Bir kaç ay önce Sabah gazetesinin kitap ekinde tanıtılan 3-5 kitabı (2'si psikolojiyle ilgili) bi gazla aldım...
Evet aldım ama okumaya başladıktan sonra gazım kaçtı...
Kod adı Berber'e söylediğimde kitapları, o da pek hazzetmeyeceğimi söyleyince biraz soğumuş olabilirim tabi...
Yani döne döne aynı şeyleri tekrar tekrar anlatması sıksa gerek beni...
Neyse kitaptan ilginç notları paylaşıyim de, etrafa bi faydam olsun di'mi ama ;))
"Braudel gibi uygarlık tarihçilerine göre Türklerin kendine özgü uygarlığı yok. Türklerin asıl rolleri "uygarlıklar arasında aracı olmak"
Türkler olmasaydı uygarlıklar arasında etkileşim olmazdı, uygarlık tarihi olmazdı.
"Darısı başımıza" şamanlıktaki saçı töreninden gelmekte.
"Nefs" kelimesi ingilizcedeki "self" kelimesine karşılıktır.
Türk grup davranışlarının özelliklerinden biri hiç bir toplulukta görülmeyecek düzeyde geniş bir dinsel hoşgörüye sahip olmasının yanısıra ırkçılıktan uzaklığıdır. Türkler tarihlerinin hiç bir döneminde böyle bir dava gütme ihtiyacına girmemiştir.
Türklerin psikolojisinin bir diğer özelliği, "asla kimliklerine, dillerine düşkün olmamaları" Türkler gittikleri yerde geldikleri yeri yaşar göç ederken bavulları dışında her şeyi bırakır.
Türklerin göçebelikle yerleşiklik arasında kararsızlığı yaz-kış farklı coğrafyalara taşınıp durmalarının bir göstergesi (yazlıkçı kültürümüzün nerden geldiği belli)
"Haytalık etmek"; büyük ihtimalle Şarkikarağaç'ta güzleyip Antalya'da kışlayan Hayta aşiretinin Orta Asya'daki göçebelik özelliklerini aynen muhafaza etmesine yapılan göndermeden kaynaklanmıştır.
200 yıl öncesinde topluluğumuzun çok büyük bir kısmı en azından yaşam tarzı açısından Yörük yada Türkmen'di. Çoğumuzun beş nesil önceki dedesi büyük olasılıkla göçebeydi.
Göçebe Türkler yeni kurulan çadıra "gerdek" diyorlardı. Gerdek yeni evlilerin, çadır karı koca ve evlenmemiş çocukların yuvasıdır.
Gerdeğe girmek deyimi çadır odaklılığın sonucudur.
Lök gibi oturdu, beserek gibi adam, maya gibi kız deyimleri göçebelerin deveciliğinden kalma
Psikolojide "kayıp" dendiğinde, duygusal enerji yatırdığımız herhangi bir varlığın (sevdiğimiz, evimiz, şehir, eşya vb.) bundan böyle kendisine duygusal enerji yatırılamayacak hale gelmesidir.
Göçebeyiz, göç edenin halinden anlarız, Yahudilere kol kanat gerişimiz hep bundandır
Göçebeyiz, yaşanan yerle iğreti bir ilişki kurar uzun vadeli düşünmeyiz, bu yüzden düzenli bir imar planı oluşturulamamış sürekli şantiye halinde yap boz mahallelerde yaşıyoruz
Göçebeyiz, yazılı kültür yerine sözlü kültür baskın. Farsça ve Arapça gibi dilleri kullanılmasına rağmen etkisi kalıcı olmamış, işlevsel okuryazarlık oranı düşük kalmış, matbaa kültürüne geçmeden sözlü kültürde kaldık biz.
Bu da benim yorumum; göçebelik kültüründe at neyse bugün de araba biz Türkler için aynı bence. At süren yol verir mi birbirine, en önde en hızlı olmaktır rüzgarla yarışmaktır amaç ve en gösterişli ata sahip olan en kıskanılandır. Biz de bu miras varken kurallara kim uyar?
Ve son olarak "Potlaç Kültürü" gösteriş ve şatafat düşkünlüğü, biz Türklerin ruhunda var"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder