Cumartesi, Ağustos 27, 2022

Detox

 Bugün sosyal medya 0 ✌🏻

Son zamanlarda aldığım Oksijen gazetelerini okumaya fırsat bulamıyorum. 

Dün de taaa 4 Ağustos gazetesinin kalan sayfaları geçti elime

Ayşegül Çoruhlu’nun “Dopamin Zehirlenmesi“ yazısını okudum. Yazının tamamı için linki aşağıda. Benim dikkatimi çeken cümleler de onun altında.

https://gazeteoksijen.com/yazarlar/aysegul-coruhlu/yeni-cagin-hastaligi-dopamin-zehirlenmesi-158506

Hayata karşı bir keyifsizliğiniz mi var? Sizi mutlu etmek zorlaştı mı? Hiçbir şeye ilgi duymuyor musunuz? Hiçbir şey için motivasyonunuz yok mu? Kas ağrılarınız, uyku zorluğunuz, dikkat dağınıklığınız mı var? Aramıza hoş geldiniz. Yeni çağın hastalığına yakalandınız…

Sanıyorum ki sadece ben böyle hissediyorum ama böyle bir yazı gösteriyor ki, hepimiz aynı hissediyoruz.

Sosyal medyada geçirdiğimiz zaman sonucu edinimiz hiç bir şey 

Bir kaç yemek tarifi, bir iki egzersiz ya da gidilecek güzel bir yer atıyoruz kenara ama bunlara ulaşmak için saatlerce zaman harcadığımı ve sonrasında o zamanıma üzüldüğümü inkar edemiycem.

Birine bakıp çıkıcam diye açıp bıraktığınızda bir saat geçmiş olabiliyor.

Bugün bilinçli olarak ne twitter ne instagram 👍🏻

Bakalım faydasını görecek miyim?

Hayatımızda aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek doğamızdan olsa gerek, biz değişmeyelim ama mucizeler gelsin bize 🤗

Keşke gelse ama o zaman  da kıymetini bilemeyiz sanırım.

Ben de hayatımda bir şeyleri farklı yapmak üzere yola çıktım hatta bununla ilgili tuttuğum fiziki bir günlüğüm var yeni hayatımın 1.günü diye yazmaya başladığım o günden beri de gün gün yazıyorum.

Şu aralar 290’lar civarındayım. 

Bloguma yeniden yazmaya başlamak da bu yeni hayatımın önemli işlerinden biri.

Ve bir daha bırakmamayı diliyorum 🙏🏻

Bir de dikkat dağınıklığı var ki, en çok muzdarip olduğum konu bu 😩

Dinliyorum, üstelik bilinçli bir dinleme yapıyorum. Karşımdakinin anlattığını beynime daha sonra hatırlaman gerek bunu diye emir de veriyorum ama nafile. Hatırlayamıyorum.

Bırak karşımdakini kendi söylediğimi bile unutabiliyorum, insan başka bir şey olmasın diye de bir huzursuz olmuyor değil ama…

O kadar çok uyaran var ki etrafta, bir de multi tasking durumu var.

Sosyal medyada kaydırmalı hayatta birbirinden çok farklı peşi sıra gelen içerikler, beyinde bilgi kirliliği yaratıyor şüphesiz. Beyin de kendini korumak için bu bombardımandan, neyin önemli neyin önemsiz olduğuna bakmaksızın geçip gidiyor, kaydetmiyor.

Daha uzun süreli detoxlar ve eski zamanlardaki gibi gerçek faaliyetlerle beynimizi rehabilite etmek gerek sanırım. 🙄

Bugünkü yazımdan kendime güzel bir ders çıkarmış olmak da ayrı bir mutluluk.

Cuma, Ağustos 26, 2022

Okuma

Yazmanın kardeşi...

Okumayı seven yazmayı da sever bence

Yazmayı seven de okumayı...

Herkesin okuma ilgisi farklıdır...

Kimi tarih, kimi roman, aşk, polisiye, biyografi hepsi farklı

Benim seçkilerim de bunlar

Mimari ve sanat

Diğer yandan tatillik çitlemelik



Çarşamba, Ağustos 24, 2022

Hibrit

 Pandemiyle birlikte hayatımıza giren bir çalışma modeli için kullanıyorum bu tanımı.

Çoğunlukla elektrikli otomobiller için kullanılıyor.

Bizim için bu aralar  ayda 4 gün ofis onun dışında kalan günlerde uzaktan bağlantıyla çalışma demek.

Çoğunlukla evde stabil alanında çalışan biri olarak karşılıklı çalışmak için ofis dışında daha havadar ve eve yakın bir yerde çalışmayı deneyimledik bugün.

Oturdum Starbucks’ta çalıştım diyenlerin nasıl çalıştığını hissetmek istedim. 

Dışarda çalışırken en önemli şey yakında priz takacak bir yer. 9’dan önce açılan mekan.

Gölge ve ışık durumları da arkadan geliyor.

Fişekhane’de Komşu Kahve ve Cookshop laptopı fişe takabileceğin ve rahatça çalışabileceğin ortama sahip 2 mekan.

Cookshop’un daha ferah ve yeşillikli iç mekanı bu sıcak günde klimasıyla da bizi gayet rahat ettirdi.

Pazar, Ağustos 21, 2022

Candan Erçetin

Kaç yıl oldu konserine gitmeyeli?

En son hangi albümdü hatırlamıyorum o çok sevdiğim şarkıcıdan soğumuştum. 

Soğuma nedenim de şarkı içindeki derin nefes seslerinin beni rahatsız etmesi. Nefes alsa batıyor derler ya benim ki de biraz öyle oldu. Sanırım şarkı “kırık kalpler durağında”

19 Ağustos akşamı el mahkum gitmek zorunda kaldım. Pandemi nedeniyle 3 sene sonraki ilk Harbiye Açık Hava konseriydi.

Hakkını yiyemem sahnesi her zaman ki gibi çok iyiydi. 

Çoğunluk eski sevdiğim, bir çok duyguma eşlik eden eskide kalan şeyleri hatırlatan şarkılarıydı. Sözlerini hatırladığımın farkında bile olmadığım ama müzikle birlikte sözlerin dudaktan döküldüğü insan hafızasına hayran olduğum anlardı.

Ama kalabalıklar, insanlar artık tahammül etmekte zorlandığım şeyler. Açıkhavanın koltuklarının arasını tadilatta daraltmışlar mı, ben mi büyüdüm bu kadar dip dibe miydik daha önce de 😖

Yanımda oturan kadının bu nemde sıcakta açık bıraktığı saçlarının omzuma değmesi çok rahatsız ediciydi. Bi de istinasız her şarkıyı video kaydetmesi battı.

Yaşlanınca daha da fena olucam korkarım.

Diğer yandan konser sonraları yaşadığın taksi krizi nedeniyle nerdeyse yemin etmiştim konsere gitmemeye. bu konsere de gitmemek için direndiysem de Allah tarafından dönüş için bir araba gönderildi. Ama bu sefer de otoparktan çıkmak, trafikte ilerlemek kabustu. 

Konsere gitmeden 5 kez falan düşünmek lazım artık.




Pazar, Ağustos 14, 2022

Yeniden Yerebatan Sarnıcı

En son ne zaman gittiğimi hatırlamıyorum. Acaba karlı bir kış günü özel bir etkinlik için gitmiş olabilir miyim?

14 sene önce Yerebatan’dan…

İBB’nin restorasyonu sonrası yeniden görülmeye değer. 

Eskiden de kalabalık olurdu ama sosyal medya etkisiyle son günlerde daha da kalabalık olduğu haberlerini okuyoruz.

Rahat bir ziyaret için sabah 9’dan önce kapıda olmayı ve bileti online almanızı öneririm. Zira çok beklemeden 9:05’te içerdeydik. İlk giren olmanın etkisiyle kısa bir süre nispeten daha az insanla dolaşabiliyorsunuz.

Eskisi sökülüp yeniden yapılan yürüme yolunun suya daha yakın olması, güzel aydınlatması ve ışık oyunlarıyla harika görünüyor. Ayrıca sütunların arasına yerleştirilmiş heykeller de etkileyici.

Medusa başına bu kadar yakın olmak önceki halini hatırlayınca gerçekten güzel iş çıkarılmış. 

Tebrikler emeği geçen herkese.








Cuma, Ağustos 12, 2022

Foça'nın Taş Evleri ve Yakamoz

Yıllar önce Hande'cim yazmıştı bloguma Foça'yı... (Eylül 2007)

Eski Foça'dan Dönüş

Hande Foça'dan Gönderiyor

Tam 15 sene önce...

Haziran 2022'de bu sefer ben gittim Foça'ya

Hande'nin yazdıklarından çok farklı değil düşüncelerim. 

İnsanı sarıp sarmalayan hadi gel bundan sonra birlikte yaşayalım hissi veren huzurlu bir yer.

Taş evlerin güzelliği, sessizliği, tarihi dokusu ve rüzgarıyla hatırda kalıyor.

Foça Limanı'nın arka koyunda Karakum Plajı'nda Navali Otel'di konaklama mekanımız.

Netflix dizisi Yakamoz'a tam burda bağlıyoruz yazımızı.

Yakamoz'un ilk bölümündeki Kıvanç Tatlıtuğ'un Özge Özpirinçci ile konuşmaya geldiği yer. Bizim kaldığımız oda.

Odanın manzarası, keyifli dekorasyonunun görünmediği bir sahne ama odaya girerken "Yakamoz'un ilk bölümü bu odada çekildi" bilgisi paylaşılıyor.

Konaklamalarımda tercihim mutlaka deniz manzarası olur ki bu otelde de ne güzel ki, denize bakmayan oda yok :)

Sevimli, sıcak bir aile işletmesi. 

Bahçesi, plajın hemen arkasında olması nedeniyle denize 0, odaya 100 metre yürüme mesafesi kriterlerimi fazlasıyla karşılıyordu.

Denizi için aynı memnuniyete sahip değilim. Sürekli rüzgar olduğu için berrak bir deniz değildi, nedeni ise zamanında belediyenin buraya toprak dökmesiymiş :(

Tekne turları veya diğer koylar değerlendirilebilir bence.

Merkeze 15 dakikalık yürüme mesafesinde olması nedeniyle kalabalıktan ve sosyal mesafesizlikten uzak olmanın rahatlığını yaşayabiliyorsunuz.

Sokakları kaybolmak, taş evleri hayal kurmak için mükemmel

Gün batımı ise ayrı güzel.



Çok eskilere dayanan bir yerleşim yeri olması nedeniyle tarihe yakın olması da bana çekici gelen yönleri.

Balıkçıları, olmazsa olmaz kedileri, dondurmacısı ile sade bir yaz tatili için değerlendirilebilecek bir kasaba bence.

Gelelim fotoğraflara







Foça’da bir sabah yürüyüşü rotam



Salı, Ağustos 09, 2022

Seninle Başlamadı ve Zeytin Ağacı

Netflix'de son günlerde herkesin favorisi Zeytin Ağacı...

Sanırım ben kitap olarak okuduklarımı dizide sevmiyorum

Dizide gördüklerimi de kitap olarak okumak hiç istemedim.

Gülseren Budayıcıoğlu'nu iyi ki kitapları dizi olmadan okumuşum.

Seninle Başlamadı'yı da...

Zeytin Ağacı ben de aile dizilimine katılma arzusunu tetiklemedi.

Kitabı okuduğumda da...

Ama şu bir gerçek yaklaşık  2 sene önce o kitabı okurken hayatımda ilk defa bir kitaba yaptığım elime defterimi alıp okurken düşündürdüklerini, yorumlarımı yazdım.

Aile geçmişinden bildiklerimle birleştirdim bağladım, çözdüm.

Hatta hayatımda ilk defa yazdığım babalar günü mektubu da onun etkisiyledir.

Evet bazı konularda derin düşündürdü. Kendime yüklenmekten vazgeçtim.

İyi geldi.

Sonrasında Berber'le de konuştuk bu konuyu. Kitapla benim hayatımda birbirine bağladığım örgüleri.

Böyle şeyleri çok da abartmadan yaşamalı; amaaan bu bana travmalar bırakmıştır dediğimiz şeyleri köpürtmemeli. İnsan öyle bir varlık ki kendini sürekli yenileyen bulunduğu ortama uyum sağlayan. 

Ama bu tür inançlarla kendimizi haklı çıkarıp bir şeyi bir nedene bağladığımızda içimiz rahatlıyor belki daha olumlu düşünüp daha güzel şeyleri çekiyoruz hayatımıza.

Mesela ben o kitaptan çok etkilendim. Bir kaç kişiye de okuması için hediye ettim. Ama okuyamadılar, sıkıldılar :)

Herkes aynı değil.

Üzerinden 1,5 yıl geçti kitabı okuyalı o günkü etkisi kalmadı. Arada kendi defterime yazdıklarımı okuyordum ama onu da yapmadım yakında.

Demem o ki, bu tür şeyler bizi kısa süreli heyecanlandırıyor  havaya sokuyor ama her şeyi çabuk unutuyoruz. 

O kitapla birlikte bi de Boşluk Hissi vardı o dönem. Belki bir dizi de ondan çıkar. 

Arada ki yeşil de benim yazdıklarım.





Pazartesi, Ağustos 08, 2022

Geniş Özet


13 Eylül'de emeklilik provası demişim...

2 Mart'ta yöneticilerime 22 yıllık yolculuğumuzu sonlandırmak talebiyle gittim. Bazıları 10 dakikada kabul edip yeni yol haritasını planlarken; son sözü söyleyecek kişi kabul etmedi. Ben de kararlıydım, nedenlerimde haklıydım. Bir iki ay daha kararımı bekletmemi istedi. Acelem yoktu. Başka bir yerde çalışmak için değildi bu istifa; kendimi emekli edecektim.

