Çarşamba, Kasım 30, 2011

Gözlükçü

Nerde bi işe yarar ürün, uygun fiyat, yeni bi'şey bulsam, haberdar etmeden sizi duramam biliyosunuz :))

Bu sefer ki keşfim gözlük -numaralı gözlük- ihtiyacı olanlar için %70 indirim kuponu gibi bi öneri

Alışveriş merkezlerinde şubelerini görmeye alışık olduğumuz, hatta tv reklamlarında kapıdan çıkanların ağzı kulaklarında o kadar ucuzdu ki gelmişken iki tane aldım dedikleri gözlükçü...

Uzak-yakın bir arada %40 inceltilmiş Visionart marka camlar için 1400 tl fiyat çıkardı bize, dudak uçuklatan cinsten yani. Araştırmaya devam ettik bu kez  Şişli'de bir gözlükçü 800 tl fiyat biçti.

Ama yok dedik her işin bi yeri bi yolu var. Eminönü optikçilerin, gözlükçülerin merkezi tıpkı diğer pek çok şeyin olduğu gibi...

Miyop bir çocuk ve genç kızlık dönemi geçirdiğim için, hatıralarımda kalmış Sirkeci'deki Büyük Postane'nin karşı çaprazındaki hanın birinci katındaki Şimşek Optik'e götürdü beni ayaklarım...

Fiyat bu sefer ne oldu dersiniz???

450 TL

İnsan şüphe ediyo, nasıl olur bu fiyata cam yerine ne vercekler, kandırıyolar mı?

Gözlükleri alana kadar yazmadım bekledim hep bi şüphe vardı içimde, gerçekten mi diye. Bugün annem alıp yeni gözlüklerini takınca, garanti belgesiyle faturasıyla her şey geçince elimize geç kalmadan duyurmalıyım bunu dedim.

İşte böyle :))

İhtiyaç sahiplerine adresi:

Şimşek Optik
Büyük Postane Cad. Yeni Valide Han. Kat:1 No:4 Sirkeci

Pembe mezarlıkta, şekerden tabutlar

Sabah radyoyu kapatırken, şimdi açtığımda da aynı şarkı çalıyor.

Affet bu gece ölmek istedim
Pembe mezarımı elimle kazmak istedim
Bu gece kendimi asmak istedim
Ama oturup odamda sana siir yazıyorum

Diye bi'seyler söylüyor

Ritmini sevdim, gariptir ki sözlerini de...

Hatta Adams Family'nin başrolde olduğu bi klibi bile donüyor beynimde...

***

Ama ne uydurmuşum şarkı sözlerini :)))

doğrusu şöyle ve Model söylüyor -iyi ki ben söylemiyorum, Ajda'dan beterim. Gerçi biz kovaların ortak özelliği olsa gerek bi türlü ezber yapamıyoruz-

Tenin sinmiş yastığıma,


Dün gece terk etmeden önce.

İçimde bıraktığın acıyla,

Kokunla uyudum bu gece.



Pembe bir mezarlık gördüm rüyamda,

Aşık cesetler şekerden tabutta,

Gezinirken ciğerim doldu bir anda,

Çürük çilek kokusuyla.



Kalbi atan ölü bedenlerdi hepsi.

Hepsinin başında birer ölüm perisi.

Soluk birer pembe gül kokluyorlar,

Karanlıkta.



Affet bu gece ölmek istedim.

Pembe bir mezarlık olmak istedim.

Karanlığı elimle bölmek istedim.

Seni çok özledim.



Çok istedim bu gece kendimi asmak.

Ellerimle kendi mezarımı kazmak.

Elimden gelen oturup evimde,

Sana şarkılar yazmak.

Bir Çağan Irmak Hikayesi...


Çağan Irmak’ın filmlerini seyretmekten keyif alıyorum şüphesiz, belki bu sebeple çok da objektif olamayabilirim yorumlarımda…

Aydınlık ve güneşli sahnelerini seviyorum…

Prensesin Uykusu’nda olduğu gibi kumsal da oturup sessizce ufka dalan gözler vardı yine perdede

Bu soğuk günlerin inadına, karnelerin alındığı yazın en güzel günleriyle başlıyor ve devam ediyor film…

Bütün bir yazı geçirip bağda, bahçede, denizde; sinemadan çıkınca da dışarıda sizi sıcacık bir hava saracakmış hissine kapılıyorsunuz.

Babam ve Oğlum’un devamı değil kesinlikle, Hümeyra ve Çetin Tekindor akraba bile değil filmde. Hikaye hiçbir yerde teğet bile geçmiyor birbirine.

Keyifli ege şivesiyle, Ozan’ın yaramazlıkları karşısında gülmekle kızmak arasında kalan dedenin, anneannenin hafif küfürlü diyalogları gülümsetiyor…

Öyle çok ağlamaklı olmasa da, gözyaşı damarınıza basıp kaçtığı kimine yaş akıtan, kimine göz pınarlarını dolduran yerler de yok değil.

Çekimleri Milas, Gökçeada ve Bodrum’da gerçekleştirilen film 10 yaşındaki Ozan’ın gözünden mübadele yaşayan dedesinin hikayesini anlatıyor. Dede’yse mübadelede yaşadıklarını ailesinin hikayesini, denize bıraktıkları kardeşinin hikayesini anlatıyor.

Türk-Yunan dostluğunun ötesinde biz birbirimize benzeriz, misafirperverlikte sınır tanımaz, “ölümü gör bi kahvemi içmezsen” muhabbetinin dibine vururuz mesajı gülümseten bi başka detay

Salı, Kasım 29, 2011

Bahanesiz

Kızdım bugün kendime;

Blogum var diyorum ama gün içinde gördüğüm, aklıma takılan, okuduğum bi cümlenin yaptığı çağrışımla yazmalıyım dediğim bi'şeyler geçiyor içimden...

Ama geçiyor sadece; geçerken uğramıyor, uğrayıp durmuyor bi yerde...

Yazmamak için bi sürü bahane de bulabiliyorum üstelik kendime...

Yorgunum, uykum var, halim yok, işim var, dizim var, pilim yok...

İşte sırf bu yüzden, akşam eve dönerken söz verdim kendime;

Bahane yok geceyarısını da bulsa vakit, oturup yazıcam.

Yazdım da...

Ama bunlar di'il sözümü yerine getirmek için yazacaklarım

Şimdi onlardan biri....

Rossopomodoro

"Kırmızı Domates" olan sözlük anlamının hakkını verircesine kıpkırmızı dekorasyonuyla Bağdat Caddesi'nde Göztepe Parkı'na komşu keyifli bir İtalyan restoranı Rossopomodoro...

Dünyadaki 126 Rossopomodoro restoranındaki standart tariflere göre hazırlanan menü, pizzaların lezzeti, şişedeki suyu, garsonların hizmetiyle kendinizi İtalya'da hissetmeniz için yaratılmış adeta.

Pizza ve makarnalarını denediğimiz akşamda, tatlılar ne yazık ki hayal kırıklığı yaratıyor ruhunuzda...


Mesela Nutellotto söylediğinizde o enfes pizzanın üstüne; vanilyalı dondurma üstünde nutella, yanına da ev yapımı bisküvi deyince muhteşem bi'şey gelsin diye bekliyorsunuz. Oysaki yarım bir kedi dili sokulmuş iki top dondurmayı görünce bütün hayalleriniz yıkılıyor.



Yıkılan hayallerimi tamir etmesi için Rossopomodoro'nun yöneticisi Tansel beye içimi dökerken öğrendim ki, bu Napoli'lerin tatlı kültürü bu kadarmış :(((

Tiramisu'yu bile güç bela kremasında ufak bi iyileştirme yapmaya ikna edebildik İtalyanlara dedi. Reçetenin dışına çıkılmıyormuş.

Menüde tatlılar dışında denemek istediğim daha bir çok şey var, bu sebeple mutlaka tekrar gitmeyi düşünüyorum. Ancak haftasonu akşamları için mutlaka rezervasyon yaptırmanızı öneririm, zira yer bulmanıza imkan yok.

Yemek sırasında ünlü isimlerle de karşılaşmanız çok mümkün. Bizimle birlikte Bergüzar Korel ve Halit Ergenç te oldukça genç bir grupla birlikte mekandaydı. Biraz da dedikodu ;))) Bergüzar Korel gerçekten hoş ve zarif bi kadın, beli o kadar ince ki gerçek di'ilmiş gibi. Ama ne yazık ki sigara içiyor :((

Hadi bu da paparazzi pozu olsun, fotoğrafımı çeken beni mi Bergüzar'ı mı odaklamış emin olamadım :))) -arkası dönük masasını fotoğraflayan Bergüzar tabi ki-



Biz tekrar Rossopomodoro'ya dönersek benim gibi kırmızıya tutkunlar için harika bi dekorasyonu var, fırınlar ve kolonlar bu kırmızılığın içinde dore mozaiklerle kaplanarak lüks ve gösterişi mekana taşımakla beraber kızgın boğa sendromunu da hafifletmiş oluyor.

İyi haber zincir İstanbul'daki ikinci halkası için Bebek ve Etiler'de yer arıyormuş; tabi ki mekanım olduğu için Kanyon'u sordum hemen, onu bi sonraki yer olarak düşünüyorlarmış.

Tansel Kaya Rossopomodoro'nun Türkiye koordinatörü; ama bütün gece misafirlerini memnun etmek için bazen  elinde bi tabakla servis yaparken, bazen bi pos cihazıyla hesap alırken ya da benim gibi meraklı ya da hayalleri yıkılmış konukları önce dinlerken sonra onlara uzun uzun açıklamalar yaparken görebilirsiniz.

Servisin süratine 10 üzerinden 10 veriyorum -zaten fırınları saatte 750 pizza pişirebiliyomuş, ama saatte 750 pizza yapacak usta var mı ondan emin di'ilim ;))-

Gerçi su şişesini masanın ortasına bırakıp giden garsonu ayıplamamamız gerektiğini, İtalya'daki garsonların müşteriye değer vermeyen davranışlarını bize hatırlatan Tansel bey sayesinde düşünüp -ee ne de olsa burası has hakiki İtalyan restoranı her ne kadar garsonlar Türk'de olsa İtalyan kültürü mekanda yaşatılmalı en nihayetinde- deyip anlayış gösterdik.

Her şey İtalyan olmasına rağmen yemeğin sonunda ikram edilen lezzetli demleme çay, Rossopomodoro'da ki Türk'lerin ayak sesiydi bana göre.

Cumartesi, Kasım 26, 2011

Cumartesi-Pazar

Severiz cumartesi-pazarı
Yeriz nutellalı ekmek gibi
Kıymetini bilmezdik
Hava gibi, su gibi
Olmasaydı diğer beş kardeşi

Cuma, Kasım 25, 2011

Cuma

Cuma'dır benim adım
Issız bi adada yaşarım
Cumartesi, pazarı pek severim
Çaktırmayın
Yoksa Robinson'u döverim

Perşembe, Kasım 24, 2011

Perşembe

Çarşamba'dan bellidir gelişi
Vardir onda cumanin neşesi
Neşe bitmesin
Kötü soz söylemesin
Yarın cuma biraz daha dayansın


