. Hz. Ademin tövbesinin kabul edilmesi,
c. Hz. İbrahim’in, Nemrut’un ateşinden kurtulması,
d. Hz. Yakub’un oğlu Yusuf’a kavuşması,
e. Hz. Musa ve İsrail oğullarının Firavunun zulmünden kurtulmaları, 10 Muharrem (Aşûre) günü gerçekleştiği rivayet edilen olaylar arasındadır.

Bu bölümde yazdığım bilgiler için başvuru kaynağım Diyanet'in Muharrem ayı ile ilgili makalesi, tamamını okumak isterseniz. 
Ve gelelim Aşure tarifimize (Anne Aşuresi)


Malzemeler:

2 su bardağı buğday
1 su bardağı nohut
1 su bardağı kuru fasulye
1 neskafe fincanı kuru üzüm (sıcak suda yıkanıp, bekletilmiş)
1 kase fındık (bütün olarak)
2 su bardağı süt (sıcak olmalı)
7-8 tane kayısı (minik doğranmış)
toz şeker
tuz



Buğdayı iyice yıkayıp sarı suyunu çıkardıktan sonra kaynayan kadar pişirip bir gece bekletiyoruz. Aynı işlemler kuru fasulye ve nohut için de yapılarak sabahı  bekliyoruz.

Ertesi sabah bu üçlüyü düdüklü tencerede su ekleyerek biraz daha pişiriyoruz. (suyu göz kararıyla sizin kontrolünüzde)

Bu işlemden sonra düdüklüde artık tamamen erimiş olan karışımın içine fındık hariç tüm malzemeyi ekleyip 15 dakika daha pişiriyoruz.



Bu işlemden sonra 1 kilodan biraz az şeker 1 tatlı kaşığı tuz, fındık ekleyip karıştırarak pişirmeye devam ediyoruz. (Şekerini tadına bakarak ayarlamamız gerektiğinden kesin bir ölçü veremiyoruz. Sürekli karıştırmak lazım çünkü bu noktadan sonra dibinin tutma tehlikesi var)

İndirmeye yakın 2 su bardağı süt ve 1 fincan gülsuyu ekliyoruz.



Zevkimize göre üzerini süsleyip servis edebiliriz. Tavsiye edilen süsleme unsurları bol tarçın, kuş üzümü, çam fıstığı, dövülmüş ceviz yada fındık -her ikisi de olabilir- ince doğranmış kayısı, ince doğranmış incir, nar

Ustasında tüyolar: şeker buğdayı sıkar, incirin taneleri dağıldığından aşurenin rengini karartır, ceviz de karartıcı bi unsurdur, sulu kaçarsa kısırlık bulgurla koyulaştırabilirsiniz, içine eklediğiniz su ve süt kaynayan aşurenin ısısına yakın olmalı


Ve konu komşuya eşe dosta dağıtılır ki, mübarek olsun :))


Eskiler

Kaybolmasın, unutmiyim  diye önem verdiğim ne varsa -notlar, resimler, broşürler gibi- tıktığım rafımda az sonra yazmaya başlayacağım aşure tarifini ararken bi dosyanın içinde farklı zamanlarda çekilmiş eski tek tek fotoğraflarımı buldum ;)))

Nasıl bi tarihi geçiştir o...

Şirketteki ilk yılbaşı partimiz Hilton'da Ayşegül, Seda, Yeliz ve ben
Bi iki sene sonra Seda'nın düğün sonrası kokteylinde 
Bi arkadaşımın düğününde masterdan diğer arkadaşlarla
Sonra başka bi arkadaşımın nikahından bir resim (bi resim de eski eşi var yanında, diğerinde yeni eşi ;)
Antalya'daki şirket gala yemeğinden saçlarım upuzun
Başka bi arkadaşımızın düğünün de yine 2002 yada 2003 olmalı
Eski okulumda bi seminer sonrası o zaman ki iş arkadaşlarımla sene 96
Zamaaaan nasıl da geçiyor...


Evet, birazdan yazacağım tarif gibi ben de aşure gibi karmakarışık oldum :)))

Çarşamba, Kasım 14, 2012

05:20


Son bi saattir gozlerimi yumup uykumun gelmesini bekliyorum. Halbuki daha 4 saatcik uyumustum ve hafta ici is gunu biraz daha uyumak icin neler vermezdi insan...

