Perşembe, Mart 31, 2011

Zaman Geçerken

Televizyonda konuşan adamın altında yazan isim üniversite yıllarımdan tanıdıktı ama görünen di'il...

Oturup ekranın karşısına biraz da sesini açıp tanıdık bir şeyler yakalamaya çalıştım.

Bu ismin sahibi 96'da genç bir asistandı.

Karizmatik, cool, siyah saçlı, fit belki zayıf ama hoş...

Siyahtan çok beyaza dönen, kafasının yarısına kadar geri çekilmiş saçları, en az 20 kilo fazlayla kalınlaşan boyun ve beden.
Değişmeyen bakışlar, sesler sadece...

Yıllar bu kadar çok değiştirebilir miydi insanı???

Ben kendimi aynı yerde duruyor sanarken zaman tozlarını yığıp üzerimi örtüyor da ben mi farkında değilim?

Elimde olmadan düşünüyorum peki diğerleri şimdi nasıllar???

Ortak anlarımız olan eski bir isim...

Yıllardır sadece isim... 

Ama bugün arkadaşını görünce yıllar ondan nasıl geçmiş merak ettim :))

Salı, Mart 29, 2011

Ne var, ne yok?

Sonunda ben de nasibi aldım mevsim hastalığından. O kadar da hava atıyodum bu sene hiç hasta olmadım diye.

Gerçi biraz bile bile lades oldu benim ki Esra'mızın düğününde hava soğuk, kıyafetler de biraz cesur olunca, deliler gibi oynayıp zıplayıp terleyip üşüyünce...

çarşamba, perşembe, cuma direnip haftasonu yatak döşek pazartesi yine iş başı

şöle bi ağız tadıyla hasta olup yatamıyo bile insan...

cumartesi doktordan sonra uğrayıp kitapçıya bir sürü dergi aldım.

"Ohhh dedim hastalık keyfi yapıyim, uzanıp okuyum dergileri, ağır ağır çeviriyim sayfalarını"

neeeerdeeee?

hapşırmaktan şişmiş gözler, her yutkunmada biz burdayız diyen bademcikler, yastıktan kalkamayan bir baş, elde sümüklü mendille olmuyomuş.

ilkokuldayken kızıl olmuş bir ay okula gitmemiştim, şiddetli dönemini atlattıktan sonra en keyifli hastalığımı yaşamıştım. Annem bi sürü kitap almış, yayıla yayıla okumuştum hepsini.

Büyüyünce hasta olmanın da bi tadı kalmıyo ne yazık ki

Neyse yazımızı güzel gelinimiz, eğlenceli eniştemizin fotolarıyla bitirelim :))


Pazartesi, Mart 28, 2011

Gün

Sanki işi kırmışım da, kaçıyorum...

Gün hala yanımda, yaşanacak daha çok şey var diye hınzırca fısıldıyor kulağıma...

Bahar geldiğinde mi ben böyle olurum?

Derken şarkı da,

Sen olmasan bahar günler uzar, güneş böyle baştan çıkartıcı bakar mı?

Pazartesi, Mart 21, 2011

Kendimi alıp sessiz sakin bi yere gidip oturtup karşıma konuşmalıyım.
neyin var senin, nedir içindeki bu kadar cok fırtına?
neden küstü için ama dışın hala konuşmaya devam ediyo?
olsa diye beklediğin, dilediğin olsa olucan mı mutlu?
yok mu hiç güzel bi şey, tutunup ipine çıkacağımız?
yok :(
blogum da yok,
umudum da yok,

beklediğim de yok,
hayalim de yok,
neden bu kadar cok düğümün var?

Nerdeyse çözülmesin, kimse çözmesin diye sakladığın...

Salı, Mart 15, 2011

Kısa Saçın Psikolojik Çözümlemesi

Kısa saç kadınların erkekliğe isyanıdır diye bir haber okumuştum çocukluk yıllarımda, sürekli kısa saç kullanan prenses Diana üzerine hayattayken yapılan bir çözümlemede.

O günden beri her saçımı kestirdiğimde öyle mi gerçekten diye düşünürüm elimde olmadan...

Erkeklerle yok bi alıp veremediğim, ancak her seferinde bir öncekinden daha kısa hale gelen saçlar gözü kararan bir kadının güzelliğinin en önemli parçası saçlarına bile kıyarsa kimlere ve nelere kıymaz varın siz düşünün...

6 ayda 4 kez saçını kısaltıp modelini değiştiren bir kadından korkun derim :)))

Düğün

Düğünümüz var, kız evlendiriyoruz kolay di'il :))



Cumartesi günü kına gecemizi sonrasında pijama partimizi yaptık. 5,4,3,2,1 diye sayıyoruz.



Ama bir karadenizli olarak hala horon bilmemem, bilmesem de katılıp oynama medeni cesaretimi gösterememem çok ayıp. Şimdi düğüne kadar öğrenip Esra'ya sürpriz yapmam lazım :)))

Pazar, Mart 13, 2011

Başlıksız

Beni seven bir kadin var
deme artik inanmazlar
icimdeki dugumleri cozemedin kalsin onlar...
dugum dugum icim, bazen cozulduklerini sansam da omur yumagimi sararken yeniden cikiyor karsima...
cozulmemismiydiniz siz gecen sefer?

Cuma, Mart 11, 2011

Ruhlar Konuşması

Neden bu kadar alıngan, kuruntuluyum acaba?
Nasıl, kim gibi sevildiğimi bilememek olabilir mi?
Şımarık bir kedi gibi dolanıp dolanıp etrafinda beni görmen sevmen için uğraşmaktan yorulmuş olamaz mıyım?

Sevmesem görüşür müyüm, senin için yapar mıyım sürprizler? diyorsan eğer...
Haklısın, derim.
Ama o zaman bir uzak bir yakın olmamızı da anlat bana, anlat ki anlıyim...
Ne zaman uzağım, konuşmadığımız görüşmediğimiz zamanlarda da unutmuyorum ki seni yakınsın sen hep benim ruhuma, diyorsan eğer...
Benim ruhum senin kadar olgun değil sevildiğini bilmek, sevdiğine dokunmak istiyor, bilmeni istiyorum

Salı, Mart 08, 2011

Yok, yok blogların tadı yok :((

Kimi sorunsuz çalışıyor, kiminde kapı duvar. Açık mı kapalı mı belli di'il.

Tabi ki açık olması istediğim, terk edilmiş hissediyorum kendimi bütün arkadaşlarım gitmiş ben tek başıma kalmışım karanlık ormanda :(((

Bir kaç gündür şehir dışındaydım, orda da bloggera girip yazılarımı yayınlıyor ama blogumu görüntülemek istediğimde yine o malum kırmızı kelimeler...

İnternet teknolojileri derneği mahkemeye vermiş bu kararı verenleri, umarım çözülür artık bu sorun.

http://www.turk.internet.com/portal/yazigoster.php?yaziid=31652

Pazartesi, Mart 07, 2011

Eğitim Günlüğü 3. Oturum

Hadi hayırlısı, bugün de başladık güne eğitilmeye...

Kaaaaar, kaaaaar nerdesin?

İnadına inadına güneş sırıtıyor...

"Katılımcıların adını ezberleyin, hatırlayamıyorsunuz siz deyin. Önüne gelip ismini okuyup söylemeyin"

Hiç te bi kere, ben bir kaç cümle sonra kiminle konuşacağımı planlayarak öncesinde adına bakıyorum, sonra konuşurken sanki biliyormuş gibi adıyla edebiliyorum. Çok mu zor bunu yapmak???
Yetişkin eğitiminin temel prensiplerinden "çeşitlilik" maddesindeyiz.

"Yetişkinler çabuk sıkıldıkları için çeşitliliğe ihtiyaç duyarlar"

Hah tam durumumuz :))
Diyor ki;  "eğitimci bunun farkında olacak yetişkin gider gelir"

Ama biz hiç gelemiyoruz hep gidikiz :))))
Kaaaar, kaaaar !!!

Güneş gitti bulutlar var, hava biraz daha kapattı...

Madde 6; deneyim

"yetişkinler bilgi ve beceri birikimlerini sosyal ortamlarda paylaşmak ister"

Heyoooo :))) kar başladı :))))

Hem de tipi :)))

Durdu, sadece 3-5 dakika sürdü :(((



"Önemli olan sizin ne anlatmak istediğiniz değil, karşınızdakinin ne anladığıdır". (syf.20)

Eee ben bunu daha ilk gün ilk dakikalarda söylemiştim.

Yani anlayın artık ne kadar önde olduğumu.

Starbucks'a yeni logo çalışıyorum :)))

Pazar, Mart 06, 2011

Eğitim Günlüğü 2. Oturum

Uykudan önce dinle dinle dur...

Konumuz görsel, işitsel, dokunsal algı türleri ama gel gör ki beden diline göre fiziki sınıf mevcudu 12, ruh mevcudu 2'yi geçmez.

Katılımcılardan biri sorar,

- bir dokunsal nasıl dokunsal olur, doğuştan mıdır, sonradan mı?

yok canım sırayla
Benim oda arkadaşım sandalyesiyle bir ileri bir geri kısa alanda kendini gezdiriyor :))

Ben blogum için yazı hazırlığında notlar alıyorum :)))

Hoca diyor ki "arada sırada bir durun"

Beynimde sık sık radyoda duyduğum bir şarkı çalıyor "sen arada sırada"

Hadi bakalım oyun zamanı

çek bakalım torbadan kaçıncı sırada çıkıcan ortaya

he he :)) 11

sonra başka bir torbadan konuşma konusu seç, 3 dakika düşün 3 dakika anlat

Eğitim Günlüğü 1. Oturum

Ne kadar anlatırsan anlat, karşındakinin anladığı kadardır her şey...

Öğretmek için yaya yaya anlatılması benim öğrenme şeklim di'il. Az zamanda çok şey öğrenmek, anlamak istediğim...

O kadar gereksiz şeyler anlatıyor ki, ben beynimde başka şeylerle meşgul olurken konuşan sesi tekrar dinlemeye başladığımda arada hiç bir şey kaçırmamış oluyorum.

Kendime oyalanacak bir şeyler buluyorum. Hepi topu 12 kişiyiz sınıftaonları inceliyorum, hikayeler yazıyorum :))

Yazılımcı bir arkadaş var yamacımda ama deri kılıfı içindeki kalemleri, -ki biri Mont Blanc-

hmmm yazmaya özenli, oysa bilgisayarlarla fazla haşır neşir olanlar el yazısına biraz uzaktırlar hatta yazmayı sevmezler. Demek sanatsal bir yönü de var :)) Hocanın anlattıklarından yazacak pek bir malzeme olmasa da  önündeki bloknota sürekli bir şeyler yazması beni de kışkırttı...

Ders notu tuttuğum sanılsa da, ben bloguma yazı hazırlıyorum aslında :))))

Eğitime tek gelenlerle, arkadaşıyla gelenler çok kolay farkediliyor. Arkadaş olanlar yan yana, tek olanlarsa her iki yanlarında birer boşluk bırakarak oturmuşlar.

Yani

3 tane 2 kişilik,

1 tane 3 kişilik,

3 tane de tek kişi şeklinde bir oturma düzenimiz var.

Pazar, pazar toplanınca buraya, o anlatıyo biz dinliyoruz. Sorduğu her şeye "he, he" anlamında kafa sallayınca
- nasıl, kuzu gibi eğitimcilersiniz, hiç itiraz etmiyosunuz? diyor.

E anacım anlattığın şey genel kabul görmüş literatür tanımı maddeler neyi tartışcaz???

diyemiyo tabi insan, terbiyeli kuzu eğitmen eğitilen olunca :)))))

Cumartesi, Mart 05, 2011

Pötibör

Durum çok vahim, sürekli artan bir grafik izliyorum.

Oysa yıllardır bu grafiğin artması için neler neler yapmadım, şimdiyse bu gidişe bi dur demem lazım.

Ama ben her gün yeni bir tarif, lezzet peşinde koşarsam bu iş zooooor :))))

Esas konuya geri dönersek; Ülker pötibörün güzel, faydalı ama çok zararlı !!! bir sitesi var.

http://www.ulkerpotiborlupastalar.com/

Perşembe, Mart 03, 2011

Arşiv

İnsan kaybedince değerini anlar ya bir şeylerin; blogum yarı kapalı hale gelince bi panik aldı beni. Bunca yıldır yazdığım onca şey, resimli tarihim yok mu olacaktı yoksa?

Eyvah!!!

Akşamları evde açılıyor ya blogum arşivlemeye başladım eski yazılarımı. Ama çok var daha bitmedi.

Ben yazmış olsam bile onları kopyalarken takılıyorum bir cümleye, bi tane bi tane daha okuyim diye bi sürü şey okuyorum, duygu seline kapılıyorum.

Ağlıycam bak biraz daha okursam...

Ben bu işten bi şey anlamadım

Bi Nasreddin Hoca fıkrası vardır.

Hoca çirkin bir kadınla evlenir günün birinde.


Karısı sorar hocaya


-bey kime görüneyim, kime görünmeyim?


-bana görünme de kime görünürsen görün;

:)))))

İşyerinden bağlandığımda blogumun yerinde mahkeme kararı esiyor, eve geliyorum blogum yemyeşil duvarları, dört yapraklı yoncası, İstanbul silueti ve gülen gözlerimle karşımda pırıl pırıl.

Hani mahkeme devlet dairesi ya; yasak da sadece mesai saatlerinde mi aktif acaba???

Blogumun ziyaret istatistiklerine bakıyorum, onlar da düşüşte. Hayranlarım mı azaldı, ratingim mi düştü derken eş dost geçmiş olsun, allah sabır versin temennilerinde bulununca anlıyorum ki göremiyolar.

Hadi kalksın artık bu yasak ben sizi özledim...

4 Yapraklı Parfüm

Ah bir de görebilseydiniz gönderdiklerimi :((

Çarşamba, Mart 02, 2011

Pişmeyen Cheesecake Tarifi

Cheesecake'im pek bi meşhur oldu, sağolsun eş dost tarifler gönderdi "bi de bunu yap istersen" diye...

