Bu kez Zürih’den 50 dakikalık bir tren yolculuğuyla Luzern’e gidiyoruz. Dünkü saatler süren tren yolculuğunda sonra çok kısa gelen bir seyahat.
Şehrin içinden giderken bir tünelden geçiyorsunuz ve sonra
bir daha tünelden çıktığınızda kendinizi dereler akan devasa çam ağaçlarının olduğu
bir ormanda buluyorsunuz. Üstelik sabah sisi etrafınızı sarmışken.
Tren yol alırken geniş düzlükler, hobi bahçeleri olduğunu
tahmin ettiğim kare kare içinde küçük kulübelerin olduğu sınırlandırılmış
alanlar. Sisten çok az şeyi seçebiliyoruz.
Ama göl kenarında yürüyüş yollarında
köpeğiyle yürüyen, koşan insanlar görünüyor. Her şey çok huzurlu.
Ülkedeki pek çok su kaynağı gibi bu göl de yer yer donmuş.
Gölün kıyısındaki ağaçların dalları buzun içinde güzel pozlar veriyor ama hava
sisli olmasaydı, trenin camları yansımasaydı...
Tren demişken, trenler 1. ve 2. sınıf olarak bölümlere ayrılmış durumda, siz biletinizin olduğu bölümde seyahat ediyorsunuz. Ancak 2. sınıfı bile bizim ülkemizin standartlarına göre vip. Çocuklar için oyun köşesinden tutun, döner koltuklu oturma gruplarına kadar her şey düşünülmüş.
Haliyle fiyatları da bizim standartlarımızın üstünde ama kesinlikle değiyor.
Sisle seyahat etmek güzeldi ancak Luzern'e indiğimizde şehrin üzerinde dağılmayan sis bulutu biraz hayal kırıklığı yarattı. İndiğimiz yerde bir nehir, iskeleye yanaşmış bir gemi olduğunu ancak öğleden sonra anlayabildik.
Luzern'e sebebi ziyaretimiz Pilatus Dağı...
Trenden indiğiniz yerden kısa bir otobüs yolculuğuyla dağa çıkacağınız teleferiğe ulaşabiliyorsunuz. Neyse ki bu bölgede sis etkisini yitirmişti. Kısa bir bilet kuyruğundan sonra (3-4 kişi) -öğlen saatlerindeki dönüşümüz sırasında gördüğüm kuyruk fenaydı- yarım saatlik bir teleferik yolculuğunun ilk vagonuna biniyorsunuz. Oyun parkında işiniz yoksa ilk durduğu istasyonda inmeden devam edeceksiniz. Teleferikle çıkarken gördüğünüz manzara, aldığınız keyif tarif edilesi değil, resimlerden ne kadar anlaşılır bilmiyorum.
Ama burada eğlendiyseniz bir sonraki kabinde çok daha eğleneceksiniz garanti ediyorum.
4 kişilik teleferikten indiğinizde vardığınız istasyon kızakçıların, kaymak isteyenlerin istasyonu. Aynı zamanda 15 kişilik daha büyük bir teleferikle zirve yolculuğunuzun başladığı yer.
Sanırım 5 dakika süren dik bir tırmanışla 2000 metreye konduruyor sizi. Tırmanış sırasında küçük bir zirveyi adeta yalayarak geçen kabin insanın bi yüreğini hoplatıyor. Belki de aniden değişen yer çekimidir bu hissi yaratan. Aynı his dönüşte bir anda boşluğa düştüğünüzde de içinizi hop ettiriyor.
Zirve 2132 metrede ancak otellerin bulunduğu ve teleferikle ulaştığınız nokta 2000 metre civarıdır diye tahmin ediyorum. Zirveye de yürüyebileceğiniz güvenlikli patikalar var ancak mevsim itibariyle yüksek kardan dolayı uygun ayakkabılar ve deneyim olmadan pek gidilesi değil.
Ama inanın olduğunuz yer de yeter.
Aşağıdaki sise inat yukarda pırıl pırıl güneş ve açık bir hava var. Dağın etekleri sisli, Luzern Gölü görünmüyor. Ama tekrar gelinmeli o otelde kalınmalı hayalleri beyin kıvrımlarına işleniyor.
Bir üst seyir terasına çıktığımızda kar tünelleri, karın içine gömülmüş buzdan heykeller görüyoruz. Ancak sonrasında instagram fotoğraflarından baktığımda o heykellerin karın içinde değil Kasım ayında orada açılan bir sergiden kalma olduğunu; bulunduğumuz terasın Ocak sonunda 3 metre karla kaplı olduğunu görüyorum. İnanılmaz.
Isıtan güneş, sessizlik, mükemmel manzara, bulutların üstünde hissi garip bir duygu ayrılmak istemiyor insan.
Gecesini düşünüyorum.
Yıldızlar ne kadar güzel görünür, ya güneşin doğuşu, batışı, ya dolunay.
Çıldırtıcı
Pilatus'la ilgili çok planım var.
Bir de Ejderha yolu var.
Yüzüklerinin Efendisi filmiyle bir alakası var ama seriyi takip etmeyen biri olarak, Yavuz'un anlattığı bilgiler bi kulağımdan giriyor ötekinden çıkıyor :)
Bir de buranın insan canlısı kargaları var. Alp kargası olarak anılan bedeni simsiyah gagası sapsarı. Güvercinlere vermek üzere sakladığım galeta kırıntıları alp kargalarının kısmetiymiş. Yavuz'un elinden biraz ürkek de olsa yiyorlar.
