Haftasonum sersem sepelek* geçti.
Cumartesi öğleden önce sokaklarda olmak pek yaramadı bana. Bütün gün ayakta kalabilme savaşı verdim desem yalan olmaz. Çünkü 1 saat yatıp, 1 saat ayakta kalabilmek için yeterli gücü toplayabiliyordum ancak. Ne soğuk duş, ne buzlu limonata hiç bir şey direncimi yükseltemedi. Başımda koca bir ağırlık var gibiydi. Neyseki akşam saatlerinde –kimbilir belki de havanın yakıcı etkisi azalınca- kendime gelmeye başladım.
Akşam yemeğinden sonra da Heidi’nin ilk üç bölümünü büyük bir keyif ve tutkuyla seyrettim. Gözümü kırpmadan oturmuş Heidi’yi seyredip bir yandan da çekirdek yerken kardeşime alay malzemesi olmaktan kurtulamadım.
Pazar sabah 6’da dışarıdan gelen “hırsız var” bağırtısıyla uyandım. Camdan baktığımda gri bir arabaya birisinin hızla binip arabanın son sürat geri geri siteden çıktığını gördüm. Arka sitenin giriş katında oturan birisinin tesadüfen olayı görmesi ve bağırması üzerine hırsızlar işlerini tamamlayamadan kaçtılar. Nolduğunu anlamaya çalışınca, bir süredir otoparkımızda duran gri renkli yabancı plakalı Mercedes’in sağ ön camının kırılmış olduğunu gördüm.
Hırsızlar arabadan ne aldı bilmiyorum ama hepimizin uykusunu çalmışlardı.
Ne evde durmaya, ne dışarı çıkmaya, ne de birşeyler yapmaya ne gücü ne de hevesi olmuyor insanın. Geçen haftasonu yaptıklarımla kıyaslanınca bu hafta sonu çok boş geçti bana göre.
Öğleden sonra televizyon kanallarında gezerken bir aşçı yamağı ve fare’nin olduğu bir animasyon film ilgimi çekti. Ancak kısa bir süre sonra “At cinemas soon” Disney –Pixar yazdı ekranda. Akşamın ilerleyen saatlerinde hikayeyi daha başından izleme fırsatı buldum.
Ünlü bir fransız restoranının mutfağında bulaşık suyuna benzer bir çorbayı eklediği baharatlarla çok lezzetli bir çorbaya dönüştüren fare Remy ile, aynı mutfağın çöp dökücüsü Linguini’nin macerası olduğunu anladık.
Fare Remy, Linguini ile işbirliği yaparak hapsolduğu kavanozdan kurtulma karşılığı ona yardım edecektir. Ancak serbest kalmasıyla kaçması bir olur. Zavallı Linguini’nin onun peşinden koşacak gücü, hırsı bile yoktur. Kovalanmadığını anlayan fare acıyıp Linguini’nin haline; geri döner. İşte hikaye burada başlıyor.
Ratatouille (Ratatuy). 24 Ağustos’ta vizyona girecekmiş. Sanırım uzun bir aradan sonra sinemaya gitmek için bana iyi bir bahane olacak sabırsızlıkla bekliyorum
*Sersem sepelek: Bu sözü ben uydurdum sanıyordum. Çünkü daha önce bir yerde okuduğumu hatırlamıyorum. Ama Türk diline duyduğum saygıdan dolayı manasız bir kelimeyi de kullanmaya gönlüm elvermediği için belki böyle bir kelime vardır diye sepe, sepelek aramaya başladım sözlükte.
Yok.
Sonra sersem’e bakıyim dedim. O da ne sersem sepelek diye bi söz varmış.
(Sersemliği geçmeden, sersem bir biçimde)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder