Baharın her şeyini seviyorum ben; çiçeklerini, rüzgarını, yağmurunu, eğlencesini, çapkınlığını, masumiyetini, hayallerini, meyvelerini, ağaçlarını, enerjisini, herşeyini, herşeyini...
Hıdrellez’i de...
“Hıdrellez; Hızır ile İlyas sözcüklerinin birleşmesinden türemiştir. Türk kültüründe sıkıntıda bulunanların yardımına koşmalarıyla tanınan Hızır ve İlyas peygamberlerin 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gece “buluştukları”, “dilekleri gerçekleştirdikleri”ne inanılır. Bu inanış, zaman içinde çeşitli kutlama biçimleriyle “Hıdrellez” denen şenliklere dönüşmüştür.”
“Hızır, yaygın bir inanca göre, hayat suyu (ab-ı hayat) içerek ölmezliğe ulaşmış; zaman zaman özellikle baharda insanlar arasında dolaşarak zor durumda olanlara yardım eden, bolluk-bereket ve sağlık dağıtan, Allah katında ermiş bir ulu ya da peygamberdir. Hızır’ın hüviyeti, yaşadığı yer ve zaman belli değildir. Hızır, baharın, baharla vücut bulan taze hayatın sembolüdür. Hızır inancının yaygın olduğu ülkemizde Hızır’a atfedilen özellikler şunlardır:
* Hızır, zor durumda kalanların yardımına koşarak insanların dileklerini yerine getirir.
* Kalbi temiz, iyiliksever insanlara daima yardım eder.
* Uğradığı yerlere bolluk, bereket, zenginlik sunar.
* Dertlilere derman, hastalara şifa verir.
* Bitkilerin yeşermesini, hayvanların üremesini, insanların kuvvetlenmesini sağlar.
* İnsanların şanslarının açılmasına yardım eder.
* Uğur ve kısmet sembolüdür.
* Mucize ve keramet sahibidir.”
“Hıdrellez gecesi Hızır’ın uğradığı yerlere ve dokunduğu şeylere feyiz ve bereket vereceği inancıyla çeşitli uygulamalar yapılır. Yiyecek kaplarının, ambarların ve para keselerinin ağızları açık bırakılır. Ev, bağ-bahçe, araba isteyen kimseler, Hıdrellez gecesi herhangi bir yere istediklerinin küçük bir modelini yaparlarsa Hızır’ın kendilerine yardım edeceğine inanırlar. Hıdrellezde baht açma törenleri de oldukça yaygın olarak uygulanan geleneklerimizdendir.”
Genelde gül dalına dilekler -tercihen kırmızı bir kese içinde- asılır yada gülün dibine istenenler taşlarla yada kibrit çöpleriyle çizilir. Sabah ezanları okunurken dileğinin başında olup dua etmek, ezanlardan sonra dileği alıp akan suya-denize atmanın dileğin gerçekleşmesini hızlandıracağına inanılır. Kimisi de dileği saklamanın daha doğru olacağını söyler. Sonuçta hepsi batıl inanç ama insanı gülümseten keyifli bir umut töreni bana göre.
Son bir kaç yıldır Hıdrellez Ahırkapı’da büyük şenliklerle kutlanıyor. Her sene bilgilendirme mesajı geldiğinden şenlikleri sanal alemden takip ediyorum, hatta online dileğimi bile göndermiştim. Ancak bu sene 5 Mayıs’ın Cuma gününe gelmesi nedeniyle eğlencelere bizzat iştirak etmek niyetindeyim.
Şenlikle ilgili ayrıntılı bilgiyi http://www.hidrellez.org/ adresinde bulabilirsiniz.
Allah’tan bir mani çıkmazsa 5 Mayıs’ta Ahırkapı Hıdrellez şenliklerindeyim, sizi de beklerim.
Cuma, Nisan 28, 2006
Ahırkapı'da Hıdrellez
Perşembe, Nisan 27, 2006
Hayallerim, aşkım ve sen
En çok o hayal ettiğin bir gün senin olursa, seninle olursa...
Neyin hayalini kurarsın o zaman, hayallerin biter de mutsuz mu olursun yoksa?
Hayal etmek ipin üstünde yürümek aslında. Motive edip ulaşmak için daha çok çabalatırken bir yandan; yazanı da oynayanı da sen olduğun hayallerin gerçeklerin yanına geldiğinde yabancı kalıyorsa...
Kim kimi daha çok yıpratır? Hayal ettiğin mi... Kavuştuğun mu...
Salı, Nisan 25, 2006
Uçurtma Mevsimi Geldi
Bahar rüzgarlarında başımı gökyüzüne kaldırdığımda gördüğüm her yeni uçurtma içimdeki sevinci katlayarak büyütür. Dün sabah 8'e doğru işe gitmek için servisi beklerken yükseklerde bizim rutinimize inat keyifle salınan bir uçurtma gördüm. Kaçta kalkıp uçmaya başlamıştı ki; o kadar yükseklere çıkabilmişti.
