Cumartesi, Haziran 07, 2008

İyi Bir Hayat

Dün şirketimin düzenlediği kişisel gelişim seminerinde Ender Saraç'ı dinledim. Kitaplarını beğenerek okuduğum bedenle ruhunun kainatla uyumunu çok güzel ilişkilendiren bir insan.

Seminerdeki ilk cümleleri de bunu gösteriyordu zaten.

"Bu dünyada var olmanızın bir tesadüf olduğunu düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz. Her ruh bu boyuttaki tekamülünü tamamlamak için bedenlenmiştir. Ve o bedene nasıl isterseniz öyle davranırsınız. Sonuçta hepimiz recycle olacağız."

Aynen bu kelimeyi kullandı. Yabancı bir kelimeyle söylendiğinde bize ait değilmiş gibi geliyor.

Kitaplarında yazanlardan çok farklı bir şey anlatmadı aslında ama dinlemek keyifliydi. Önce önemli notlar; yurtdışında yeni katıldığı toplantılarda bel çevresi ölçüsünün değiştiğini söyledi.

Bel çevresi erkeklerde 94, kadınlarda 88'i geçtiğinde tehlike çanları çalmaya başlıyor. Ne yapın edin kendinize özen gösterin yağları atın vücudunuzdan kası suyu değil diye de uyardı.

En iyi enerji içeceği sade kahveymiş.

Cola, ıce tea önermediği içecekler. En iyisi maden suyu.

Vişne çok iyi bir antioksidan. İngilizcede sonu berry ile biten tüm meyveler strawberry, blackberry, raspberry-mor meyveler- en ideal reçeller. Ancak bunlarda da şeker yerine elma suyuyla tatlandırılmış olması daha uygunmuş. Bu elma suyuyla tatlandırmadan bir kaç yerde daha bahsetti bu konuyu araştıracağım. Çünkü bir meyve suyu firmasının çıkardığı ıce tea'de tatlandırıcı değil elma suyu varmış. Israrla marka vermedi ama ben bulurum :) Daha sağlıklıymış.

Dil temizliği üzerinde özellikle durdu. Bütün gece vücut çalışıp toksinleri biriktiriyor ve sabah biz de atıyoruz. Bu toksinler sindirim sisteminin başında ve sonunda toplanıyor. Sonunu anlatmama gerek yok her bünye dopal olarak bu kısmını hallediyor. Ancak sindirim sisteminin ilk noktası olan ağızda ve dilde birikenleri bir şey yiyip içmeden temizlemezsek vücuda geri dönüyormuş. İlk işim bir dil temizleyicisi almak olacak. Çünkü çok mantıklı geldi.

Hepimiz sabah kahvaltılarını simit, poğaça, peynir, ekmekle yapıyoruz. Hepsi mayalı ürünler ve ilerleyen zamanla birlikte sorunlara yol açıyormuş. Lor, çökelek gibi peynirleri, yeşil biber, zeytini öneriyor. Ve tabi mor reçelleri. 3-4 gün böyle 3-4 günde müsli gibi ürünlerle tahıllı bir kahvaltı.

Atıştırmak için her gün 3-4 tane ceviz yada 10 tane fındık yada antep fıstığı yada kaju fıstık. Ama hepsini birden değil :)

Akşam atıştırmaları için de sarı leblebi, kuru meyve kuru erik gibi mor şeyler.

Öğlenleri beyaz protein, tavuk-balık.

Akşamları haftada 2 gün bakliyat, 5 gün de sebze öneriyor. Kırmızı ete ayda sadece 3 kez izin var.

Aslında benim sırrım da böylece ortaya çıkıyor. Kırmızı eti sevmem, tavuk balığı derileriyle yağlı yerleriyle asla yemem. Sebze severim. Abur cubur da yerim ama bir iki parça çikolata, bir küçük dilim tatlı bana yeter de artar bile.

Aslında tüm yaşamı çok güzel özetliyor. İnsan bir bigisayar doğduğunda kusursuz bir programla yüklü. Zamanla iç ve dış etkenlerle kötü alışkanlıklar, kötü beslenmeyle bir takım virüsler bulaşıyor. Nasıl ki virüsler bulaştıkça bilgisayar sorunlar çıkarmaya, takılıp kalmaya başlıyorsa aynen bize de öyle oluyor.

Buğdaylar rüzgarda öyle güzel dalgalanıyor ki, oysa biz direniyoruz herşeye direnirken de kırılıyoruz
Ne yapmak lazım? Önce iyi bir antivirüs programı yüklemek gerekiyor, kendimizi yeniden programlayarak bu yönde sistemi çalıştırmalıyız.

İyi bir antivirüs=detoks.

Öyle özel kamplara falan giderek yeşil sular içerek olması da şart değil. Zararlı şeyleri çıkarın hayatınızdan sigara, alkol, kırmızı et, un liste uzar gider. 40 gün devam edin.

Ama aynı zamanda ruha da detoks yapmak lazım. Çünkü o da zamanla kirleniyor. Kuşlara su verin, ihtiyacı olanlara maddi manevi yardımda bulunun, çocukları sevindirin.

Beğendiğim bir yorumu da bu dünyada paraya odaklanmışız ama recycle olduktan sonra iyilikleriniz sizin servetiniz olacak. Üstelik bunun için paraya ihyiyacımız bile yok. Ne en iyi üniversiteyi bitirmiş olmak, ne prezantabl olmak, ne iyi bir işin olmasına gerek yok. Sevgimizi, desteğimizi vermek yeter.

Bana iyi geldi bu seminer. Zaten son bir haftadır hayatımda ilginç deneyimler, tesadüfler, etkileşimler, enerjiler yaşıyorum. Bunun da böyle bir döneme gelmesi tesadüf olmasa gerek diye düşünüyorum. Bu süreçte yeniden yazmaya başladım. -blogumu kastetmiyorum- Defterime renkli kalemlerimle -yeni kalemler aldım- yeşil şükrettiklerim, pembe gördüğüm rüyalar, mor olmasını istediklerim için.

İlk günlerde farkettim ki bilgisayarda yaza yaza el yazısından uzaklaşmışım. Oysaki akıldan geçenler harfleri çizerek yazıya dönüştüğünde daha çok şey ifade ediyor. Tuşlara dokunan parmaklar birbiri ardına aynı hareketleri yapıyor hangi harfe bastığının önemi yok hepsi düz birbirinin aynı tuşlar. İşte o gün karar verdim, renkli kalemlerimle sakin sakin güzel güzel yazmaya. Hemen uyum sağladık birbirimize. Artık mutluyum. Şimdi kalemlerim de çantamda geziyor. İşte de evde de rengarenk ve güzel yazıyorum.

Siz de bugün bir karar verin. Bir şeyleri hayatınızdan çıkarıp yerine iyi güzel şeyleri koyun. Bu bir yiyecek de olur, bir alışkanlık da, bir duyguda, birisi de. Bir liste yapın bir tarafa hayatınızdan çıkarmak istediklerinizi, diğer yana da eklemek istediklerinizi yazın. Sonra gerçeğe dönüştürdüğünüz her ekleme çıkarmanın üstünü çizin.

Yazmak, yapmak istediklerimizde ne kadar kararlı olduğumuzun kendi kendimize ispatı aslında. Zaten kişi kendinin kurdu değil midir? Kurda kararlılığımızı göstermek lazım. Bu ekleme çıkarma fikri şimdi yazarken aklıma geldi. -Boşuna demiyorum ben yazarken kendimi keşfediyorum diye :)- Ben de uygulayacağım. Hele bi listeyi oluşturayım bakiyim, paylaşılacak gibiyse buraya da yazarım yoksa üzgünüm. Herkesin listesi kendine. Ama paylaşmak isterseniz sayfalarım herkese açık.

İşte yeni bir yol önümde

3 yorum:

Aymen dedi ki...

güzel bilgiler yalnız hepsini uygulamak ne mümkün:)

sofi dedi ki...

Yoncacım, eline sağlık çok güzel bir yazı olmuş ama ben renkli kalemlerine takıldım evet elle yazmanın yeri bambaşka, yemek tariflerini derlediğim bir defterim var birde tv seyrederken yada pc. den not aldığım defterim ve yalnızca kendime ait günlüğüm, böylece hala yazabiliyorum, o tadı alıyorum, kocaman sevgiler...

Dört Yapraklı Yonca dedi ki...

Merhaba Aymen, baktım ki sen de bir kova'ymışsın hemen ekledim Biz Kova'lara :)

Ben zaten kırtasiye düşkünüyüm Sofi. Farklı kalemler farklı defterler yazma arzumu arttırıyor :)