Ama iste hasta olmak bole bisi, sana yatmak icin uyumak icin zemin hazirlar fakat uyku terk etmistir seni :((

Bi haftadir coook hafif belirtilerini hissettigim mevsim hastaligi dunden beri yaklasirken hizini arttiran bi firtina gibi sehri teslim almak uzere...

Oysa aksamdan beri butun silahlarimi kusanip direniodum ona, ama bu saatte oturup bunu yazdigima gore ya kale dustu ya da kapiyi kirmak uzere...

Bu hastalikla savasim diger yanda annem, burnumu her fisirdatarak silisimde; basimi nerde bu kadar usuttugume dair bi ipucu yakalamaya calisiyo...

Bu aralar banyo yapip evden cikmis miyim, balkona kafayi uzatmis miyim, gece ustum acik mi kalmis, Gelibolu'da cok mu ruzgar yemisim

Haaayir anne, olcagi varmis oldum :))

Ustelik aksama Jeniffer Lopez konserine gidicem, muhtemelen ondan hasta oldum murphy kanunu :))))

Veeee sabah ezanlari okunmaya baslar...

Salı, Kasım 13, 2012

Tarihi Kumbara - Teyze Hazinesi

Teyzemin evi bir hazine sandığı bizim için,
Her şeyi öyle bir hassasiyet ve özenle korur saklar ki...
O kadar düzenli ve titizdir ki; dolabındaki çekmecesindeki bir şeyin kazara bile olsa yerinden kımıldaması mümkün değildir...

İşte bu 1962 model kumbarası...

O zamanlar çin malı icat edilmediğinde gerçek ahşap ve oyma...

Kesinlikle nadide bi parça

Ve teyzemin albümünden...

7 Mart 1982

Teyzemin sarıldığı ben, -koyu renk bluzlü teyzem-

Pazartesi, Kasım 12, 2012

Kasım'da Gelibolu


Dolu dolu geçen Gelibolu'da bir hafta sonunun fotoromanıdır...

Bi cumartesi İstanbul Boğazı, bi cumartesi Çanakkale Boğazı...

Kalmadı ki başka boğaz yoksa haftaya da ordaydım...


Deniz sezonu biteli çok oldu, yerli halk da her gün bu güzelliklerin yanıbaşında olduklarından olsa gerek güneşi görünce atmıyolar kendilerini sokaklara, kimsecikler yoktu etrafta koca bi kumsal da tek başına...


Her gittiğimde kapalı olan bi türlü ziyaret edemediğim Piri Reis müzesini de gezdim bu sefer -üzerinde Atatürk resmi asılı olan bina-

Gezmeseniz de olur...

Çok anlamsız saçma sapan kopyaların olduğu bi oda, içinde olduğu yapı çok daha ilginç geldi bana, benden söylemesi...

Gelibolu'nun çarşısında kapısında kuyruk olan bi restoran


Pazarcıları, ürünleri de pek bi şeker ;))

först class turp, ultra lux pırasa sadece isimleri yüzünden satın alınmadılar tabi ki...


Ve Çanakkale Boğazı'nın Gelibolu sırtlarına heykelimi diktiler sonunda :))))


Hafta sonu malzemelerim bu kadar di'il tabi ki, daha neler göstericem size neler...

Salı, Kasım 06, 2012

Skyfall

Bi günde iki film serisinin ikincisi Skyfall'dan bahsetmenin zamanıdır artık...

Bugün okuduğum hafta sonu gişe rakamlarına bakılırsa Evim Sensin, Skyfall'a fark atmış, nasıl olmuşsa...

Evet ilk beş dakika Türkiye'de çekilen sahneleri seyredip, çıkabilirsiniz salondan devamı yok...

Tabi sadece Türkiye nasıl görünüyomuş diye bakmak isterseniz...

Ama tam o sırada başlayan jeneriğini ve Adele'nin muhteşem şarkısına da kalın derim...

Eeee o kadar kalmışken sonuna kalın :)))

İstanbul'da 34 plakalı araçların arasında başlayan kovalamacanın bir anda 01 plakalı araçların arasında devam etmesi en ince ayrıntıya kadar düşünülüp çatır çatır araba şato yakan yıkan prodüksiyonun üç beş arabanın plakasını değiştirmekten imtina etmesini yakıştıramadım doğrusu...

Ama onun dışında sevdim ben bu filmi :))

Tohumlarımızın Nesli Tehlike Altında!

Binlerce yıllık tarım geleneğini barındıran Anadolu topraklarında yetişen yerli tohumlar yaşamın sürekliliğini temsil ediyor.

Atadan kalma tohumlarımız;

* Lezzetli ve sağlıklı gıdaların temini için birer genetik hazinedir
* Binlerce yıldır değişen koşullara uyum sağlayarak günümüze ulaşmayı başarmış numunelerdir
* Tarımsal biyoçeşitliliğin önemli bir parçası ve yaşamın sürdürülebilirliğinin olmazsa olmazıdır
* Dışarıya bağımlı kalmaksızın ülkemizin gıda güvenliğinin teminatıdır

Ancak bugün Anadolu’ya özgü yerel tohum çeşitliliğimiz yok oluyor. Tek seferlik, ticari tohumların egemenliği nedeniyle gıdamızın ve geleceğimizin güvencesi yerli tohumların nesli tehlike altında! Yeryüzünde zengin çeşitlilikteki yaşamı sürdürebilmek, atalık tohumlarımızı gelecek kuşaklara aktarmamıza bağlı.

TOHUM TAKAS AĞI, yüzyılların bilgisini taşıyan yerli tohumlarımızın korunup yaygınlaşmasını amaçlıyor.

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin, Adım Adım Oluşumu desteğiyle yürüttüğü TOHUM TAKAS AĞI KAMPANYASI’na destek olarak,

* Anadolu’nun dört bir yanındaki ekolojik çiftliklerde yerli tohumların çoğaltılarak paylaşılmasını sağlayacak;
* Bu toprakların yüzlerce yıllık bereketinin, lezzetinin, besin zenginliğinin ve kültürünün gelecek kuşaklara aktarılabilmesi için sağlam patikalar oluşturacaksınız.

Verdiğiniz desteğin her kuruşu binlerce yeni tohuma dönüşecek...

Kredi kartı ile bağış yapmak istiyorsanız: https://www.bugday.org/portal/BagisAdimAdim.php

EFT/havale yoluyla bağış yapmak istiyorsanız:
Alıcı Adı: Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği
Garanti Bankası Karaköy Şubesi - Şube No: 400
Hesap No: 6295240
IBAN No: TR67 0006 2000 4000 0006 2952 40

www.bugday.org - www.yasasintohumlar.org
facebook.com/BugdayDernegi
twitter.com/BugdayDernegi
Twitter paylaşımlarınız için hashtag: #YasasinTohumlar

Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.

Pazar, Kasım 04, 2012

Evim Sensin mi Acaba?

Tempolu bir hafta sonuydu :)

Hiç yapmadığım bir tarifi denedim,

Dua ettim,

Bi günde iki filme gittim,

Üstelik birinde hayatımda bi filmde hiç gülmediğim kadar gülmeme, gülmekten gözlerimden yaş gelip karnıma ağrılar girmesine sebep oldu :)))

Düşündükçe hala gülüyorum :))))

Hangi film derseniz;

Evim Sensin

Evet, yanlış okumadınız

Hakkında okuduğum ilk yorumlarda; kağıt mendil firması sponsor olsa çok başarılı bi sponsorluk çalışması olurdu, Orhan Gencebay galasında sesli ağlamış falan falan :)))

Ağlamayı koymuştuk kafaya giderken, ama gülmekten di'il :))

Aslında gülmeye biletleri alırken başladık,

Kavacık'taki Boğaziçi sinemaları bilgisayarın icadından önceki yıllarda olduğu gibi fotokopiden bi oturma planı üzerine çarpı koyup, oturacağımız yeri elimize verdiği koçanın üzerinde yazarak fitili ateşledi :))))

Salon da alıştıklarımızdan oldukça farklıydı, film kopar mı ki acaba, Allah göstermesin deprem yangın bi'şi olsa n'olur???

Tamam gülme krizine yakalanmamızın tek suçlusu film değil ortamın da katkısını yadsıyamam :)))

Filme gelirsek;

Fahriye Evcen gerçekten çok başarılı, çocuksu ve cikleyen tavırları hoştu...

