Davetin sonunda Ali Poyrazoğlu’nu izleyeceğiz dendiğinde,
gülüp eğleneceğiz diye oturup izlemeye başladım. Evet bir iki espriyle gülmeye
de başladık. Sonra kendinden ve yaptıklarından bahsetmeye başladıkça yazılmış
bir hikaye mi gerçekler mi tereddütü yaşarken iş ciddileşti.
İş yaşamında insan yaşamında bir gelecek mimarı, projecisi
konuşuyordu.
Gecenin sonunda yaşadığım en büyük pişmanlık anlattıklarını not
almamamdır.
Arada aklıma parça parça düşenleri yazacağım.
Eczacıymış, yurtdışında iş ve yönetim workshoplarına
seminerlere katılıp sürekli kendine yenileyen zehir gibi bir insan.
Peter Drucker’dan tut ta; Avusturalya’lı bir doktorun nobel
alan projesinde yer alan 200 kişiden 190.
Şirketlere danışmanlık veren, gelecek danışmanlığı yapan bir
tiyatrocu.
Dünya iş konseyinin her yılki konseptlerini ve değişim
trendlerini bilen, verdiği örneklerle insanı durup düşündüren, benim kalbime
dokunan.
İçindeki müzik sustuğunda insanın kendine yabancılaştığını
söyleyen müziğiniz susmasın diyen.
Berlin Flarmoni orkestrasında piyano çalan bir Türk provalar
başlıyor, şef yönetiyor. Piyanist muhteşem çalıyor ancak adamın suratı felaket
evi yanmış, dünyanın borcu üstünde, karısı kaçmış gibi. Şef diyor ki ilk gündü
, ikinci gün daha iyi olur. İkinci günkü prova seyircili, piyanist yine
muhteşem çalıyor ancak surat yine mutsuz umutsuz. Konserde düzelir diyor şef. Konser
günü geliyor yine her şey muhteşem, herkes piyaniste hayran kalıyor ama surat yine
aynı surat.
Konser bitiminde şef soruyor. Çaykovski’yi mi sevmiyorsun,
hayır çok severim. Çaldığın eseri mi beğenmiyorsun, hayır. Berlin Flarmoniyi mi
sevmedin, hayır. Ben mi kötü yönettim, hayır.
Eee be adam nedir bu suratının hali?
Müziği sevmiyorum.
Bir de anlattığı "Deri Paslanması" vardı ki; tutkulu ve çoşkulu ilişkilerin bir süre sonra ölmesinin nedeninin deri paslanmasına bağlandığı. İletkenliğini yitiren o deri, daha doğrusu iki insanın teni birbirine değdiğinde artık birbirini hissetmemesi. İşte böylesi durumlarda oturup anlatmak, ifade etmek lazım. Bilinçaltındakileri, içindekileri sansürsüz anlatmak konuşmak. Yeniden inşa etmek ilişkiyi ölü derileri, pası atmak lazım.
İş hayatına ait bir toplantıda olduğumuz için konunun şirketlere-işe bağlanması gerekiyordu. Ki çok da güzel bağlandı; şirketlerde yaşanan atalet, iletişimsizlik, tahammülsüzlük, vurdumduymazlık.
Oturup konuşmak, sansürsüz anlatmak ve dinlemek lazım.
Dinlemek...
Ama dinledikten sonra da bir şeyleri farklı yapmak için bir şeyleri değiştirmek lazım ki; anlatan iyi ki anlatmışım demek ki konuşmak çözüme götürüyormuş desin ki bundan sonra da susmasın.
İş hayatına ait bir toplantıda olduğumuz için konunun şirketlere-işe bağlanması gerekiyordu. Ki çok da güzel bağlandı; şirketlerde yaşanan atalet, iletişimsizlik, tahammülsüzlük, vurdumduymazlık.
Oturup konuşmak, sansürsüz anlatmak ve dinlemek lazım.
Dinlemek...
Ama dinledikten sonra da bir şeyleri farklı yapmak için bir şeyleri değiştirmek lazım ki; anlatan iyi ki anlatmışım demek ki konuşmak çözüme götürüyormuş desin ki bundan sonra da susmasın.