Çarşamba, Temmuz 28, 2010

Ey Allah'ım sen ne büyüksün...

Büyüklüğünden sual olunmaz şüphesiz ama bazen içimdeki sorulara öyle bir cevap gönderiyorsun ki...

Seninle konuşmamı oturup buralarda yazdırıyorsun...

Bir cevap arıyordum, daha doğrusu merak ediyordum.

Öğrenip de ne geçecekti elime???

Hiiiiç

Önemli miydi???

Artık di'il

Bilmekle bilmemek arasında???

Canımı biraz daha acıtmaktan başka...

Bıraktım sorumu evrene...

Öyle bir cevap verdi ki, hiç bir şey bu kadar kesin ve net olamazdı

Dudaklarım sımsıkı kapalı başımı iki yana sallıyorum sadece...

Salı, Temmuz 27, 2010

O ne yağmur o...


Sıcaktan kavrulurken akşam saatlerinde bi de baktık kara bulutlar sarmış dört bir yanı...

Arada bir bir ışık parlaması oluyor sanki derken, şim şim şimşekler çakmaya başladı...

Kavron yaylasından buzul göllerine tırmanırken ki maceramız geldi aklıma, çömesim geldi ama zaten serviste oturuyordum :))

O günkü şiddetli doludan yağar mıydı, yağsa da onun gibi olur muydu?

Tek tük iri damlalar ard arda düşerken şiddetli bir sağanağa dönüşüverdi

O kadar şiddetliydi ki duştan akan su gibi...

Acaba avucumuza döküp şampuanı bi köpürtüp bi de durulanmaya yeter miydi zaman???

Karadeniz yaylalarından sonra yağmurla daha bir samimi oldum. Islatsın beni sevineyim.

Ne yazık ki ben servisten indiğimde kaybetmişti şiddetini ıslandım ama istediğim kadar da çok değil. Tabi ki bu rahatlığımın ardında eve gidiyor olmamın da etkisini unutmamak gerek.

Pazar, Temmuz 25, 2010

Sıcaaaak

İstanbul'un sıcağı, boğucu nemi bu şehirde yaşayan herkesin malumu...

Haftasonu yakın İstanbul'a, denize ormana bi yerlere kaçmak istiyo insan. Sadece düşüncede kalıyor isteklerim.

Kim ne bağlıyor beni eve?

Biraz iş yoğunluğumun eve sarkan parçası, biraz evimin sakinliğinde kafa dinleme isteği, gidişin dönüşü...

Geçen hafta gidenlerin dönüş, daha doğrusu dönemeyiş çilesini duydukça ohh iyi ki gitmemiş bi yerlere dedim.

Bu hafta da aynı düşüncelerle evden dışarı adımımı atmak gelmedi içimden, evim serin, sakin, huzurlu

Cumartesi, Temmuz 24, 2010

Voltaj normale döndü...

Dün akşam kendime gelmek için önce bi kahve içtim. Ama beni kendime getiren yayla fotoğraflarımdan hazırladığım slayt ve orda çektiğimiz bir iki videoyu seyretmek oldu.

İşte ilacım :))

Oralara gittim sanki, çıplak ayak soğuk sulara girdim sonra toprağa bastım...

Beynimin bozulan elektriği düzene girdi.

Akşam yemeğini de İstanbul Boğazı üzerinde keyifli bir tekne de yiyince kalmadı bir şey

Önce muhteşem bir havai fişek gösterisi ardından denizden aldığı suyuyu yükseklere fırlatan yangın söndürücü olduğunu tahmin ettiğimiz geminin büyüleyici görüntüsü ve saçtığı sulardan rüzgarın payımıza düşürdüğü zerreciklerle çok eğlendik.





Gece çekimlerinde şu ışık kaymalarını nasıl önleyebileceğimi henüz çözemedim :(( Sürrealist çalışmalar için çok uğraştım :)))))



Cuma, Temmuz 23, 2010

Voltajlar Oynuyor

Beyin hassas bir elektronik alet. Çalışması karmaşık, küçücük ama çok şeyi idare ediyor, aynı anda bir çok programı çalıştırabiliyor.

Kadınlarınkisi biraz daha karmaşık ve hassas.

Belli dönemler de "işleminizi şu an gerçekleştiremiyorum" mesajını daha çok veriyor.

Bazen voltaj düşüyor -ki benzetme değil beyin gerçekten elektrik dalgalarını kullanıyor, hatta body world'ün sitesinde insan öldükten sonra beyninin 38 saat daha elektrik gönderdiği yazıyor -

Sanırım bugün benim voltajlar bi düşüklük var.

Başladığım cümlenin sonunu getiremiyorum çünkü ne konuştuğumu unutuyorum, şunu yapıyim diye elimi bi işe attığımda ben ne yapıcaktım diye boş boş ekrana bakıyorum. Biriyle konuşmak için yanına gidiyorum, olduğu yere gidince ben buraya niye geldim diye soruyorum kendime. Daha bir sürü şey vardır bugün yaptığım ama inan hatırlamıyorum.

Aslında en iyisi eve gidip yatmak olucak ama programımız var bu akşam.

Hadi hayırlısı...

Çarşamba, Temmuz 21, 2010

Bankacılara Evlilik Yasak Olmalı !!!

Şirketimizin etik kuralları gereği başka banka yada aracı kurumlarda hisse senedi, vob gibi yatırım işlemleri yapmamız yasak.

Bugün konuştuğum müşteri de bu yasaktan haberdardı.

"Bence bankacılara evlilik de yasak olmalı" dedi ardından

!!!!!!!!!!

Cevap bile veremedim cümlenin bende yarattığı şokla. Ama ilk aklıma gelen bunu söyleyen birinin mutlaka bir acısı vardır oldu.

Ne de olsa müşteri,

"hayırdır nedir seni bu kadar içlendiren?" diyemiyosun...

"eski karım bankacıydı" demesin mi kendisi :)))

içine oturmuş acısı...

Finans sektöründe çalışıyorum ama bankacı di'ilim,

Çalışmak için yaşayanlardan di'il, yaşamak için çalışanlardanım,

Sevdiklerim ve ben işimden önce gelir -tamam bu aralar işim sınırlarını biraz zorluyor ama arada bir olur o kadar-

Çocuk da yaparım kariyer de

ama bu sektörde di'il

Yani benim için yok böyle bi yasak ;)))

Zamane Kahvesi

Uzun zamandır merak ettiğim Zamane Kahvesi'ni benim gibi keşfetmeyi seven arkadaşlarımla tecrübe ettik, Açıkhava'daki konser öncesi.

Zamane Kahvesi Pelit Pastaneleri'nin bir kuruluşu aslında ama şimdiye kadar pek bir yerlerde bahsedildiğini görmedim. Pelit'in ününden faydalanmak yerine kendi adıyla var olma çabasını takdir ediyor 10 tam puan veriyorum.

Dekorasyon oldukça renkli ve eğlenceli olmasının yanısıra eski zamanlara aitmiş hissi uyandırmasıyla mekanı daha bir şirin yapıyor bana göre.

Pelit demişken, pastaların başka bir yerden olması düşünülemez :)) hepsi harika

üstelik sadece pasta değil karnınızı doyurabileceğiniz salata, sandviç, dürüm tarzı şeyler de var. Sunum, servis ve tabaklarına da şöyle yükseklerden puan verelim :)))

Konsere gelince...

Her sene aynı şeyleri yazıyorum gibi geliyor. Candan bildik Candan, şarkıların çoğu eskilerden, Gökyüzünde Yalnız Gezen Yıldızlar'da sahne karartılıp ışıklar gezdiriliyor tepelerde, Trakya ezgileri vur patlasın çal oynasın.

Genelde "Olmaz"şarkısı her konserde benim en duygusal yanım olurdu. Bu sene değiştirdim şarkıyı; bağıra çağıra "Meğer"i söyledik oynadık.

"ben ne çok hata yapmışım meğer
seni yokken var saymışım meğer
yollar gitmiş ben kalmışım meğer
aşkım deyim hapsolmuşum meğer
bir ömür sürer sanmışım meğer
ben boşa kürek çekmişim meğer
vakit kaybıydı diyemem amma
senden çoktan vazgeçmişim meğer
olsun varsın pişman değilim
biraz üzüldüm hepsi bu"

Evet diğer Candan konserlerinden farkı benim için bağıra çağıra şarkı söylemem ve biraz fazlaca oynamamdı diyebilirim.

Daha mı çok eğlendim ne???

Yalnız bu arada kendime ait bi şeyi farkettim, eğlendiğim ve dans ettiğim geceler eve döndüğümde enerjim üst seviyelerde oluyor.

Yazımın yayın saatinden de anlaşılacağı üzere saat 03:00 suları ve ben henüz yatmadım. Üstelik bir de bol rakamlı bir rapor üzerinde çalıştım :)))

Sanırım bundan sonra daha sık dans edicem, bekle beni İstanbul geceleri :))))))))

Pazartesi, Temmuz 19, 2010

5 Yaşında...


Günün koşturmasında az kaldı unutuyordum...

Bugün blogumun doğumgünü :)))

Tam 5 sene oldu yazmaya başlayalı, bazen uzak düşsem de uzun aralar versem de hiç vazgeçmedim ondan.

Çok şey biriktirdi benim için, çok şeyi döktü içimden dışarıya...

İyi bir sırdaş mı orası biraz şüpheli ama iyi bir dost olduğu, yeni dostlar kazandırdığı şüphesiz.

Nice uzun yıllarda bir arada olmak dileğiyle, blogumu okuyan herkese teşekkürler...

Pazar, Temmuz 18, 2010

40 Aynalı 3 Oda

Murathan Mungan'dan arakladım sanmayın denk düştü sadece onun ki "üç aynalı kırk oda"yken, bizim ki 40 aynalı 3 oda...

Bir oda ki, yıllarca özene bezene emekle sevgiyle her bir metrekaresi döşendi. En sevilen en beğenilen en güzel hep orası için alındı yerleşti yerine. Her gün girip tozunu alıp eşyaların yerini değiştirmeden zevkle eserini seyrederek mutlu oldu için için.

Güne gün kattı.

Dostlarına açıp açıp gösterdi, bir bir anlattı neyi nasıl aldığını ne hayaller kurduğunu.

Aşkın her halini gördü aynalara baktığında.

Umutlu, mutlu, neşeli, kırılgan, hayalci, coşkulu, çılgın, tutkulu, deli, üzgün, mutsuz, beklentili, çocuk, aşık, huysuz, nazlı...

Son kez çıkarken çekti kapıyı ardından, anahtarını çevirdi. Bir daha açmamak üzere, arkasını dönüp gitti...

Diğer bir oda, sıradan gündelik.

Herkesin rahatça girebildiği hayallerden tutkulardan uzak, sıradan.

Hiç bir eşyanın hiç kimsenin hatırası yok...

Şen kahkahaların yükseldiği keyifli kısa sohbetlerin yaşandığı...

Sonra bir gün geldi, şimdiye kadar hiç görmediği üçüncü bir oda farketti.

Güneşin ışıklarının pencerelerinden içeri girdiği, doğanın tazeliğinin içini doldurduğu hiç yaşanmamış...

Usulca girip odaya havayı ciğerlerine doldurdu, yüzünü güneşe verdi. İçini bir sıcaklık kapladı. Öylece durdu.

Düşündü...

Bu odayı tek başına doldurmayacaktı.

Her parçası özenle sevgiyle seçilecekti, ama birlikte...

Tek başına bir dünya yaratmayacaktı.

Aynalara baktı...

Gülümseyen, kendine güvenen, huzurlu, heyecanlı, tutkulu, coşkulu bir çift göz gördü, uzaklardan kendi gibi bakan bir çift göz daha...

Candan Erçetin Açıkhava'da... Yine...


Artık kaçıncısı olduğunu hatırlamadığım, geleneksel Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'ndaki Candan Erçetin konserimize bu sene 20 Temmuz salı akşamı gidiyoruz. (inşallah ;))

Her sene konserden sonra konuşurken mutlaka birileriyle "aaa keşke haber verseydin, seneye mutlaka birlikte gidelim, haberleşelim" sözleri veriliyor.

Kimseyi unutmamak adına blogumdan duyurayım dedim.

20 Temmuz salı akşamı saat 21:00'de Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda K blokta olucaz ;))

görüşmek üzere

Cumartesi, Temmuz 17, 2010

Yüreğime Sor'dum...

Yüreğine Sor'u Nisan'da sinemada izlemiş, Rize'yi ve doğasını ne kadar özlediğimi hissettirmişti bana. Filmden sonra biri bana bu sene oralara gideceksin dese güler geçerdim.

Çamlıhemşin'de Yüreğine Sor'un izini sürdük tüm ekip. Taş köprü, değirmen, evler, konaklar, yayladan iniş türküsü "Ella Ella Leose"

Kimini bulduk kimini hayal ettik :)))

Tabi ki filmlerde gerçek mekanlar çok farklı açılardan gösterildiği için bire bir aynısını bulmak zordu. Ama mesela filmdeki beyaz katırla bizzat tanışma fırsatı bulduk. Film ekibi giderken götürmek yerine çekimler sırasında onlara yardım eden birine hediye etmiş. Ayder'de dolanıyordu.

Filmdeki Maria Aba'nın değirmeni Mucit'in Yeri'nde gördüğümüz değirmen aslında (Lazuttişi Kamatte) ama filmde köprünün ayağında görünüyor.

Filmin nihayet dvd'si çıktı. Bi merak alıp izledim.

Tartışmasız hayal kırıklığı :)))

Burdan bakınca oraları gösterdiği için çok keyifliydi ama oralara gidip de gelip izleyince pek bi yavan geldi. O güzelliğe rağmen o kadar az şey gösteriyordu ki.

Ama olsun izledim, yine izlerim.

"Yüreğime Sor"dum

"ey aşk nerdesin?" dedi

Pazartesi, Temmuz 12, 2010

Düğün

Öncelikle 40 kel totemine ve listemizde adı geçen 50 kele sonsuz teşekkürler :)))

Düğünümüzü günlük güneşlik yağmursuz bir havada gerçekleştirdik.


Hande'cim nikah masasında "evet" derken duygusal anlar yaşadık. En yakın arkadaşım, farklı insanlarla aynı hataları yaptığımız...

Onun doğru insanı bulup evlendiği; benim, onun düğünü vesilesiyle yüzleşip kendimle yanlıştan vazgeçtiğim...

Duygusal anlar yerini çılgınca eğlenceye bıraktı ilerleyen dakikalarda. Geline özel conversleriyle zıp zıp bir gelin ve arkadaşları...

O kadar ki gecenin sonunda benim de doğru yolu bulacağımın ilk sinyali kısmetime düşen gelin çiçeğiyle tescillendi.


O kişi kim henüz bilmiyorum ama bildiğim tek şey çok şanslı olacağı ;)))

Perşembe, Temmuz 08, 2010

Düğünümüze 40 Kel

Pazar günü Hande'ciğimi evlendiriyoruz ama bugün kara bulutları görünce bir korku düştü içimize.

Rize'ye giderken başladığımız 40 kel bulma operasyonuna kaldığımız yerden devam ediyoruz. Ben gitmeden 28 kel bulmuştuk. Tatilin ilk 3 gününü kurtarmış, diğer günleri de bi yağmurlu bi güneşli idare etmişti.

Listeye devam (ilk 28'i eskiden kaldığı için biraz uzattık listeyi)

1. Bruce Willis
2. Andre Agassi
3. Murat Evgin
4. Erol Evgin (çok sağlam peruk kullanıyo, onu yazıp totemi tehlikeye atamam. o yedek listede) 5. Mustafa
6. Deniz
7. Salih
8. Mehmet Ali Birand
9. Bedük
10. Yul Bryner
11.Ulgar Manzakoğlu
12. Tonguç
13. Alper (H)
14. Mert (H)
15. Salih (E)
16. Salih (E)
17. Altay
18. Haşim (E)
19. Emin (O)
20. Hüseyin (E)
21. Emin (O)
22. Serhan (O)
23. Süleyman (H)
24. Süleyman Demirel
25. Rahim (E)
26. Ferit Şahenk
27. Celal (E)
28. Gürbüz
29. Cevdet
30. Burçin (H)
31. Deniz (H)
32. Göksel (H)
33. Veysel (H)
34. Burak (H)
35. Osman (H)
36. Şaban (H)
37. Selçuk (H)
38. Bülent (H)
39. Haydar (H)
40. Emre
41. Mehmet abi (H)
42. Aytaç (H)
43. Harun (H)
44. Cem (H)
45. Cüneyt abi (H)
46. Şefik (H)
47. Cemal (H)
48. Pierluigi Collina
49. Eren Talu
50. Seal

Çarşamba, Temmuz 07, 2010

Kara Tahta Yazma İz Olur

Hande msn'den sorar...

- karatahta (yazı tahtası) nerden bulurum?

- nasıl bi şey lazım ben de var, bak istersen

-??????????????? nasıl yani

mekan: plaza, ofis
saat: 11:30 suları sıradan bir gün

KARA TAHTA!!!!!

ne alaka, her yerde olmaz, çantaya sığmaz cepte taşınmaz, yedek çorap, iğne iplik di'il ki bu

bir nevi şapkadan tavşan çıkartma durumu...

Ama çıktı

Kimden????

Kim olabilir ki, benden başka :)))))))))


buldumbuldum.com*'dan almıştım duvara yapışan sticker şeklinde bildiğin kara tahta. Ne düşündün neden aldın derseniz cevabım yok.

Deli kova deyin geçin :)))))))

*Buldum Buldum Kanyon'da mağaza açmış bu arada meraklılarına duyurulur.

Pazartesi, Temmuz 05, 2010

Yazdıran Yazdırana

Tuğba Özerk kendisini üzenlere hayal kırıklığına uğratanlara teşekkür ediyor bir röportajında, onların sayesinde en güzel şarkılarını yaptığı için.

Çok doğru.

Duygu ibresi ortalama değerleri gösterdiğinde ne kadar zorlasan da onun gibi olmuyor. Ya çok mutluysan ya çok kızgınsan ya da çok üzgünsen ya da çok nefret ediyorsan ya da çok seviyorsan ya da çok özlemişsen...

Allaaaah kim tutar seni.

Kelimeler birbiriyle yarışır "ben olmalıyım orda, hayır ben olmalıyım" diye ite kaka birbirlerini kalemin ucundan akarlar, parmak uçlarındaki yapışkan olup tuşlara değip ayrılmamak isterler.

Hiç niyette yokken peşpeşe iki yazı yazdırıp, üçüncüye de ne yapsam diye düşündürürler.

Bana yazdıran hangisi mi???

"KIZGINLIK"

Taş Kafa

Kafalarının içinde bir taş vardır. Taşın ağırlığıdır aslında, kafalarından geçen düşüncelerin ağırlığı oturaklığı sandıkları.

O taş o kadar kocamandır ki birer köşesi de kulaklarını tıkamıştır. Ne söyleneni duyarlar, ne kendi söylediklerini.

Sadece konuşur, konuşur, konuşur.

Anlamsız, saçma sapan bir ton söz söyleyip döner döner dururlar kendi etraflarında.

Bundan başkasını da bilmezler.

Yörüngelerinden şaşarlarsa mazallah o taş kafalarını taşlara vururlar.

Yumurta yumurtaya vurunca çatlar da, taş kafa taşa vurunca sen çatlarsın da o çatlamaz.