Bir bayram daha geldi gidiyor...
Bayramın gelişiyle kendini tatilin kollarına atmak üzere yollara düşenler trafikte cinnet geçirdi.
İstanbul'da kalanlar bayramlaşmaydı, kurbandı derken ne kadar gitse de bi türlü boşalmayan trafik çilesinden payına düşeni almaya devam etti.
Nispeten şanslı olanlar evde oturup trafik kameralarından, telefonlarından yoğun trafik olan yollara bakıp bakıp; "ohhh iyi ki dışarda di'iliz" şükürleri ettiler.
Evde de bi yere kadar, sıkılıyor insan...
Ya bi türlü bitiremediği kitabı eline alıp bitirmeye, ya izlemeye vakit bulamadığı dvd'leri izlemeye yada mutfağa girip oyalanmayı tercih etti.
Bilin bakalım ben hangisiydim???
Geçen gün yaptığım sürpriz kekin sürprizsizinden ama üzerine siyah beyaz çikolata rendesi ile dekor yapıldı.
Aşağıda da bir waffle'ın fotoromanını görebilirsiniz. Tarifini daha önce vermiştim,burdan>>
Salı, Kasım 08, 2011
Çarşamba, Kasım 02, 2011
Blogger'lara Açık Davet
Bilkom'un bloggerlara güzel bir daveti ve yarışma teklifi var.
Facebook'u olanlar 12 Kasım-20 Kasım 2011 tarihleri arasında www.facebook.com/bilkom adresinden başvurabilirler yarışmaya.
Yarışmanın konusuna gelince;
- Dostoyevski gibi bir yazar blog tutar ya da tweet atar mıydı?
- Blog’u olan konuşuyor! Herkesin blog yazabilmesi iyi bir şey mi, kötü mü?
- Ellerine mürekkep lekesi bulaşmadan yazı yazan yazar, gerçekten de çocukluğunda dizi yarılmadan büyüyen insan gibi midir?
konularından biri üzerine yazı yazan ve yazdığı yazı site takipçileri tarafından en fazla beğenilen olmak...
Ödül ise iPad 2 16 GB Wi-Fi olacakmış.
Bana da bi arkadaşımdan gelen maili diğer bloggerlar da haberdar olsun diye yazı haline getirdim.
Ben yokum yarışmada çünkü face'im yok.
Pişman mıyım?
Haaaayııııır :)))
Pazartesi, Ekim 31, 2011
Karar
Hayatımızdaki belirsizliklerle güvende hissediyoruz belki de...
Verdiğimiz hiç bir kararın sorumluluğu, gerekleri hiç bir şey bağlamıyor bizi böylece...
Karşımıza çıkıp yolumuzu cizecek her şeye ve herkese,
Teslim olmak daha cok işimize geliyor, hayırlısı deyip...
Verdiğimiz hiç bir kararın sorumluluğu, gerekleri hiç bir şey bağlamıyor bizi böylece...
Karşımıza çıkıp yolumuzu cizecek her şeye ve herkese,
Teslim olmak daha cok işimize geliyor, hayırlısı deyip...
Bugün Sana, Yarın Bana
Billboardlarda yardım kampanyası ilanlarından birinde yazıyordu...
Türkiye'nin neresinde olursa olsun İstanbul ayakta oldukça her zaman her yere yeter yetişir. Ama Allah göstermesin İstanbul'da böyle bir felaket yaşandığında; kesinlikle küçümsemek yetersiz görmek di'il ifade etmek istediğim...
Kim yetebilir İstanbul'a???
Sosyal medyada, orda burda her yerde var olan duyarlılığın, hassasiyetin, farkındalığın İstanbul'da yaşanacak bir deprem için devam ettirilmesi, yaşatılması gerekiyor.
Hazırlanmalı, planlamalı, bilinçli olmalıyız...
Türkiye'nin neresinde olursa olsun İstanbul ayakta oldukça her zaman her yere yeter yetişir. Ama Allah göstermesin İstanbul'da böyle bir felaket yaşandığında; kesinlikle küçümsemek yetersiz görmek di'il ifade etmek istediğim...
Kim yetebilir İstanbul'a???
Sosyal medyada, orda burda her yerde var olan duyarlılığın, hassasiyetin, farkındalığın İstanbul'da yaşanacak bir deprem için devam ettirilmesi, yaşatılması gerekiyor.
Hazırlanmalı, planlamalı, bilinçli olmalıyız...
Cumartesi, Ekim 29, 2011
Cuma, Ekim 28, 2011
Yarım Gün
Dini bayramların önünde hep bi arefe vardır. 3-4 gün sürecek bayrama hazırlık yapmak için ayrılan bir önceki gündür.
Tatil di'ildir. Ama yarım gündür.
Verilen küçük bi avanstır.
Resmi bayramlarda bir tek Cumhuriyet bayramında bu arefe vardır. Yarım gündür 28 Ekim, memura, kurumsal şirketlere...
Neden yoktur 23 Nisan'ın, 30 Ağustos'un, 19 Mayıs'ın arefesi???
Onların neyi eksik?
9-18 çalışmaya programlanmış olan ruha;
"hadi bugün izin verdim sana 13'te çık git" dersen
beyin hücreleri n'apacağını bilemiyor
onu da yapsam, bunu da yapsam, yok yok şunu yapsam telaşıyla sağa sola koşturmaya başlıyor.
