Çarşamba, Ağustos 26, 2009
Mini mini bir kuş
Geçen hafta banyoda havalandırma boşluğundan bir takım sesler geliyor. Kanat sesleri, tıkırtılar. Kuş desem hiç havan sesi yok. Ürktüm. 5. kata fare nasıl çıkar, kuş olsa sesi çıkar.
Makyaj yapıyorum pır pır bi ses havaya zıplıyorum. Ama evde benden başka kimse sesin farkında değil ertesi gün oldu. Aman allahım yine o ses.
Annemle kardeşim kulak kesildi. Sesi onlar da duydu. Ama orda ne var? Pencere kafesli ve duvara yapışık açılacak yeri yok.
Yavuz el fenerini pencerenin ince tellerinden içeriye tuttuğunda, gözünü gördüm demez mi.
Aletler, edavatlar söktü Yavuz pencereyi. Arkasında kara bir güvercin.
E be çocuğum orda ne işin var. Bi üst katın penceresi de var. Neden geldin bizim cama oturdun?
Ürkütmek istemiyoruz. Korkup bi de aşağılara düşerse kimse uğraşmaz bizim gibi.
Banyoya yemler, sular konuldu. Bekledik kapının dışında rızasıyla pencereden uzaklaşmasını. Akşam 7:30'dan 9:00'a kadar onunla uğraştık yemek bile yemedik.
Neyse ki mutlu sonla bitti. Bir gece çamaşır sepetinde misafir ettik. Karnını doyurdu, gücünü topladı. Ertesi sabah da göklere uçurduk. Ama biraz saf gibiydi umarım başka havalandırma boşluklarına düşmez.
Salı, Ağustos 25, 2009
Mühim bir yazı
Küçük bir kız çocuğu için baba, sırt yasladığı, hayatın güvenli bir yer olduğu duygusunu öğrendiği adamdır. Ama aynı zamanda, yetişkin genç bir kadın olduğunda, babası ile ilgili hissettikleri, eş seçimini etkileyecektir.
küçüklükte kızların tek aynası babalarıdır. 11-12 yaşına kadar onları bundan mahrum bırakırsanız, kendi kıymetlerini bilemeyecekler. Âşık olduklarında sevilmeyeceklerini sanacaklar."
22 Ağustos'09 tarihli Sabah cumartesi ekinde Seda Diker'in yazısının tamamını okumak için yukarıdaki metne tıklayın.
Ne kadar tanıdık cümleler. İnsanın hayatını şekillendiren bazen çok da üzerinde durmadığımız şeyler gün gelip hayatımızda ne karabasanlar yaratıyor kısa ve öz anlatımı var bu yazıda.
Üzerine söyleyecek çok sözüm var aslında. Bir sürü de hatam. Ama nedenini nasılını anladım ben. Esas sorunun ne olduğunu anladığınız an sorun ortadan kalkmış oluyor.
İşte öyle...
Cumartesi, Ağustos 22, 2009
Canım Çekti
Ben yazmaya geç kaldım. Ama tam dün gece oturdum yazıcam, elektrikler kesti :((
Ramazan'ın ilk günü korktuğum kadar zor geçmedi. Akşam eve dönerken fırına uğrayıp pide kuyruğuna girdim, yıllar sonra.
Bütün gün canım hiç bi şey çekmedi. Ta ki fırında pidenin çıkmasını beklerken yan tarafımda duran jelibon standını görene kadar :)))))
Oruç tutmanın aç kalmaktan öte ruhu terbiye eden manevi bi tarafı var. Ama gel gör ki insanlar açlıklarını bastırmak için güneşin batışını beklemenin dışında hiç bir şeylerini bastırmıyorlar.
Pide kuyruğunda birbirini yemelerine ramak kaldı. Söylenmeler, şikayetler. Ki ortada da öyle abartılacak bi durum yok hani. Yazık günah orda pide yetiştirmeye çalışan insanlar sıkıntı içinde, mutsuz huzursuz gergin. Ne gerek var?
İftar mı oldu, aç mı kaldın?
Hiç işte.
Bugün Bayramoğlu'nda eğitimdeydim. Az önce geldim, yarın sabah yine gidicem.
Hıncal Uluç bugünkü köşesinde Maria's Cheesecake'den bahsediyordu. Canım çekti. Yazdım kenara ramazandan sonra ilk fırsatta sırf cheesecake yemeye Çavuşbaşı'na gidicem. Bi suç ortağı arıyorum kendime ;))))))
Çarşamba, Ağustos 19, 2009
Doğum Günü
Maria'nın Bahçesi lezzetli Ege yemekleri ve kocaaaman balıklar eşliğinde Aynur Ablamın doğum günü için ağırladı bizi.
