Salı, Mart 16, 2010

Yüreğine Sor


Bu resmin birazdan yazacaklarımla hiç alakası yok ama bazı arkadaşlara nispet olsun diye sinema öncesi keyfimizin ispatıdır :)))

Yüreğine Sor...

Memleketimizin havası, suyu, manzarası çektiğinden taraflıyımdır belki diycem ama Dilek'in "tam sana göre mutlaka gitmelisin" önerisini objektif bir kriter olarak değerlendirebiliriz.

Yaylaları çok özlemişim; dağlara çöken sisi, gürültüyle akan derelerin sesini, karadeniz'in yeşilini, gece uluyan çakalların sesini...

bu da özlenir mi demeyin insan bazen öyle garip şeyleri özlüyor ki;

Aslında hayatımda ilk defa çakalların sesini duyduğum günü hatırlıyorum da; özlemle anılacak bir şey değil.

Küçük bir çocukken Rize'ye ilk gittiğimizde bir gece sular kesildi, yemekte de balık vardı. Yemekten sonra ellerimizi yıkamak için annemin dedesi Sali Usta'nın (salih'e öyle derler) yolun karşısındaki çeşmesine gitmemiz gerekiyordu ve yatsı ezanının okunduğu o saatlerde uluyan çakalın sesinden nasıl korktuğumu, ağladığımı ve bırak elimi yıkamayı kapının yakınına bile gidemediğimi bugün gülerek anlatıyorum.

Neyse, filmde çok iyi oyuncular iyi bir hikayeyle ve harika görüntülerle beni büyülediler. Uzun süredir ilk defa bir türk filmini bu kadar çok beğendim.

Filme ilişkin yorumlarıma gelince;

Fantezi dünyamıza, bir sis fantezisi katarak ufkunuzu genişletebilir,

Replikler uzadıkça şive bozuluyor, belki de bu sebeple genelde kısa cümleler kullanılmış

Ateş böceklerinin dansı, deremenin kenarı, Moskof'un gelişi, hacı süleyman'ın göğsü üzerinde haç işareti yaparken kelime-i şehadet getirmesi, teneşir tahtası ve maşrapası,

Final budur dediğiniz yerden sonra, Şevval Sam'ın iğreti şivesiyle hikayeyi bağlaması dişlek bir kadının okumaya başladığı türkü büyüyü bozsa da yaşadığınız saatlerin hatrına görmezden geliyorsunuz

Hiç yorum yok: