Cumartesi, Mayıs 29, 2010

Boylu Soylu Yelkenliler

2010 Kültür Başkenti İstanbul Etkinlikleri'nden biri olan Soylu Boylu Yelkenliler'in İstanbul ziyaretine kayıtsız kalamazdım.

Karaköy önünde demirleyen 8 yelkenliden bazılarını ücretsiz gezebiliyorsunuz. Bazılarını da para verseniz de gezemiyorsunuz. Onlara girilmez tabelası asmışlar.

Endonezya yelkenlisi bayrak renklerinin de kırmızı beyaz olması nedeniyle kendini bize daha bi yakın hissetmiş olsa gerek en sıcak kanlı gemi personeli onlardı. Hatta yelkenlinin içinde ufaktan bir tezgah açıp satışa bile başlamışlardı.

En oymalısından kaptan köşkü de onundu :))

Gezmemize izin verilen tüm yelkenlilere tek tek çıkıp dolaştık, uzak denizlerdeymişiz hayali kurduk ama pek bana göre di'il bu hayal. Ben ayaklarım karada kendimi daha güvende hissediyorum şüphesiz.



Yalnız bir hayal kırıklığım oldu :((

"Ama bunların yelkenlerini açmamışlaaaaar "

Yavuz; "umarım kimsenin yanında bunu söylemezsin de cehaletin ortaya çıkmaz, o yelkenleri açsalar onları orda hiç bi halat tutamaz" dedi.

Ama ben yine de diyorum; yelkenleri olmadan hiç de havalı değiller :))))

Perşembe, Mayıs 27, 2010

Bir Ses

Cırcır böceklerininkini andıran bir ses, belli belirsiz tenime değen su zerrecikleri güneşin ısıtan tazeliğiyle buluştuğu an...

Tatilin, huzurlu bir haftasonu sabahının, herkes uyurken bahçede sabah kahvaltısı hazırlamanın hissettirdiği o sıcacık duyguyla dolduruyor beni.

Bir anlık bir ses bütün bunları hissettiren;

iş merkezinin çimenleri dönerek sulayan basit bir düzeneğin sesi :))))

dolunaydan mı bu kadar romantikleştim duygusallaştım,

Ey aşk nerdesin ;) ?????
Günün işlerini evde bilgisayarımın başında tamamlamaya çalışırken, oturduğum yerden dışarda yavaş yavaş yükselen alabildiğine parlak dolunay gözlerimi ekrandan ayırmam için baştan çıkartmaya çalışıyor beni.

Hayal ediyorum, Galata Konak Cafe'nin terasında ya da Ulus Parkı'nda hafif bir yaz akşamı esintisinde baştan çıkmayı...

Salı, Mayıs 25, 2010

Akşam'ın Keyfi

Yemeğin üzerine meyvemi yerken, tabağıma bir yaramaz ortak oluyor iki gündür ;))

Ağzına layık bir şey bulunca hiç dayanamaz. Kaç defa kahvaltı masasından bir parça kaşar peyniri çalıp kaçmışlığı vardır.

:))))))

Pazartesi, Mayıs 24, 2010

Bebek Yüzlü

Neden bebekler çok güzeldir, çok tatlıdır.

Tombik tombik yanakları, yumuk yumuk elleri vardır da ondan.

"Ah canım ne kadar da güzel bebek gibi bi yüzü var, bi de şişman olmasa"

Bilir misiniz ki o güzelliği veren şişkin yanaklar gergin cilttir.

Ayla Algan bir programda "Ajda gibi ne botoks yaptırıcam; yiyorum makarnayı al sana gergin cilt ;)))" demişti.

Obezite boyutlarına dayanmamışsa kilonuz, kimse size "aman zayıflaşmışsın da ne güzelleşmişsin" demez.

Aksine "hasta mısın, bi şey mi var gözlerinin altı çökmüş" der.

Kilo iyidir, atalarımız ne demiş "bir dirhem et bin ayıp örter"

Tamam fazlası zarar, kilo alın dediysek o kadar da di'il.

Abartmaya gerek yok.

Ama bilin ki aynada gülümseyen bebek gibi bir yüz varsa, biraz tombiktir ve olmasında sakınca yoktur :)))))

Cumartesi, Mayıs 22, 2010

Günün Tadı

Sabah kalkıp balkona çıkmışsın, sakince yağan yağmur hüzünlü bir tazelik veriyor güne.

