Cuma, Nisan 25, 2008

Hıdrellez'de Yine Ahırkapı'da

Fazla söze gerek yok; davetiye burda. Herkesi bekliyorum.

Beni nasıl mı tanırsınız? Kolyemden :)


Çarşamba, Nisan 23, 2008

Bugün 23 Nisan

"Neşe doluyor insan" diye başlayan şiir geliyor aklıma, sonra çocukluğumun 23 Nisan'ları. Hep yağmurlu ve soğuk.

Pazartesi akşamı Candan Erçetin programında çocuk korolarıyla şarkılar söyledi. Bir grup vardı; kırmızı etekli beyaz gömlekli. Uzaktan gördüğüm ekran beni ilkokul yıllarımdaki koro günlerime götürdü. Programı başından beri izleyen ablam ve annemin de aklına o günler gelmiş. Hatta ablam önde bir kız var tıpkı senin gibi yerinde duramıyo sürekli oynuyo, edayla saçlarını savuruyor dedi.

Evet ben çocukluk yıllarım da fazla kırıtkan, edalı, cilveli hatta fazlaca da oynak bir çocuktum. İlerleyen yıllarla birlikte ağırlaşıp, oturaklı hanımefendi bir kız oldum. Çocukluğumu bilenler bu değişime şaştıklarını kendileri de söylüyorlar. Neyse konuyu fazla dağıtmadan günün anlam ve önemine dönelim. Ama bi dipnot eklemeden geçemiycem o kız da benim, bu kız da. Değişmedim, sadece siz görmüyorsunuz :)

Sene 1985. Yavuz Selim İlkokulu bahçesinde 23 Nisan töreni için koro toplanmaya başlıyor. Profilden görünen yandan iki at kuyruğu olan mahsun çocuk benim.


Acaba saçımın kurdeleleri de kırmızı olsa daha mı şık olur muşum? Kırmızı pileli eteğim, beyaz geniş fırfırlı bluzüm ve gözlüklü ben.

Okulun en kısa boyluları arasında olunca koronun en önünde oluyorsunuz haliyle. Hemen yanımda Tuğba diye bir arkadaşım var ama diğerlerinden ismini hatırladığım yok.

İşte 23 Nisan deyince bunlar geldi aklıma. Albümleri karıştırıp eski resimlerimin fotoğrafını çekip bu yazıyı yazdım.

Çocukların bayramı kutlu, yarınları umutlu olsun!

Pazartesi, Nisan 21, 2008

Erkekler Neden Bazı Kadınlarla Evlenir?

Okumayı seven iki kardeşin aynı evde olmasının hem avantajı hem de dezavantajı var. Evdeki bütün dolaplar ağzına kadar kitap dolu. Konularsa alabildiğince çeşitli. Haftasonu bir kısmını daha dolaplara sıkıştırmak zorunda kaldım, ancak milimetrik hesaplamalarla. Ama gel gör ki hala odadaki raflar dolu. Bi an bunalıyorum bunları birilerine mi versem diye ama kıyamıyorum.

İlkokul yıllarında okuduğum kitaplarsa tartışmasız oldukları yerde kalacaklar ne köy okulları ne de başka çocuklara verilemez.

İşyerindeki masamda da küçük bir kitaplık oluşturdum. Önüm arkam sağım solum kitap.

Bu sabah ablamın yeni aldığı kitaplardan birini alıp okumaya başlıyim diye elimi rafa attım. Ne çıktı dersiniz?

"Erkekler Neden Bazı Kadınlarla Evlenir? ...Diğerleriyle Değil"


Kitap Amerikalı bir imaj danışmanı ve kurumsal konuşmacı John T. Molly'nin tamamen profesyonel ekibiyle yaptığı bir araştırmanın sayısal sunumu. İlginç geldi. Tüm maddeler istatiksel değerlere dayanıyor. Katıldığım bir eğitim seminerindeki kişilik tiplerinden analitiğe uygun olarak rakamlarla yazılan öneriler kadın dergilerindeki önerilerden daha inandırıcı geliyor bana.

Gelelim ilk maddelere... 6 istatiksel gerçek

- Israr edin
- Kendinizi sonu olmayan bir ilişkide bulursanız ayrılıp ilerleyin
- Önce kendinizi sevin
- Evlenme fikrine kilitlenin
- Formda kalın, kilonuza dikkat edin ve dış görünümünüze özen gösterin
- Zaman en kötü düşmanınız olabilir. Evleneceğiniz erkeği ararken zamanınızı zekice kullanın

Diğer yandan böyle bir kitap erkekleri bulunmayan hint kumaşıymış gibi bir duruma sokuyor ki; buna kesinlikle karşıyım. Asıl onlar bizi evliliğe ikna etmek için uğraşsınlar.

Yada en iyisi kimse kimseyi abartmasın; doğruyu bulduğunu düşünen yanlış zamandı, şimdi değil sonraydı demeyip zamanını iyi değerlendirmeli mutluluğu vakitlice yaşamalı.

Yoksa ne evlilik ne de çocuk olmazsa olmaz değil. Herkes evlenecek çocuğu olacak diye bir kural yok. Ne evli mutsuzlar gördük, göreceğiz de.

4 Yapraklı Yonca

İrfan Gür bulduğu 4 yapraklı yonca'nın resmini göndermiş. Teşekkürler


Cuma, Nisan 18, 2008

Şükretmek

Bugün ofisteki bilgisayarımda masaüstü resmini değiştirdim. Nerdeyse tatilden döndüğümden beri Ayder Yaylası'nda çektiğim resim vardı.

Artık gördüğüm resim de pazar günü Tema Parkı'nda erguvan dallarına yapışıp çektiğim resim.


İçim o resmi gördükçe nasıl ferahlıyor anlatamam. Karşısında saatlerce gözümü kırpmadan oturabilirim.

Ve bugün şükrettim Allah'a;

Bu güzellikleri görebilecek gözler verdiği için, gördüklerimi sadece görmeyip ruhumda hissettirdiği için, hissettiklerimi paylaşabileceğim imkanlar verdiği için, bu baharı da yaşadığım için, sevdiğim için, sevildiğim için, dostlarım için, yazabildiklerim için her şey için.

Pazartesi, Nisan 14, 2008

Eskiden Buralar

Büyükşehir Belediyesi internet sitesindeki haritayı sıklıkla kullanırım. Ama bugün farkettim ki; üstteki menülerde geçmiş tarihler var. 1982, 1966, 1946.

Merak edip bastım. O an görüntülediğin yerlerin o yıllarda çekilmiş fotoğrafları. Çok değişik bir duygu. 1946'da çekilmiş resimler yok ama 82 ve 66'lar bile çok ilginç.

İlk resim Büyükdere Caddesi, Plazalar bugün

1982 yılı
1966 yılı resimlerinin yarıları çoğunlukla yok


Şimdi tamamen apartman olan yerler bir zamanlar tarlaymış.

1982

Pazar, Nisan 13, 2008

Boğaziçi Mevsimi

Ben bugün karar verdim, bir mevsimin adını değiştirmeye. Sonbahar, Kış, Boğaziçi, Yaz. Yani artık ilkbahar falan yok, bir mevsimi bir yer bu kadar mı güzel yaşar?

Aslında dün akşamdan planımız sabah kahvaltısı için Mihrabat Korusu'na gitmekti. Rezervasyonumuzu yapmıştık. Ancak dün gece benim midem bozulup da geceyi kötü geçirince iptal etmek zorunda kaldık. Üstelik benim yüzümden planın bozulmuş olması canımı sıkıyordu. Kahvaltıdan sonra Tema Parkı'na gidelim dedim.

İyi ki demişim.

Bunca zamandır gitmemek, kaybedilmiş anlara işaret ediyor.

İşte resimler... Hepsi bana ait.


Parkın girişinde sizi ilk karşılayan manzara

Rumeli Hisarı her zamanki asaletiyle

Elma çiçekleri

Aslında erguvan dalları arasından Rumeli Hisarı'nın kulesini çekmek istedim ama hava o kadar kapalıydı ki net çıkmadı.

Erguvan sevgilimle kavuştuk. Pek ilişkimizi ilan etmek istemesek de, siz yabancı değilsiniz.


Erguvan Terası adı verilen seyir terasının manzarası

Bizim küçük maymun :) Sabah izlediğimiz çizgi filmdeki maymunu taklit ediyor. Çimenlerin üzerinde kendini yerden yere atmaktan helak oldu, resmen kendini kaybetti.

Bir şeyler atıştırmak için hemen yakındaki Güzelcehisar Cafe'de mola verdik. Servisten çok fazla bir şey ümit etmezseniz muhteşem bir yer. Kendinizi kentin dışında doğayla bütünleşmiş hissedebilirsiniz.

Hayat aslında dört dörtlük değil. Her yer böyle sakin ve huzurlu değil. Sahiller ve parklar bu şehirden kaçma hissi uyandırıyor. Eminönü ve Üsküdar

Cuma, Nisan 11, 2008

Hangi blog yazarı aslında kim?

Yazılarını takip ettiğiniz kişilerin aslında kim olduğunu biliyor musunuz?

Açıklıyorum...

Beni biliyosunuz ben Yonca, soyadımda adımda doğru resmimi de gördünüz. Peki ya diğerleri?

Başka bir adla okuduğunuz blog en yakın arkadaşınızın, belki de sevgilinizin, belki de çocuğunuzun blogu olabilir.

Tıpkı bana olduğu gibi;

Yazılarını beğenerek okuduğum, takip ettiğim bir blog yazarı öyle bir şey yaptı ki şok oldum.

Kim? Kimdi? Neydi? Bu, o, kim? derken...

Kim olduğunu söylemiycem tabi ki; o kendini biliyor. Hatta bu yazıyı yazmama da o sebeptir. "Bıktım aynı sayfayı görmekten hadi bir şeyler yaz" dediği için.

Çok güldük ama kendini ortaya çıkarınca, nasıl kandırmış beni :)

Pazartesi, Nisan 07, 2008

Dün yağmur yağarken Çemberlitaş'ta tellere sıralanmış kuşlar.

Daha önce de yazdığım gibi Kapalıçarşı'daki Tuluyhan Uğurlu konserindeydim dün. Gerçekten gidilmeye değer bir konserdi.


Kapalıçarşı kapalıyken çok bir şey ifade etmiyor insana. Ruhu olmuyor kalabalık ve ışıl ışıl mağazalar olmayınca. Ama yine de toplanmış halini görmek ilginç bir tecrübeydi. Duvarlara asılan, çanta ve şalların, süs eşyalarının sadece üzerine bir bez örütlerek bırakıldığını; kuyumcuların bazılarının tüm takıları toplamak yerine üzerine gazete örttüğünü görmek ilginçti.

Konserin ön sıralarında Aykut Işıklar, Sibel Can ve Yaşar Okuyan vardı. Kameralara herhangi bir yasak getirilmediği için neredeyse bütün konser boyunca ışıkları üzerimize doğrultulmuş kameraların tacizine uğradık. İki eser arasında bazı seyirciler sinirlenerek bağırıp çağırdılar sonunda Tuluyhan Uğurlu araya girerek basından rica etti de ortalık yatıştı.


Eserler güzeldi, onları dinlerken ekranlara yansıtılan görüntüler ve eşlik eden yazılar, öğretici bilgiler her şeyi daha anlamlı kılıyordu.

Erguvan Zamanı benim şarkımdı :)

Tuluyhan Uğurlu'ya baktığımda; masmavi gözleri, kıvırcık saçlarının çevrelediği tombul yüzüyle masum bir çocuk görüyorum karşımda. Tertemiz bir ruhu varmış ve gözlerinde ne görüyorsanız içinde de o var gibi.


Başkalarının aksine giderim buralardan değil; buralar bizim farkında olalım sahip çıkalım diyerek hem notaları hem kendisi haykırıyordu.

Cuma, Nisan 04, 2008

Bir Fincan Kahveden Geri Kalanlar

Çok sevdiğim bir arkadaşımla uzun bir aradan sonra dün akşam buluştuk. Yemek yedik, sohbet ettik, güldük, kimler geldi kimler geçti dedik. Hızımızı alamadık bi de bize fal baktı.


Falların sonunda ortada kalan fincanların görüntüsü belgelenmeye değerdi. Hatta çekimde, vitrin tasarımcısı olarak görsel düzeltmeler de yaptı. Ama makine cep telefonu ve ortam loş olunca resmin sanatsal yönünü pek ortaya çıkartamadık. Olsun. Hiç böyle karıştırılmış, bulaştırılmış darmadağın edilmiş falına bakılmış fincan gördünüz mü? Sizi bilmem ama kafedeki garsonun böyle fincanlara alışık olduğunu ama bu kadarına değil demesine koptuk.

Görüntüyü boş ver ne dedi derseniz? Güzel şeyler, güzel umutlar hem de tarih vererek. Dileyelim olsun. Geleceği bilemem ama, var olanlarla söyledikleri enteresan noktalarda kesişti. Sonuçta fala inanma falsız kalma bizimkisi, eğlencesine yani. Bi kaç gün sonra unuturum. Unutmamak için yazıyim siz de bilin, olursa "Ufuk falında söylemişti" dersiniz.

Yakında aşk var. Haziran 2009'da düğünüme beklerim. Bu kısmı pek hoşuma gitmesede Avustralya'yla bir ilgisi var ben o kadar uzaklara gidemem. Sürekli uçan birisi ve bana vereceği ilk çiçek lale. Annesi ve ablası ile yaşıyor. Suadiye-Bostancı arasında bir yerlerde. Hatta abarttı adını bile söyledi. Murat. Valla tanımıyorum :)

İşim için de güzel şeyler söyledi.

Kısacası yakın zamanlarda size iki güzel haberim olacakmış. Bakalım. İyiler gelsin kötüler geri gitsin.

Teşekkürler Ufuk

Perşembe, Nisan 03, 2008

Kapalıçarşı'da

Cumartesi günü esen rüzgar, bizi Kapalıçarşı'nın Beyazıt kapısından içeri doğru attı. Ne çıkarsa bahtına deyip sokaklara, aralara itti. Bir yandan hiç bir güzelliği kaçırmamak için sokaktan sokağa geçiyorsun, diğer yandan diğerlerini kaybetmemeye çalışıyorsun. Ve almak istediğinden çok uzaklaşmış olduğunu görüyorsun.

Son gezimizdeki en büyük keşfimiz Stonebul.

İstanbul temalı kolye, yüzük, bilezik, küpe gibi son derece orjinal tasarımlara sahip aksesuarlar var. Gümüş ve yarı değerli taşların altınla kaplanması sonucu elde edilen muhteşem eserlerle karşı karşıya kalıyorsunuz.

Ablam kendine lale ve ay motiflerinin inciyle birlikte kullanıldığı çok hoş bir kolye ve onu tamamlayacak bir çift küpe aldı. İlk fırsatta resmini çekip koyacağım, çünkü internet siteleri yapım aşamasında. Vitrinden kendinizi alamıyorsunuz. Ama benim en çok hoşuma giden; padişahların kavuklarının önüne taktıkları -sanırım adının sorguç olması lazım- tüylü ve taşlı iğneler. Yaka iğnesi olarak rahatlıkla kullanılabilir yada bir topuzda çok şık olabilir.
Mağaza da Kapalıçarşı'daki pek çok dükkandan farklı dekore edilmiş. Kırmızı ve kadife ağırlıklı oryantal bir havası var. Köşede ve iki cephesinin de tamamen vitrin olması ferah bir ortam sağlıyor. Görmenizi tavsiye ederim. Tabi yerini soracaksınız. Ama ben yerini söyliyemiycem çünkü Kapalıçarşı'da bir yeri tarif etmek beni aşan bir durum. Ama broşüründe Kavaflar Sokak yazıyordu.


Kapalıçarşı'ya gidince öğrendim ki; Tuluyhan Uğurlu pazar günü orada konser verecekmiş. Geçen yılda vardı ama ben gitmemiştim. Biletleri aldım inşallah pazar günü 17:00'de sadece konser için özel olarak açılacak Kapalıçarşı'da olacağım. Gelirseniz görüşürüz.

Tuluyhan Uğurlu'nun eserlerini severim, Kapalıçarşı'yı her zamankinin aksi haliyle görmeyi isterim, nostaljiyi severim. Yani benim gitmem lazım