Her uçurtma gördüğümde olduğu gibi yine uçurtma hayallerine kapıldım.
Hiç uçurtma yapmadım, yaptığım şeytan uçurtmaları da nedense uçmayı hiç beceremedi. Kuzenlerimle birlikte büyüdüğüm için her yaz onların uçurtmalarını bizim rüzgarlı balkonumuzdan uçurmalarını keyifle seyrederdik. Ya caminin bahçesi yada bizim balkon uçurtma için elverişli yerlerdi. Caminin minaresine, elektrik tellerine, komşunun çamaşır ipine takılıp düşmesi bile güzeldi. Eğer sağ salim indirebilmiş de; bir sonraki sefer için ellerinde kalabildiyse uçurtma ne büyük başarıydı.
İlk defa bu bahar dillendiriyorum hayalimi. Ben uçurtma yapmak, onu göklere salmak istiyorum. Kim bana uçurtma yapar, bana uçurtmasını öğretir???
Pazartesi, Nisan 24, 2006
Bahar Dalları
Günler her zamanki gibi büyük bir hızla akıp geçiyor, ancak durup da kendimle dertleşmeye düşünmeye fırsat bulamıyorum -başka şeyler düşünmekten-
Uzun süredir ilk defa bu akşam odamda, blogumun başında, en sevdiğim şarkıları dinliyorum ve yazıyorum. Keyifle...
Dinlediğim mi? Funda Arar; bu sabah güneş doğmuyor ve camdan kalp
Soluk aldığımız her an bir mucize aslında; bizim alıştığımız farkında olmadan yaşadığımız.
Kuru bir ağacın tomurcuklarla bezenmesi, çiçeklerin yeşil yapraklara karışması, olgunlaşıp meyva vermesi; bir bebeğin doğuşu mucizeden başka neyle açıklanabilir ki?
Aslında bu bahar benim dallarımda da tomurcuklar açtı, yeşil yapraklara karıştı yeni umutlarla.
Ama zamansız bir soğukla olgunlaşmadan çiçeklerini döker mi diye korkum sadece.
Çarşamba, Nisan 19, 2006
Şikayet Var'dan Şikayetçiyim
Sorun yaşayan tüketicilerin buluştuğu www.sikayetvar.com'da yaşanıyor bu vahim durum. Pazarlama Hileleri diye bir bölümleri var; orada yazanları okuyunca tüylerim diken diken oldu çünkü yazanlar tamamiyle dolandırıcılık yöntemleri hakkında.
Bu bölümü okur okumaz şikayet var’a hemen bir mesaj yazıp bu hatalarını düzeltmeleri gerektiğini hatırlattım. Ancak ne yazık ki üzerinden 1 aya yakın zaman geçmesine rağmen bir değişiklik olmadığını görünce pazarlama dünyasını bu ayıptan haberdar etmem gerektiğine karar verdim.
İşte sikayetvar.com’un Pazarlama Hileleri!!!!!!
Salı, Nisan 18, 2006
Bu Aralar Karışık Biraz...
Bir şarkı olsam bugünlerde MFÖ’den Sarı Laleler olurdum kesinlikle, içimdekiler o şarkının notalarında sanki.
“Aşka Şeytan Karışır” Bence de. Hande Altaylı’nın kitabı o kadar sade yazılmış ki, bir kaç saat sonra son sayfasında buldum kendimi. Bir kaç aydır başaramadığım daha doğrusu kendimi kaptıramadığım kitap okumaya tekrar başlamamı da sağladı. Böyle dönemlerde başladığım kitaplar en fazla 10 sayfa sonra beni reddediyor,benim bünyem de onları. Ama sonra hiç niyetim yokken bilinçsizce elimi uzattığım sıradan basit bir kitap kırıyor üzerimdeki laneti yeniden yakınlaşıyoruz birbirimize.
Şimdilerde Hz. Muhammedin (S.A.V.) hayatını okuyorum. Geçtiğimiz hafta O’nun doğum haftasıydı. (Mevlid Kandili). Hem bu sebeple hem de çocukken din derslerinde okutulanların dışında çok fazla bir şey okumadığımı hatırlayıp, bilinçli bilgilenmenin doğru olacağını düşündüm.
“Çöl insanı, çadır bozarak geçmişi silebiliyordu; zamanı ve yeri henüz bilmediği için yarın bir hüsran olarak görünmüyordu. Fakat şehirli insan mahpustu. Onun bir yerde sürekli kalmak zorunda oluşu herşeyi çürütüyor ve –dün, bugün, yarını- zamanın gayesi haline getiriyordu”
Hz. Muhammedin Hayatı _Ebubekir Sıraceddin
Bi de bugün bu ilanı görünce çok sevimli göründü gözüme “ilk fırsatta buradan kaçıcam”
BEN DE
Cumartesi, Nisan 15, 2006
Denizin kokusu, güneşin gidişiyle soğuk esen rüzgar, sarıldığım şal, güzel bir günden aklımda ve yüreğimde kalanlar.