Kutlama pastamız Hande'nin önerisiyle Pelit'ten Çilekli Ekpa'ydı. Tüm masadan tam not aldı.
Kuzenler bir araya geldiğimiz, doğumgününü çocuğuna sürprizler yaptığımız güzel bir geceyi paylaşmak istedim.
Maria
Pazartesi, Ağustos 17, 2009
Reklam
Bugünkü gazeteleri okurken İlancılık Reklam ajansının ilanını gördüm. 100 yıl boyunca gerçekleşen olayları listelemişler. İnternet sitesinde daha farklı bir şeyler bulur muyum diye baktım.
Bilgi Defteri bölümü var. En çok okunan bilinen, kişisel gelişim ve rasyonel tavsiye uzmanlarının aktardığı önemli bilgileri dosyalar halinde yayınlanıyor. Hatta üye olursanız mail adresinize de gönderiyorlarmış.
Hayalllerinize ulaşacağınız zorlu yolu 7 adımda aşmak için
Hayal Et, İnan, Gör, Anlat, Planla, Çalış, Eğlen
Karınca Felsefesi
Karınca asla pes etmez.
Karınca bütün yaz kışı düşünür.
Karınca bütün kış yazı düşünür.
7 tane bilgi defteri var. Diğerlerini de okumak isterseniz
http://www.ilancilik.com/anasayfa.html
Pazar, Ağustos 16, 2009
Boş
Hiç istemiyorum böyle olmasını. Ben kendi kendimle kalmayıp, ruhumu besleyemedikçe kendimden de hayattan da uzaklaşıyorum sanki. Neyi, niye, neye yaptığımın farkında olmadan; sadece yapmam gerektiği beynime programlanmış olduğu için yapıyorum, yaşıyorum.
Yeni terfi etmiş, yöneticiliğinin ilk günlerinde iş aşkıyla yanıp tutuşması gereken birisinden duyulası sözler değil belki bunlar.
Ama hayat nasıl hissediyorsam öyle, etiketler isimler çok bir şey değiştirmiyor hissettiklerimde.
Tabi kendimi motive edip, suyun üstünde kalabilmek için çaba harcıyorum. Belki böyle böyle suyun üstünde kalmaktan fazlası, yüzmek için güç bulurum kendimde diye umud ediyorum.
Assos'da akşam saatlerinde NTV'yi seyrederken "Kurtulan Ekspress'in gitaristi Bahadır Akkuzu öldü" haberi çok üzdü beni.
1998'de Fırat Plastik'te çalışırken şirketin çalıştığı reklam ajansının ortaklarından Cihangir'le tanıştım. Bateri çaldığını biliyordum evrak çantasından çıkan bateri sopalarıyla öğrenmiştim. Bir keresinde de "Barış Manço'yu sever misin?" diye sormuştu.
Bir akşam toplantı için Levent'teki ofislerine gittiğimde Bahadır Abi'yle tanıştım.
Kurtulan Ekspress'in gitaristi Bahadır Akkuzu.
Belki de iki Kova olduğumuz için çok çabuk anlaştık. Hatta Cihangir "abim öyle herkesle kolay samimi olmaz çok çabuk anlaştınız" diyerek şaşkınlığını ifade etmişti.
Kısa süren ama çok keyifli bir iş arkadaşlığımız olmuştu. Ben onun müzisyen değil başarılı iş adamı kimliğini tanımıştım.
Allah rahmet eylesin.
Daldan dala atlayasım var ama dal yok atlayacak.
Niye böyle oluyor, benim içim mi boşaldı?
Nasıl doldurucam ben beni, nasıl beslerim bu ruhu?
Çarşamba, Ağustos 12, 2009
Assos'a Devam
Geçen sene tapınağa çıkmıştık. Ama gelmişken uğramadan geçmek olmazdı. İyi ki de gitmişim. Yeni düzenlemeler yapılmış, bir kaç taş taş üstüne daha konmuş. Farkı anlamanız için üstte geçen seneki resim. Altta da bu senekiler.
Sütunların önündeki taşlar bu sene dizilmiş, ayrıca kuzey girişe de taşlar konmuş.
Bi de sütunların dibine bi kız oturtmuşlar ;)))
Tapınaktan limanın görünen bir kısmı
Dünya gerçekten küçük. Saati ve zamanı gelince herkes olması gerektiği saat ve yerde buluşuyor. 20 senedir görmediğim ortaokuldan bir öğretmenimi gördüm Behramkale'de. Üstelik o da İstanbul'da yaşıyor ve bir kaç saatliğine gezmeye gelmiş. Daha da ilginç olanı biz kekik alırken onlarda yaklaştı ve kekikle ilgili bir şey sordu. Sesi çok tanıdık geldi. Ama çıkartamadım. Daha sonra minibüs beklemek için kahveye indiğimizde yanlarındaki masaya oturduk. Sesi hala tanıdık.
Ben düşünüyorum nerden, nerden diye?
Bir anda acaba ortaokuldaki beden hocamız mı diye ablama sordum. O da dikkatle baktı olabilir dedi. Tam kalkarlarken sordum.
- Pardon, adınız Melahat mi?
- Fatih Kız Lisesi?
Ta kendisi :))))
Bu köpek de kaldığımız otelin eski köpeğinin (geçen sene rahmetli olmuş) oğlu. Henüz 3 aylık bir yaramaz. Babası yaşlıcaydı. Bütün gün yatardı. Birisi kaldırsa gider başka bi yerde yatardı yani o kadar tembeldi ama bir veliaht bırakmış :)))))
Adı da ES
Salı, Ağustos 11, 2009
Kısa Bir Tatil
Uyku ile uyanıklık arası yazmayı planladıklarımı aklımdan geçiriyordum, bilgisayarın başına oturduğumda yazmak üzere...
Uyku rüyaya döndü, ben rüyada cümleye kurmaya. Öteki aleme geçmeden son bir hamleyle kapı kapanmadan kaleme kağıda koştum. Ama en sevdiğim kırmızı çelik gövdeli tükenmez kalemimi öğlen plajda bulmaca çözmek için çıkardığımı ve şu an hiç bir yerde olmadığını farkettim. Yarın aynı şezlongun yanına gidip bakacağım ama bulamazsam da sorun değil. Gittiğin yerde bir şeyin kaybolursa tekrar gelirmişsin.
Assos'a hayır demem :))))
Gerçi geçen yıl bir şey unutmamıştım ama yine burdayım. Sadece bir kaç gün olsa bile...
Sol yanıma yatmış cenin pozisyonu almış haldeyken yanağımla aynı düzlemde defterim ve üzerinde bir şeyler yazan elim, her an uykuya dalmak üzere hamle yapan ruhum.
Ama henüz uyku uyanıklık modunda düşündüğüm cümlelere geçebilmiş değilim, uzun bir giriş oldu bu.
Son bir yılda hayatımızın merkezinde fırtınaya neden olan, halen durduğu yerde durduğundan ona bağlı pek çok sinir bozucu yıpratıcı şeyi yaşamak ruh ve beden sağlığımı da kaçınılmaz olarak etkiliyor. Yine aynı sebepten ötürü bu sene tatil de planlamıyordum aslında. Ancak son bir kaç haftadır beynimin bana oynadığı oyunlar; acil bir suni teneffüse ihtiyacım olduğu yönünde güçlü sinyaller verdiğinden ani bir kararla şimdi burdayım.
Hissettiklerimi özellikle yazmak istiyorum ki; her güzel şeyin karşısına bir çok küçük parçadan oluşan aynalar koyup çoğaltacağım onları.
Dün gece yarısı yola çıktık Ayvacık'a doğru. Her zamankinin aksine otobüs Eceabat'tan değil Gelibolu'dan feribotla geçti Anadolu'ya.
Sabah ezanı o en etkileyici haliyle şehitler ermişler diyarı kıyılarından feribotta sabah rüzgarıyla ruhuma işledi. Ayrıca teyzemin de Gelibolu'da yaşıyor olması ve ona uğramadan oradan geçmek te çok içime dokundu.
Gökte dolunay arada bir kara bulutların arkasına saklanıp ışığını bulutların arkasından göstermiyor mu? Haylaz bir çocuk gibi bir gösterip bir kayboluyor kendini hınzır :)))
Ayvacık'a sabah 7'de indiğimizde yavaş yavaş yeni güne uyanan sakin bir kasabayı seyretmek huzur verdi. Oysa aynı zamanda kilometrelerce uzakta otomobil kuyrukları, yeni günün stresi insanların ruhunu kemiriyordu.
Kadırga Koyu bıraktığım gibi. Kadırga Otel de... -maceraya gerek yok bildik ve tanıdık yerden şaşmadım-. Hava bulutlu ama sıcak, deniz biraz dalgalı. Ama davetkar.
Kendimi suya bıraktığım ilk an sadece şükrettim Allah'ıma; sonraki her girişimde olduğu gibi.
Denizden çıkıp biraz çakıl taşlarının üzerinde oturup taşlarla oynamaya başladım bilinçsizce. Her biri o kadar zarif ve pürüzsüz ki; en güzellerini seçip bacaklarımın üzerine diziyor bir yandan da Ayşegül'le telefonla konuşuyorum. Yaklaşık yarım saat boyunca bacağımdaki taşları daha güzelleriyle değiştirerek oynadığım oyun, taşları silkelediğimde benekli kurbağa şeklinde yanan bacaklarımı gördüm. Günün geri kalanı bacağımdaki deseni yok etmeye çalışmakla geçti desem, inanır mısınız? -Henüz başarılı olamadım ama :))))-
Gün ilerledikçe deniz daha bir güzelleşti sakinleşti. Öyle bir an geliyor ki etrafta çıt bile yok denizin sesinden başka bir şey duymuyorsunuz. -Oysa bir kaç çocuk ve pek çok büyük olmasına rağmen herkes gizli bir anlaşmayla bu sessizlik andına uyuyor.
Böyle anlar var. O an hissettiklerimi o kokuyu, o sesi, sessizliği bir tüpe koyup ihtiyaç duydukça açıp açıp kapaklarını serbest bıraksam tek tek.
İşte öyle anlardan biri de sırt üstü suya uzanmış tüm kontrolü denizin ritmine bırakmışım gökyüzüne odaklanmış, kulağımda dalgalarla yerleri değişen taşların yumuşak şıkırtısı.
Var mı bundan öte bir an?
Az önce tatlı bir plaj şekerlemesinden uyanmış boş gözlerle ufku seyrederken suda zıplayan yunusları görmek. Tekrar tekrar çıkıp dalmaları, sürü halinde giderken yüzgeçlerini takip etmeye çalışmak.
Hep çocuğuz işte. Bir yunus sürüsü neler yapıyor bize?
Pazar, Ağustos 02, 2009
Evhamlı
Yine elektrik kesmiş :((((
Son günlerde sık sık tekrarlayan kesintiler gece olunca daha bir ürkünç oluyor. Öyle korkmam karanlıktan falan ama... Bina mantolama yapılıyor, etrafımız iskelerle çevrilmiş durumda.
5. kata ulaşmak isteyene zor değil. Zaten kapı cam açamıyoruz bu yüzden. Bir de elektrikler kesik olunca iyice huzursuz oldum. Salonun balkon kapısı da kilitli değil. Genelde koltukla kapı arasına sehpayı koyuyordum ama bu gece onu da yapmamıştım.
Aldı mı beni bir evham, salona tek başıma gitmeye korkuyorum, birilerini uyandırıp onları da huzursuz etmek istemiyorum. Yattım yatağa tekrar uyurmuyum diye, ııı ıııh imkanı yok.
Tekrar kalktım açtım camı etrafa bakıyorum; ne görünür ki karanlıkta?
Hayır birinin niyeti olsa camda beni görüp vazgeçer desem karanlıkta neyimi görecek. Delirmek üzereyim. Yalvarıyorum Allah'ım lütfen elektrik gelsin diye.
Çok sürmedi geldi. Bütün ışıkları yakarak salona gittim. Koltuğu balkon kapısının önüne ittim.
Rahatladım mı?
Ehh biraz. Ama o sinsi korku devam ediyor. Televizyonu açtım kanallarda bir şey yok, bilgisayarın başına oturdum. Diğer yandan televizyon da açık seyretmesem bile.
Arada bir kalkıp camdan bakıyorum etrafa her sese kulak kabartıyorum. Arada apartmana giren çıkan oluyor.
"ooo iyi birileri daha var benim gibi ayakta diyorum".
Sırtım cama dönük bilgisayarın karşısındayım -ben onu görmiyim de gelen olursa o beni görsün uğramadan gitsin- .
Cnntürk'te tenis maçı var. Sabit tek bir görüntü hiç hareket yok. Yanıp sönen ışıkların olduğu televizyon açık olduğunu belli edecek bir kanal aradım. Kanal D'de magazin D'yi buldum. Evham hala beynimin içinde ve ben uyanalı olmuş iki buçuk saat.
Birazdan sabah ezanı okunacak; hah tamam işte başladı.
Artık uyur musun dersen. Sanmıyorum :(((
Zaten 1'de yatmıştım.
Offff bir garip gece yani.
Allahım lütfen bir an önce sökülsün şu iskele.
Sabaha karşı flaşla resim çekildiğini kim ne bilsin şimşek çaktı sanarlar en fazla. Ama apartmana yaklaşmayı düşünen varsa bu binada benim gibi manyak olduğunu öğrendikten sonra sanırım yaklaşmayacaktır. Hele de patlayan flaştan sonra.
Ama haksız mıyım? Ortalık öyle karanlık ki :((((