Çarşamba, Kasım 23, 2011

Mesleksiz

-''Türkiye'de mesleksizlik var. Sorun işsizlik değil''-


Geçmişte ''Türkiye'de işsizlik yok'' dediğini ve bu sözünü bugün de
tekrarladığını belirten Çağlayan, ''Türkiye'de mesleksizlik var. Sorun işsizlik
değil, sorun mesleksizlik. Türkiye'de işi beğenmemek var, devlete kapak atmak
düşüncesi var, 'Ne iş olursa yaparım' diyen var. E ne iş olursa yaparım diyen bir
sektör yok ki. Ben mühendisim, bunca yıl sanayicilik yaptım. Hiç ne iş olursa
yaparım diye bir sektör, bir alan görmedim'' dedi.
Bakan Çağlayan, bu konudaki sıkıntının farkında olduklarını ve bundan
sonra üniversitelerde açılacak bölümlere sanayicilerle birlikte karar vermek
zorunda olduklarını belirterek, söz konusu ilde hangi bölümün mezunlarına ihtiyaç
varsa o bölümlerin açılacağını söyledi.
 
AA
 
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın sözlerine hak vermemek elde değil. İlk koşul üniversite mezunu olmaktır ülkemizde nerden mezun olduğunun hiç önemi yoktur.
 
Ne iş olsa yaparız nasıl olsadır...
 
Su ürünleri, arkeoloji, filoloji, biyoloji mezunu o kadar çok kişi var ki finans sektöründe. Onlar kendi mesleklerinde çalışmadıkları sürece iktisat, işletme mezunları da işsiz olur tabi ki.
 
Diğer taraftan işletme, iktisat okumak da çözmüyor ki sorunu. Yine herkes ne iş ne sektör olsa yaparım diyince herkes her şey birbirine geçiyor.
 
 
 
 

Hayat Veren Hediyeler

Unicef 24 Kasım öğretmenler günü için anlamlı bir hediye alternatifi sunuyor.

24 Kasım Öğretmenler Günü için 'Canım Öğretmenim' Hediye Paketleri hazırlamışlar;

Bu paketlerden biri Van'daki çocuklarımıza yardım etmeyi amaçlıyor; diğeri ise dünya çocuklarına destekleyen yardım malzemeleri içeriyor.

Bu paketlerden birini hediye ettiğinizde öğretmeninize sizin kişisel mesajınızla bir e-kart ulaşıyor. Yardım paketleri de hediye ettiğiniz kişinin adına ihtiyacı olan çocuklar gönderiliyor.

Bu hediye ile sadece öğretmenimizi mutlu etmekle kalmıyor, bir çocuğun hayatına dokunuyorsunuz.

Hediye seçeneklerini incelemek ve satın almak için http://www.hayatverenhediyeler.org/

Çarşamba

Çarşamba, çarşafa dolanır

Dolana dolana dolaşır

Dolaşır da bulamaz yerini

Perşembe sanır kendini

Biri durdurup "Kuzey-Güney" var bugün

Diyene kadar...

Salı, Kasım 22, 2011

Merkur'un Oyunlari

Bugunlerde agir kadife perdenin azcik kenarindan kaldirip iceri bakinca gorunmez bir el tutup kolumdan aliyor beni iceri...

gosteriyor eski dostlari, anilari... Parcalar birbirini hatirlatip birinden digerine suruklercesine goturuyor...

vaaayy diyosun bu da olmustu, su da vardi, oyle demisti, boyle dusunmustum...

dun baska perdenin arkasindakileri gormus hatirlamistim 1996_2000 yillari, yuzler yasananlar bir bir sahnenin onune gelmis selam vermisti. Bugun bi baska perde 2001'de baslayan, uzerinden cok gun gecen...

geri giden merkurun oyunlari bunlar biliyorum, dondurup baktirip geriye hatirlatip "oyle bir gecer ki zaman" dedirten...

Salı

Salı sallanır

Sallansa da düşmez

Düşse de gitmez

Gitse de bitmez

Bitse de...

Bi haftaya kalmaz

Yenisi gelir...

Pazartesi, Kasım 21, 2011

Marifet


Elmanın kabuğunu hiç koparmadan tek parça halinde soyabilir misiniz?

