Çarşamba, Şubat 14, 2024

Arkadaşım Kanyon


Kanyon...

Etrafımızdaki onlarca alışveriş merkezinden biri

Bir alışveriş merkezini tercih etmenizdeki temel nedenler için mağaza karması, restoranları, sinema, salonları, etkinlikleri, ulaşımı, otoparkı, yakınlığı pek çok şey sayılabilir.

Fakat Kanyon'da bunların ötesinde müşterileri yada ziyaretçileri -belki de doğru ifade misafirleri olmalı- ile kurduğu gerçek ve samimi bir duygusal bağ var.

Yıllardır her sene doğum günümde bant kaydı olmayan gerçek biri arar; nazikçe doğum günümü kutlar, hediye pastamı alabileceğim yeri söyler kapatır. Koşul yok, yapılması gereken ekstra bir şey yok.

Geçen yıl yaşanan deprem felaketi sonrası, aynı incelikle arayıp bu sene pasta yerine benim adıma depremzedelere bağışta bulunacaklarını ilettiler. Daha da mutlu oldum.

Bu yıl da aradılar. Doğum günümü kutladılar, hediye pastamı alabileceğim yeri söylediler. Az önce de maili geldi.

O kadar samimi ve içten ki.

Doğum gününüzü fiziken kutlayan ama samimiyetini hissetmediklerinizle karşılaştırınca hele

Çok kıymetli

Bağlı ve mutlu bir taraftarı vardı zaten markanın. Ama onun aracılığıyla yeni birini daha portföyüne katmak üzere harekete geçiyor.

Kanyon'un pazarlama ekibini kutluyorum. Yıllardır aynı stratejisini sürdürme, geliştirme başarısını takdir ediyorum.

Pazarlama derslerinde incelenecek bir müşteri kazanma ve tutundurma stratejisi.

Teşekkürler Kanyon, bana kıymet verdiğin için.

#kanyonda

 


Cuma, Şubat 02, 2024

Yazarlık Eğitimi

Yazmak iç güdüsel bir eylemdir benim için, yemek yemek, nefes almak gibi…

Eğitilmek, kendimi geliştirmek istedim geçen yılın son çeyreğinde. Online yaratıcı yazarlık eğitimine başladım. 20 dakikalık, 20 dersten oluşan. Eğitmeni kıymetli bir profesör, derya deniz bilgisi, dersleri de keyifliydi.

Hele ilk derslerde doğru yerdeyim ben dedim. Kendime isabetli atışlar yaptım. 

Hocanın okumayı önerdiği kitaplara heves ettim.

Ama okudukça yazmaktan soğudum desem yeridir. Okumakta anlamakta zorlandım.

Virgina Wolf’un Deniz Feneri’ni bitirebilmek için bir hayli direndim ancak dün gece kapatıp gönderilecek kitaplar arasına koydum. Kendimi uzun cümleler kuran biri olarak tanımlardım ama ben kısa cümleler kuruyormuşum.☺️

İç güdülerinle yaptığın şeyi yapmayı öğrenmek bildiğinden şaşırtabiliyormuş insanı.



Antik Şehirler Efes

 Seyahat yazılarımla yeniden birlikte olmak güzel. Ekim 2023’de yaptığımız seyahat notlarıma başlayalım. 

Önce bi soru ve bir tespitim var.

Bu coğrafyada eğitim sisteminde bu yerleri gezdirip tarih derslerini canlı ortamında yapmak hayalcilik midir?

Milattan önce bizden binlerce yıl önce yaşayanların kullandıkları aletler, yaptıkları evler, anıtlar, kütüphaneler… biz zamanın üzerine çok da bir şey katamamışız sanki. 

Ege için sarı yaz tabir edilen, güneşin 7:30’larda battığı, denizin tatlı bir serinlikte olduğu bunalmadan gün içinde gezilen, okulluların elini ayağını çektiği sakin ve huzurlu zaman.

Antik kent gezmek için de en ideal zamanmış…

Selçuk’da çöp şiş yiyerek beden deposunu yürümeye hazır hale getirip önce şehir merkezindeki Efes Arkeoloji Müzesi ardından üst üste konmuş taşlarla tek bir sütundan oluşan -evet, bir zamanlar burada Artemis Tapınağı varmış- diye boş boş baktığımız toprak alana uğruyoruz. 

Efsaneye göre ismi unutulmasın diye tapınağı yakan bir deli var ama taş tapınak nasıl yanar, yakılır bilmiyorum.  

Ancak depremlerle yerle bir olmuş olması bana daha mantıklı geliyor. Yükselen tek bir sütunun üzerine yuva yapan leyleğe sevgilerimi yolluyorum, ne kadar akıllıca bir seçim yaptığını düşünerek.

Ç

Tekrar tapınağa dönersek, tapınağa ait olduğu düşünülen bazı eserlerin British Museum’da olduğu biliniyor. İki heykeli de Selçuk Müzesin’nde. 

İnsanın aklına sürekli şu geliyor; bastığımız her yerde, seyyar satıcıların üzerine yerleştiği ilanlarını astığı taşlar hepsi tarihi eser. Ama birisi çantasına koyup götürünce suç oluyor. Her durumda değer verilmesi önemsenmesi değil midir doğru olan?

