Pazar, Aralık 13, 2020

Gizlilik



Artık öyle bir zamana geldik ki...

Kişisel verilerin gizliliği diye çok hassas bir konumuz var.

Bir yandan iyi bir yandan kötü.

Ben neden böyle bir gizliliği tercih ettim?

15 yıldır yazdığım yüzlerce yazı (1485 tane), pek çok fotoğraf ve sevdiğim insanlarla ilgili paylaşımlar var. 

Benim yaşadıklarım, hayatımın son 15 yılı bu kadar sere serpe ortada olmamalı.

Sevdiklerimle pek çok anım, fotoğrafım... 

E belki onlar bu kadar aleni ortada olmak istemiyorlardır 

Hayır blogumu kapatmıyorum;

Sadece artık davetli kullanıcılar görüntüleyebilecek

Ben hala yazmaya devam edeceğim

Bu blog vesilesiyle dünyanın pek çok yerinden farklı insanlarla tanışma, yazışma imkanına sahip olduğum için çok mutluyum. 

Bu gizlilik ayarı ile artık buna son verdiğimin de farkındayım :(

Ama gerçekten zaman kötü, kötüler her zamankinden daha kötü.

Biz tedbirimizi şimdiden alalım da

Uzun lafın kısası Dört Yapraklı Yonca blogunu hala okumak isterseniz bana mail atın yeter ;)

Pazar, Aralık 06, 2020

Bu sene de olmadı

Son bir kaç yıldır sürekli depreşen bir arzum var.

Blog yazılarımı toparlayıp kendi zevkim için kitap olarak bastırmak ve sevdiklerime hediye etmek. 

Ha alıcısı talibi çıkarsa satışa da koyarız :)

Elbette satışa çıksın hiç tanımadığım insanlar da alsın okusun, hoşlarına gitsin, aranan bir yazar oluyim tabi onu da isterim :)

Kitap bastırdı bi tane bile satılmayan talihsiz bir yazar olarak anılmaktansa eşe dosta hediye eden kendine yazar olmayı tercih ederim.

Bu sene de yazmışımdır, hatta bir hareket planı da yapmıştım. 

Tek bir şey yapamadım onu haber veriyim dedim.

Kimse okumasa bile yazdıklarımı okumak bana çok iyi geliyor. Kendimi hatırlıyorum.

Ben duygusal bir insanım

Hayaller kurmak, mutluluk verici hoşluklar yapmak, incelikler planlamak, hissetmek, hissettiklerimi paylaşmak gibi çok fani isteklerim var. 

Yaptıklarımın analitik değerlendirmeleri, birmişim ikiymiş hiç umru olmayan bir insanım.

Gel gör ki yaptığım iş, çalıştığım sektör benimle taban taban zıt.

Bu yüzden sürekli bir iç savaş yaşıyoruz.

Birinden birini öldürüyoruz. 

Neyse ki tam ölmüyor köşesine geçip oturuyor ama alttan alta da dokunuşlarını esirgemiyor hayatımdan.

Biliyoruz ki sonunda kazanan o olacak. :)

Bu iş hayatında çok uzun kalıcı değilim. 

Yaşa bakarsak 9 sene...

Ruha bakarsak yarın...

Ne o, ne o; ikisinin ortasında bir yerde kazanan ben olacağım ;)

O kitabı da çıkarıcam; sadece beni mutlu eden şeyleri yapma tercihine de sahip olacağım.


Söz

 Bir anda ağızdan çıkan bir söz, saati vaktine gelir tam karşılığını bulur...

Ama senin hayal ettiğin gibi değil de hayatın getirdiği şekilde olur.

Tam tarif ettiğin şeydir ama sen öyle kast etmemişsindir.

Yıllar önce tanıdığım birisi iş yoğunluğundan bunalmış, şöyle bir kaç gün ne telefon ne kimse olmasa kafamı dinlesem demiş yakınlarına; kısa bir süre sonra doğrudan alakası olmayan bir olay nedeniyle bir kaç günlüğüne gözaltına alınıp ne telefon, ne bir tek kişi olmadan istediği o sessizliğe kavuşmuştu. 

Bir nezarethanede, evinin sıcak ve güvenli ortamında değil.

Ama kast ettiği kesinlikle bu değildi...

Ben de böyle çok bunaldığım zamanlarda masum isteklerim dilime gelirken hep bu olay gelir aklıma. 

Ve susarım.

Korkarım istemeye.

Çok bunaldığım, kendime uzaklaştığım, insanlığımı unuttuğum şu günlerde öyle hayallerim ve isteklerim var ki...

İşi tamamen unutmak

Tek başıma kalıp kitap okumak, yazmak, sadece mutlu ettiğim şeyleri yapmak

İşle ilgili her şeyi silmek

Deadline'ı olmayan işler yapmak

Saatlerce film izlemek, boşluktan can sıkıntısından ne yapacağıma karar verememek gibi

Hepsi o kadar masum istekler ki

Nasıl gerçekleştiremez de bu masum istekleri, dilemekten korkar insan.

İşte öyle bir hayat; hayat demek haksızlık olur iş hayatı diye düzeltiyorum. 

İçinde "Ben" diye bir şey olmayan, 

Yazmayı bile bilgisayar ekranı açmaktan kaçar olduğu için defterlerine dönen; her gece düzenli buluşmaların da seyrekleşerek bir aydır görüşmemeye döndüğü düşünülürse çok daha da uzatmayalım konuyu.