Üstteki resimde hile olduğunu düşünenler için aşağıdakini koyuyorum.


Neden bu kadar gereksiz bi marifetle uğraşıyorum???

İlkokul yıllarım 1980'lerde...

Sabah kuşağında kadın programlarının ilk yayınlanmaya başladığı dönemlerde Nedret Güvenç ve Mücap Ofluoğlu, anne-baba; Nilgün Özhan'ın  (şimdi ki Kasapbaşoğlu) evin kızı olduğu Hanımlar Sizin İçin Programı.

Bu programın içinde küçük yarışmalar olurdu, kimin en marifetli ev kadını olacağı yada olduğunu ortaya koyacak görevler verilirdi yarışmacılara

Ütüyle kumaşa pile yapma hatırladıklarımdan biri ama ruhumda derin iz bırakan elmanın kabuğunu koparmadan tek parça halinde soymak

Nasıl bir iz ki; o günden beri soyduğum her elmanın kabuğunda o yarışmaya katılıp birinci olacağım günün hayalini kuruyorum :)))))

Sonbahar Yaprakları


Sonbaharda süpürülmemiş parkları,
Yerdeki yaprakları çoşkuyla kucaklayıp bırakan çocukları,
Dalından kopup döne döne diğer arkadaşlarının arasına katılan sarı kızıl kelebekleri
Yaprakları tükenmiş ağaç dalları arasından uçuveren serçeleri,

Yaprak yolda ayaklarını sürüyerek yürüyenlerin çıkarttığı sesleri seviyorum...

Pazartesi

PMS kadınların kabusu (Premenstruel Sendrom )

Fakat bugün pre'yi pazartesi ile değiştiresim var.

O kadar ağır ki travmam işe gitmeyip evde kalmak istiyor canım desem di'il; uyusam di'il, uyansam di'il, atla arabaya vur kendini doğaya desen di'il; sevdiğin biriyle keyif kahvaltısı yap desen di'il, hayatta en çok istediğin olsa,

Di'il o da di'il...

Ama yazarken farkına vardım, o olsa bu olsayla olmuyor ki...

Sahip olduklarını kaybedince "ne mutluyduk oysa ki" diye sızlanmak yerine

PMS günlerinde şükretmek lazım onlara huzuru yakalayabilmek için...

Pazar, Kasım 20, 2011

30. Kitap Fuarı Ardından

Yıllar var ki Tüyap kitap fuarına gitmemiştim.

Uzaklığından, kalabalığından, indirimlerin, yazarları görmenin, kitap imzalatmanın;  internetten alışverişe, lüks kitapçıların rahat atmosferine daha az tercih edildiğinden olsa gerek...

Tüm bunlara rağmen bi kültür perisi tuttu beni kolumdan götürdü, iyi de oldu aslında. Ama seneye gider misin dersen, perinin bi sihir yapması gerek derim :)))

Gerçekten şehre çok uzak...  -Merter'den yola çıkan biri olarak bile-

Anadolu yakasından hele ki Kartal-Pendik gibi şehrin doğu ucundan gitmek isteyenler için karıncanın hac yolculuğu benzetmesi abartılı olmayacaktır.

Ama buna rağmen yol kenarlarındaki, otoparktaki, kapıdaki, içerdeki kalabalığı görünce; bu memleket insanının okumak için nasıl yüksek bir motivasyona sahip olduğunu görüyorsunuz.

Salı, Kasım 15, 2011

Düğme Zamanı

Her sene bu zamanlarda yapmak zorunda kaldığım rutin işi bu yıl da yaptım.

Yaz başında temizleyiciye giderken sökülen manto ve ceketlerin düğmelerinin topluca yerlerine dikilmesi töreni :))

Geçen sene yazmıştım aslında. Her sene her sene aynı şeyi yazmak doğru gelmediği için bu sene malzeme yapmayı düşünmüyordum bu konuyu kendime...

Bugün bi sebeple geçen sene ki yazım çıkınca karşıma, bi de tarihi 12 Aralık görünce düğme dikme tekniklerini değil de, "bu sene hakkaten kış erken geldi" ispatı için link vereyim bari dedim.

http://dortyaprakliyonca.blogspot.com/2010/12/dugme.html

Cumartesi, Kasım 12, 2011

Tablo


Son zamanlarda sık sık ziyaret etmek zorunda kaldığım Aksaray Vatan Hastanesi'nin duvarında asılı olan bu tablonun sahibi kim adı ne bilmek isterdim.

Bilen var mı???

******

Çok teşekkürler Deniz :)))

Dominique Appia'nın Entre les Trous de la Memoire isimli eseri (ingilizcesi Between The Holes of Memory)

http://www.appia-d.ch/

ve resmin daha kaliteli bir görüntüsü

Perşembe, Kasım 10, 2011

Yerin Altında Bi Başka Dünya

Daha önceleri de yazmıştım tarihi yarımadada yürüdüğümüz asfaltın bir santim altında başka bi dünya var diye...

Asfaltın altında ne var?
Topkapı Sarayı bahçesinde Aya İrini kilisesinin Karakol restorana komşu olan cephesi boyunca bi kaç adım attığınızda işte böyle bi dünyayla bütün çıplaklığıyla karşı karşıya geliyorsunuz.

Neden bu kadar bi başına, neden bu kadar yalnız sahipsiz, kendi haline bırakılmış içi sızlıyor insanın...

Salı, Kasım 08, 2011

Bir Bayram Günü

Bir bayram daha geldi gidiyor...

Bayramın gelişiyle kendini tatilin kollarına atmak üzere yollara düşenler trafikte cinnet geçirdi.

İstanbul'da kalanlar bayramlaşmaydı, kurbandı derken ne kadar gitse de bi türlü boşalmayan trafik çilesinden payına düşeni almaya devam etti.

Nispeten şanslı olanlar evde oturup trafik kameralarından, telefonlarından yoğun trafik olan yollara bakıp bakıp; "ohhh iyi ki dışarda di'iliz" şükürleri ettiler.

Evde de bi yere kadar, sıkılıyor insan...

Ya bi türlü bitiremediği kitabı eline alıp bitirmeye, ya izlemeye vakit bulamadığı dvd'leri izlemeye yada mutfağa girip oyalanmayı tercih etti.

Bilin bakalım ben hangisiydim???



Geçen gün yaptığım sürpriz kekin sürprizsizinden ama üzerine siyah beyaz çikolata rendesi ile dekor yapıldı.

Aşağıda da bir waffle'ın fotoromanını görebilirsiniz. Tarifini daha önce vermiştim,burdan>>




Çarşamba, Kasım 02, 2011

Blogger'lara Açık Davet


Bilkom'un bloggerlara güzel bir daveti ve yarışma teklifi var.

Facebook'u olanlar 12 Kasım-20 Kasım 2011 tarihleri arasında www.facebook.com/bilkom  adresinden başvurabilirler yarışmaya.

Yarışmanın konusuna gelince;

- Dostoyevski gibi bir yazar blog tutar ya da tweet atar mıydı?


- Blog’u olan konuşuyor! Herkesin blog yazabilmesi iyi bir şey mi, kötü mü?


- Ellerine mürekkep lekesi bulaşmadan yazı yazan yazar, gerçekten de çocukluğunda dizi yarılmadan büyüyen insan gibi midir?

konularından biri üzerine yazı yazan ve yazdığı yazı site takipçileri tarafından en fazla beğenilen olmak...

Ödül ise iPad 2 16 GB Wi-Fi olacakmış.

Bana da bi arkadaşımdan gelen maili diğer bloggerlar da haberdar olsun diye yazı haline getirdim.

Ben yokum yarışmada çünkü face'im yok.

Pişman mıyım?

Haaaayııııır :)))