Stockholm günlüğü de Amsterdam'ın kaderine doğru hızla yol alıyor, unutulanlar arasında...
Geçen gün telefonumdaki fotoğraflara bakarken Amsterdam yazım için lise sanat tarihi kitabımdan Rembrandt'la ilgili sayfaların çektiğim fotoğraflarını gördüm.
6-8 Nisan'da bu kez İsveç'e düştü yolumuz. O günlerde sıcak olan İstanbul'un aksine 0-2 derecelerde soğuk Stockholm karşıladı bizi. Kuzeydeki havaalanından şehre giderken karın erimemiş olduğu yerler soğuk hakkında fikir veriyordu.
Arlanda Express'in şık bar görünümlü vagonunda T-Centralen yani merkez istasyona 25 dakikada vardık.
Karla karışık yağmur, soğuk...
Ama istasyon binasının hemen karşısındaki otelimiz Centrum'a hızlıca yerleşip şehre karışmak kolay oldu.
Centrum hotel 1700'lü yıllarda yapılmış hemen arkasındaki kiliseye ait bir yapı. Günümüz mimarisinde bir yapı olarak görünse de odaya çıktığımızda koridorlarında yürürken geçmişin ruhunu hissedebiliyorduk. Yüksek tavanları, kapıları, mimarisi ve binanın altından geçen metronun yarattığı ses, titreşimle değişik bir atmosferi var.
Kuzeyin nispeten güneyindeyiz ama nehirde yüzen buz parçaları, -ki bir gün sonra yaptığımız tekne turunda henüz buzu çözülmeyen nehrin içlerine giremeden dönmek zorunda kaldık- kuzeyde olduğunuzu hissettiriyor.
Şehirde ilk karşılaştığınız ister istemez metro oluyor. Stockholm'un da metro istasyonları da bildiğiniz gibi değil. Rehberli turu bile var. En beğendiğim ve en sık bulunduğum istasyon T-Centralen.
Masmavi, denizin altında gibi.
Ama ilk hedef Vasa Müzesi...
İskandinav ülkelerinde en çok ziyaret edilen müzeymiş.
1628 yılında ilk seferine çıkarken sadece 1300 metre gittikten sonra hava koşulları ve mühendislik hataları nedeniyle top deliklerinden su alarak batan bir savaş gemisi.
17. yy'dandan kalan parçalarının %95'inin orjinal olduğu tek gemi.
1956 Anders Franzen tarafından bulunana kadar 333 yıl uykudaymış. 52 metre yüksekliğinde, 69 metre uzunluğunda ve 1200 ton ağırlığındaki geminin üzerini süsleyen 700 ahşap heykel de tek tek gün yüzüne çıkarılıp müze içerisinde her birinin ne anlama geldiğini ifade eden açıklamalarla sergi alanında yerini almış. Geminin bulunduğu yerden çıkarılışının maketli anlatımı, o zaman ki dalgıç kostümleri. Gemiden çıkan her türlü malzeme, hatta tavla setleri.
Gemi bulunduğu yerden bugünkü müze binasının olduğu yere çekilmiş ve etrafı sarılarak müze binasına dönüştürülmüş. Bu nedenle binanın içi de dışı da gemi formu hissi veriyor. 300 yıl suyun altında kalmış bir gemiyi gün yüzüne çıkarıp hayatta tutmak çok da kolay bir iş değil. Gemi yıllarca özel solüsyonlarla ıslatılarak günümüz şartlarına uyum sağlamış.
Ayrıntılı bilgi için https://www.vasamuseet.se/tr
Bu resimdeki de Vasa Müzesi'nin hemen yanındaki Viking Müzesi'nden. Yani Vikinglerin günlük yaşamları, ne yiyip içtikleri nasıl yaşadıkları gibi şeyleri anlatan canlandırmaların olduğu bir müze. Gerçek bir Viking tıpkı böyle görünüyormuş :) Balmumu değil ve o kadar sahici ki...
Düz ayak bir şehir olan Stockholm'de gün batımını izleyebileceğiniz minik bir tepesi var. Bir vericinin de bulunduğu kayalık. Şansımıza çok güzel bir gün batımını yine koşa koşa ucundan yakaladık. (Sodermalm)
Ardından karanlık çöken Old City sokaklarında kaybolma zamanıdır.
Stockholm'e gitmeden önce yaptığım araştırmalarda yapılacaklar listesinde "Ghost Walk" vardı. Amaçsızca Old City sokaklarında dolanırken, bir anda kostümlü tur rehberi ve arkasındakiler Ghost Walk binasına girerek gözden kayboldular.
Diğer bir hoş karşılaşma da alışveriş caddesinde Maleras kristal mağazasındaki Yonca ile oldu :)
Ki bu objenin fotoğrafı geçen sene Mayıs ayında bir arkadaşım tarafından burada çekilip gönderilmiş, ben de çok beğendiğim için Kasım ayından beri telefonumun ekran koruyucusu yapmıştım. Ama artık bir resmine değil kendine sahibim.
Yani her gün gördüğünüz şeyleri seçerken dikkatli olun, sizin olabilir :)
Şehirdeki yürüyüşlerimizden bir kaç fotoğraf...
Stockholm sokaklarındaki bazı heykellerin sırrını tesadüfen dokununca farkettik. Açık hava ısıtıcı olarak kullanılan bu heykelin karnına kulağınızı dayadığınızda içinden geçen sıcak suyun sesini duyabiliyor ve ona sarılarak ısınabiliyorsunuz.
Diğer bir ziyaret noktası Skansen denilen, içinde ortaçağ kasaba yaşamının canlandırıldığı hayvanat bahçesi, tabiat parkı. Henüz karlar erimediği doğa uyanmadığı için gri ve çamurlu da olsa bahar ve yaz aylarında bütün bir gün geçirilebilecek keyifli bir nokta.
Güneş alan bir kaç yerde kıştan sonra hemen açan çiçeklerle de karşılaşmadık değil.
İnanın orada bir ayıya hiç yakın olamayacağınız kadar yakın olabilirsiniz :)
Daha fazlası için http://www.skansen.se/en/
Daha önce de bahsettiğim gibi Stockholm'e gidip de görmeden dönülmemesi gereken yerler metro ve tren istasyonları. Aşağıdaki çeşitli fotoğrafları göreceksiniz ancak bir de metro planı üzerinde görmeniz için şunu hazırladım. (oklu olanlar gittiklerim, resimleri olan)
Metro istasyonlarındaki yön gösterimi dikkatimi çekti. Demek ki insanlar metrodan inince ne tarafa gideceklerini yönlerle anlayabiliyorlar. Bu arada metro istasyonları gerçekten yerin 7 kat altında ama her yerde süper internet çekiyor :)