Ziyan olmamalı o yarım gün en güzeliyle kutlanmalı :)))
Boğaz'a karşı bir banka mı kurulmalı
Eminönü'nde kalabalığa karışıp Mısır Çarşısı'nın karışık baharat kokusunu mu içine çekmeli
Tarihi yarımadanın sokaklarında müzelerine mi atmalı kendini
Çavuşbaşı'nda Maria's cheesecakeler mi tatmalı
Otağtepe'de Tema parkından sonbaharın renklerine mi karışmalı
Anadolu Kavağı'nın miiiis gibi havasını mı koklamalı
Salı, Ekim 25, 2011
Acil Alarm Haritası
Milliyet'in manşetinde şu dakikalarda yine bi felaket tellallığı haberi var...
http://dunya.milliyet.com.tr/deprem-nemrut-u-faaliyete-gecirebilir/dunya/dunyadetay/25.10.2011/1455051/default.htm
Deprem Nemrut'u harekete geçirebilirmiş.
Kaynak olarak verdiği Macaristan menşeili site benim linklerimde "Acil Alarm Haritası" olarak yer alıyor uzun zamandır.
Deprem sonrasında da daha sıkı takip ediyorum.
Doğru depremin hemen ardından böyle bir ön görü yer aldı o sitede.
Ama bugün itibariyle ne uzun ne de en kısa vade olabilecekler listesinden kaldırıldı.
En iyisi kendiniz bakın...
http://dunya.milliyet.com.tr/deprem-nemrut-u-faaliyete-gecirebilir/dunya/dunyadetay/25.10.2011/1455051/default.htm
Deprem Nemrut'u harekete geçirebilirmiş.
Kaynak olarak verdiği Macaristan menşeili site benim linklerimde "Acil Alarm Haritası" olarak yer alıyor uzun zamandır.
Deprem sonrasında da daha sıkı takip ediyorum.
Doğru depremin hemen ardından böyle bir ön görü yer aldı o sitede.
Ama bugün itibariyle ne uzun ne de en kısa vade olabilecekler listesinden kaldırıldı.
En iyisi kendiniz bakın...
Can Yakıyor
Haber sağanağı yaşadığımız şu günlerde ben farklı ne söyleyebilirim ki???
Marmara depremini sadece şiddetli sarsıntıyla yaşayan, felaketi televizyonlardan takip eden biri olarak o zamanlardan beynime kazınan
"yaşamak, ölmekten daha çok cesaret ister"
sözü tekrar tekrar çınlıyor kulaklarımda.
Ölenlere Allah rahmet eylesin, kalanlara sabır, yaşama tutunma gücü versin Allah diyebiliyorum sadece...
Öldürenin deprem değil, binalar....
Binalar değil, onları yapan insanlar olduğunu bir kez daha görmek canını yakıyor insanın.
Pazartesi, Ekim 24, 2011
Van için Herkes Tek Yürek!
Van Depremi'ne duyarlılık gösteren ve zor durumda olan depremzedelere yardım elini uzatmak isteyen vatandaşlarımız için bir liste hazırladık. Aşağıdaki kanallardan dilediğinizi seçerek yardımlarınızı en kolay şekilde Van'a ulaştırabilirsiniz:
1. KIZILAY
1. KIZILAY
2868'e tüm operatörlerden boş bir SMS göndererek Kızılay'a 5 TL bağışta bulunabilirsiniz.
Ayrıca havale yoluyla destek olmak isteyenler, tüm bankalardaki "Türk Kızılayı" hesaplarından bağış yapabilir. Ayni bağışlar Türk Kızılayı lojistik merkezleri ve şubeleri tarafından kabul edilecektir. Tüm Kızılay şubelerinin iletişim numaralarını buradan öğrenebilirsiniz.
2. AKUT
Ayrıca havale yoluyla destek olmak isteyenler, tüm bankalardaki "Türk Kızılayı" hesaplarından bağış yapabilir. Ayni bağışlar Türk Kızılayı lojistik merkezleri ve şubeleri tarafından kabul edilecektir. Tüm Kızılay şubelerinin iletişim numaralarını buradan öğrenebilirsiniz.
2. AKUT
Tüm GSM operatörlerinden 2930'a göndereceğiniz AKUT yazan bir SMS ile AKUT'a 5 TL bağışta bulunabilirsiniz.
Kredi kartını kullanarak internet üzerinden bağış yapmak isteyen vatandaşlarımız CardFinans ya da diğer banka kartlarını kullanarak bağışta bulunabilirler.
Kredi kartını kullanarak internet üzerinden bağış yapmak isteyen vatandaşlarımız CardFinans ya da diğer banka kartlarını kullanarak bağışta bulunabilirler.
Havale/EFT için Banka Hesap Numaraları;
T. İş Bankası - Gayrettepe Şubesi - TR14 0006 4000 0011 0800 6666 63
Finansbank - Gayrettepe Şubesi - TR92 0011 1000 0000 0001 9576 70
Garanti Bankası - Ortaklar Cad. Şubesi - TR26 0006 2000 3570 0000 0029 30
3. BAŞBAKANLIK YARDIM KAMPANYASI
3. BAŞBAKANLIK YARDIM KAMPANYASI
Başbakanlık tarafından Van’da yaşanan deprem nedeniyle başlatılan yardım kampanyası çerçevesinde saptanan banka hesap numaralarına buradan ulaşabilirsiniz.
4. KARGO FİRMALARI
4. KARGO FİRMALARI
Yurtiçi Kargo, PTT Kargo, MNG Kargo ve Aras Kargo yardım gönderilerini ücretsiz olarak ihtiyaç sahiplerine ulaştırmaktadır.
5. HÜRRİYET EVLERİ
5. HÜRRİYET EVLERİ
Deprem sonrası yaralarını sarmaya çalışan ve kış öncesinde evsiz kalan Van için Hürriyet Gazetesi de büyük bir seferberlik başlattı. Hürriyet, Van’da kış koşullarına dayanıklı, mutfak, banyo ve tuvaleti olan "Hürriyet Evleri" kuracak. Kızılay işbirliğinde başlatılan kampanya ile her biri 6 bin liraya kurulacak evler, evsiz kalan vatandaşlara sıcak bir yuva olacak.