Ama ben seçtim cheesecakemi :)) ilk yaptığım

ilk akşam daha kreması oturmadan çekmiştim resmini, asıl lezzetine kavuştuktan sonra tekrar çekmeliydim ama yemekten fotoğraf çekmeyi getiremedim aklıma kusura bakmayın. En yakın zamanda yenisini yapar, hakkıyla bi fotoğrafını koyarım...

Meraklılarına Malzemeleri:

1,5 paket Eti Burçak bisküvi
4 yemek kaşığı tereyağ (80 gr.)
2 yemek kaşığı toz şeker
isteğe bağlı: ince çekilmiş fındık, tarçın

2 paket Pınar Labne peynir (400 gr)
1/2 su bardağı krema
1 su bardağı toz şeker
isteğe bağlı: limon kabuğu rendesi,

Yapılışı:
Bisküvileri rondoda toz haline getirin, çekilmiş fındık, tarçın ve şekeri de iyice birbirine karıştırın. Cam kaseye aldığınız toz karışımın içine oda sıcaklığında yumuşamış tereyağını ekleyin.

(Bazı tariflerde erimiş tereyağı diyor ben bunun yerine sıcak suyun içine oturttuğum cam kasede tereyağı ve bisküviyi birbiriyle bütünleştiriyorum. Ne gerek var bu kadar uğraşmaya diyebilirsiniz ama butik lezzetler özenli çalışmalardan doğar) :)))

İyice özleştiğine karar verdikten sonra karışımı orta boy yuvarlak bir kalıba döşeyin. Genişçe bir tahta kaşığın arkasıyla hiç boşluk kalmayacak şekilde harcı sıkıştırın. Bu karışımı buzlukta yarım saat bekletin, sonra  da buzdolabında bekletin. Bu arada da kremayı hazırlayın.

Labneyi mikserle 3 dk hızlı ayarda karıştırdıktan sonra krema, şeker ve limon kabuğu rendesini ekleyin. Düşük devirde biraz daha çırptıktan sonra daha önce hazırlayıp buzdolabında beklettiğiniz tabanın üzerine yayın.

Buzlukta bir saat, ardından bi gece buzdolabında beklettikten sonra servis yapın.

Sosuna gelince seçenek çok;
- çikolata rendeleyebilirsiniz
- dr. oetker'in tek kullanımlık poşetteki çikolata ve frambuaz sosu (frambuaz daha çok yakışıyo bence)
- kızılcık marmelatı

Afiyet Olsun!

Kayıp Bloglar

Bu site mahkeme kararıyla kapatılmıştır...

kırmızı harflerini görünce blogumun yerinde, gazetelerde gözüne bant çekilen suçlular gibi hissettim kendimi...

valla ben masumum, bu site yanlış hiç bi şey yapmadı demeye çalışsam da ellerim bağlı, gözleriniz kapalı...

bir süre önce kullanmaya başladığım mobil hizmet blogumla bağlantımı sağlıyor ama siz okuyamıyorsunuz ne fayda :((

özleyin beni olur mu???

Salı, Mart 01, 2011

Eksik

Hep bir şey, hep biri eksik...

Tamamlamak için eksiği bir çoğunu deneyip, uymayanı evirip çevirip bi daha zorlayıp...

Her seferinde ilk seferinde doğru parçayı bulup koyuyorsan yerine; 36 yaşında bi üniversitede profesör, evli, iki de çocuk doğurmuş başarılı bir eser olarak sergileniyorsun...

Yoksa her seferinde doğru zannedip yanlış parçayı takıyorsun hayat ağacına...

Sana göre yanlış parça ucubik bir şey yaratsa da; bazıları soyut sever ;)))

İşte Hayat

Hava buz gibi soğuk,

Yorucu iş günü bir saat önce bitmiş,

İstanbul trafiğini de alt edip sokağına ulaşmışsın,

Hızlı adımlarla yürüyerek bir türlü peşini bırakmayan soğuğu atlatmaya çalışıyorsun

Anahtarın yuvasında döndüğü evin kapısı açıldığında hoş bir sıcaklık kollarıyla bütün ruhunu sararken mutfaktan gelen yeni pişmiş mısır ekmeğiyle karalahananın muhteşem kokusu...

Birbirine bu kadar yakışan, birbirini bu kadar tamamlayan başka bir çift tanımadım daha

İşte hayat bu dedirtiyor insana

Sms

Bu da yeni sıkıntım.

Bloga göndereceğim yazıyı e-mail modunda yazmam gerekiyor. Ama bazen dalgınlıkla sms bölümüne yazıyorum. Hadi gönder deyince eyvah! sms yazmışım :((

çünkü sms olarak yazdığım başka hiç bir şekilde gönderilemiyor...
Blogspot kapatıldı diye haberler gelmeye başladı, hala yazabiliyor muyum diye test ediyim dedim ben de