Perşembe, Kasım 05, 2015

Gokyuzu


Bugun twitterda bir anket vardi, "her gun gokyuzune bakar misiniz?" Diye...

Son baktigimda % 34 hayir cevabini vermisti...

Nasil yaaaa?!?

Nasil olur da bir insan kafasini kaldirip gokyuzune bakmaz, gercekten nefes aliyor mu diye bir bakmak lazim...

Gokyuzune bakmiyor ama ekrana bakip bu ankete cevap veriyor >:

Gokyuzunu bakmadan, gordugume sukretmeden gecen gun bilin ki ben hayatta degilim demektir...

Saatlerin ayarlariyla oynandigi su iki haftalik surecin en mutlu anlari, sabahlari giderken gunesin dogusunu gorebilmemdir...

Bu mevsimde -nem olmadigindan olsa gerek, eee yagmurlu olmamasi da buyuk sans- o kadar guzel ki kizil, mavi, bulutlar...

Sukur, cok sukur....

Her gun gokyuzune bakabildigim, bakabilmenin farkinda oldugum icin...

Kesin Sonuçlar...


İz- Koku - "Unutulmuş Notlar"

Kokusu olmasa yasadiklarimizin, hissettiklerimizin...

Bi yani hep eksik kalirdi...

O bi koku, butun cocuklugunu alir getirir koyar onune bazen

Akan gozyaslarini zaman buzlugunda donmus buz kupleri olarak getiriverir bazen de

Askin yuzunde biraktigi o anlamsiz kocaman gulumseyisi tekrar getirir oturtur yuzune

Hatiralar, anilar odasinin kilitli kapisini kolayca acan sihirli bir anahtardir o

Ozeldir koku...


Her birinde biraktigi iz farklidir

21 Kasım 2013

**************************************
yazan insanın olmazsa olmazıdır...

geliş güzel kağıtlara yazılmış, unutulmuş notlar...

ya da telefonun notlar kısmına yazılmış yayınlanmamış cümleler...

iki yıl rötarla da olsa, artık yayında...

Çarşamba, Kasım 04, 2015

İşaretler - Kozalak - 7

Ben Jung'u keşfettikten sonra işaretler, daha doğrusu karşıma çıkan semboller, rüyalar, sayılar farkında olmadan ağzımdan çıkan sözler, bilinçsizce yaptıklarım daha bir anlamlı gelmeye başladı hayatımda...

Hayatta hiç bir şey tesadüf değil...

Günlük yaşantımızda eğer açık olursak; aslında açık olursak demeyelim dış uyaranlara kapılmadan içimizle bağı koparmadan yaşarsak ona da söz hakkı verirsek; iyiyi de kötüyü de, güzel haberleri de, sevgiyi de yakalarsın...

Geçenlerde yaptığım seyahatte benim için beklediğimden daha anlamlıydı...

Bir tepenin ortasında etrafında yakınında hiç bir şey olmayan, nefesinden başka ses duymadığın, yıldızların gökyüzünü silme doldurduğu çok güzel duygular hissettiren o yerde şimdilik ifade edemediğim bir şeyler var...

Bir şeylere gebe, boşuna değil...

Seyahatim boyunca kaldığım bütün odaların 7 rakamına çıkması da dikkatimi çeken başka bir şey.

7 ve 304

ve 7'nin ne kadar özel bir rakam olduğu düşünülürse bu da boşuna değil ama ben çözemiyorum hikmetini...

Miladını seçti hayatım...

Başlasın ya da bitsin dedi...

Göze alarak bitmenin acısını...

Bekliyor...

Rüzgarın esmesini...

Sonra bir kozalak çıktı karşıma...

Keçeden minik bir şapkası olan...

Beni alıp olmam gerekene götürmelisin dedi...

Neden diye sormadım, niçin sen, niçin o diye de sormadım...

İçimdeki sesi dinledim sadece....

Öğle tatilinin dar vaktinde, teknolojinin bizi bizden aldığı  robot yaptığı bir iş gününde...

Sonra neden kozalak dedim?

Bunun bir anlamı olmalı...

Öyle çok derin araştırmadım, google'a sordum

"Hayat, üretkenlik, bereket" dedi

Yeni bir hayat başlıyor dedim ...

Eskilerden...

Yazamayınca eskisi kadar, eski yazdıklarım çıkınca karşıma tekrar hatırlayalım o günleri...

http://dortyaprakliyonca.blogspot.com.tr/2007/06/la-fontaine.html