Çarşamba, Kasım 23, 2005

24 Kasım

Herkesin hayatının bir döneminde mutlaka kendisinde özel bir iz bırakmış öğretmenleri olmuştur. Belki çok sevdiği, belki de mutlu anılarla hatırlamadığı ama mutlaka bir izi olan...

Bugün ben de küçük yada büyük hayatımda izleri olanları yazmak istedim. Kimbilir belki farklı şehirlerde farklı zamanlarda aynı insanlar geçmiştir hayatımızdan.

Fatih Kız Lisesi’ndeki türkçe öğretmenim Cihat İnan. Konusunun sadece kendisi olduğu bir yazı yazabileceğim kadar özel bir insandı. Aynı zamanda benim onu tanımamdan yıllar önce şimdi hakim olan kuzenimin de öğretmeni olması; farklı zamanlarda aynı insanların hayatımıza girmesinin hoş bir kanıtı.

En yeteneksiz olduğum derslerden biri resim olmasına rağmen öğretmenimiz Selma İzmirlioğlu zarafeti ve başlı başına kişiliğiyle asla unutmayacaklarımdan biridir.

Matematiği hiç sevmesem de babacan tavırları ve bıyıklarıyla kendisini çok sevdiğim Niyazi Özmen.

Güler Yücel; unutmak mümkün değil. Türkiye haritası çizmeyi hepimize öğretmesi -hala bakmadan Türkiye haritası çizebiliyorum-;disiplini ve derslerde bacaklar bitişik, eller dizlerin üzerinde, sırt dimdik oturma zorunluluğumuz... 2 metreyi aşan boyu, tarih kitaplarında yazmayan ilginç olayları anlatması, o dönemlerde master yapması, jest ve mimikleri ve inanılmaz zor sınavları ile tarih öğretmeni Ercan Aköz. Sadece bir sene dersime giren tam bir İstanbul beyefendisi edebiyat öğretmeni Hilmi Serim. Okulun disiplin kurulu üyesi, sürekli kızgın ve kırmızı bir suratla gözlerini kocaman açarak dolaşan ve bağıran herkesin korkulu rüyası müdür yardımcısı ve sanat tarihi öğretmeni Sevil Balaban. Ta ki dersime girene kadar ben de kendisinden korkar ve hoşlanmazdım. Ancak tanıdıkça çok sevdiklerim arasına giren ve neden böylesine kızgın ve sinirli olduğunu anladığım bir insan. (Bir kız lisesinde yönetici olmak gerçekten zor)

Okulun tek müzik öğretmeni Sadi Korkmaz kemanıyla gelirdi derslere. Felsefe, mantık, psikoloji ve sosyoloji derslerimizin tek hocası Ayşe Ağazat. Sapsarı saçları, renkli gözleri ve biraz soğuk tavrıyla öğrencilerine uzak gelse de; ben sıcak ve samimi yönünü görebilecek kadar sevgi ve saygı dolu bir ilişki kurmayı başarmıştım kendisiyle.

Kendilerini emekli olduktan sonra tanıdığım hiç öğretmenim olmamış iki özel insan Recai ve Gülder Özer. Çocukları taparcasına seven gerçekten karıncayı incitmekten korkarcasına konuşan, hareket eden mükemmel insanlar. Son bir kaç senedir kendilerini ihmal ettiğim; ama bu yazıyı yazarken ara verip, seslerini duyup çok mutlu olduklarım.

Umarım bu yazımı okuduktan sonra siz de ihmal ettiklerinize ulaşmayı denersiniz. Eminim sizin kadar, belki de sizden çok mutlu olurlar.