Bir bardak çayın hikayesini anlatmak istiyorum bugün.
Öbek öbek küçük çalılar gibi duranlar çaylar aslında. Çaylık deniyor çay tarlalarına. Dalların en üstündeki 2,5 yaprak toplanıyor. Eskiden elle toplanan çay, iki elle kullanılan ve arkasına bir torba takılı olan büyükçe bir makasla toplanıyor şimdilerde. Bu durumda yaprak dışında sapların da kesiliyor olması kaliteyi düşürüyor ancak makasla toplanan çay miktarı elle toplanana göre oldukça yüksek.
Toplanan çaylar satılmak için özel sektör yada Çaykur’a verilmek için çay alım yerlerine götürülür. Çaykur sahip olunan çaylık alanına bağlı olarak üreticilere belli bir kota veriyormuş sadece o kadar çay alıyor.
İşlenmek üzere çay bantlara aktarılarak yolculuğuna başlıyor.
İlk aşama soldurma, yüksek ısıda alttan buhar verilerek çay yaprakları solduruluyor, yumuşatılıyor.
Bir sonraki bölüme geçtiğinde kıyma gibi bir işlem yapılıyor. Artık yaprak görüntüsünden çıkmış siyah kırpıntılar haline geliyor.
Çeşitli bantlardan geçerek fırına -120 derecede 3 saat fırınlanıyor- alınıyor.
Fırından çıkan çay artık kuru halde yine çeşitli bantlardan geçerek çöplerinden ayrılıyor. Bir kaç aşamada çöpler temizleniyor. Çöp dediysem tütün görünümlü kahverengimsi çok ince rafyalar yada süzgeçsiz çay döktüğünüzde üstte yüzen kısa yuvarlak sopalar.
-Çocukken çayın üstünde yüzen o sopaya göre gelecek misafirin tipini tahmin ederdik. Kısa şişman, uzun boylu zayıf. Hiç tutarmıydı hatırlamıyorum-
Çöpleri ayrıştırma sırasında kullanılan makinelerin birinde iki beyaz rulo karşılıklı dönerek elektriklenme yaratıyor ve altta akan banttaki çaydan çöplerin bir kısmını çekip çıkartıyor.
Temizlenen çay yeni bir bantta elenerek yoluna devam ediyor. Ve 3 farklı borudan -iyi çay, orta kalite, ince toz- çuvallara dökülüyor.
Ondan sonra da siz alıp demliyorsunuz ve afiyetle içiyorsunuz.
Öbek öbek küçük çalılar gibi duranlar çaylar aslında. Çaylık deniyor çay tarlalarına. Dalların en üstündeki 2,5 yaprak toplanıyor. Eskiden elle toplanan çay, iki elle kullanılan ve arkasına bir torba takılı olan büyükçe bir makasla toplanıyor şimdilerde. Bu durumda yaprak dışında sapların da kesiliyor olması kaliteyi düşürüyor ancak makasla toplanan çay miktarı elle toplanana göre oldukça yüksek.
Toplanan çaylar satılmak için özel sektör yada Çaykur’a verilmek için çay alım yerlerine götürülür. Çaykur sahip olunan çaylık alanına bağlı olarak üreticilere belli bir kota veriyormuş sadece o kadar çay alıyor.
İşlenmek üzere çay bantlara aktarılarak yolculuğuna başlıyor.
İlk aşama soldurma, yüksek ısıda alttan buhar verilerek çay yaprakları solduruluyor, yumuşatılıyor.
Bir sonraki bölüme geçtiğinde kıyma gibi bir işlem yapılıyor. Artık yaprak görüntüsünden çıkmış siyah kırpıntılar haline geliyor.
Çeşitli bantlardan geçerek fırına -120 derecede 3 saat fırınlanıyor- alınıyor.
Fırından çıkan çay artık kuru halde yine çeşitli bantlardan geçerek çöplerinden ayrılıyor. Bir kaç aşamada çöpler temizleniyor. Çöp dediysem tütün görünümlü kahverengimsi çok ince rafyalar yada süzgeçsiz çay döktüğünüzde üstte yüzen kısa yuvarlak sopalar.
-Çocukken çayın üstünde yüzen o sopaya göre gelecek misafirin tipini tahmin ederdik. Kısa şişman, uzun boylu zayıf. Hiç tutarmıydı hatırlamıyorum-
Çöpleri ayrıştırma sırasında kullanılan makinelerin birinde iki beyaz rulo karşılıklı dönerek elektriklenme yaratıyor ve altta akan banttaki çaydan çöplerin bir kısmını çekip çıkartıyor.
Temizlenen çay yeni bir bantta elenerek yoluna devam ediyor. Ve 3 farklı borudan -iyi çay, orta kalite, ince toz- çuvallara dökülüyor.
Ondan sonra da siz alıp demliyorsunuz ve afiyetle içiyorsunuz.
10 yorum:
selam yoncacım,bilgisayarımdaki bir parça bozulduğu için yaklaşık 1 haftadır internete giremiyordum. bugün yazdıklarını daha doğrusu rize günlüğünü okuma fırsatı buldum. bi solukta okudum, sanki oraları yakından gezmiş gibi oldum.ellerine sağlık canım, güzel yazılarının devamını bekliyoruz..görüşmek üzere
elif..
Ne kadar güzel bir gezi olmuş..ve sende çok güzel anlatmışsın.
güzel yorumlarınız için teşekkürler
Selam Murat ben.
Bugün; Mavi-Yeşil Rize'mize gitmeden önce bize söz verdiğiniz gibi çaylarımızı getirdiğinizde beni ve Dilek'i nasıl mutlu ettiniz anlatamam, siz gittikten sonra bir süre sizi konuştuk ve Turistik Rize Çayımızı (ve aynı zamanda taaaa Rize'den gelme; bu daha büyük bi anlam katıyo olaya) çocuklar gibi açıp kokladık. Bir dahaki sefere Yeşil Çay'da isteriz ((: Yaptığınız bu jeste karşılık biz size belkide bi çay bile ikram edemedik ama. (bizimkiler sallama çay gerçi)
Bu arada sitenizdeki V bölümden oluşan Rize günlüğünüzü okudum, gerçekten çok yalın ve sade anlatmışsınız emeğinize ve ruhunuza sağlık.
Tekrar çaylar için teşekkürler. Hoşçakalın...
Murat'ın yorumunun hikayesini anlatayım.
Yengeme hediye almak için Paşabahçe'ye gittim. Ama bana daha yakın olan İş Kule yerine o gün arabayla geldiğim için yolun karşısındaki Kanyon'a. Paket yapılırken uzunyola gidecek aman kırılmasın dedim. Nereye? sorusu hikayenin başladığı yer:))
Murat'da Rize'liymiş. Çocukluğundan beri gitmemiş. Birlikte çalıştığı arkadaşı Dilek ve o tatil planımı duyunca çok heyecanlandılar. Keyifli bir sohbet oldu.
Ayrılırken Rize'den bir şey ister misiniz diye sordum. "Çay" dediler, getireceğime inanmayarak.
Ben dün gidip çaylarını verince şok oldular. Beni unutmuşlar bile neredeyse.
gerçekten çok güzel
ödevime çok yaradı teşekkürler
işine yaramasına çok sevindim :)))
Ellerine sağlık hakkını teslim etmeden bilgini kullanmak istemedim teşekkür ederim benim ödevim için de cok faydalı oldu.
bi faydam olduysa ne mutlu bana ;) başarılar
güzel olmuşta çok resim ve çok kısa olmuş tam bir yazı olup yanlarına da konulabilirdi teşekkür ederim.
Yorum Gönder