Masamdaki aylık takvimin son yaprağındayım, bir takvimi daha bitirmek üzere olduğuma göre hala yaşıyorum demektir.
31 Aralık gecesi neşeli, umut dolu bir karikatür tiplemesi;
“biliyorum yeni yılda çok iyi şeyler olacak; daha mutlu olucam, kilo vericem, hayatımın aşkını - mutluluğu bulucam vs. vs.”
diyerek yatağında günlüğünü yazıyor yılın son saatlerinde. Bir sonraki karede ise daha önceki yıllarda yazdıklarını okuyor. Aynı cümleler, aynı beklentiler ve hayatında hiç bir şey değişmemiş. En son karede de avazı çıktığı kadar bağırarak ağlıyor.
Yeni yıl için hep dilekler, ümitler, beklentiler, hayaller konur sepetimize; geceyarısı balkabağına dönüşen araba misali hayatımızdaki her şeye sihirli değnek dokunup kendi masalımız başlayacakmış gibi.
O karikatürden sonra farkettim ki; ben de pek farklı değilmişim ondan.
Bir de yeni yıla nasıl girersen öyle gider hurafesi vardır. Dünyanın büyük çoğunluğu kutlamalarla, eğlencelerle mutluluk içinde girse de yeni yıla; neden savaş ve kavgalar mutlu günlerden daha çok takvim yapraklarında?
Bütün bu sorulardan, beklentilerden vazgeçip, yaşamaya karar verdim ben. Gelecek yılla değil geçmiş yılla hesabımı kapatmaya bakıyorum. Ben bitirmek üzere olduğum yıldan kendi adıma razıyım.
Güzel şeyler oldu, mutsuz edenleriyse hatırlamaya ve anmaya gerek bile yok.
Uzun süredir istediğim terfiyi aldım; çok sevdiğim bir arkadaşımın ikiz bebeklerini Allah kısmet ederse yeni yılda kucaklıycaz, yıllardır görmek istediğim Kapadokya’yı gördüm, arkadaşlarım evlendi, yazdıklarımı paylaşabileceğim bir blogum oldu, daha çok kitap okuyup, daha çok güldüm. Daha çok özledim. Daha hızlı çarptı kalbim, daha çok sevdim. Gülün ömrü kadar sevenleri tanıdım. Belki daha çok kırıldım ama iyi kötü herşeyin beni biraz daha ben yaptığını gerçekten hissettim içimde. Ve her güzel anı; yaşarken yaşamın farkında olup şükredebilecek kadar bilerek yaşadım.
Ben 2005’i sevdim, darısı 2006’nın başına...