Bizim teleferikle çıktığımız yolu kayaklarıyla yürüyerek çıkan insanlar da yok değil. Otelin lobisinden dışarda kar yamaçları üzerinde yürüyenleri seyretmek, evinizde 5. katta otururken camın önünden yürüyerek geçen birini seyretmek gibi.
Öğlen saatlerinde şehre indiğimizde sis kalkmıştı ancak günlerden pazar ve her yer kapalıyken, bir de Pilatus dağının etkileyici havasından buralara inince pek bi eğlenceli gelmedi. Tekrar trenle Zürih'e dönüp, dönüş uçağımız için yola koyulmamız gerekiyordu.
Pilatus hakkında merak ettiğiniz her şey için canlı kameraların da olduğu http://www.pilatus.ch sitesini mutlaka ziyaret etmenizi öneririm.
Zira ben hala ara ara açıp bakıyorum. O gün sisten göremediğim Luzern gölünü tepeden seyrediyorum.
Luzern'e sebebi ziyaretimiz Pilatus Dağı...
Trenden indiğiniz yerden kısa bir otobüs yolculuğuyla dağa çıkacağınız teleferiğe ulaşabiliyorsunuz. Neyse ki bu bölgede sis etkisini yitirmişti. Kısa bir bilet kuyruğundan sonra (3-4 kişi) -öğlen saatlerindeki dönüşümüz sırasında gördüğüm kuyruk fenaydı- yarım saatlik bir teleferik yolculuğunun ilk vagonuna biniyorsunuz. Oyun parkında işiniz yoksa ilk durduğu istasyonda inmeden devam edeceksiniz. Teleferikle çıkarken gördüğünüz manzara, aldığınız keyif tarif edilesi değil, resimlerden ne kadar anlaşılır bilmiyorum.
Ama burada eğlendiyseniz bir sonraki kabinde çok daha eğleneceksiniz garanti ediyorum.
4 kişilik teleferikten indiğinizde vardığınız istasyon kızakçıların, kaymak isteyenlerin istasyonu. Aynı zamanda 15 kişilik daha büyük bir teleferikle zirve yolculuğunuzun başladığı yer.
Sanırım 5 dakika süren dik bir tırmanışla 2000 metreye konduruyor sizi. Tırmanış sırasında küçük bir zirveyi adeta yalayarak geçen kabin insanın bi yüreğini hoplatıyor. Belki de aniden değişen yer çekimidir bu hissi yaratan. Aynı his dönüşte bir anda boşluğa düştüğünüzde de içinizi hop ettiriyor.
Zirve 2132 metrede ancak otellerin bulunduğu ve teleferikle ulaştığınız nokta 2000 metre civarıdır diye tahmin ediyorum. Zirveye de yürüyebileceğiniz güvenlikli patikalar var ancak mevsim itibariyle yüksek kardan dolayı uygun ayakkabılar ve deneyim olmadan pek gidilesi değil.
Ama inanın olduğunuz yer de yeter.
Aşağıdaki sise inat yukarda pırıl pırıl güneş ve açık bir hava var. Dağın etekleri sisli, Luzern Gölü görünmüyor. Ama tekrar gelinmeli o otelde kalınmalı hayalleri beyin kıvrımlarına işleniyor.
Bir üst seyir terasına çıktığımızda kar tünelleri, karın içine gömülmüş buzdan heykeller görüyoruz. Ancak sonrasında instagram fotoğraflarından baktığımda o heykellerin karın içinde değil Kasım ayında orada açılan bir sergiden kalma olduğunu; bulunduğumuz terasın Ocak sonunda 3 metre karla kaplı olduğunu görüyorum. İnanılmaz.
Isıtan güneş, sessizlik, mükemmel manzara, bulutların üstünde hissi garip bir duygu ayrılmak istemiyor insan.
Gecesini düşünüyorum.
Yıldızlar ne kadar güzel görünür, ya güneşin doğuşu, batışı, ya dolunay.
Çıldırtıcı
Pilatus'la ilgili çok planım var.
Bir de Ejderha yolu var.
Yüzüklerinin Efendisi filmiyle bir alakası var ama seriyi takip etmeyen biri olarak, Yavuz'un anlattığı bilgiler bi kulağımdan giriyor ötekinden çıkıyor :)
Bir de buranın insan canlısı kargaları var. Alp kargası olarak anılan bedeni simsiyah gagası sapsarı. Güvercinlere vermek üzere sakladığım galeta kırıntıları alp kargalarının kısmetiymiş. Yavuz'un elinden biraz ürkek de olsa yiyorlar.
Bizim teleferikle çıktığımız yolu kayaklarıyla yürüyerek çıkan insanlar da yok değil. Otelin lobisinden dışarda kar yamaçları üzerinde yürüyenleri seyretmek, evinizde 5. katta otururken camın önünden yürüyerek geçen birini seyretmek gibi.
Öğlen saatlerinde şehre indiğimizde sis kalkmıştı ancak günlerden pazar ve her yer kapalıyken, bir de Pilatus dağının etkileyici havasından buralara inince pek bi eğlenceli gelmedi. Tekrar trenle Zürih'e dönüp, dönüş uçağımız için yola koyulmamız gerekiyordu.
Pilatus hakkında merak ettiğiniz her şey için canlı kameraların da olduğu http://www.pilatus.ch sitesini mutlaka ziyaret etmenizi öneririm.
Zira ben hala ara ara açıp bakıyorum. O gün sisten göremediğim Luzern gölünü tepeden seyrediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder