2008'de yazdığım bir yazı için istediğim resimler gelmiş ama ben yayınlamamış çok ayıp etmişim...
Çok zaman geçti üzerinden unutmuşsunuzdur yazımı diye, hem fotoğraflar hem yazıyla 2. baskı :))
Zaman zaman yazılarımı nasıl yazdığım, nerden konu bulduğum gibi sorularla karşılaşıyorum. Mesela bu sabah servisle mahalle arasından geçerken yaşlı bir kadının, süpürmekten iyice küçülmüş bir süpürgeyle sokakla binaların girişi arasını süpürdüğünü gördüm...
O an aklıma Emine Hanım Teyze geldi.
Çocukluğumun geçtiği Fatih-Fener’de her bayram sabahı istisnasız başını Emine Hanım teyzenin çektiği süpürgesini kapanın geldiği çocukların büyük bir zevkle iştirak ettikleri sokak temizliği. Kapının önü değil, Mesnevihane Sokağı’ndan başlayıp Sancaktar Yokuşu’nun kesiştiği düzlüğü de içine alan koca bir sokak.
Mesnevihane Sokağı kocaman çakıl taşlarından oluşan yarı toprak yarı taş bir yoldu. Roma yolu derlerdi ne kadar doğru bilinmez. Bu yüzden çukurları çoktu. Kuytu bir sokak olması da herkesin gelişi güzel çöplerini atmasına neden olurdu. Bir dedem bir de Emine Hanım teyze sokağı temizlemeye çalışır, ardından yine çöp bulunca söylenirlerdi haklı olarak.
Bırakın sokağa çöp atanları, yediği şeyin kağıdını, çöpünü umarsızca sokağa atanları ne o gün anlayabiliyordum ne de bugün anlayabiliyorum.
Mahallede bina sahibi pek çok kiracısı olan 3-4 kadın vardı. Hepsi hükümet gibi, pek çok erkeği geri kesecek kadar yere sağlam basan. Bina sahibi dediysem tek başına değil, çocukları eşleriyle ortak ama yönetimin onlarda olduğu. Sözlerinin kanun olduğu.
Yalnız bu 3 kadının da ortak özelliği Karadeniz’li olmaktı. Rize ve Trabzon.
Anneannem, Emine Hanım Teyze, Seher Hanım Teyze, bi de Pakize Hanım vardı ama onu hiç tanımadığım için hakkında bi şey söyliyemiycem.
Konu konuyu açıyor, hatıra hatırayı çağırıyor.
Anneannem’le Emine Hanım Teyze’nin diğer bir ortak özelliği de bahçelerine dadanan çocuklarla mücadele yöntemleriydi.
Üzerlerine su dökmek. Ama aynı zamanda da anneannem mahallenin çocuklarına camdan sakız da atardı. Ama bahçede oynamak yasaktı. –Tabi ki bize değil- Sakız stokları kutu kutu TipiTip’ten oluşurdu.
Benim de bir ıslanma maceram var. Aslında sadece benim değil, Yavuz (kardeşim), Aysun (Emine Hanım Teyzenin torunu ve arkadaşımız) üçümüzün.
Hikaye komik.
Emine Hanım Teyze’lere oturmaya gitmişiz annemle, malum çocuklar oyun peşinde onlarla oturacak değiliz ya. Ablam uslu, hanım hanımcık yok öyle yaramazlık gibi bir derdi. Planımız neydi yada napıyorduk bilmem ama üçümüz bahçenin arsa tarafındaki kapısında, birimiz de tırmanmaya çalışıyor. Emine Hanım Teyze’de içine doğmuş olacak balkona çıkıyor bakıyor ki mahallenin çocukları yine bahçeyi zorluyor. İçerden su alıp her zamanki caydırma taktiğini kullanıyor.
Biz; sudan çıkmış balık.
Yukarı çıkıyoruz, ıslak.
- N’oldu size?
- Emine Hanım teyze su döktü.
- Hangi ara oldu bu iş?
Emine Hanım Teyze haklı olarak ne işiniz vardı sizin orda diyor ama bir yandan da üzülüyor.
Eskiden Roma yolu denen ara sokak günümüz sokak modasına uyarak parke taşı döşenmiş,
Fener'deki meşhur kırmızı kilise, kırmızı mektep'in kubbesini görüyor musunuz üst tarafta ??
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder