Salı, Aralık 21, 2021

Bugün Ölmem Bi Daha Da Gelmem

 Böyle bir ekonomik felaketi daha önce yaşamış mıydık bilmiyorum ama bugün gerçekten yatırımcılar için çok zordu. Bizim içinse çok daha zordu.


Pazartesi, Eylül 13, 2021

Emeklilik Provası

 Bu seneki 2 haftalk blok iznimi emeklilik provası yapmaya karar verdim kendime.

Resmi olarak çalışmadığım ilk gün gittiğim endokronoloğun mükemmel çıkan kan değerlerime karşı şikayetlerime; kafanı boşalt iyice dinlen demesi emeklilik planlarımın ne kadar yerinde olduğunu gösterdi.

İlk tatil günümde kendime verdiğimm bir saatlik soluk…

Zeytinburnu’nda deniz kıyısındaki parka küçük bir örtü ve kitabımla gittim. Neyse ki sakindi. Uygun bir ağaç gölgesine örtümü serip ayakkabılarımı çıkartıp oturdum. Bazen denizi seyrettim, bazen kitap okudum.  Biraz öteme gelip oturan 3 gencin gitar çalıp şarkı söylemesi günün bonusu oldu.

Sahillerimizde Kuzey Avrupa’da görüp özendiğimiz sahneleri yok diye hayıflanmak yerine biz yaratırsak değiştirebiliriz belki de bir şeyleri.

Kitabım, müziğim, manzaram ve ben…

Pazartesi, Ağustos 30, 2021

Netta

 Teknoloji ile ilgili işlerde başı sıkışınca bana müracaat eden birinin bana taktığı isim.

Netta, diye başlıyorsa cümleye yetiş bacımın teknolojik olanına ihtiyaç vardır demektir.

Blog yazmada ki tembelliğim, isteksizliğim, enerji düşüklüğüm zihinsel bir takım mevzulardan olduğu kadar rahat bir yazma ortamı cihazı bulamamakla da ilgiliydi.

İnstagram blogların en büyük katilidir, sözünü sanırım herkes destekler.

Elimizdeki telefon çok büyük bir zamanımızı aldığı ve buna karşın uzun yazılar yazmak için pek ergonomil olmadığından hep yazılar ötelendi. Beynin odacıklarında bir iki tur atıp, yazıya kal denmediği için çekip giden düşünceler uzay boşluğunda yok olup gitti.

Şimdi kim açıcak bilgisayarı, kalem kağıt güzel de ışık lazım, yazacak yer lazım derken al sana bir bahane daha.

Bu işin tek yolu vardı. Telefonu seri bir yazım aracına dönüştürmek.

Yani bluetoothlu bir klavye 😉

Klavye geldi uyumlandı ancak türkçe karakterlerin yerine başka karakterler çıkıyor. :(

google’a sordum kimse bu konuda bir çözüm yazmamış halbuki neyi sorsan bilir.

Ve Netta kimliğim olaya el atıp çözdü. Telefonun klavyeler bölümü, donanım klavyelerden birinde şansını denedi ve artık mükemmel türkçemle yazabiliyorum.

Ve bunun şerefine bir günde 3 yazı yazmışsam…

Kendimi tebrik ediyorum



Pazarlamaya Dönüş

 Yıllar sonra ilk kez pazarlama kitapları aldım. 

21 sene önce pazarlama beni çok heyecanlandıran, ilgili şeyleri okumaktan çok keyif alan bir insandım.

Yani 2000’ler

Sonraki bir kaç yıl daha heyecan ve ilgim devam etti, hala blogumun ilk yıllarında pazarlama yorumlarım, dikkatimi çeken iletişimler pek çok yazımın konusu olmuştur.

Pazarlama trendleri, yenilikler neler takipteydim.

Ve sonra iş yoğunluğu denen öğütücü göz diktiyse hayatınıza sevdiğiniz, ilgi duyduğunuz ne varsa öğütmeden rahat etmez.

Etti.

Benim hayatımın içine etti.

Proje üret ama yarım günün var, kampanya bulalım ama sabah kadar düşün. Her şey yalap şap hiç bir şeyi anlamadan sindirmeden.

Pazarlama mezunuyum diye kendimi düşünürken bir kaç ay önce Anadolu Üniversitesi’nin pazarlama ders notlarına baktığımda benim öğrendiğim pazarlamanın temel prensipleri dışında her şeyin artık ne kadar yabancısı olduğunu gördüm.

Evet pazarlama mezunuyum. Dijital kanallar müdürüyüm ama gel gör ki yeni pazarlama araçları, yöntemlerine yetişememişim.

Emekliliğime 7 yıl kalmış şunun şurasında yuvarlanır giderim  demek karakterime ters.

Çok şükür ki yıllar pek çok konuda heyecanımı ve tutkumu yok etmişse de hala kendimi harekete geçirecek işsel gücüme bir şey yapamamış.

İş ve özel hayatımızı mart 2020’den beri tepe taklak eden pandemide hiç kitap siparişi vermediğimi DR’da ev adresimin kayıtlı olmadığını görünce anladım.

İki kitapla pazarlamaya dönüyorum. 😃 

Bekleyin beni 😉 

Tabi Philip Kotler’ın hala hayatta olması ve bu kitabı yazıyor olması bana ilginç gelse de, pazarlamada değişmeyen tek şey Philip Kotler’dır diye iğrenç bir espri yapmaktan da kendimi alamayacağım :) 

Dostluk

Lisedeki edebiyat öğretmenimiz Hilmi Serim adında yaşlı ancak o yaşına rağmen bembeyaz saçları, mavi gözleri, heybetli cüssesi ve dimdik yürüyüşüyle hala yakışıklı diye tarif edilebilecek nezaketi ve üslubuyla tam bir İstanbul beyefendisi olduğunu belli eden bir adamdı.

Derslerimizin birinde -gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül dost ister kahve bahane- demişti.

Bu arada davudi sesi ve mükemmel türkçesinden bahsetmeden de geçmeyeyim.

Şu an bile o söz onun sesinden kulağımda.

Nerdeyse tarih öncesine giderek giriş yaptığım, uzun bir aradan sonra keyfime yazdığım bu yazıma dün akşam birlikte olduğum 16 yıllık arkadaşım, dostum, kardeşim sebep oldu.

Pandemi hepimizi öyle bir ayrı düşürdü ki…
Bir de bizim gibi mesainin dibine vuranlar, birlikte aynı kaderi paylaşıyorsa iş dışı bir zamanı paylaşmak, telefonda bile olsa iş dışında bir şeyi paylaşmak imkanız hale geldi.

İşte biz 2 yıl üstüne dün gece dostluğumuza kadeh kaldırdık.

İçimize gömdüklerimizi, kendimizden saklayıp dile getirmediklerimizi diğeri çat çat söyledi.

Evet, her kelimesi doğruydu.

Hayır senin niyetinde yok, yoktu. Onunla olursayaydı niyetin.

Vazgeçip bırakamadığın şeylerin yerine en kolay herkese açıklayabileceğin, hele de bu dönemde herkesin şikayet ettiğini bırakıp gitmek en kolayına gelen.

Onu bırakıp gitsen de huzur bulamayacaksın.

Bir kez daha anlıyorum ki, herkes kendi hapishanesini yaratıp  orda yaşamaya mahkum ediyor kendini.

Liseden başlayıp, dostlukla devam eden ve hapishaneyle biten  karmaşık notlarım da durumu sanırım yeterince ortaya koyuyor.


Çarşamba, Temmuz 28, 2021

Cırcır Böcekleri

 Aslında Siirt’in Sırları belgeselini izleyecektim.

Ama gecenin sessizliğinde cırcır böceğini andıran duyduğumuzda yaz ve yeşillikle hafızamızda eşleşen böceğin sesini biraz daha duyabilmek için açmadım.