Ve esas oğlan, inşaatta çalışan bi marangoz...

Ama bi amerikan şantiyesinden buraya yanlışlıkla düşmüş gibi; giyim, kuşam, hal ve hareket...


Ülkemizde ki inşaatlarda çalışan böyle işçiler varsa bütün piyasa mekanların pabucu dama atılır ona göre :)))

Gerçi filmde bi tek o öyleydi, kalan hepsi "bildiin amele" -yanlış anlaşılmasın ben söylemiyorum filmdeki replik aynen bu-

Eeee tabi böyle amerikanvari inşaat işçisine de ağır çekimde, güneşi arkasına alıp yürüdüğü cool sahneler çekilmese ayıp olurdu...

Filmin ilk yarısında kafada böyle bi imaj oluşunca ikinci yarıda pek bi ağlama performansı beklemiodum zaten

Ama film di'il de arkadan gelen hıçkırıklar bizim zaten daha önce yanmış ta sönmüş olan fitili tekrar ateşledi :))))

Hayır işin kötüsü güldükçe koltuk sallanıyo, tam sakinleşecekken yanımdaki koltuğun devam eden gülme sarsıntısı başa döndürüyo beni de :))))

Filmin sonunda birden ekran kararmasın mı,

dedik "hah film koptu"

elektrikler kesilmiş, jeneratör devreye girdi sanırım...

bi kaç dakka sonra elektrik gelmiş olsa gerek bi daha karardı ekran...

Velhasılı kelam gözlerimizde yaş, yüzümüzde koca bi sırıtmayla çıktık sinemadan

Ama sen misin bu kadar gülen,

Günün bombası Kavacık'tan çok uzakta Merter'de bindiğim taksinin filmin son sahnelerine doğru görünen kapısında "Deniz Taksi - Ataköy" yazan taksiye binmem oldu...

Filmde gördüğümde "hah zaten Özcan Deniz'in filmindeki takside ancak Deniz Taksi olur, bunu da uydurmuşlardır" demiştim :)))))))))



Külkedisi Chesecake


Aslında orjinal adı Big Chefs usulü balkabaklı chesecake...

Ama bloguma yazmaya başladığım anda, Külkedisi'nin balkabağı arabası düştü aklıma...

Beni de Külkedisi'nden Cindrella'ya dönüştürür belki, belli mi olur ;))

Gerçek niyetine ;)

Gelelim tarife ve fotoromanına...

Önce uyarılar!!!

Yaklaşık 2 saatinizi alacak meşakkatli bi üretim sürecini göze almanız gerekiyor...

Ben artık sonuna doğru kan ter içinde kalmışken, nerden kalkıştım bu tarife diyip, bi süre fırına bakmaktan kaçtıysam da sonuç muhteşemdi...

Teşekkürler Allahım beni mahçup etmediğin için :))

Malzemeler: (parantez içindeki rakamlar orjinal tarife göre)

Taban için;
Bir paket burçak bisküvi
40 gr erimiş tereyağ
40 gr kuş üzümü
40 gr ince çekilmiş ceviz
2 çay kaşığı tarçın -tepeleme-

Bisküvileri merdaneyle un haline getirip tüm malzemeleri karıştırıp tabanımıza kalıba iyice sıkıştırarak yayıyoruz.



Kabaklar;
250 gr balkabağı
400 gr şeker
500 ml su

Küp, küp doğranmış kabakları, 25 dakika orta ateşte ağzı kapalı olarak pişiriyoruz.


Üst için;
200 gr şeker
1 limon kabuğu rendesi
600 gr labne (750 gr)
125 gr krema
100 gr un
1 pk vanilya
5 yumurta (9 yumurta)

Şeker,limon, labne, kremayı çırptıktan sonra un ve vanilyayı ekliyor, en sonda da yumurtaları tek tek ekleyerek hamuru yapıyoruz.

Hamur hazır hale gelince daha önce pişirdiğimiz kabakları -sadece kabakları suyu yok- içine ekleyip daha önce hazırladığımız bisküvi tabanının üstüne döküp fırına veriyoruz.



Fırına vereceğimiz kabımızı içinde su olan başka bir tepsi içerisine koyaraktan 140-150 derece arasında 1,5 saat pişiriyoruz.

Afiyet Olsun!