Müzedeki sergilemede bile önemsenmeyen, ağacın salgılarının üzerine akarak mermer heykelin kararmasına neden olması normal karşılanabiliyor.

Kısa bir sürüşten sonra Efes antik kentinin ana girişine varıyorsunuz. Müze kart yapılmış en iyi şey olabilir 😃 

Arap yarımadası dışındaki diğer bölgelerden gelen pek çok turisti burada görmek mutluluk verici.

Binlerce yıl önce yaşanan bir şehrin sokaklarında bugün dolaşıyor olmak çok etkileyici. Amfi tiyatroda bugünlerde yapılan konserlerin birinde olmayı çok isterdim. 

Efes’i kısaca özetlemek gerekirse…

120 yıldır kazılıyor ve  şimdiye kadar %15’i gün yüzüne çıkmış.

Bir zamanlar limana bağlı olan yol bugün denizden 5 km içeride

Zamanın en zengin kütüphanesi Celsus gösterişli ve bütün olarak ayakta kalan ön cephesi ile Efes’in fotoğraf yüzü.


Ön cephede yer alan dört heykelin asılları Viyana’da olup replikalarını görüyoruz.

2500 kişilik amfi tiyatrosu oldukça iyi durumda, yaz boyunca çeşitli konserlere de ev sahipliği yapmış. 

Amfi tiyatrodan çıkıp Yamaç evlere doğru giden ana cadde üzerinde etrafı demirle çevrilmiş bir bölüm bulunuyor. İşte orada tarihin ilk ilanı olduğu tahmin edilen genelevin yolun sol tarafında olduğunu gösteren mermere oyulmuş şekiller. Ayak, kalp, kapı.

Şu an sadece %15’ini görebildiğimizi düşünürsek görülecek daha çok şey var demek ki. 

Üst kapıya kadar gidip tekrar geriye yürüyüp ters istikamette kalan Meryem Ana adına yapılan ilk kiliseyi ve vaftiz havuzu olduğunu düşündüğüm eserleri görebilirsiniz.


Ayrıca tiyatroya gelmeden sağda Efes Deneyim Müzesi’ne de uğramadan olmaz. Ekim 2023 için kişi başı 485 TL ödeyerek 13 dakikalık ışık ve ses gösterisinin içinde yer alıyorsunuz. 

Efes tarihini anlatıyor. Adı üstünde deneyim 😃

3-4 saati bulan geziyi yaz sıcağı yerine ilkbahar veya sonbaharda yapmak çok keyifli oluyor.

Uzun aralar vererek yazımı tamamlamaya çalışıyorum. Bu nedenle geri dönüşlerde yazdıklarımı okuyunca, eklemeler ve çıkarmalar yapmak kaçınılmaz oluyor. 

Efes Arkeoloji Müzesi’ne de hak ettiği yeri vermeliyim.

Küçük ama oldukça zengin eserlere sahip. Çevredeki antik kentlerden çıkanları bir arada görebiliyorsunuz. Ama bazı eserler gezmeye, başka müzelere misafirliğe gitmişler. Örneğin Tiberius 😁

Blogumda olmasını istediğim bir kaç tarihi isim ve eser

Tanrıça Artemis

İmparator Domitianus

Eros

Sokrates

Marcus Aurelius

Yontulması tamamlanmamış heykel









Cumartesi, Ekim 21, 2023

Yeniden Turist- İstanbul

 Yeniden İstanbul’da turist olmak 😁

Yıllardır ihmal ettiğim, gitmemenin eksikliğini hissettiğim Dolmabahçe Sarayı ile başladım tura.

Üstelik akşamdan sadece İstanbul Modern’i belki Gülhane’de ki Edebiyat Müzesi olur diye düşünmüşken.

Sen yola çıkmaya niyet et yeter ki, yol seni götürür gitmen gereken yerlere.

Turist yoğunluğu sevindirici şekilde çok, kruvaziyer gemilerinin etkisi de vardır mutlaka. 

Müze kartı çok seviyorum 🥰

Hem hızlıca geçiş yapmanızı sağlıyor hem de çok avantajlı. Dolmabahçe’de girişte kuğu heykelli havuzun karşısındaki gösterişli kapıdan giriş yapılan Selamlık bölümü için ekstra bilet almanız gerekiyormuş. Dış kapıda satıldığı için biletler tekrar dönüp almadan devam etmeyi tercih ettim. Yani Selamlık binasını görmedim.

Müzekart’la ücretsiz giriş yapılan Resim Müzesi ve Harem bölümlerine gittim.

Harem binası Atatürk’ün odasını görmek için önemliydi. 

Resim Müzesi ise Şeker Ahmet Paşa çay salonu için ☺️


Yapının. dışı kadar içi de gösterişli. 

Tavanlardaki işlemeler, mobilyalar, avizeler


Avrupa’da pek çok saray kale gezmiş biri olarak onlardan hiç bir farkı yok. Ama bu yapılar beni darlıyor o kesin. Bir an önce çıkmak istiyorum içinden.

Yönlendirme odalar arası geçiş oldukça başarılı kaybolmuyorsunuz. Ama kapalı oda kapıları da var içeride ne olduğunu merak ediyorsunuz.

Abdülmecid’in atölyesi bölümündeki canlandırma ve aynayla odanın iç tarafını gösterme amacı güzel uygulanmıştı.

Resim müzesinde oldukça zengin bir koleksiyon var. Diğer yandan padişah portrelerindeki bazı orantısızlıklar dikkatimi çekti. Resimden anlayan biriyle gezip değerlendirmeyi isterdim doğrusu.


Gelelim çay salonuna gerçekten keyifli ve hoş bir bölüm. Gittiğimde tamamen boş olması daha da hoştu. Sanırım bu tür yerlerde siz çıkarken kalabalığın geldiğini görmek tatlı bir haz veriyor insana. Günün kazananı gibi hissettiriyor. 

Lodoslu bir günde Dolmabahçe’den İstanbul Boğazı’nın ritmik hareketlerini ve dalgaların denize inen basamakları yıkamasını izlemek farklı bir keyifti doğrusu.


Dolmabahçe’den sonra ki durak İstanbul Modern…

Galata Port’un kuzey kapısından girip İstanbul Modern’e kadar yürürken bir kaç mağazaya girip çıktım ama alışveriş modunda bir turist değildim.

İstanbul Modern özel müze olması sebebiyle Müzekart geçmiyor. Ücretsiz günleri de var ama kalabalık sevmediğim için tercih etmedim.

Yine Avrupa’daki müzeler gibi önce emanete çantanızı bırakıyor sonra elinizi kolunu sallayarak geziyorsunuz.

Müzenin restoranının methini duymuştum. Saat de öğleyi geçtiğinden önce bir şeyler yiyip sonra gezmeye karar verdim.


Gerçekten çok güzel bir manzarası var. Yemek de güzeldi. Kafamda buraya getireceklerimin listesini yaptım, tek başıma bu anın tadını çıkarırken.

Böyle güzellikleri sevdiklerinle paylaşınca daha da mutlu oluyor insan.

Yemek sonrası önce seyir terasına çıktım.

Terasta martılar için bir sonsuzluk havuzu ile karşılaştım. Manzara daha da büyüleyici. Gün batımı nasıl olur diye geçti hemen aklımdan.


Bu arada restorana müze bileti almadan da gelinebiliyormuş.

Seyir terasından ayrılmak istemesem de hızlıca müzenin kalanını dolaştım. Okul gezisi ile bir sürü çocuk vardı. Çılgınca gördükleri her şeyin fotoğrafını çekmeye çalışıyor, öğretmenleri onları bir arada tutmaya çalışıyor ve onlar birbirlerini çığlık çığlığa bir şeyler söylüyor.


Bu sefer şansım yaver gitmedi sakin sakin gezmek için diye düşünürken, emanetten çantamı alırken güvenliğin 500 kişilik grup var, bireyselleri bekletelim cümlesini duyunca yine o tatlı hazzı yakaladım.

Hava o kadar güzel ki biraz daha ne yapsam diye düşünürken Paket Postanesi’ne yürüyüp Divan’da da tarihi yarımadaya karşı kahvemi içerek turumu tamamladım.

Ruhumda tatlı bir huzur, sanatın ve güzelliklerin verdiği iyilik hali.

Yazmadan yatmak istememek de bu hallerin sonucu olsa gerek.

Teşekkürler ve aferin kendime ❤️🙏🏻🍀



Çarşamba, Eylül 20, 2023

Bir Başka Bahar, Sonbahar

Günler geçer, güneş doğar güneş batar 

Her zaman gözünün içine güneş ışıklarının girdiği saatte,  öndeki arabanın kırmızı farlarını fark edince havanın karardığını güneşin batmış olduğunu idrak edersin.


İşte o an bir yaz daha bitmiştir


Üzülürsün

Kısa bir an sonra

Farkına varır şükredersin


Saat 19:20

Salı, Ağustos 08, 2023

Karmaşık Duygular



Bir yandan müzik dinliyorum, bir yandan kitap okuyorum kahve içiyorum

Bir yanda düşünceler geçiyor kafamdan…


- Satırların düşündürdükleri


- İnstagramda takip ettiğim yoga girl’in yeni doğmuş küçük ayısı 🥰

 3. Çocuk sorusuna kocasının, yeni kocanla size şans diliyorum demesi

Çocuktan sonra ilişkilerin boyut değiştirmesi, çoğu çiftin yatakları ayırması

Bi daha aynı şeyi yapmayalım bedeli ağır oluyor duygusu mu acaba?


- Kendi kararımı vermeye çalışırken gidip geldiğim uçlar


- 20 yıl önce evlenenler tükenmişlik sınırında 


Şüphesiz her şeyin olanında da olmayanında da bilemediğimiz göremediğimiz bir anlam var


Geçen düşünceler arasında düşüncelerimi yazmak da var


Geçip gitmelerini istemiyorum


Akıp gidiyorlar yazmazsam onları


Yazık oluyorlar


Boşa akan su gibi


Okuduğum hiç bir kitabın benim hayatımda rastgele olduğunu düşünmüyorum


Ben okumak için onları seçiyorum sanırken, onlar beni seçiyormuş


Şu an hayretle kitabın kapağına bakıyorum


Pazar günü biten defterimin yerine yenisini alırken dolaptan başka bir kitabın yine beni seçmesi gibi.

Kesin büyülü bu kitaplar

Cuma, Mayıs 26, 2023

Zerrin Tekindor-Toz Karakterleri

2021’in sonlarında ilk gösterimi İstanbul Tiyatro Festivali’nde gerçekleşen Toz, Mayıs 2023 itibariyle halen kapalı gişe oynuyor.

60 dakika boyunca bir merdiven sandalyenin üzerinde hiç durmadan karakterden karaktere soluksuz, akıcı bir şekilde geçen Zerrin Tekindor’un kaç karaktere can verdiğini oyundan sonra saydık.

Artık hafızamıza güvenmediğimiz; görüntülerin, hikayelerin 15 sn sonra zihnimizden uçtuğunu düşünürken bir cümle bile olsa sözü olan karakterleri sayabiliyorsak, o kadar da umutsuz değilmiş durumumuz.

Handan

Feri

Vedat

Babaanne

Üst kat komşu

Hala

Öğretmen

Sinan

Eda

Leyla

Taksici

Polis

Moldovalı bakıcı 

13 karakter, bunun yanında ormanlık alanda yürüyen 2 kadın var sözleri var mıydı hatırlamıyorum ama ifadeleri mimikleri vardı.

O zaman 15 diyebilir miyiz?

Bu yazımı okuyup eksik kalan karakter varsa yazar mısınız?

Not: Merak edip Google’a da sordum, Toz’da kaç karakter var diye 😃 bizden başka kimse saymamış sanırım.


Pazartesi, Mart 27, 2023

Kayak


Kayakla tanışmam 45 yaşından sonra oldu

Kar severim ama yağarken izlemek ve yürümek için

Bu yaşıma kadar Uludağ’a bile gitmişliğim yoktur.

Hatta kayak gördüğüm ilk yer İsviçre Luzern yakınlarındaki Pilatus’tur.

Bizzat kayakla tanışmam ise geçen yıl Ilgaz’da oldu

Hayatımın en büyük şokunu kayak botlarıyla ilk ayağa kalktığım anda yaşadım.

Karikatürlerde gördüğüm beton dökülen tenekelerin içindeki bacaklara sahiptim.

Düşe kalka kaymaya başlıyorsun bir süre sonra 😃

Dizlerinden sıkça problem yaşayan biri olarak kazasız belasız, ağrısız, sızısız dönmüş olmak bile yeterdi.

Dağ havası, hava değişimi de cabası.

Bu yıl kayaklarla ikinci buluşmamdı

Daha bi yakınlaştık, paralel kaymaya başladık

Rotamız bu sefer Kars, Sarıkamış

Karıyla meşhur, kristal kar

Tarih 1 mart’ı gösteriyor ancak hava sıcaklığı 11 derece

Otellerin çatılarındaki karlar su olmuş akıyor

Pistin aşağı kesimlerinde toprak görünüyor

Seni hiç böyle hayal etmemiştim Sarıkamış :(

Neyse ki geceleri yağan kar biraz umut oldu

Ama pist kalitesini ve benim gibi acemilerin kayma yeteneklerini sınayacak bir ortam oluşturdu

İlk üç gün kazandığım pratikle parkur atlamaya doğru giderken ertesi gün yerlerdeyim ama çok güzel düşüyorum

Beyin, bacak koordinasyonu sıfır 😃

Risk almak yerine kayakları çıkarıp normal botlara geçip, telesiyejin tadını çıkardım

Kaymaktan daha keyifliydi bence

Güvenli

Hava tadı çıkarılacak kadar güneşli ve güzel olmasaydı hikayenin bu kısmı daha farklı olurdu muhakkak

Nihayetinde bu kadar teferruatlı malzeme ihtiyacı olan, tek başına (acemiler için) giyip çıkarması bile zor bir şeyle gönül bağı kurmam zor. Hele bu yaştan sonra.

Ama senede bir kez gidilebilir. 😃

Ekip güzel


Not: Bu yazıya çocukluğumdaki dergilerde (Fırt ve Gırgır) gördüğüm, ayaklarına beton dökülen adam karikatürünü bulup eklemek istedim. Ancak googleda bulamadım. Artan beton fiyatlarının bu konuda bir etkisi var mıdır acaba?














Salı, Şubat 14, 2023

Artık Orda Ne Var?

Depremin hatırlattığı korkular, betonla yeşile karşı olan savaşımız.

11 sene önceki yazımı aklıma düşürdü.

Anadolu boş alanlar konusunda bizden çok daha şanslıyken; İstanbul'da bir yeşil alanın daha neye dönüştüğünü göstermek için yazıyorum bu yazıyı.

https://dortyaprakliyonca.blogspot.com/2012/04/orda-ne-vard.html

Linkte hikayenin başı var, devamı ise yeni eklediğim fotoğraflarda

Barbaros Hayreddin Cami olarak tamamlanmak üzere kendisi.





6 Şubat Depremi

Yazmaya ara verip de kötü bir şeylerle devam etmek çok üzücü.

6 Şubat'ta kardan okullar tatil, mutlulukla camdan cama kar kovalıycaz derken, Güneydoğu'da 10 ilin etkilendiği büyük deprem hepimizi çok başka bir yere götürdü.

Depremden 7-8 saat önce kişisel alanla ilgili bir şeyler yazmıştım notlarıma. Ama ertesi gün; başında bir çatı olması, sıcak bir evde yaşaman, suyun akması, yemeğinin olması, giyecek kıyafet ve sevdiklerinin yanında olmasının ne kadar büyük bir lüks olduğunu görüp şükrediyorsun. 

Bir gün önce düşündüklerinden utanıyorsun. 

99 depreminden aklımda kalan cümle tekrarlanıyor beynimde.

"Yaşamak, ölmekten daha çok cesaret istiyor."

23 yıl önce whatsapp, sosyal medya yoktu. Sadece televizyon ve gazetelerden görüyorduk olanı biteni. Şimdi her yerden farklı bir şey görüyorsun. Ruh sağlığımıza etkileri de o zamankinden daha çok.

Orada değilsin ama gördüklerinle her şeyden haberdarsın. 

Oradakilerin çaresizliğiyle senin imkanın varken bir şey yapamama çaresizliğin birbirine karışıyor.

Olanla olmayanı buluşturacak bir sistemin, koordinasyonun olması gerekiyor.

Teknoloji çağında, yönetim tekniklerinin iş dünyası için zirvede olduğu bir dönemde hala el yordamıyla, kervan yolda dizilir mantığıyla yürütmek akla sığmıyor.

Seferberlik kağıtlarında herkesin olası  bir seferberlik ilanında gideceği yer yazar diye bilgi var hafızamda.

Artık kağıda gerek yok. E devlet var. Herkesin 7 ceddi, kaydı, bilgileri orada.

Kim gönüllü olmak istiyorsa, yetenekleri, donanımı ve lokasyonuna göre olağanüstü durumlarda hangi görevle nereye gideceğini bilir. Anında harekete geçer. Ya da havuzdan görevlendirme yapılır.

Herkes enkaz kaldıracak diye bir şey yok. Koordinasyon olur, kayıt yapmak olur, yönlendirmek olur.

Ama en önemlisi dijitalleşmenin temel ihtiyacı internet bağlantısı olmalı.

Operatörlerin baz istasyonları da enkaz altında kaldığından, hasar gördüğünden görevini yerine getiremedi. 

Starlink teklifi kabul edilseydi ne olurdu acaba?

İlk andan itibaren yüzlerce drone havalandırıp hasarlı köyler ve ihtiyaçları tespit edilemez miydi?

Dronlarla ulaşılamayan yerlere yardım götürülmesi çok mu ütopik?

10 Şubat 15:30

Bugün 14 Şubat...

Yazamadım 

Günler geçiyor. Ama hala enkazdan canlı çıkanlar olabiliyor. 

Ölü sayısı yani kayıtlı bilinen şimdilik 32 bin civarı, yaralı 100 bin ama sayılamayan bilinemeyen...

Hayatta olan milyonlarca depremzede var artık. 

Isınma, barınma ve hijyen sorunları ile mücadele eden.

Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinin en alt  basamağına bile erişemeyen.

Biz kilometrelerce uzakta bu imkanlara sahip ama mental olarak aynı durumda hissedenleriz.

Bir gecede piramitin en tepesinden yere yuvarlandık.




Pazartesi, Kasım 28, 2022

Pazartesi Olduğundan Mı?

 Bugün günlerden pazartesi…

Ama modum nasıl bir dünyada yaşıyoruz, her geçen daha da kötüleşiyor

Aç gözlülük, hırs, tahammülsüzlük, nefret, vicdansızlık, bencillik

İyi insan olmak mı daha zor, kötü olmamak mı?

Okuduğum, izlediğim her haber biraz daha umutsuzluğa itti beni bu sabah

Aslında bu sabah değil son bi kaç gündür…

Her gün benzer bir sürü şey oluyor ama bu sabah fazla geldi

Konya’da ki barınakta kürekle başına vurularaköldürülen köpek

Dünya kupasının Katar’a verilişinin arkasındaki hikaye ve Uefa başkanı 

Göztepe-Altay maçında ambulans görevlilerin içeri soktuğu yanıcı ve yaralayıcı maddelerin rakip tribüne atılması, bayrak direğiyle kalecinin yaralanması

Gerçekten bir insan birisine nasıl bile isteye zarar verebilir?

Rusya-Ukrayna savaşından bahsetmiyorum bile

Hesap açarken akıl sağlığı yerinde doktor raporu istenecek yaşta insanlar dünyayı yönetiyor

Gerçekten dünya gelecek nesillere bırakılamayacak kadar kötü bi yer haline geldi.


Pazartesi, Kasım 21, 2022

Fako İlaç Fabrikası Artık İstanbul Tower 205

İyi bir yazar, yazdıklarının takipçisi olur gelişmeleri günlüğüne ekler :)

Son Kale de Düştü yazımdan 10,5 yıl sonra neler oldu?

Bugün İstanbul Tower var yerinde. Ama henüz kullanımda değil. Atıl plazalardan biri olarak karşımızda boy gösteriyor.



Yeşil GYO'nun tanıtım metni...

Büyükdere Caddesi üzerinde yükselen İstanbul Tower 205 projesi 224 bin metrekare inşaat alanına sahiptir. Skidmore, Owings & Merrill LLP (SOM) tarafından tasarlanmıştır. SOM dünyanın en yüksek kulesi Burj Khalifa Tower ve yıkılan N.Y. World Trade Center İkiz Kuleleri yerine yapılan One World Trade Center gibi önemli projelerin mimarıdır. Leed Standard Gold standardlarını taşıyan, 61 katlı, 228 metre yüksekliğindeki İstanbul Tower 205, şehrin en yüksek ve en etkileyici yapılarından biri olacak ve İstanbul’un silüetine katkıda bulunacaktır.

Kullanıcılarına ön cephesiyle Boğaz’ı, yan cepheleriyle Karadeniz’i ve Haliç manzarasını, arkasında ise etkileyici şehir manzarasını sunan İstanbul Tower 205, arka tarafında konumlanan Podyum’da yer alan konferans merkezi, oditoryum, spor merkezi, cafe ve restoranlarla hem bina çalışanlarına hem de çevredeki insanlara nefes alabilecekleri bir ortam yaratacaktır.

7 Eylül 2022 Tarihli Haber

İstanbul Tower 205'teki 260 ofis icradan satılık!

Metal Yapı AŞ ile Yeşil GYO’nun ortak geliştirdikleri ‘İstanbul Tower 205’ adlı projedeki 260 ofis icradan satılacak. Söz konusu gayrimenkullerin bedeli 730 milyon olarak belirlendi. İcradan satış süreci 3 aya yakın sürecek.
Son yılların en büyük icradan satış ihalesine günler kaldı. İstanbul Gayrimenkul Satış İcra Dairesi eli ile yapılacak ihale önümüzdeki Ekim ayı yapılacak.
İcraya konu ofisler, Büyükdere Caddesi üzerinde bulunan İstanbul Tower 205’nde yer alıyor.

Anılan proje, Fako İlaç’ın eski fabrikasının bulunduğu alanda geliştirildi.

Projeyi, önde gelen şirketlerinden Metal Yapı AŞ ile Yeşil GYO geliştirdi.

Ancak, söz konusu proje iki şirketin de mali dengesini alt üst etti.

Alacaklıların talebi ile projedeki 260 ofis için icradan satış talep edildi. Ofislerin fiyatı 2 milyon ile 6 milyon arasında değişiyor. İcradan satış ihalesi 3 aya yakın sürecek.


"Son Kale de Düştü" Haziran 2012...

İstanbul'un sanayileşmesi sürecinde ilaç fabrikalarının yan yana sıralandığı bir zamanlar şehrin dışında kalan, bugünün Eski Büyükdere caddesi son kalesini de teslim etti değişen zamana...

Coğrafya derslerinde öğrendiğimiz, Ege'nin kıyıya dik uzanan dağları gibi caddeye dik uzanan bu geniş arazilerdeki alçak binalar bir bir yüksek plazalara, rezidanslara, alışveriş merkezlerine dönüştü modern zaman büyücüleri elinde...

Ve Fako İlaç...

Adım adım yıkıldı, parçalara ayrıldı...

Düzlenen arazide yeni bir gökdelenin hazırlıkları başladı...







Ve bundan sonra olacaklar bu linkte...
http://v3.arkitera.com/news.php?action=displayNewsItem&ID=49343

Cuma, Kasım 18, 2022

Denk Gelişler



Bir şeyi çok istersiniz

Gider, gelir bakarsınız 

Bugün, yarın, ha şimdi derken aylar geçer üzerinden

Sonra bir gün yolunuz kesişir hem de olabilecek en iyi deneyimle.

İstanbul Kumruları, Beykoz Cam Ocağı Vakfı ve Meral Değer'le işte tam da böyle kesişti yollarımız.

O çok beğendiğimiz İstanbul Kumruları'nı almak için Cam Ocağı'na gittiğimizde; Meral Hanım'ın uzun zaman üzerine ilk defa üretim için orada olması, kumrularına yapılışına şahit olmamız, sohbetimiz, vakfın kurucusu Yılmaz Yalçınkaya'yla tanışmamız kumruları daha da değerli hale getirdi.

Bir avuç korun kumruya dönüşmesi büyüleyici.

Meral Değer'in kendi sesinden kumruların hikayesi için link aşağıda.

https://vimeo.com/352032301

Bu da bizim karşılaştığınız günden…






Perşembe, Kasım 03, 2022

Metin Akpınar

Günlerden 2 Kasım 2022, saat 20:50 civarı...

Aylar önce aldığım kitapların arasında okunmak için sırasını bekleyen ama bir türlü elimin gitmediği kitabı okumaya karar veriyorum.

Sahneye Adanmış Bir Ömür'ü, Metin Akpınar'ın hayatını anlatan söyleşi.

Tam 81 yıl önce 2 Kasım 1941'de doğan efsanenin kitabını okumaya başlamam, hayatın karşımıza çıkardığı hoş sürprizlerden biri oldu benim için.

Farklı bir açıdan bakarsak, 2 Kasım 1941'de doğan Metin Akpınar adlı bebeğin öyle bir hayatı olacak ki 81 yıl sonra bir izleyicisi, hayranı onun hayatını anlatan kitabı doğduğu gün okumaya başlayacak.

Etkiler beni böyle eş zamanlılıklar. 

Bugünlerde hayatımda önemsiz konu etmeye değmeyecek gibi görünen ama akışta olduğumu hissettiren güzel anların olması mutlu ediyor beni. 

Önemsiz diyorum çünkü dolma kalemim için ihtiyacım olan mürekkepti yoluma çıkan :)

Metin Akpınar'a ve kitaba dönersek.

Zeynep Miraç'ın kalemi o kadar akıcı, Metin Akpınar'ın cümleleri aralara o kadar güzel yerleştirilmiş ki; 173 sayfalık kitabın 156. sayfasında bırakıp kalanını da bu sabah bitirdim.

Metin Akpınar'ı hiç sahnede izlememiş olmanın üzüntüsündeyim, tıpkı Ali Poyrazoğlu'na geç kalmak  Yeşil Kabare'ye yetişememiş olmak gibi.

Her yaş alanın geçmişe duyduğu özlemdir belki de, geçmişte yaşanan samimiyet, sadelik, imkansızlıkta yaratılan mutluluk.

Sahi biz şu an ne hissediyoruz?

Geçmişe özlem, geleceğe kaygı

An???


Pazar, Ekim 16, 2022

Ali Poyrazoğlu

 İlk kez 4-5 sene önce özel bi etkinlikte sahnede izledim Ali Poyrazoğlu’nu ve hayran kaldım.

Bilgisine, tiyatroculuğun ötesinden fütüristliğine…

O günden sonra ilk kez geçen akşam sahnede kendi gösterisinde, “Şıngır Şıngır Beyoğlu”nda izledim. 


50. Sezonunun ilk oyununda Atatürk Kültür Merkezi sahnesindeydi.

Enerjisi, anlattıkları, seyirciyle diyaloğu çok keyifliydi.

İzlediklerim bana kalsın ama mutlaka gidip görmenizi tavsiye ederim.

Diğer gösterilerini de ben en kısa zamanda görmeye niyet ediyorum.

Aslında günümüzde daha çok alternatif olsa da her konuda eskiye duyulan özlem gibi, anlattığı Yeşil Kabare zamanına gidebilmeyi o zamanın kültür sanat dünyasında yaşamayı çok isterdim.

O gece ben mi çok duygusaldım yoksa herkes benim kadar etkilendi mi bilmiyorum ama “Şimdi Uzaklardasın” şarkısını bütün salon hep birlikte söylerken ben ağlıyordum. Finalde alkışlarken gözyaşlarımı siliyordum.

Bütün rahmetli tiyatroculara, Zeki Müren’e ve onurlu insanlara.

Pandemi sonrası etkinliklerin sonbaharla birlikte arttığı, hayata daha fazla karıştığımız günlerde iyi geliyor  sanat insana.




Cumartesi, Eylül 24, 2022

Ekinoks

 Gece ve gündüz bir kez daha eşitlendi ve geceler uzamaya günler kısalmaya başlıyor.

Geçen sene bu zamanlarda yine Mağosa’da sabah güneş, akşam ay peşinde dolanırken o sabah ay ve güneş karşı karşıya muhteşem bir seyirlik.

22 Eylül 2021 tarihli video kaydım



Cuma, Eylül 23, 2022

Sanat Dolu İstanbul

 Finans sektöründe 2 hafta üst üste izin yapmak gibi bir zorunluluk var. Bu nedenle iznimin bir haftasını deniz, kum, güneşe ayırınca geri kalanda da yapmak isteyip fırsat bulamadıklarıma ayırmak iyi geliyor.

Bu sene şansıma Contemporary İstanbul ve İstanbul Bienali’nin açılışı bu müsait haftama denk geldi.

Bienal Kasım’a kadar sürüyor ama Contemporary 5 gündü.

Öncekileri sosyal medyadan ziyadesiyle görmüştüm. Metrelerce giriş kuyrukları olmuştu ve Lütfi Kırdar’daydı.

Bu seneki Haliç’te Tersane İstanbul’da yapıldı. Tersane’nin durumu ayrı bir konu. 

Çocukluğumda doklardan gelen çekiç seslerini Haliç’in karşı yakasından dinleyen, biten gemilerin kızağa alınıp düdüklerle suya indirilişini seyreden biri olarak orayı görmek benim için çok değerli. (Dok, gemileri kıyıya çekerek suyla bağlantısının kesilerek gövdesinde tamirat yapmaya imkan tanıyan havuz tesis anlamına geliyor)

Kısaca Cİ olarak anacağım etkinlik bir sanat fuarı. Sanatçılarla alıcıları bir araya getiren orjinal, yaratıcı, ne var ki bunda ben de yaparım bunu dediğimiz şeylerin de yer aldığı bir sergi. Modern sanat pazar yeri de diyebiliriz.