Onun yerine bir astroloğun 2009 Eylül sonrası yaşadıklarınıza bakın yorumuyla 2009 Eylül ve sonrası blogumu okumaya başladım.

Sonra yazmaya

İnşallah devam ederim


Yazabilsem Yeniden

 Ben yazmayı çok özledim

Ama bir yandan da bir türlü başlanamayan rejimler gibi bi türlü başlayamıyorum

Arada defterlerime yazıyorum ama bu bloga değil

İnsan kalbi durunca mı ölür?

Yoksa kendiyle bağlantıyı koparttığında mı?

Dönüp şöyle bir tarihçeme baktığımda artan, sonra azalan ve en sonunda duran bir yazma grafiğim var

Ben öldüm mü?

16 sene aynı istikrarda yazmak elbetteki kolay değil

Ama bu kadar da boşlamak olacak iş değil

Bugünden geçmişe baktığımda

Cesaretimi kaybetmişim

Korkak, ürkek, hesapçı olmuşum

Hesapçı derken okuyanın ne düşüneceğini yorum yapacağına hüküm verip kendime saklamayı tercih etmişim

Ben diye bir şey pek kalmamış

Tıpkı hayatımız son yıllarda giren hızlı içerik tüketim mecraları gibi fikirlerim hissettiklerim yazıya dönüşemeden timeline’ımdan akıp gitmiş

Hiç bir şey içime değmemiş

Değse de yazıya dönüşememiş

Ama en acısı da

12 yıl önce yazdığım “Boş” bir yazının bugün her kelimesini bire bir yaşıyor olmak nasıl yerimde saydığımın acı bir göstergesi

Nasıl risk almaktan kaçındığımı

Beni köle eden sistemin sunduğu yapay dünyada kalmak için hiç bir şey yapmadığımı görüyorum

Büyümek sorumlulukları da beraberinde getiriyor şüphesiz ama kendi ruhundan vazgeçmeden de yapabilmeli insan

Öğrenilmiş çaresizlik yerine cesur adımlar atmalı


Salı, Şubat 09, 2021

Oksijen

 Garip zamanlardan geçiyoruz

Anlamsızca, hiç bir şey yapmadan bitmesini beklediğimiz

Ama ne zaman biteceğini bilmediğimiz

O bi şeyi bekliyoruz

Yine çalışmaktan hiç bir şeye vaktim kalmadığından bahsetmeyeceğim

Biraz geriden de olsa 2 saat kesintisiz oturup bir gazeteyi okumak, nerdeyse her satırına kadar

Benim için zor, bu zamanlar için zor, bu kadar uyaran varken çok zor

Çocukken dedemlerin, babamın saatlerce o resimsiz gazetede ne okuduğunu anlamazdım çok sıkıcı gelirdi. Şimdi onlar gibi oldum 😁

Dergileri bile sayfalarını hızlı hızlı geçip en fazla 20 dakkada bitiren ben

Sosyal medyadan hiç bahsetmiyorum bile

Ama şu haftalık yayınlanan Oksijen Gazetesi beni 2 saat bir köşede sessizce oturup okutacak kadar iyi geliyor.

Bi de sakin germeyen Virgin River dizisi...

Sanırım öyle bir kasabada sakin sakin kasaba dedikodusu yapmak istiyorum

Buralardan kaçıp gitmek istiyorum

Çarşamba, Ocak 06, 2021

Hayal


2021’in ilk kitabı

Ablamın aldığı kargodan çıkan var mı bana göre okuyacak bir şeyin dediğimde elime gelen

Ayşe Kulin - Hayal

İlk sayfayı açıyorum Everest- 1977

Doğum yılım ❤️

Everest yayınevinin 1977’nci eseriymiş

Kitabın adı Hayal

Yazdıklarını bastırmak isteyen yazar olmak isteyen Ayşe Kulin’in hayatı

Ne kadar çok işaret var sanki bana

Ve ilk çizim 😂 

gerçekten yapmak istediğim