Baharın en güzel renkleri; erguvanın pembesi, yaprakların yeşili, gökyüzünün mavisi, denizin yeşilden maviye çalan huzuru...
Güzel bir günden bana bize kalan...
Cuma, Nisan 14, 2006
Bana bazen böyle oluyor...
Bazen sayfalarca yazı bir tek cümleden çıkıyor. Bazen de önümde koca bir yaşam, pek çok farklı olay ve duygu akıp giderken tek bir satır yazamıyorum.
Bahar geldi, en sevdiğim mevsimdeyim. Erguvanlar açtı açacak, Özlem'in salon penceresinden içeri girmeye çalışan ağacın çiçeklerini açmasını bekliyoruz, fotoğraflarını çekmek için.
Anemon'un yorumunu okuyunca utandım kendimden, onun için bi çırpıda yazdım bunları kendimi affettirmek için.
Güzel bir haftasonu bekliyor beni biliyorum...
Dilerim sizi de...
Perşembe, Nisan 06, 2006
63 Yıl Önce Bugün
Çok çocuklu bir ailenin herhangi bir çocuğu. Yaşanmamış bir çocukluk. Bir dağ, oradaki köy evi, karanlık gece. Evden eve, odadan odaya kaçırılan bir giz. İstanbul’a giden vapur. Hiç mutluluğa açılmamış çeyiz sandığı.
Tercih etmeden, zorunda kaldıklarını yaşamak. Eski bir köşkün bir odası. Güzel çocukların güzel annesi. 80’lerde iki erkek çocuk büyütmek. İçindeki karanlığa inat; renkli, simli iplerle işledikleri.
Komşular, arkadaşlar, kalabalık ama hep yalnız. Eski şarkılar gibi; Sevemedim Kara Gözlüm, O Ağacın Altı. Erken bulup çabuk kaybettikleri.
Şimdinin politikacısı, tiyatro oyuncusu belki de.
Torunlarının bir tanesi.
Evlendirdikleri, inandıkları, sevdikleri, atsa da görmese de sevmekten vazgeçmedikleri.
Kaçan, kovalanan ama hep yakalanan.
Vefakar, cefakar, sebatkar, emektar, kadere sitemkar, dosta davetkar.
İsm’aileden gelse de, alttan alsan da hayatı er’olmuyor beklenenler.
63 yıl önce bugün
Pazartesi, Nisan 03, 2006
Hatıraların Gözyaşı
Çocukluk anılarımın olduğu anneannemle dedemin evindeki mutfakta belki de son kez bulaşık yıkadım dün. Daha uzun sürmesini dilediğim keyifsiz bir işti aslında ama orada yaptığım son şeydi. Taburenin üstüne çıkıp pek çok kez bulaşık yıkamışımdır, dedemin kenarını delip asılması için pembe naylon bir ip geçirdiği mavi yeşil arasında değişik bir rengi olan bulaşık leğeninde.
Şimdi kalçamın hizasına gelen sarı döküm Auer vezüv fırının ocağına yetişmek için tabure üzerine çıkarak anneannemle sebzeli bulgur pilavı yaptığımız günü hatırladım. Arkamdaki tel dolap, her zaman benim de içinde olmak istediğim küçük bir oyun evi gibiydi hiç içine girmesem de. Tabakların durduğu raflar, mutfakla yemek odasını birbirinden ayıran gri dar kapının tümseğinde oturduklarım, üzerinden atladıklarım, zıpladıklarım neşeli günlerim kötü bir hüzün bırakıyor içimde bir kaç damla gözyaşıyla birlikte.
Tavanda asılı eski avize, çekmeceli eski yemek masası, pek çok kişiye anlamsız gelebilecek bir yazının olduğu kırık eski bir çerçeve. Eskiyi, onları, onlarla geçirdiğim günleri hatırlatan ne varsa olduğu yerde öylece dursun istiyorum.
İnsanın canı daha mı çok yanıyor ağrısı arttıkça , yoksa canı yandıkça ağrısı daha mı çok artıyor?
Pazar, Nisan 02, 2006
Maskeli Şiir
Bana bir maske ver
gözyaşlarımı saklasın senden
mutlu bir dünya göstersin bana
güneş hep akşam üstü olsun
ufkun çizgisine yakın
hayat kadar
gerçekçi olmasın
benim kadar üzgün
senin kadar güzel
bana bir maske ver
bana ait olsun ama
seni hatırlatsın
maskelerin ardında yaşıyalım
ne sen beni sev
ne ben ayrı kalayım senden
gülen bir adam çiz
maskemin üstüne
kalbimin her kırılışında
aynanın karşısına geçmeden önce
sığanayım onun kahkahasına
ve güleyim
her yeni doğan günle
umut edeyim
serin sularıyla
kıyıları döven dalgaları
deniz kıyısında
özlemle beklenen deniz kızlarını
saçının rüzgarda
elinin ellerimden uçuşunu
hayal dünyasında unutayım