Bir karşılaşma hikayesi; tesadüfen bulunan bir blog ve gerisi. İlk bölüm Hakan'dan
"işyerinde sürekli gariplikler peşinde koştuğumuz için değişik bi şeyler yapmak istiyorum, daha önce işyerinde sırasıyla çim büyüttük büyük disket kutularında, akvaryum da balık beslemiştik, balık öldü su kaplumbağamız vardı akabinde baktık uğraşamadık, karınca yuvası alayım dedim kısmet olmadı yine özümüze yani toprağa dönüp çeşit çeşit kaktüs'tü çiçek derken sulama işlerinde ben dahil kimse uğraşmak istemedi ben en son millete gıcıklık olsun diye dört yapraklı yonca arıyordum işyerinde büyütmek için, senin bloguna ulaştım işte derken aradan geçen zamanda izinden yani RİZE'den döndüğümde bu netblog için beni bizim elemanlar davet etmişler, bende bloga bi şeyler eklemek istedim, Sinema Hayattır* yazımı yayınladığını hatırladığım için tekrar senin bloguna yöneldim bi baktım ki, döndüğüm yerlerin fotoğrafları mevcut blogunda"
Ve Hakan mail atıyor
"İşyerindeki arkadaş topluluğumuzdan bana gelen üyelik mail'inde kısa süreli olarak hazırladığım blog'a eklemek üzere yayınladığınız yazımı sizin sayfanızdan çalmak üzere :) olduğumda; Rize ve Çayın öyküsünü yine çok iyi bir anlatımla dile getirdiğinizi gördüm. Ben Rize'liyim ve Rize'den yeni döndüm ve Fotoğrafını çekmiş olduğunuz Liparit Camii'nin tam yerini bana söyleyebilirmisiniz? Çünkü orası bana çok tanıdık bir yer gibi geliyor."
Caminin yerini tarif ediyorum ve doğal olarak merak ediyorum, Rize'li midir, kimdir, nedir diye? Aynı mezarlıkta anneannesi ve annesinin yengesi olduğunu söylüyor. O da Rize'liymiş. Bu sefer merak edilenler artıyor. Çünkü Liparit dedemin köyü; oradaki mezarlıkta da oralılar olur. E herkes de birbirini tanır. Ben oradan fazla kimseyi tanımadığım için Hakan'dan öğrendiklerimi anneme anlatıyorum, annem parçaları birleştiriyor.
Anneannemle, Hakan'ın anneannesi İstanbul'a geldiğinde sık sık görüşürlermiş; annem Hakan'ın anneannesi Kulika Hala'yla çok çay toplamış. İstanbul'da yolda her annemle karşılaştıklarında sarılır "Keziba'yı gördüm sanki" dermiş. Hakan'ın annesiyle annem en son bir kaç sene önce onlara yakın oturan teyzemden dönerken yolda karşılaşmış konuşmuşlar.
Yani diğer bir yandan da komşu çıktık. Aramızda bir kaç sokak var, eski oturduğumuz yerle. Aynı yaşlarda olduğumuz için belki de aynı ilkokulda okumuşuzdur düşüncemi Hakan'la paylaştım.
Doğru çıktı. İkimizde Yavuz Selim İlkokulu'nda yaklaşık aynı dönemlerde okumuşuz. En azından bir kaç sene teneffüslerde birlikte koşturmuşuzdur bahçelerde. Hatta bazen aynı yolu yürümüşüzdür okula giderken. Ve o okulda okuyan her çocuk gibi bahçedeki sarı duvarlı Atatürk büstü önünde resimlerimiz var.
Nerden nereye...
*Hakan'ın Sinema Hayattır yorumunu bıraktığı Paşabahçe Canavarı yazım
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder