Pazartesi, Kasım 28, 2022

Pazartesi Olduğundan Mı?

 Bugün günlerden pazartesi…

Ama modum nasıl bir dünyada yaşıyoruz, her geçen daha da kötüleşiyor

Aç gözlülük, hırs, tahammülsüzlük, nefret, vicdansızlık, bencillik

İyi insan olmak mı daha zor, kötü olmamak mı?

Okuduğum, izlediğim her haber biraz daha umutsuzluğa itti beni bu sabah

Aslında bu sabah değil son bi kaç gündür…

Her gün benzer bir sürü şey oluyor ama bu sabah fazla geldi

Konya’da ki barınakta kürekle başına vurularaköldürülen köpek

Dünya kupasının Katar’a verilişinin arkasındaki hikaye ve Uefa başkanı 

Göztepe-Altay maçında ambulans görevlilerin içeri soktuğu yanıcı ve yaralayıcı maddelerin rakip tribüne atılması, bayrak direğiyle kalecinin yaralanması

Gerçekten bir insan birisine nasıl bile isteye zarar verebilir?

Rusya-Ukrayna savaşından bahsetmiyorum bile

Hesap açarken akıl sağlığı yerinde doktor raporu istenecek yaşta insanlar dünyayı yönetiyor

Gerçekten dünya gelecek nesillere bırakılamayacak kadar kötü bi yer haline geldi.


Pazartesi, Kasım 21, 2022

Fako İlaç Fabrikası Artık İstanbul Tower 205

İyi bir yazar, yazdıklarının takipçisi olur gelişmeleri günlüğüne ekler :)

Son Kale de Düştü yazımdan 10,5 yıl sonra neler oldu?

Bugün İstanbul Tower var yerinde. Ama henüz kullanımda değil. Atıl plazalardan biri olarak karşımızda boy gösteriyor.



Yeşil GYO'nun tanıtım metni...

Büyükdere Caddesi üzerinde yükselen İstanbul Tower 205 projesi 224 bin metrekare inşaat alanına sahiptir. Skidmore, Owings & Merrill LLP (SOM) tarafından tasarlanmıştır. SOM dünyanın en yüksek kulesi Burj Khalifa Tower ve yıkılan N.Y. World Trade Center İkiz Kuleleri yerine yapılan One World Trade Center gibi önemli projelerin mimarıdır. Leed Standard Gold standardlarını taşıyan, 61 katlı, 228 metre yüksekliğindeki İstanbul Tower 205, şehrin en yüksek ve en etkileyici yapılarından biri olacak ve İstanbul’un silüetine katkıda bulunacaktır.

Kullanıcılarına ön cephesiyle Boğaz’ı, yan cepheleriyle Karadeniz’i ve Haliç manzarasını, arkasında ise etkileyici şehir manzarasını sunan İstanbul Tower 205, arka tarafında konumlanan Podyum’da yer alan konferans merkezi, oditoryum, spor merkezi, cafe ve restoranlarla hem bina çalışanlarına hem de çevredeki insanlara nefes alabilecekleri bir ortam yaratacaktır.

7 Eylül 2022 Tarihli Haber

İstanbul Tower 205'teki 260 ofis icradan satılık!

Metal Yapı AŞ ile Yeşil GYO’nun ortak geliştirdikleri ‘İstanbul Tower 205’ adlı projedeki 260 ofis icradan satılacak. Söz konusu gayrimenkullerin bedeli 730 milyon olarak belirlendi. İcradan satış süreci 3 aya yakın sürecek.
Son yılların en büyük icradan satış ihalesine günler kaldı. İstanbul Gayrimenkul Satış İcra Dairesi eli ile yapılacak ihale önümüzdeki Ekim ayı yapılacak.
İcraya konu ofisler, Büyükdere Caddesi üzerinde bulunan İstanbul Tower 205’nde yer alıyor.

Anılan proje, Fako İlaç’ın eski fabrikasının bulunduğu alanda geliştirildi.

Projeyi, önde gelen şirketlerinden Metal Yapı AŞ ile Yeşil GYO geliştirdi.

Ancak, söz konusu proje iki şirketin de mali dengesini alt üst etti.

Alacaklıların talebi ile projedeki 260 ofis için icradan satış talep edildi. Ofislerin fiyatı 2 milyon ile 6 milyon arasında değişiyor. İcradan satış ihalesi 3 aya yakın sürecek.


"Son Kale de Düştü" Haziran 2012...

İstanbul'un sanayileşmesi sürecinde ilaç fabrikalarının yan yana sıralandığı bir zamanlar şehrin dışında kalan, bugünün Eski Büyükdere caddesi son kalesini de teslim etti değişen zamana...

Coğrafya derslerinde öğrendiğimiz, Ege'nin kıyıya dik uzanan dağları gibi caddeye dik uzanan bu geniş arazilerdeki alçak binalar bir bir yüksek plazalara, rezidanslara, alışveriş merkezlerine dönüştü modern zaman büyücüleri elinde...

Ve Fako İlaç...

Adım adım yıkıldı, parçalara ayrıldı...

Düzlenen arazide yeni bir gökdelenin hazırlıkları başladı...







Ve bundan sonra olacaklar bu linkte...
http://v3.arkitera.com/news.php?action=displayNewsItem&ID=49343

Cuma, Kasım 18, 2022

Denk Gelişler



Bir şeyi çok istersiniz

Gider, gelir bakarsınız 

Bugün, yarın, ha şimdi derken aylar geçer üzerinden

Sonra bir gün yolunuz kesişir hem de olabilecek en iyi deneyimle.

İstanbul Kumruları, Beykoz Cam Ocağı Vakfı ve Meral Değer'le işte tam da böyle kesişti yollarımız.

O çok beğendiğimiz İstanbul Kumruları'nı almak için Cam Ocağı'na gittiğimizde; Meral Hanım'ın uzun zaman üzerine ilk defa üretim için orada olması, kumrularına yapılışına şahit olmamız, sohbetimiz, vakfın kurucusu Yılmaz Yalçınkaya'yla tanışmamız kumruları daha da değerli hale getirdi.

Bir avuç korun kumruya dönüşmesi büyüleyici.

Meral Değer'in kendi sesinden kumruların hikayesi için link aşağıda.

https://vimeo.com/352032301

Bu da bizim karşılaştığınız günden…






Perşembe, Kasım 03, 2022

Metin Akpınar

Günlerden 2 Kasım 2022, saat 20:50 civarı...

Aylar önce aldığım kitapların arasında okunmak için sırasını bekleyen ama bir türlü elimin gitmediği kitabı okumaya karar veriyorum.

Sahneye Adanmış Bir Ömür'ü, Metin Akpınar'ın hayatını anlatan söyleşi.

Tam 81 yıl önce 2 Kasım 1941'de doğan efsanenin kitabını okumaya başlamam, hayatın karşımıza çıkardığı hoş sürprizlerden biri oldu benim için.

Farklı bir açıdan bakarsak, 2 Kasım 1941'de doğan Metin Akpınar adlı bebeğin öyle bir hayatı olacak ki 81 yıl sonra bir izleyicisi, hayranı onun hayatını anlatan kitabı doğduğu gün okumaya başlayacak.

Etkiler beni böyle eş zamanlılıklar. 

Bugünlerde hayatımda önemsiz konu etmeye değmeyecek gibi görünen ama akışta olduğumu hissettiren güzel anların olması mutlu ediyor beni. 

Önemsiz diyorum çünkü dolma kalemim için ihtiyacım olan mürekkepti yoluma çıkan :)

Metin Akpınar'a ve kitaba dönersek.

Zeynep Miraç'ın kalemi o kadar akıcı, Metin Akpınar'ın cümleleri aralara o kadar güzel yerleştirilmiş ki; 173 sayfalık kitabın 156. sayfasında bırakıp kalanını da bu sabah bitirdim.

Metin Akpınar'ı hiç sahnede izlememiş olmanın üzüntüsündeyim, tıpkı Ali Poyrazoğlu'na geç kalmak  Yeşil Kabare'ye yetişememiş olmak gibi.

Her yaş alanın geçmişe duyduğu özlemdir belki de, geçmişte yaşanan samimiyet, sadelik, imkansızlıkta yaratılan mutluluk.

Sahi biz şu an ne hissediyoruz?

Geçmişe özlem, geleceğe kaygı

An???


Pazar, Ekim 16, 2022

Ali Poyrazoğlu

 İlk kez 4-5 sene önce özel bi etkinlikte sahnede izledim Ali Poyrazoğlu’nu ve hayran kaldım.

Bilgisine, tiyatroculuğun ötesinden fütüristliğine…

O günden sonra ilk kez geçen akşam sahnede kendi gösterisinde, “Şıngır Şıngır Beyoğlu”nda izledim. 


50. Sezonunun ilk oyununda Atatürk Kültür Merkezi sahnesindeydi.

Enerjisi, anlattıkları, seyirciyle diyaloğu çok keyifliydi.

İzlediklerim bana kalsın ama mutlaka gidip görmenizi tavsiye ederim.

Diğer gösterilerini de ben en kısa zamanda görmeye niyet ediyorum.

Aslında günümüzde daha çok alternatif olsa da her konuda eskiye duyulan özlem gibi, anlattığı Yeşil Kabare zamanına gidebilmeyi o zamanın kültür sanat dünyasında yaşamayı çok isterdim.

O gece ben mi çok duygusaldım yoksa herkes benim kadar etkilendi mi bilmiyorum ama “Şimdi Uzaklardasın” şarkısını bütün salon hep birlikte söylerken ben ağlıyordum. Finalde alkışlarken gözyaşlarımı siliyordum.

Bütün rahmetli tiyatroculara, Zeki Müren’e ve onurlu insanlara.

Pandemi sonrası etkinliklerin sonbaharla birlikte arttığı, hayata daha fazla karıştığımız günlerde iyi geliyor  sanat insana.




Cumartesi, Eylül 24, 2022

Ekinoks

 Gece ve gündüz bir kez daha eşitlendi ve geceler uzamaya günler kısalmaya başlıyor.

Geçen sene bu zamanlarda yine Mağosa’da sabah güneş, akşam ay peşinde dolanırken o sabah ay ve güneş karşı karşıya muhteşem bir seyirlik.

22 Eylül 2021 tarihli video kaydım



Cuma, Eylül 23, 2022

Sanat Dolu İstanbul

 Finans sektöründe 2 hafta üst üste izin yapmak gibi bir zorunluluk var. Bu nedenle iznimin bir haftasını deniz, kum, güneşe ayırınca geri kalanda da yapmak isteyip fırsat bulamadıklarıma ayırmak iyi geliyor.

Bu sene şansıma Contemporary İstanbul ve İstanbul Bienali’nin açılışı bu müsait haftama denk geldi.

Bienal Kasım’a kadar sürüyor ama Contemporary 5 gündü.

Öncekileri sosyal medyadan ziyadesiyle görmüştüm. Metrelerce giriş kuyrukları olmuştu ve Lütfi Kırdar’daydı.

Bu seneki Haliç’te Tersane İstanbul’da yapıldı. Tersane’nin durumu ayrı bir konu. 

Çocukluğumda doklardan gelen çekiç seslerini Haliç’in karşı yakasından dinleyen, biten gemilerin kızağa alınıp düdüklerle suya indirilişini seyreden biri olarak orayı görmek benim için çok değerli. (Dok, gemileri kıyıya çekerek suyla bağlantısının kesilerek gövdesinde tamirat yapmaya imkan tanıyan havuz tesis anlamına geliyor)

Kısaca Cİ olarak anacağım etkinlik bir sanat fuarı. Sanatçılarla alıcıları bir araya getiren orjinal, yaratıcı, ne var ki bunda ben de yaparım bunu dediğimiz şeylerin de yer aldığı bir sergi. Modern sanat pazar yeri de diyebiliriz.

Haliç kıyısında olması nedeniyle denizden ulaşım için motor seferi konması çok iyi düşünülmüştü. Deniz yoluyla bireysel gelmek isteyenler içinse deniz taksi ve şahsi yatlarını da kullananlar çoktu. 

Bulutlu, güneşli tatlı bir İstanbul öğleninde Karaköy’den Hasköy’e yolculuk yapmak keyifliydi. Uzun zamandır Haliç vapuruyla yapmak istediğim gezintiyi az da olsa yaptım denebilir.

Serginin eserlerinden Haliç’e atılmış gümüş rengi küre çekici bir çekim unsuruydu. Biz gibi herkes hakkını verdi bence😁

Bu tarz çalışmalar görme biçimlerimizi etkiliyor bence. Hep aynı şeylere aynı şekilde bakmaktan ister istemez körleşiyoruz. Yeni bir bakış, beyne bir tetikleyici oluyor bence. Dediğim gibi bazı eserlere biz bunu çöpe atıyoruz ki, bu mu sanat dedirtiyor insana ama yapan yapmış ve satışa koymuş. Kıskanmayalım 😂

İlgimi çeken eserlerden bazılarının fotoğraflarını koysam da Reels’imi mutlaka seyredin derim. Biz de Gülay’la sanat yaptık orda. İphone’un sinematografik çekim özelliğinden yararlandık. 👩‍🎨

Dış mekanda ki yeme içme yerleri Haliç manzarasında, ısıtan Eylül güneşi ile gerçekten çok keyifli bir gün yaşattı bize.

Niyet - Kısmet (Arkeoloji Müzesi)

Bugünki planım İstanbul’un en güzel kütüphaneleri listesinde yer alan Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müzesi ve Kütüphanesi’ni görüp orada yazı yazmaktı.

Çantamı toplayıp Gülhane’ye gitmek üzere yol çıktım.

Hava sabahki tatlı güneşin aksine, serin ve kara bulutlarla yağdı yağacak. Üşüme ve ıslanma garantili.

Yağmurluk mu, şemsiye mi derken şemsiyede karar kıldım.

Ama bir şeyi göz ardı etmiştim,

Şemsiye alırsan yağmaz 😂

Şemsiyem de öyle katlanıp çantaya girenlerden değil, rahmetli Celal Birsen markasının baston şemsiyelerinden.

Yağmur çiselese de şemsiye açacak değil.

Gülhane’ye geldik.

Nerdeymiş bu müze diye bakarken, ana girişin hemen solundaymış. 

Kapalı mı acaba derken 6 Haziran 2022’de restorasyona girdiği yazısını gördüm.

“Üzüntü ve muz kabuğu”repliğini bilenler anlıycaktır beni. 😩

Madem buraya kadar geldim, hemen sağdan kıvrılıp Arkeoloji Müzesi’ni göreyim. Bahçesinde kahvemi içeyim.

Çok uzun zaman oldu gelmeyeli en son gelişim blog arşivimden bulunabilir 😁 (Temmuz 2008)

https://dortyaprakliyonca.blogspot.com/2008/07/arkeoloji-mzesi.html

Bi dönem müze gezgini olmuştum.

O günden bugüne çok şey değişti. Artık müze kart mobilde. Hızlıca barkod oluşturup kolayca giriş yaptım. 

Çinili Köşk’ü daha önce ziyaret ettiğimi hatırlamıyorum. Önce onu gezdim. Çinilerdeki yonca desenini bulduysam burdaki görev tamamlanmıştır.




Bu arada, dezenfektandır, çöp kovasıdır, yönlendirme tabelasıdır daha kadraja girmiycek yerlere düşünülerek konsa  daha iyi olmaz mı?



Devasa yan pencereleri ile oldukça aydınlık oluşu ama muhtemelen çinilerin rengini kaybetmemesi için storla kapatılmış olması dikkatimi çekti.

Ve Arkeoloji Müzesi…

Sergileme şekli baştan aşağı yenilenmiş eski yazımdaki bir kaç resimle karşılaştırıldığında ciddi değişim çok net görünüyor.

Çok modern ve etkileyici bir teşhir sağlanmış. Camekanlar, dönemi anlatan duvar resimleri, ışıklandırmalar ve üst kat galerileri.

Müze için geniş bir zaman ayırıp dura, inceleye gezmek istediğim için bugün sadece keşif amaçlı hızlı bir turla ne olmuş, nasıl olmuşa baktım.

Ama çok güzel olmuş. 😍

Galerilerdeki banklar dinlenmek ve içeride daha fazla vakit geçirip eserlere yakın olmak için iyi düşünülmüş.

Diğer yandan yere oturmuş karşısındaki heykeli resmeden birini görmek Avrupa’da ki müzelerde gördüğüm müzeyle insanların birlikteliğini hissettirmesi açısından keyif vericiydi.

İlk fırsatta uzun bir gezi için tekrar gideceğim.

Bu aralar Reels videolarını yapıyorum gittiğim yerlerin. İnstagram hesabımda görebilirsiniz.

Bir kaç müze fotoğrafı da buraya bırakalım.





 

Pazar, Eylül 18, 2022

Artık Açık Maraş

 2013 yılında yazdığım yazının linkiyle hikayeyi hatırlayalım önce bi…

https://dortyaprakliyonca.blogspot.com/2013/10/hayalet-sehir.html

O tarihten sonra istisnasız her sene tatilimizin değişmez adresidir…

Gazi Mağusa, Arkın Palm Beach Otel, kapalı Maraş…

Kumsaldan bakıp bakıp durduk her sene gittiğimizde ta ki geçen sene bir bölümünün sivil halka açılmasına kadar.

Bize kapalıydı ama bölgedeki askere personel ve yakınlarına açıktı. Yani o kadar da kapalı, bozulmamış sayılmazdı.

Geçen sene ki ziyaretimde bol bol fotoğraf çekmiş ama yazıya dökmemiştim.

Bu sene geçen seneki fotoğrafları da birleştirip küçük bir Maraş turuna çıkarıyım mı sizi?


Barcly’s Bank’ın gece emanet kasası
Açık günlerden bir fotoğraf
Aynı yerin bugünkü fotoğrafı da bu olsa gerek…


Aslında evler ve dükkanların içi harab edilmiş, şafak sayan askerlerin duvar yazılarını okuyorsunuz. İçeride o zamana ait kasaların kaldığı ender dükkanlardan…





Evlerin zarafeti…


Şehir kulubü olduğunu düşündüğümüz yer…


Singer mağazası


Modaevleri ve kozmetik mağazaları



Sarmaşıkların ele geçirdiği bir otel binası…


40 yıl öncesinin yaratıcı avizesi



Evlere yaklaşmak güvenlik nedeniyle yasak. Önlerindeki devasa otları kesip görünür hale getirmişler sadece…


Çiçekli, çiçeksiz sarmaşıklar sarmış binaları…




Çarşamba, Eylül 14, 2022

Şezlong Dinlemeleri

 Deniz kıyısında, kumsalda hiç tanımadığın insanlarla saatlerce yan yana yatıyorsun.

İster istemez birbirinin konuşmalarını dinlemesen de rahatça duyacak kadar yakınsın.

İşte sağ, sol, arka şezlonglardan hikayeler

Arkadaşını arayıp tatilde olduğunu söylüyor. Apartmanda bi seramik işi var ama yöneticilik mi yapıyor anlayamadım. Annesiyle Seda Sayan ve annesi gibi olduklarını söyledi. Ama bu sefer onu bırakmış sevgili yapmış. Balayındalarmış.

Hem de kimmiş, telefonda konuştuğunun da arkadaşıyımış. 

Telefon konuşması 3’lü muhabbete dönüyor.

Diğer şezlong oldukça yaşlı bir kadın derileri büzüşmüş sallanıyor. Kiloluymuş demek bir zamanlar. Yanındaki erkek kocası mı derken oğlu olduğunu anlıyorum. Denizde daha fazla kalması, sabah erken inmesi gerektiğini söylüyor. O da bahaneler üretiyor. Rüzgar esiyor, bacağı ağrıyor. Sağ kalçası da dikiş izi var elinde de baston. Üstünü giyip odası a çıkıyor bir saat sonra restoranda buluşacaklar. Oğlu telefonu da odasına koymuş. Annesini tatile getiren evlat.

Çocuklular…

Ortalama 2-3 yaşlarda bir çocuk

Diğer çocuklarla bak kardeş diye başlayıp annelerin, anneannelerin sosyalleşmeye başladığı ilk an.

Yaş, nerde oturuyorsunuz, oyun grubu, huylardan devam eden muhabbetler.

Deniz arkadaşı

Diğer bir şezlongta ünlü bir ritimci.

Önce yalnız sanıyorum. Tek başına yakıcı güneşin altında gölgeye sığınmadan sere serpe güneşleniyor.

Sonra küçük bir çocuk, bir eş, bir kayınvalide

Torunu olabilecek yaşta bir çocuk hemen google’a soruyorum.

Değişik bir çift. Evli bir çift birbirini seven eş enerjisi yok.

Zaten anneanne, çocuk ve anne birlikte yapıyor tatili

Baba öğleden sonra katılıyor onlara çocukla bir kaç saat denizde. Birlikte güzel vakit geçiriyorlar ama eş kısmı enerjisiz.

Ama adam her daim nazik, kibar. Zarif düzgün bir adam belli.

Google’da daha önce bir çocuğu olduğu bilgisine rastlamadım.

Etrafta yabancılar çoğunlukta onlarda muhabbet daha az, herkes kitabında.

Biri garsona bu hangi deniz diye soruyor, telefonda konuştuğu kişiye söylemek için. Bu kadar salakça bir soru beklemeyen garsona, soruyu soran açıklama yapmak zorunda kalıyor. Hani ege, akdeniz, karadeniz var ya 🤦🏼‍♀️

Devamı olursa yazarım


Perşembe, Eylül 08, 2022

Paşabahçe - İncirköy

 Çoook büyük bir şehirde, merkezinde yaşayınca insan gri ve mutsuz oluyor.

Devasa plazaların renkli led ışıkları, mağazaların vitrinleri, istediğin her şeye kolayca ulaşmak da kandıramıyor seni.

Beykoz'u istisna tutabiliriz sanırım. Onun da ticaret noktası Kavacık'ı şöyle bir kenara bırakır ve kuzeye doğru yol alırsak İstanbul'un bence en güzel halini görebiliriz.

Sahili yalıların işgal etmediği, çay bahçesi ve balıkçı teknelerinin olduğu Erguvan Yalısı çıkmazı mesela.



Paşabahçe iskelesine ulaşmak için geçtiğiniz yolda  iki katlı yığma taş binalar, sarmaşıkların altına saklanmış okey taşlarının seslerinin geldiği kahveler.

Başka bir yerdeymişsiniz hissi veriyor.

İncirköy civarında Boğaz'a kumsaldan giriş yapabileceğiniz halka açık küçük bir sahil olduğunu biliyor muydunuz?

Bu çok kısa sahilin hemen arkasında bulunan Yalı77 isimli restoranla öğrendim ben de burayı.

Rumeli Kavağı civarındaki beachleri saymazsak, sanırım burası çok özel bir nokta.

Yalı 77 bahçesi ve lezzetli yemekleriyle beğendiğim bir mekan. Ama bahçesine oturup da denizi ve Avrupa yakasını seyretmek gerçekten müthiş bir deneyim.

30 Ağustos günü deneyimlediğimiz bu anda, denizin kalabalığı ve nezih halkımız yada sonradan halk olmuş insanlardan dolayı görmemezlikten geldiğimiz çirkinlikleri görmezden gelip yamaçlara baktık.

Yeşilin arasındaki renkli münferit evler, tek minareli küçük mahalle camileri ve bulutlu gökyüzü.

Hayatın içinde yaşadığımız anda bizi mutlu eden de, mutsuz eden de görüntüler kaçınılmaz.

Ben mutlu edenlere tutunmayı tercih ederim çoğunlukla.

İşte Paşabahçe, İncirköy öyle güzel yerlerden.



Cumartesi, Ağustos 27, 2022

Detox

 Bugün sosyal medya 0 ✌🏻

Son zamanlarda aldığım Oksijen gazetelerini okumaya fırsat bulamıyorum. 

Dün de taaa 4 Ağustos gazetesinin kalan sayfaları geçti elime

Ayşegül Çoruhlu’nun “Dopamin Zehirlenmesi“ yazısını okudum. Yazının tamamı için linki aşağıda. Benim dikkatimi çeken cümleler de onun altında.

https://gazeteoksijen.com/yazarlar/aysegul-coruhlu/yeni-cagin-hastaligi-dopamin-zehirlenmesi-158506

Hayata karşı bir keyifsizliğiniz mi var? Sizi mutlu etmek zorlaştı mı? Hiçbir şeye ilgi duymuyor musunuz? Hiçbir şey için motivasyonunuz yok mu? Kas ağrılarınız, uyku zorluğunuz, dikkat dağınıklığınız mı var? Aramıza hoş geldiniz. Yeni çağın hastalığına yakalandınız…

Sanıyorum ki sadece ben böyle hissediyorum ama böyle bir yazı gösteriyor ki, hepimiz aynı hissediyoruz.

Sosyal medyada geçirdiğimiz zaman sonucu edinimiz hiç bir şey 

Bir kaç yemek tarifi, bir iki egzersiz ya da gidilecek güzel bir yer atıyoruz kenara ama bunlara ulaşmak için saatlerce zaman harcadığımı ve sonrasında o zamanıma üzüldüğümü inkar edemiycem.

Birine bakıp çıkıcam diye açıp bıraktığınızda bir saat geçmiş olabiliyor.

Bugün bilinçli olarak ne twitter ne instagram 👍🏻

Bakalım faydasını görecek miyim?

Hayatımızda aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek doğamızdan olsa gerek, biz değişmeyelim ama mucizeler gelsin bize 🤗

Keşke gelse ama o zaman  da kıymetini bilemeyiz sanırım.

Ben de hayatımda bir şeyleri farklı yapmak üzere yola çıktım hatta bununla ilgili tuttuğum fiziki bir günlüğüm var yeni hayatımın 1.günü diye yazmaya başladığım o günden beri de gün gün yazıyorum.

Şu aralar 290’lar civarındayım. 

Bloguma yeniden yazmaya başlamak da bu yeni hayatımın önemli işlerinden biri.

Ve bir daha bırakmamayı diliyorum 🙏🏻

Bir de dikkat dağınıklığı var ki, en çok muzdarip olduğum konu bu 😩

Dinliyorum, üstelik bilinçli bir dinleme yapıyorum. Karşımdakinin anlattığını beynime daha sonra hatırlaman gerek bunu diye emir de veriyorum ama nafile. Hatırlayamıyorum.

Bırak karşımdakini kendi söylediğimi bile unutabiliyorum, insan başka bir şey olmasın diye de bir huzursuz olmuyor değil ama…

O kadar çok uyaran var ki etrafta, bir de multi tasking durumu var.

Sosyal medyada kaydırmalı hayatta birbirinden çok farklı peşi sıra gelen içerikler, beyinde bilgi kirliliği yaratıyor şüphesiz. Beyin de kendini korumak için bu bombardımandan, neyin önemli neyin önemsiz olduğuna bakmaksızın geçip gidiyor, kaydetmiyor.

Daha uzun süreli detoxlar ve eski zamanlardaki gibi gerçek faaliyetlerle beynimizi rehabilite etmek gerek sanırım. 🙄

Bugünkü yazımdan kendime güzel bir ders çıkarmış olmak da ayrı bir mutluluk.

Cuma, Ağustos 26, 2022

Okuma

Yazmanın kardeşi...

Okumayı seven yazmayı da sever bence

Yazmayı seven de okumayı...

Herkesin okuma ilgisi farklıdır...

Kimi tarih, kimi roman, aşk, polisiye, biyografi hepsi farklı

Benim seçkilerim de bunlar

Mimari ve sanat

Diğer yandan tatillik çitlemelik



Çarşamba, Ağustos 24, 2022

Hibrit

 Pandemiyle birlikte hayatımıza giren bir çalışma modeli için kullanıyorum bu tanımı.

Çoğunlukla elektrikli otomobiller için kullanılıyor.

Bizim için bu aralar  ayda 4 gün ofis onun dışında kalan günlerde uzaktan bağlantıyla çalışma demek.

Çoğunlukla evde stabil alanında çalışan biri olarak karşılıklı çalışmak için ofis dışında daha havadar ve eve yakın bir yerde çalışmayı deneyimledik bugün.

Oturdum Starbucks’ta çalıştım diyenlerin nasıl çalıştığını hissetmek istedim. 

Dışarda çalışırken en önemli şey yakında priz takacak bir yer. 9’dan önce açılan mekan.

Gölge ve ışık durumları da arkadan geliyor.

Fişekhane’de Komşu Kahve ve Cookshop laptopı fişe takabileceğin ve rahatça çalışabileceğin ortama sahip 2 mekan.

Cookshop’un daha ferah ve yeşillikli iç mekanı bu sıcak günde klimasıyla da bizi gayet rahat ettirdi.

Pazar, Ağustos 21, 2022

Candan Erçetin

Kaç yıl oldu konserine gitmeyeli?

En son hangi albümdü hatırlamıyorum o çok sevdiğim şarkıcıdan soğumuştum. 

Soğuma nedenim de şarkı içindeki derin nefes seslerinin beni rahatsız etmesi. Nefes alsa batıyor derler ya benim ki de biraz öyle oldu. Sanırım şarkı “kırık kalpler durağında”

19 Ağustos akşamı el mahkum gitmek zorunda kaldım. Pandemi nedeniyle 3 sene sonraki ilk Harbiye Açık Hava konseriydi.

Hakkını yiyemem sahnesi her zaman ki gibi çok iyiydi. 

Çoğunluk eski sevdiğim, bir çok duyguma eşlik eden eskide kalan şeyleri hatırlatan şarkılarıydı. Sözlerini hatırladığımın farkında bile olmadığım ama müzikle birlikte sözlerin dudaktan döküldüğü insan hafızasına hayran olduğum anlardı.

Ama kalabalıklar, insanlar artık tahammül etmekte zorlandığım şeyler. Açıkhavanın koltuklarının arasını tadilatta daraltmışlar mı, ben mi büyüdüm bu kadar dip dibe miydik daha önce de 😖

Yanımda oturan kadının bu nemde sıcakta açık bıraktığı saçlarının omzuma değmesi çok rahatsız ediciydi. Bi de istinasız her şarkıyı video kaydetmesi battı.

Yaşlanınca daha da fena olucam korkarım.

Diğer yandan konser sonraları yaşadığın taksi krizi nedeniyle nerdeyse yemin etmiştim konsere gitmemeye. bu konsere de gitmemek için direndiysem de Allah tarafından dönüş için bir araba gönderildi. Ama bu sefer de otoparktan çıkmak, trafikte ilerlemek kabustu. 

Konsere gitmeden 5 kez falan düşünmek lazım artık.




Pazar, Ağustos 14, 2022

Yeniden Yerebatan Sarnıcı

En son ne zaman gittiğimi hatırlamıyorum. Acaba karlı bir kış günü özel bir etkinlik için gitmiş olabilir miyim?

14 sene önce Yerebatan’dan…

İBB’nin restorasyonu sonrası yeniden görülmeye değer. 

Eskiden de kalabalık olurdu ama sosyal medya etkisiyle son günlerde daha da kalabalık olduğu haberlerini okuyoruz.

Rahat bir ziyaret için sabah 9’dan önce kapıda olmayı ve bileti online almanızı öneririm. Zira çok beklemeden 9:05’te içerdeydik. İlk giren olmanın etkisiyle kısa bir süre nispeten daha az insanla dolaşabiliyorsunuz.

Eskisi sökülüp yeniden yapılan yürüme yolunun suya daha yakın olması, güzel aydınlatması ve ışık oyunlarıyla harika görünüyor. Ayrıca sütunların arasına yerleştirilmiş heykeller de etkileyici.

Medusa başına bu kadar yakın olmak önceki halini hatırlayınca gerçekten güzel iş çıkarılmış. 

Tebrikler emeği geçen herkese.








Cuma, Ağustos 12, 2022

Foça'nın Taş Evleri ve Yakamoz

Yıllar önce Hande'cim yazmıştı bloguma Foça'yı... (Eylül 2007)

Eski Foça'dan Dönüş

Hande Foça'dan Gönderiyor

Tam 15 sene önce...

Haziran 2022'de bu sefer ben gittim Foça'ya

Hande'nin yazdıklarından çok farklı değil düşüncelerim. 

İnsanı sarıp sarmalayan hadi gel bundan sonra birlikte yaşayalım hissi veren huzurlu bir yer.

Taş evlerin güzelliği, sessizliği, tarihi dokusu ve rüzgarıyla hatırda kalıyor.

Foça Limanı'nın arka koyunda Karakum Plajı'nda Navali Otel'di konaklama mekanımız.

Netflix dizisi Yakamoz'a tam burda bağlıyoruz yazımızı.

Yakamoz'un ilk bölümündeki Kıvanç Tatlıtuğ'un Özge Özpirinçci ile konuşmaya geldiği yer. Bizim kaldığımız oda.

Odanın manzarası, keyifli dekorasyonunun görünmediği bir sahne ama odaya girerken "Yakamoz'un ilk bölümü bu odada çekildi" bilgisi paylaşılıyor.

Konaklamalarımda tercihim mutlaka deniz manzarası olur ki bu otelde de ne güzel ki, denize bakmayan oda yok :)

Sevimli, sıcak bir aile işletmesi. 

Bahçesi, plajın hemen arkasında olması nedeniyle denize 0, odaya 100 metre yürüme mesafesi kriterlerimi fazlasıyla karşılıyordu.

Denizi için aynı memnuniyete sahip değilim. Sürekli rüzgar olduğu için berrak bir deniz değildi, nedeni ise zamanında belediyenin buraya toprak dökmesiymiş :(

Tekne turları veya diğer koylar değerlendirilebilir bence.

Merkeze 15 dakikalık yürüme mesafesinde olması nedeniyle kalabalıktan ve sosyal mesafesizlikten uzak olmanın rahatlığını yaşayabiliyorsunuz.

Sokakları kaybolmak, taş evleri hayal kurmak için mükemmel

Gün batımı ise ayrı güzel.



Çok eskilere dayanan bir yerleşim yeri olması nedeniyle tarihe yakın olması da bana çekici gelen yönleri.

Balıkçıları, olmazsa olmaz kedileri, dondurmacısı ile sade bir yaz tatili için değerlendirilebilecek bir kasaba bence.

Gelelim fotoğraflara







Foça’da bir sabah yürüyüşü rotam