Haliç kıyısında olması nedeniyle denizden ulaşım için motor seferi konması çok iyi düşünülmüştü. Deniz yoluyla bireysel gelmek isteyenler içinse deniz taksi ve şahsi yatlarını da kullananlar çoktu. 

Bulutlu, güneşli tatlı bir İstanbul öğleninde Karaköy’den Hasköy’e yolculuk yapmak keyifliydi. Uzun zamandır Haliç vapuruyla yapmak istediğim gezintiyi az da olsa yaptım denebilir.

Serginin eserlerinden Haliç’e atılmış gümüş rengi küre çekici bir çekim unsuruydu. Biz gibi herkes hakkını verdi bence😁

Bu tarz çalışmalar görme biçimlerimizi etkiliyor bence. Hep aynı şeylere aynı şekilde bakmaktan ister istemez körleşiyoruz. Yeni bir bakış, beyne bir tetikleyici oluyor bence. Dediğim gibi bazı eserlere biz bunu çöpe atıyoruz ki, bu mu sanat dedirtiyor insana ama yapan yapmış ve satışa koymuş. Kıskanmayalım 😂

İlgimi çeken eserlerden bazılarının fotoğraflarını koysam da Reels’imi mutlaka seyredin derim. Biz de Gülay’la sanat yaptık orda. İphone’un sinematografik çekim özelliğinden yararlandık. 👩‍🎨

Dış mekanda ki yeme içme yerleri Haliç manzarasında, ısıtan Eylül güneşi ile gerçekten çok keyifli bir gün yaşattı bize.

Niyet - Kısmet (Arkeoloji Müzesi)

Bugünki planım İstanbul’un en güzel kütüphaneleri listesinde yer alan Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müzesi ve Kütüphanesi’ni görüp orada yazı yazmaktı.

Çantamı toplayıp Gülhane’ye gitmek üzere yol çıktım.

Hava sabahki tatlı güneşin aksine, serin ve kara bulutlarla yağdı yağacak. Üşüme ve ıslanma garantili.

Yağmurluk mu, şemsiye mi derken şemsiyede karar kıldım.

Ama bir şeyi göz ardı etmiştim,

Şemsiye alırsan yağmaz 😂

Şemsiyem de öyle katlanıp çantaya girenlerden değil, rahmetli Celal Birsen markasının baston şemsiyelerinden.

Yağmur çiselese de şemsiye açacak değil.

Gülhane’ye geldik.

Nerdeymiş bu müze diye bakarken, ana girişin hemen solundaymış. 

Kapalı mı acaba derken 6 Haziran 2022’de restorasyona girdiği yazısını gördüm.

“Üzüntü ve muz kabuğu”repliğini bilenler anlıycaktır beni. 😩

Madem buraya kadar geldim, hemen sağdan kıvrılıp Arkeoloji Müzesi’ni göreyim. Bahçesinde kahvemi içeyim.

Çok uzun zaman oldu gelmeyeli en son gelişim blog arşivimden bulunabilir 😁 (Temmuz 2008)

https://dortyaprakliyonca.blogspot.com/2008/07/arkeoloji-mzesi.html

Bi dönem müze gezgini olmuştum.

O günden bugüne çok şey değişti. Artık müze kart mobilde. Hızlıca barkod oluşturup kolayca giriş yaptım. 

Çinili Köşk’ü daha önce ziyaret ettiğimi hatırlamıyorum. Önce onu gezdim. Çinilerdeki yonca desenini bulduysam burdaki görev tamamlanmıştır.




Bu arada, dezenfektandır, çöp kovasıdır, yönlendirme tabelasıdır daha kadraja girmiycek yerlere düşünülerek konsa  daha iyi olmaz mı?



Devasa yan pencereleri ile oldukça aydınlık oluşu ama muhtemelen çinilerin rengini kaybetmemesi için storla kapatılmış olması dikkatimi çekti.

Ve Arkeoloji Müzesi…

Sergileme şekli baştan aşağı yenilenmiş eski yazımdaki bir kaç resimle karşılaştırıldığında ciddi değişim çok net görünüyor.

Çok modern ve etkileyici bir teşhir sağlanmış. Camekanlar, dönemi anlatan duvar resimleri, ışıklandırmalar ve üst kat galerileri.

Müze için geniş bir zaman ayırıp dura, inceleye gezmek istediğim için bugün sadece keşif amaçlı hızlı bir turla ne olmuş, nasıl olmuşa baktım.

Ama çok güzel olmuş. 😍

Galerilerdeki banklar dinlenmek ve içeride daha fazla vakit geçirip eserlere yakın olmak için iyi düşünülmüş.

Diğer yandan yere oturmuş karşısındaki heykeli resmeden birini görmek Avrupa’da ki müzelerde gördüğüm müzeyle insanların birlikteliğini hissettirmesi açısından keyif vericiydi.

İlk fırsatta uzun bir gezi için tekrar gideceğim.

Bu aralar Reels videolarını yapıyorum gittiğim yerlerin. İnstagram hesabımda görebilirsiniz.

Bir kaç müze fotoğrafı da buraya bırakalım.