Günlerden cumartesi.

Mis kokulu güllerin üzerinde yüzlerce su tanesi

Kahvaltıda Nutella'nın üstüne anne yapımı portakal reçeli yayıla yayıla yerleşince, fotoğrafını çekene kadar kendini tutmak ne mümkün :)))

Cuma, Mayıs 21, 2010

4 Yapraklı Yonca'lar

bütün yonca'lar mı sapık, sapık oldukları için mi yonca'lar????

bilemiycem :))

Adaşım Yonca Tokbaş'ı biliyosunuz.

Adımızla ilgili sapıklıklarımız -tamam sapıklık biraz ağır oldu, takıntımız diyelim- bize neler yaptırmıyor ki???

Bugün detaylıca anlatmış, çok hoşuma gitti yazdıkları. Özellikle 4 yapraklı yonca kol düğmesi fikri çok hoşuma gitti ;))

yazdığı internet sitesi açılmıyo ne yazık ki :((

sorarım ben ona öğrenince de yazarım size

Adaşımın bugünkü yazısı >>

Arayan buluyo mevlasını da aradığını da

http://www.etsy.com/listing/45251645/four-leaf-clover-silver-bracelet-custom

http://www.etsy.com/listing/47405002/four-leaf-clover-silver-bracelet

ama daha uygunu olsun derseniz

http://www.kurshuni.com/shop/KR0138-4_Four_Leaf_Clover_Bileklik-urun57.html

Çarşamba, Mayıs 19, 2010

3 sene önceki "Çayın Hikayesi" yazım hala birilerinin işine yarıyor, ödevlerine katkı yaptığı için teşekkür maili gönderiyorlar. Emeğime gösterdikleri saygı için ben de onlara teşekkür ediyorum :))

Bugün ben de bir kez daha okudum, anılarım yeşil özlemim depreşti.

Ama neyse ki bu özlem en yükseğinden en uzunundan giderilecek tam 3 hafta sonra ;))

Salı, Mayıs 18, 2010

Yazmayalı sadece 10 gün olmuş ama bana nedense aylardır yazmıyormuşum gibi geliyor...

Ota, çiçeğe; suya sabuna dokunmadan kıyısından dolaşıp üzerine basmadan geçip gittiklerimden belki...

Elinin gitmediği, dilinin dönmediği, öteleye iteleye önüne yığdıklarınla, az kirliyle çok kirlinin renkliyle beyazların karıştığı yuvarlanarak gelen bir kartopu

Pazar, Mayıs 09, 2010

Yağız'ın Doğum Günü

Üzerinden tam 8 gün geçti ama Yağız'ın 1 Mayıs'taki doğum günü resimlerini koymazsam, blog aleminde fotoğraflarının görünmesine pek bi alışık olan yaramaz bozulabilir bana :)))

İşte doğum günü fotoğrafları eşliğinde hikayemiz...


Baloncu teyze yani ben ve Aynur ablam yaklaşık 70-80 balonu bizzat şişirdik, -küçük el pompaları yalan- üflemek daha kolay :)))

Neler yapmadık ki; saklambaç, deve-cüce, güzellik mi çirkinlik mi yoksa askerlik mi, kilit, kaydırak, salıncak oynanacak ne varsa.





Zevkten yerlere serildi yaramazlar



Yuva öğretmeni Senem ablamız da yüzlerimizi boyadı. Popüler çizim örümcek, renkler kırmızı ve siyah.


Uğraş didin, şişir as o kadar balonu...

Sonra tek tek patlatsınlar hepsini

Günün sonunda ben yorgunluktan sızıp kaldım, çocukların enerjisine yetişmek zor :)))

Pazartesi, Mayıs 03, 2010

Bu akşam da açtım ekranımı, bir kaç tuşa dokundum sadece bir kaç anlamsız satır çıktı yazdıklarımdan.

Silip tüm ekrandakileri bu akşam da başaramadım dedim :((

kapatıp gitmeyi düşünürken,

"yaz ne geçiyorsa kafandan yazamadıkların bile olsa" dedi o her zaman ki direnen mızıkacı

ben direnmiyorum ama o zorla direndiriyor

olmasa içimizde bu didişip duran iki yaramaz,

ne yol alırdık ne de yaş

ne yol bulurduk, ne de iz