Van Depremi - Hürriyet Gazetesi Bağış Hesapları
Van Depremi - Hürriyet Gazetesi Bağış Hesapları
T. İş Bankası Mithatpaşa Şubesi
4228 - 0971947 / IBAN TR370006400000142280971947
T.C. Ziraat Bankası Kızılay Şubesi
Hesap No 685-2868-5189 / IBAN TR060001000685000028685189
Garanti Bankası Kızılay Şubesi
Hesap adı: Van Depremi - Hürriyet
Şube: 082 Hesap No: 6294703 / IBAN TR72 0006 2000 0820 0006 2947 03
Yapacağınız ufak bir yardım zor durumdaki bir çok insanı hayata bağlayan bir umut olacaktır. Mesajımızın ulaştığı herkesi, deprem bölgesinde yardıma ihtiyacı olan vatandaşlarımıza yardım etmeye davet ediyoruz.
Yapacağınız ufak bir yardım zor durumdaki bir çok insanı hayata bağlayan bir umut olacaktır. Mesajımızın ulaştığı herkesi, deprem bölgesinde yardıma ihtiyacı olan vatandaşlarımıza yardım etmeye davet ediyoruz.
Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.
Perşembe, Ekim 20, 2011
Salı, Ekim 18, 2011
Sürpriz Kek
Önce çok güzel bi kakaolu kek yapıyosunuz...
Sonra güzel bi muhallebi... Bu muhallebiyi ocaktan indirdikten sonra bi paket labneyi katıp içerisine soğuyana kadar çırpma teliyle arada bir karıştırıyorsunuz.
Soğuyan kekin üstünden ince bir kapak kesip kaldırıyor, altta kalan kalın parçanın içini oyuyorsunuz.
Açtığınız derin kanala yaptığınız o muhallebiyi döküp kapağı kapatıyorsunuz; ki kimse naptığınızı anlamasın
delilleri yok etmek için de üzerine benmari usülü erittiğiniz çikolatayı yada ya da hazır bir glazürü dökebilirsiniz.
Neresinde bunun sürprizi diyene, sıradan zannettikleri o kekin içinden gizli bir muhallebi nehri geçtiğini gösterin...
Sonra güzel bi muhallebi... Bu muhallebiyi ocaktan indirdikten sonra bi paket labneyi katıp içerisine soğuyana kadar çırpma teliyle arada bir karıştırıyorsunuz.
Soğuyan kekin üstünden ince bir kapak kesip kaldırıyor, altta kalan kalın parçanın içini oyuyorsunuz.
Açtığınız derin kanala yaptığınız o muhallebiyi döküp kapağı kapatıyorsunuz; ki kimse naptığınızı anlamasın
delilleri yok etmek için de üzerine benmari usülü erittiğiniz çikolatayı yada ya da hazır bir glazürü dökebilirsiniz.
Neresinde bunun sürprizi diyene, sıradan zannettikleri o kekin içinden gizli bir muhallebi nehri geçtiğini gösterin...
Pazartesi, Ekim 17, 2011
Yok Böyle Film...
Sadece kardeşlik görevimi yerine getirmek için, isminden hazzetmediğim boks, robot, dövüş, mekanik, soğuk çelik gibi hiç de bana göre olmayan temaları işleyen " Çelik Yumruklar"a gittim.
Karate Kid, Rocky gibi kitleleri etki altında bırakan baba-oğul, hor görülenin azmi, çalışma ve zorluklardan yılmadan başarıya ulaşma hikayesi.
Çok fazla bi'şey anlatmak istemiyorum film hakkında. Ama hayatımda ilk defa oturduğum yerde oturamadığım, kendimi kaptırdığım bir film seyrettim. Hatta bi ara havaya yumruklar savurup, çığlıklar attığımı hayretler içinde farkettim.
Kesinlikle izlenmeli...
Salı, Ekim 11, 2011
Yazılacak çok şey var mı gerçekten, yoksa hepsi beynimin içinde mi kalmalı?
Dondurmayı seyretmenin verdiği hazla mı kalmalı, yoksa yiyip tadına mı varmalı?
Seyrederken eriyip gitmesi, yerken bitmesinden daha iyi değil...
Varsın bitsin ne çıkar?
Bi ceza, bi susma, ortalıkta dolanmama kararı verildi. Aslında o kuralın bi parçası hala geçerliliğini koruyor. Orası hala kapalı ve sus kalacak ama bloguma bunca yıllık emeğimi bi başına bırakmayı, onu da kapatıp gitmeye gönlüm razı olmadı. Bazı imtiyazlar tanıdım ona, tanıdım ki kopartmasın hayatla bağını, var olmaya devam etsin.
Yok olup gitmeyi hak etmiyor.
Dondurmayı seyretmenin verdiği hazla mı kalmalı, yoksa yiyip tadına mı varmalı?
Seyrederken eriyip gitmesi, yerken bitmesinden daha iyi değil...
Varsın bitsin ne çıkar?
Bi ceza, bi susma, ortalıkta dolanmama kararı verildi. Aslında o kuralın bi parçası hala geçerliliğini koruyor. Orası hala kapalı ve sus kalacak ama bloguma bunca yıllık emeğimi bi başına bırakmayı, onu da kapatıp gitmeye gönlüm razı olmadı. Bazı imtiyazlar tanıdım ona, tanıdım ki kopartmasın hayatla bağını, var olmaya devam etsin.
Yok olup gitmeyi hak etmiyor.
Pazar, Eylül 25, 2011
Perşembe, Eylül 22, 2011
Kanım Kaçmış
Demir vücudumuzdaki çok önemli minerallerden biridir. Vücudun kan üretebilmesi için yeterli miktarda demire ihtiyaç vardır. Demir, kanımızdaki hemoglobin denen maddede bulunur ki, kan vermek için gittiğinizde hemoglobininize bakıp kan verip veremeyeceğinizi söylerler. Vücuttaki demirin 2/3'ü hemoglobinde, %15'i ise dalak ve karaciğerde ferritin adıyla -depo demir- stoklanır. Ferritin stoklarınız azalmaya başladığında kemik iliğinde de kan üretilemez ve kansızlık sorunu ortaya çıkar.
Yorgunluk, halsizlik, başağrısı, kanla beyne yeterince oksijen taşınamadığından beyinsel fonksiyonlarda azalma, unutkanlık, baş dönmesi, çarpıntı, tırnaklarda kırılma, iş veriminde düşme, okul performansında azalma, konsantrasyon bozukluğu, hiçbir şey yapmama isteği, üşüme gibi belirtiler hayatınızda varlığını göstermeye başlar demir depolarınız boşalmaya başladığında...
Ancak bunlar o kadar sıradan ve günlük hayatımızda sürekli yaşadığımız şeyler ki, üzerinde durmayız bile.
Fakat biz kadınlar bu demir stokları konusunda erkeklere göre 1-0 yeniğiz. Her ay yaşanan adet kanamaları, yapılan diyetlerle yeterli kırmızı et tüketilmemesi, gebelik arada farkın açılmasına neden oluyor.
Haaa bir de benim gibi aman da kanım zor bulunur paylaşıyim faydalı oluyim insanlığa diye tıbbi süreler içinde (yılda 4 kez, 3 ayda bir) bile olsa sık sık kan vermek deponuzu bitirir.
Düşünün normali 60-100 birim, kabul edilebilir alt sınırı 30 birim olması gereken deponuzda 5 birim mal kalmışsa n'olur???
Hiç iyi olmaz :(((
Ekşi sözlüğe göre;
"5 - 6 mcg/l değerler verdiğinde kişiye, kendini çökmeye yüz tutmuş ahşap bina gibi hissettirir"
Tecrübeyle sabittir :)
Çarşamba, Eylül 21, 2011
Ateş ve Rüzgar
Daha dün dillendirdim söyledim birisine, yazmakta sıkıntı çekiyorum diye.
Oysa o andan itibaren deprem sonrası gelen tsunami gibi düşünceler hızla her yeri kaplamaya sayfaları boğmaya koşuyor.
Söylediğimin aksini ispatlamaya çalışırcasına aklıma gelip gelip giden, biriken her şey dışarı atasım var.
Haksız çıkarıcam ya kendimi...
Elimin altındaki en seri yazma aracı cep telefonum oldugu için mail taslaklarında başlanmış bitirilememiş kaç yazı var biliyor musun?
Tamamlamadan, sonu bağlanmamış cümlelerle oldukları durdukları halleriyle yayınlıycam onları da...
Neydi niyetim bu yazıya başlarken???
Kendi kendine kıvılcım çakıp duygu ormanını ateşe veren, sonra köşesine sinmiş oturan kötü niyetli kuruntu, evham, kendi kendine kurup kaldıran yangını büyütmek için hızlı hızlı üfleyip ateşi harlayan ve en sonunda içinde kendini yakan ama her seferinde küllerinden yeniden doğmayı başaran o garip duyguyu anlatmaktı.
O duygu öyle bir şey ki, cesaret hapı yutturulup ortalığa sürülen canlı bomba gibi hissettirir sana kendini.
Susup susup sindiğin, üstünü örttüğün, soramadığın, söyleyemediğin ne varsa sayıp döküp kal ya da git, sev ya da terket, başla ya da bit derdirtebilen.
Oysa o andan itibaren deprem sonrası gelen tsunami gibi düşünceler hızla her yeri kaplamaya sayfaları boğmaya koşuyor.
Söylediğimin aksini ispatlamaya çalışırcasına aklıma gelip gelip giden, biriken her şey dışarı atasım var.
Haksız çıkarıcam ya kendimi...
Elimin altındaki en seri yazma aracı cep telefonum oldugu için mail taslaklarında başlanmış bitirilememiş kaç yazı var biliyor musun?
Tamamlamadan, sonu bağlanmamış cümlelerle oldukları durdukları halleriyle yayınlıycam onları da...
Neydi niyetim bu yazıya başlarken???
Kendi kendine kıvılcım çakıp duygu ormanını ateşe veren, sonra köşesine sinmiş oturan kötü niyetli kuruntu, evham, kendi kendine kurup kaldıran yangını büyütmek için hızlı hızlı üfleyip ateşi harlayan ve en sonunda içinde kendini yakan ama her seferinde küllerinden yeniden doğmayı başaran o garip duyguyu anlatmaktı.
O duygu öyle bir şey ki, cesaret hapı yutturulup ortalığa sürülen canlı bomba gibi hissettirir sana kendini.
Susup susup sindiğin, üstünü örttüğün, soramadığın, söyleyemediğin ne varsa sayıp döküp kal ya da git, sev ya da terket, başla ya da bit derdirtebilen.
Salı, Eylül 20, 2011
Kadınlar Stadı İşgal Etmiş
Rüyalar
Geçenlerde Prof. Ümit Meriç'in konuk olduğu bi programa denk geldim. Ümit hanım başlı başına bi yazı konusu olabilecek bir insan seyrettiğim kadarıyla ama benim bahsetmek istediğim 33 yıldır rüyalarını yazıyor olması.
Son dönemde popülerleşen kuantum, melekler falan derken bu döngünün içine girenlerin rüya kartları rüyalarını düzenli olarak yazmaları da şahit olduğum şeyler.
Bazı rüyaların anlamlı olduklarını, iç dünyamızı yansıttıklarını, anlayabilene mesajları olduğunu kabul ediyorum, inanıyorum. Peygamberler, ermişler, evliyaların rüyalarının onlara yol gösterici olduğunu menkıbelerden, hikayelerden biliyoruz. Ancak rüyaların bize bir şeyler anlatması için ermiş, derviş olmaya gerek yok sadece kendi iç sesini dinleyebilmek, onun farkında olmak ve kendini ona bırakmak gerektiğini düşünüyorum.
Rüyaların sembolleri üzerine bilimsel araştırmalar yapan, onun deyimiyle aynı kollektif kültüre ait olduğumuz, ortak dili konuşup aynı tarifleri yaptığımız bu sebeple kendimi ona ve yazdıklarına çok yakın hissettiğim Carl.G. Jung bu alanda okunması gereken önemli eserlere sahip.
Ben de "kod adı Berber"in Jung'la aramızdaki ortak dili keşfettiğinde önerdiği "İnsanlar ve Sembolleri"ni okuyunca rüyaları daha iyi anlamaya ve gerçekten anlayana mesajlar taşıdığını gördüm. Tabi ki bir kitap okumakla "hah tamam, bu budur, bunu demek istiyo" denmiyo. Rüyalarınızı takip etmeniz, parçaları birleştirip mesajı sizin çözmeniz gerekiyor.
Bazen gördüğünüz rüyalar o kaaaadar uzun zaman sonra gerçekle aynı çizgide buluşuyor ki; karşınıza başka bir uyaranın çıkıp -bir nevi başınıza saksı düşmesi- sizi durdurup;
"Baaaak, gördün mü?"
demesi gerekiyor.
Geçenlerde benim karşıma çıkıp dedi de :)))
"Valla gördüm!!!"
Yalnız rüyalar özeldir, neydi, nasıldı, kimdi anlatılmaz. Ancak bir kaç gece önce öyle bir rüya gördüm ki bunun kişisel değil sosyal, toplumsal bir mesaj taşıdığını düşünüyorum.
İki yanı derin uçurum olan toprak bir yolda yokuş yukarı tırmanıyorum, ancak etraf o kadar puslu ve gri ki; yürüdüğüm yoldan etrafa baktığımda sadece fabrikalar, sanayi tesisleri var. Ve o grilikte muhtemelen onların eseri. O yokuşu tırmanmamın nedeni ise daha ironik...
Bugün bir yanı sanayi bir yanı İstanbul'un şirin sayfiye ilçesi olma özelliğini korumaya çalışan yerin sahiline inip ayaklarımı denize sokmak...
-burada uzun bir ara verip yutkunmak, düşünmek istiyorum sadece. Yazdıklarım bile o kadar ağır geldi ki bana, di'il yaşamak :(((-
Toprak yolun başına çıktığımda yine aynı grilik, yine fabrikalar...
Ne gökyüzü, ne deniz, ben nerden kıyıya inicem diye düşünürken;
Çooook derin olan uçurumun başında bekleyen deney tüpünü andıran uzun, dar ve yuvarlak bir asansöre binip aşağı inecek, bir kapıdan geçecek ve oradan denize ulaşabilecekmişim.
Gelecekte böyle bir dünyada yaşama ihtimalimizin çok yüksek olduğunu bilebilmek için rüyada görmeye gerek yok bunu elbette ama ben gördüm işte napiyim ;)))
Son dönemde popülerleşen kuantum, melekler falan derken bu döngünün içine girenlerin rüya kartları rüyalarını düzenli olarak yazmaları da şahit olduğum şeyler.
Bazı rüyaların anlamlı olduklarını, iç dünyamızı yansıttıklarını, anlayabilene mesajları olduğunu kabul ediyorum, inanıyorum. Peygamberler, ermişler, evliyaların rüyalarının onlara yol gösterici olduğunu menkıbelerden, hikayelerden biliyoruz. Ancak rüyaların bize bir şeyler anlatması için ermiş, derviş olmaya gerek yok sadece kendi iç sesini dinleyebilmek, onun farkında olmak ve kendini ona bırakmak gerektiğini düşünüyorum.
Rüyaların sembolleri üzerine bilimsel araştırmalar yapan, onun deyimiyle aynı kollektif kültüre ait olduğumuz, ortak dili konuşup aynı tarifleri yaptığımız bu sebeple kendimi ona ve yazdıklarına çok yakın hissettiğim Carl.G. Jung bu alanda okunması gereken önemli eserlere sahip.
Ben de "kod adı Berber"in Jung'la aramızdaki ortak dili keşfettiğinde önerdiği "İnsanlar ve Sembolleri"ni okuyunca rüyaları daha iyi anlamaya ve gerçekten anlayana mesajlar taşıdığını gördüm. Tabi ki bir kitap okumakla "hah tamam, bu budur, bunu demek istiyo" denmiyo. Rüyalarınızı takip etmeniz, parçaları birleştirip mesajı sizin çözmeniz gerekiyor.
Bazen gördüğünüz rüyalar o kaaaadar uzun zaman sonra gerçekle aynı çizgide buluşuyor ki; karşınıza başka bir uyaranın çıkıp -bir nevi başınıza saksı düşmesi- sizi durdurup;
"Baaaak, gördün mü?"
demesi gerekiyor.
Geçenlerde benim karşıma çıkıp dedi de :)))
"Valla gördüm!!!"
Yalnız rüyalar özeldir, neydi, nasıldı, kimdi anlatılmaz. Ancak bir kaç gece önce öyle bir rüya gördüm ki bunun kişisel değil sosyal, toplumsal bir mesaj taşıdığını düşünüyorum.
İki yanı derin uçurum olan toprak bir yolda yokuş yukarı tırmanıyorum, ancak etraf o kadar puslu ve gri ki; yürüdüğüm yoldan etrafa baktığımda sadece fabrikalar, sanayi tesisleri var. Ve o grilikte muhtemelen onların eseri. O yokuşu tırmanmamın nedeni ise daha ironik...
Bugün bir yanı sanayi bir yanı İstanbul'un şirin sayfiye ilçesi olma özelliğini korumaya çalışan yerin sahiline inip ayaklarımı denize sokmak...
-burada uzun bir ara verip yutkunmak, düşünmek istiyorum sadece. Yazdıklarım bile o kadar ağır geldi ki bana, di'il yaşamak :(((-
Toprak yolun başına çıktığımda yine aynı grilik, yine fabrikalar...
Ne gökyüzü, ne deniz, ben nerden kıyıya inicem diye düşünürken;
Çooook derin olan uçurumun başında bekleyen deney tüpünü andıran uzun, dar ve yuvarlak bir asansöre binip aşağı inecek, bir kapıdan geçecek ve oradan denize ulaşabilecekmişim.
Gelecekte böyle bir dünyada yaşama ihtimalimizin çok yüksek olduğunu bilebilmek için rüyada görmeye gerek yok bunu elbette ama ben gördüm işte napiyim ;)))
Gökyüzü Yeri Karıştırıyor
Bir süredir ilgiyle takip ettiğim Dinçer Güner'in astroloji blogunda bugün yayınladığı Mars'ın Aslan burcuna girmesi hakkındaki yazısının daha ilk günden tutması korkuttu beni.
şöyle diyor;
- Aslan Merkezde olmayı simgeler; Mars’ın aslan burcunda ilerlemesi, Merkezde olan kişiler, Merkezde olan şehirler (Başkentler) ile ilgili stres, mücadele, gerginlik, patlama gibi gelişmelere işaret edebilir.
Peki bu sabah n'oldu?
Ankara'da şiddetli patlama
Yazının tamamına okumak isterseniz eğer;
http://solarlunarx.blogspot.com/2011/09/mars-11-kasma-kadar-aslan-burcunda.html
şöyle diyor;
- Aslan Merkezde olmayı simgeler; Mars’ın aslan burcunda ilerlemesi, Merkezde olan kişiler, Merkezde olan şehirler (Başkentler) ile ilgili stres, mücadele, gerginlik, patlama gibi gelişmelere işaret edebilir.
Peki bu sabah n'oldu?
Ankara'da şiddetli patlama
Yazının tamamına okumak isterseniz eğer;
http://solarlunarx.blogspot.com/2011/09/mars-11-kasma-kadar-aslan-burcunda.html
Pazartesi, Eylül 19, 2011
Boğaz Seyri
Resimlere bakın sadece...
Ne anlatsam ne yazsam içi boş kalacak gibi geliyor,
Keyif aldığım şeyleri sözlerle anlatmaya çalışmak yetersizlik duygusu yaratıyor bende...
Bu yüzden,
Baktığımı, gördüğümü, fotoğrafladığıma bakın...
Hissettikleriniz sizin olsun, benim yazdıklarım di'il...
Hayal Şatosu Ora'da
Disney'in masal şatosu Esenler Otogar yolunda ilerlerken karşınıza çıkarsa bugünlerde şaşırmayın...
Bayrampaşa'daki Bauhaus'un ön tarafındaki geniş araziye ORA adında bir yer yapıldı. Bir "yer" diyorum çünkü alışveriş merkezi desem di'il, otel desem di'il, fuar merkezi desem di'il, arena desem di'il, oyun parkı desem di'il.
Ama hepsi :)))
Açılışını sabırsızlıkla bekliyorum bu kadar çok şeyin bu kadar yakınımda olması çok hoş olucak gibi.
Hızla giden arabadan çektiğim resimden Paris Eurodisney'in tasarımcılarından Valerio Mazzali'nin yaptığı şato beni heyecanlandırıyor itiraf ediyim.
Disney On Ice Kahramanlar ve Prensesler gösterisi de Ora'nın ilk sınavı olacak.
Ora hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyorsanız eğer
http://www.ora.com.tr/
Disney On Ice - Kahramanlar ve Prensesler'e gitmek istiyorsanız eğer
http://web03.biletix.com/etkinlik/MTDO1/ISTANBUL/tr
Cuma, Eylül 16, 2011
Eau De...
Parfume yada toilette...
Hangisi alınmalı, nerde ne zaman kullanmalı???
Kolay kolay parfüm değiştirmeyen, zor bağlanan bir insan olarak geçenlerde tanıştığım Armani Code'la beraberim bi haftadır.
Benim ilk kullandığım eau de parfümüydü ancak verdiğim siparişi yurtdışından getiren ablam eau de toilette almış. -muhtemelen ben de alıyor olsaydım, farketmezdim-
Sıkıyorum parfümü bi süre sonra yok, koku yok; halbuki ilk sıktığım öyle miydi buram buram parfüm kokuyordu. İnceleyince şişeleri fark ortaya çıktı ;))
Ben de vesileyle toilette ve parfümü inceleyelim istedim :)))
Eau de toilette'in bire bir karşılığı tuvalet suyu demek. Zamanında tuvalet, temizlik adabını bilmeyen fransızların pis kokularını örtmek için insanlığa yaptıkları bir hizmet olarak tarif edildiği gibi; şık gece elbiselerine de tuvalet denmesi sebebiyle bu elbiseye sıkılan koku gibi de düşünülebilir.
Eau de parfum ise, parfüm suyu. Parfümün sulandırılmış hali gibi bir şey oluyor bu durumda.
Teknik özelliklerine baktığımızdaysa;
Parfüm; kokunun en güçlü ve konsantre hali. Sürüldükten sonra 6 saat süreyle varlığını hissedersiniz. Esansın oranı %20 ila 50 arasında değişir. Esans oranı arttıkça kalıcılık artıp, fiyatı pahalanır. Kokunun en pahalı halidir.
Eau de parfüm; daha hafif kokulu ve makul fiyatlı olanıdır. 3-5 saat boyunca etkinliğini sürdürür. Alkollü suda %10-15 oranında parfüm içerir. Yani parfüm suyu...
Eau de toilette; eau de parfümün biraz daha sulandırılmış, daha uygun fiyatlısı olup etkisi 2-4 saat arasıdır. Alkollü suda parfüm oranı %3-8 arasıdır. Yani parfümünün suyunun suyu...
Eau de cologne; toilette biraz daha su katılmış, konsantresi en düşük üründür. Alkollü suda % 3 oranında parfüm içerir. En fazla 2 saat etkisi sürer. Buna da suya parfüm damlatılmışdiyebiliriz...
Parfüm sürüldüğü zaman içinde bulunan su ve alkol vücut ısısıyla buharlaşır, dağılır ve uçar. Geriye kalan parfüm ise uzun saatler boyunca vücuttan etrafa yayılmaya devam eder. Buharlaşma hızı ve kokunun gücü parfümün nota sınıflandırılmasını kısmen belirler.
Her parfüm üst nota, orta nota , alt nota olarak adlandırılır.
1. ÜST NOTA : Parfüm sürüldükten hemen sonra hissedilen kokudur.
2. ORTA NOTA : Kalp nota olarak adlandırılır. Çok belirgin olmayan kokulardır.
3. ALT NOTA : Üst notanın tamamen ortadan kalkması ile ortaya çıkan kokunun asıl karakteristik kokusudur.
Parfüm kalıcı olması ve derin olması alt notasına bağlı.
Eau de parfüm biraz daha yoğun ve kalıcı bir kokuya sahip olduğu için gün içerisinde sıklıkla tekrarlamanıza gerek olmayan bir tür ama aynı zamanda yaz aylarında aşırı sıcaklarda günün ilerleyen saatlerinde tazeliğini kaybedebileceğinden sıcak yaz günlerinde eau de toilette kullanmak ve tazelemek iyi bir fikir gibi.
Benim notalarıma gelince;
Biri...
Üst notaları:Şakayık,ananas,pembe biber,çin tarçını,şeftali,yasemin,mango.
Orta notaları:Şakayık,misk,beyaz çay,nar,çam cinsi,yasemin,gül.
Son notaları:Maun ahşap,sandal ağacı,tonka fasulyesi,misk,tütün.
Diğeri...
Üst notalarda portakal, zencefil, armut şerbeti, arap yasemini;
Orta notalarda portakal çiçeği, yabani yasemin, lavanta, bal;
Son notalarda ise değerli ağaç karışımı ve vanilya
Hangisi alınmalı, nerde ne zaman kullanmalı???
Kolay kolay parfüm değiştirmeyen, zor bağlanan bir insan olarak geçenlerde tanıştığım Armani Code'la beraberim bi haftadır.
Benim ilk kullandığım eau de parfümüydü ancak verdiğim siparişi yurtdışından getiren ablam eau de toilette almış. -muhtemelen ben de alıyor olsaydım, farketmezdim-
Sıkıyorum parfümü bi süre sonra yok, koku yok; halbuki ilk sıktığım öyle miydi buram buram parfüm kokuyordu. İnceleyince şişeleri fark ortaya çıktı ;))
Ben de vesileyle toilette ve parfümü inceleyelim istedim :)))
Eau de toilette'in bire bir karşılığı tuvalet suyu demek. Zamanında tuvalet, temizlik adabını bilmeyen fransızların pis kokularını örtmek için insanlığa yaptıkları bir hizmet olarak tarif edildiği gibi; şık gece elbiselerine de tuvalet denmesi sebebiyle bu elbiseye sıkılan koku gibi de düşünülebilir.
Eau de parfum ise, parfüm suyu. Parfümün sulandırılmış hali gibi bir şey oluyor bu durumda.
Teknik özelliklerine baktığımızdaysa;
Parfüm; kokunun en güçlü ve konsantre hali. Sürüldükten sonra 6 saat süreyle varlığını hissedersiniz. Esansın oranı %20 ila 50 arasında değişir. Esans oranı arttıkça kalıcılık artıp, fiyatı pahalanır. Kokunun en pahalı halidir.
Eau de parfüm; daha hafif kokulu ve makul fiyatlı olanıdır. 3-5 saat boyunca etkinliğini sürdürür. Alkollü suda %10-15 oranında parfüm içerir. Yani parfüm suyu...
Eau de toilette; eau de parfümün biraz daha sulandırılmış, daha uygun fiyatlısı olup etkisi 2-4 saat arasıdır. Alkollü suda parfüm oranı %3-8 arasıdır. Yani parfümünün suyunun suyu...
Eau de cologne; toilette biraz daha su katılmış, konsantresi en düşük üründür. Alkollü suda % 3 oranında parfüm içerir. En fazla 2 saat etkisi sürer. Buna da suya parfüm damlatılmışdiyebiliriz...
Parfüm sürüldüğü zaman içinde bulunan su ve alkol vücut ısısıyla buharlaşır, dağılır ve uçar. Geriye kalan parfüm ise uzun saatler boyunca vücuttan etrafa yayılmaya devam eder. Buharlaşma hızı ve kokunun gücü parfümün nota sınıflandırılmasını kısmen belirler.