2 Mart resmileştirmek için çıktığım yol 1Mayıs'ta aynı şirkette farklı bir bölümde, benzer ama farklı şeyler yapacağım yeni bir yolculuğa dönüştü.

Üstelik bu sefer eğitimini aldığım, bir zamanlar beni heyecanlandıran "Pazarlama"

22 yılın sonunda yeni bir patikaya geçtim. Yol mu bilmiyorum.

21 Aralık'ta bugün ölmem bi daha da gelmem demişim...

Zaman artık öyle hızlı akıyor ki 10 yılda yaşamadığımızı bir yılda, 1 yılda yaşamadığımız olmaz dediğimiz şeyleri 1 günde yaşıyoruz. Bu da zamanın bize oyunu belki de.

5 ay önce de oldu böyle şeyler.

Ama bu sefer ölenler oldu.

Temmuz  sonuna geldiğimizde olmaz dediğimiz oldu, gitmez dediğimiz gitti.

İş hayatında beklenmedik ayrılıklar da ölüme eş değer. Bir an var bir an sonra yok. Ayrılık zamanı başsağlığı dileklerinin kabulü gibi. Giden gidiyor, kalanlar neyi nasıl yürüteceğini düşünüyor. Mal paylaşımı yerini iş paylaşımına bırakıyor. Çünkü iş devam ediyor.

18 Nisan'da hikayeleştirme demişim ama sonrasında pek hikaye yazamamışım.

"Balkonda kalem kağıtla yazarken kısa süreliğine defteri balkonun kenarına kalemi de üzerine bırakarak kalktım. Esen rüzgar sayfayı havalandırıp kalemi 5. kattan aşağı attı :) Aşağı inip kalemi aldım ve yazmaya  devam ediyorum"

Günler gelip geçerken kod adı "Berber"le yine bir yolculuğa çıktık. Bu sefer bir kaç ayda yoluna koyduk beni. Fakat yolculuğun yan etkileri de olmadı değil, hayatımda ilk kez çok kısa bir dönem bile olsa 60 kiloyu gördüm. Neyse ki büyük bir bölümünü attık. Son  1-2 kiloyu da haftada 3 gün pilates (ağırlaştırılmış) ve kalori açığı yaratan proteinli beslenme ile halledicem.

Pazarlama kitaplarını da geçen Ağustos'ta almışım. Demek ki hayat aslında bizi gideceğimiz yöne doğru hazırlıyor. Biz fark etmiyoruz.

Kitapları aldım almasına da hakkını verebildim mi dersen. Iıı ıııhh

Elime almadım da değil bazı bölümlerini okudum. Ama hayal ettiğim coşkuyu yaşayamadım henüz.

Yapı Endüstri Merkezi (YEM)'in kitaplarını bilen bilir. Ben de nedense mimariye, aslında mimari yapılardaki bileşenlerin nedenini, niçinine merak olduğum için teknik dille yazılmayan kitaplarını severim.



Sanatı da anlamaya çalışırım bir resimdeki alt hikayeyi, eserdeki ipuçlarından ressamı anlamayı isterim. Lisede sanat tarihi dersini okulda seven tek kişi ben olabilirim. Hala ders kitabını saklarım, dersin notlarını tuttuğum ve asla kaybetmek istemediğim defterimi o dersten kalan arkadaşıma verip bir daha geri alamamak da içimi acıtan başka bir hikayedir. Sanat tarihi kitabının yazarı Oktay Aslanapa'ydı sanırım, lisedeki hocamız da Sevil Balaban.

Bugün de o kitaplardan Sanat 101'i okumaya başladım.

Sanatçıları anlatırken bahsettiği eserlerini görmek ve okuduklarımı hafızama yerleştirebilmek için bir yandan da google'a soruyorum.



Rene Magritte'yi okurken gördüğüm Donakalmış Zaman tablosu; bana yıllar önce etkilendiğim sonra bloguma yazıp bir blog okuyucum tarafından Dominique Appai'nın "Trous De La Memories" Hafızanın Boşlukları isimli eseri olduğunu öğrendiğim tabloyu hatırlattı.

Blogumun en güzel yanı, onun da benim hafızam oluşu. Hatırlamakta zorlandığım şeyleri dönüp ona sorduğumda orda bulmak çok güzel. Ama son yıllarım kayıp ne yazık ki.

Yani odur ki yine bir Ağustos ve ben yine yazıyorum. Gerçekten bu ay benim bloguma dönüş, yeni kararlar alma zamanımdır. Blogumla ilgili hayallerimi hatırladığım zamandır.

Hayırlısı bakalım bu senenin kısmetinden ne çıkar?

7 Ağustos 2022 20:00