Çarşamba, Kasım 30, 2011

Bir Çağan Irmak Hikayesi...


Çağan Irmak’ın filmlerini seyretmekten keyif alıyorum şüphesiz, belki bu sebeple çok da objektif olamayabilirim yorumlarımda…

Aydınlık ve güneşli sahnelerini seviyorum…

Prensesin Uykusu’nda olduğu gibi kumsal da oturup sessizce ufka dalan gözler vardı yine perdede

Bu soğuk günlerin inadına, karnelerin alındığı yazın en güzel günleriyle başlıyor ve devam ediyor film…

Bütün bir yazı geçirip bağda, bahçede, denizde; sinemadan çıkınca da dışarıda sizi sıcacık bir hava saracakmış hissine kapılıyorsunuz.

Babam ve Oğlum’un devamı değil kesinlikle, Hümeyra ve Çetin Tekindor akraba bile değil filmde. Hikaye hiçbir yerde teğet bile geçmiyor birbirine.

Keyifli ege şivesiyle, Ozan’ın yaramazlıkları karşısında gülmekle kızmak arasında kalan dedenin, anneannenin hafif küfürlü diyalogları gülümsetiyor…

Öyle çok ağlamaklı olmasa da, gözyaşı damarınıza basıp kaçtığı kimine yaş akıtan, kimine göz pınarlarını dolduran yerler de yok değil.

Çekimleri Milas, Gökçeada ve Bodrum’da gerçekleştirilen film 10 yaşındaki Ozan’ın gözünden mübadele yaşayan dedesinin hikayesini anlatıyor. Dede’yse mübadelede yaşadıklarını ailesinin hikayesini, denize bıraktıkları kardeşinin hikayesini anlatıyor.

Türk-Yunan dostluğunun ötesinde biz birbirimize benzeriz, misafirperverlikte sınır tanımaz, “ölümü gör bi kahvemi içmezsen” muhabbetinin dibine vururuz mesajı gülümseten bi başka detay

Hiç yorum yok: