Tatilim boyunca internete erişim imkanım olmadığı, dahası olmasını çok da istemediğim için gördüklerimi yazamadım. Sağolsun Hande ona gönderdiğim resimleri yayınlayarak bana destek oldu. Önümüzdeki günlerde fırsat buldukça Rize seyahatimde tuttuğum günlüğü yayınlayacağım. Umarım beğenirsiniz...
15 Temmuz Pazar 04:30 - Rize
Gitmek, yol almak aslında. Her kilometreyi tek tek sayarak, görerek arkada bırakmak. Her dönene tekerleğin seni uzağa götürmesi. Uçak hile yapmak ruhuna. Bi burda, bir kaç saat sonra orda. Kilometreleri hissetmeden. 1200 kilometreyi otobüsle aldım işte ben. Her kilometresini hissederek.
Öyle dediğime bakmayın her yere otobüsle gitmek çok mantıklı değil bence de. Ben hem Karadeniz sahilini görmek, hem de yol almanın uzaklara gitmenin keyfini çıkarmak için tercih ettim.
Bir ay önce Gelibolu'ya otobüsle sadece 5 saatte gittiğimde sıkıntıdan patlamıştım. Oysa bu kez 16 saatlik yolculuğun tek bir anında bile sıkılmadım. Aksine keyif aldım.
Şimdi saat sabahın dört buçuğu terastaki divanda oturmuş, bir ucdan bir uca gördüğüm ufuk çizgisinin belirginleşmesini seyrediyorum. (Terasta aynı yerde durup hem güneşin batışını hem de doğuşunu seyredebilirsiniz. Ama doğuşu biraz ağaçların arasında kalıyor. Artık manzarayı siz hayal edin) fonda sağnak yağmur. Terasın üstünü kaplayan asmalar ve etraftaki diğer tüm yeşile vuran damlalarla toprağa karışıp çıkardığı hoş koku burnumda, kuş cıvıltıları kulaklarımda. Deniz dışında gördüğüm her yer alabildiğine yeşil. Önüm, arkam, sağım, solum yeşil. Burda geçireceğim tüm zaman boyunca terastaki divanda oturup bu manzarayı seyretmek bile başlı başına bir huzur.
17 ve 22 sene önce olmak üzere daha önce iki kez gelmiştim Rize'ye. Otobüsten indiğim ilk andan itibaren o günlerden aşina bir şeyler bulmaya çalıştım. Evin önüne gelene kadar gördüğüm her şey yabancıydı bana, hatırlayamadım.
Yolun üstünde eve aşt olan garaj hatırladığımdan o kadar küçük geldi ki gözüme "Garajı küçülttünüz mü?" diye bile sordum. Hayır, garaj aynıydı sadece ben büyümüştüm. Hala durup durup garaja bakıyorum; gözüme devasa görünen o yapı bu mu diye? (Eskiden garaja dayım otobüsünü koyardı, yani abartmıyorum. Belki eski otobüsler daha küçüktü)
Açan günle birlikte kuş korosuna başkaları da katılıyor. Çok sesli kuş korosu en güzel müzikmiş aslında.
Evin avlusuna çıkan basamaklara gelip kapıyı açtığımda duyduğum koku -yeşille toprağın yoğun kokusu- bir tek o tanıdık geldi bana. 22 sene önceki gibiydi. Gülümsedim. Gözün gördükleri değil de bir koku yıllar öncesinin tanığıydı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder