Ancak bedenim İstanbul'da ruhum oradayken acı verici oluyor :((
Palakcur, Koçbaş ve Hüser yaylalarıyla devam ettik gezmelerimize. Ama Karadeniz'in vazdeçilmezi yağmur eşliğinde.
Biraz sulu ve soğuk bir tırmanış olmasına rağmen ekibimizin ve yayla insanlarının samimiyeti ve sıcaklığıyla çok keyifli bir hale geliyordu.
Karşılaştığımız yaşlı amca geceyi onlarla geçirmemiz için o kadar ısrar etti ki; içimiz burkuldu isteğini yerine getiremeyince. Hep birlikte resim çektirdikten sonra erkekleri fotoğraf karesinden çıkartıp sadece biz kızlarla da ayrıca bir fotoğraf istedi. İlk fırsatta bu fotoğraflardan bastırıp ona göndermeyi planlıyoruz.
Yayladaki rengarenk çiçekler büyülüyor insanı. Her biri ayrı bir kokuda ayrı bir renkte...
Bu güzel çiçekleri toplayan Şener'i ve yaylaları unutmak ne mümkün?
Her taşın altından çıkan sular bazen bir tahta, bazen de kamış saplı bir bitkiyle pratik bir çeşmeye dönüştürülüyor. Doğadan geldiği gibi akan suyun altına elinizi koyup kana kana su içmek, nasıl bir zevktir Allahım...
Minik buzağılara elinizi uzattığınızda meme zannedip parmaklarınızı emmeye başlıyorlar. Gülay'ın parmakları da bu durumdan nasibini aldı tabiki :))
3 yorum:
Bakmaya ,okumaya doyamadım çokk güzellllll.....DİLEK
Resimlere bakmak ve senin yorumlarını okumak, sabah sabah çok iyi geldi..şu an nasılda orda olmak istedim :)
Hamdiye
Senin için akyaka resimleri koydum ama bloğa :))
Yorum Gönder