Nazan ile İzzet'in; Nazan'lı veli toplantısı reklamını izlerken yazmaya karar verdim. Jest ve mimikleri, çapraz adımlarla tahta boyunca sınıfı arşınlaması, sağa sola 90 derecelik açıyla eğilmesi, kendi söylediklerini onaylatan cümlelerle soru sorması ne kadar komik ve abartılı diye düşündüm.
Sonra hayır dedim. Ortaokul ve lise yıllarımızda hepimizin böyle karakterleri olmuştur. Benim de oldu.
İsim vermiyim, yaşayanlar anlar, görenler hatırlar.
Haftada sadece bir yada iki saat olan yan derslerden birinin öğretmeniydi. Hoca'sıydı diyemem çünkü Perran Kutman'ın oynadığı Afet öğretmen gibi Hocam denmesinden nefret ederdi. Aynen onun gibi hoca camide derdi.
Dersinde tek tip oturma şeklimiz vardı. Sırt dik, bacaklar bitişik, eller dizlerin üstünde, gömlek, kurdela hırkalar düzgün olacak. Parmak kaldırırken bile dirsek bedenden ayrılmayacak. Kendine göre yanlış bi şey gördüğünde gözlerini kocaman açar, abartılı bir sus işareti yapardı.
Eski İngiliz mürebbiyeler gibi çoğunlukla boynunu örten bluz yada kazaklar ve diz altı döpiyesler giyerdi. Sıkılınca boynundaki kolyeyle oynardı. Soruları Nazan gibi sorardı.
Kız lisesiydik zaten; sınıfa erkek sinek girse direk idama mahkum olurdu. Hatta genç erkek öğretmenlerle uzun konuşmamız bile dikkatini çeker hemen uyarırdı. Koridorda gördüğünün orasını burasını düzeltir, saçlarını toplatırdı.
Ama severdim kendisini, hep de anarım öğrettiği bir şeyden dolayı.
Sonra bir tane daha vardı. Ruju her zaman dişlerine bulaşmış olurdu. Yaşlı, kısa ve şişmandı. Bu yüzden yavaş hareket eder. Ders anlatmak için ağır ağır sıraların arasında dolaşırken bir eli belinde diğer eli yakasından içeri boynu etrafında dolanır dururdu. Üzerinde hep kedi tüyü vardı, eski kitap ve kedi kokusu sinmişti sanki üzerine. Bir keresinde defterden kopya çekmeye çalışırken yakalamıştı beni ama hiç bi şey dememişti. -tüm okul hayatım boyunca toplasan 5 kez kopya ya çekmişimdir ya çekmemişimdir, onun için kimin dersinde çektiğimi hatırlarım. Bir gün size ilk kopyamı da anlatırım. Din dersiydi :) -
Bir tanesi her derse koşar adım girer sınıfı koşar adımlarla turlardı. Eliyle sürekli saçlarını karıştırır dururdu. Kocaman ağzıyla gevşek gevşek gülerdi. Düşünüyorum da sanırım ağzını hiç kapalı görmedim :) -bu erkekti-
Başka bir kadın öğretmenimiz derste doğru düzgün kimsenin suratına bakmaz ders boyunca tırnaklarıyla ilgilenir dururdu. Derste oje sürmez, tırnak kesmezdi ama hep tırnaklarıyla meşguldü.
Sonra bi erkek matematikçi, matematikle aramda kalan son bir kaç bağı da o kopardı sanırım. Yoksa herkes iyi bir matematik-mantık zekam olduğunu söylüyor, harcanmışım yanlış ellerde.
Neyse ders anlatma konusunda tam bi felaketti. Bir arkadaşımız taklidini yapardı. Onun yaptığı taklitle geldi aklıma. Tahtada ders anlatırken sırtını tahtaya verip bir sağ bir sol elinin tersiyle işlemi göstermek için seri bir şekilde tahtaya vururdu. Kendini helak ederdi sadece. Çünkü anlattığından kimse bir şey anlamazdı. Anlatamayınca; anlamak isteyenler soru sorar karmaşık cevaplar verir sorunun içinden çıkamaz, kızarır, tükürükler saçmaya başlardı. Önüne denk gelen talihsiz arkadaş tükürükle yıkanma talihsizliğine uğramışsa -kusura bakma- cümlesiyle teselli bulurdu.
Yani Nazan aslında abartı değil, haksızlık etmişim. Sadece biraz düşünüp geçmişi hatırlamak gerekiyormuş.
2 yorum:
Ama severdim kendisini, hep de anarım öğrettiği bir şeyden dolayı.
Ne ogrettigini cok merak ettim dogrusu...
hiç bi yere bakmadan Türkiye haritası çizmek. ki benim gibi çöp adamdan fazlasını çizemeyen birisi için. haksız mıyım?
Yorum Gönder