Her parfüm üst nota, orta nota , alt nota olarak adlandırılır.
1. ÜST NOTA : Parfüm sürüldükten hemen sonra hissedilen kokudur.
2. ORTA NOTA : Kalp nota olarak adlandırılır. Çok belirgin olmayan kokulardır.
3. ALT NOTA : Üst notanın tamamen ortadan kalkması ile ortaya çıkan kokunun asıl karakteristik kokusudur.
Parfüm kalıcı olması ve derin olması alt notasına bağlı.
Eau de parfüm biraz daha yoğun ve kalıcı bir kokuya sahip olduğu için gün içerisinde sıklıkla tekrarlamanıza gerek olmayan bir tür ama aynı zamanda yaz aylarında aşırı sıcaklarda günün ilerleyen saatlerinde tazeliğini kaybedebileceğinden sıcak yaz günlerinde eau de toilette kullanmak ve tazelemek iyi bir fikir gibi.
Benim notalarıma gelince;
Biri...
Üst notaları:Şakayık,ananas,pembe biber,çin tarçını,şeftali,yasemin,mango.
Orta notaları:Şakayık,misk,beyaz çay,nar,çam cinsi,yasemin,gül.
Son notaları:Maun ahşap,sandal ağacı,tonka fasulyesi,misk,tütün.
Diğeri...
Üst notalarda portakal, zencefil, armut şerbeti, arap yasemini;
Orta notalarda portakal çiçeği, yabani yasemin, lavanta, bal;
Son notalarda ise değerli ağaç karışımı ve vanilya
FNO Notları
İlk FNO deneyimim olduğu için önceki yıllarla ne yazık ki kıyaslama imkanım yok. Ancak daha önce okuduklarımdan ve edindiğim izlenimlerden geçen yıllara göre daha sönük -ciro bakımından- geçmiş olabileceğini düşünüyorum.
Nişantaşı'nda parti havası City's, Abdi İpekçi ve Atiye Sokak'ta hissedebiliyordu. O da, alışveriş yapanlardan değil elinde tepsi içki ve aperatif servisi yapan mankenlerden dolayıydı.
Mağazaların içi olabildiğince sakin sokaklar ve koridorlar şenlikliydi.
Nine West'te kasa görevlisinin telefon eden patronuna verdiği rapor durumu gayet iyi anlatıyordu aslında. "indirimdekilerde satış güzel ama yeni sezondan bi şey yok"
Eee tabi yeni sezondan ikinci ürünü alırsan %30 indirim var, ne anladım ben o işten???
Biz artık kuponla yaşayan bir millet olarak kesmez bizi bu indirimler, keeeesmeeez :)))
En özel parti Louis Vitton'daydı. Listede adın yoksa kapının önünden bile geçemiyodun. Tiffany'nin önündeki sokak partisi halka daha yakındı.
Civardaki kafelerde ayakta beklemek için bile yer yoktu.
Foto muhabirler, kameramanlar eller tetikte
Her şeyi bi tarafa bırak, etrafta dolaşan iddialı -iddialı hafif kalıyo ama- giyim ve makyajlı insanları seyretmek bile çok eğlenceliydi.
FNO'da ne giydim köşesinde fotoğraf çektirmek de FNO hatırası olarak yerini aldı. Brandroom'un önündeki genç kız grubu sayemde farkettikleri standda şekilen şekilde girdi.
Böyle bir günde o trafikte arabayla o yola girmeye cesaret edenleri takdir ettim...
Gecenin sponsorlarından World'un yürüyen lambaları geceye ışık saçtı
Unicef'in yıldızları da Nişantaşı'na serpiştirilmiş, geceye farklı bir renk kattılar
Temizlik işçilerini de unutmamak lazım. Gece boyunca ellerinde süpürge sürekli karşımıza çıkıp durdular.
Nişantaşı'nda parti havası City's, Abdi İpekçi ve Atiye Sokak'ta hissedebiliyordu. O da, alışveriş yapanlardan değil elinde tepsi içki ve aperatif servisi yapan mankenlerden dolayıydı.
Mağazaların içi olabildiğince sakin sokaklar ve koridorlar şenlikliydi.
Nine West'te kasa görevlisinin telefon eden patronuna verdiği rapor durumu gayet iyi anlatıyordu aslında. "indirimdekilerde satış güzel ama yeni sezondan bi şey yok"
Eee tabi yeni sezondan ikinci ürünü alırsan %30 indirim var, ne anladım ben o işten???
Biz artık kuponla yaşayan bir millet olarak kesmez bizi bu indirimler, keeeesmeeez :)))
En özel parti Louis Vitton'daydı. Listede adın yoksa kapının önünden bile geçemiyodun. Tiffany'nin önündeki sokak partisi halka daha yakındı.
Civardaki kafelerde ayakta beklemek için bile yer yoktu.
Foto muhabirler, kameramanlar eller tetikte
Her şeyi bi tarafa bırak, etrafta dolaşan iddialı -iddialı hafif kalıyo ama- giyim ve makyajlı insanları seyretmek bile çok eğlenceliydi.
FNO'da ne giydim köşesinde fotoğraf çektirmek de FNO hatırası olarak yerini aldı. Brandroom'un önündeki genç kız grubu sayemde farkettikleri standda şekilen şekilde girdi.
Böyle bir günde o trafikte arabayla o yola girmeye cesaret edenleri takdir ettim...
Gecenin sponsorlarından World'un yürüyen lambaları geceye ışık saçtı
Unicef'in yıldızları da Nişantaşı'na serpiştirilmiş, geceye farklı bir renk kattılar
Temizlik işçilerini de unutmamak lazım. Gece boyunca ellerinde süpürge sürekli karşımıza çıkıp durdular.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)