Salı, Kasım 29, 2005

Oyuncak Müzesi


23 Nisan 2005’te açılan İstanbul Oyuncak Müzesi gerçekten görülmeye değer…

Yazının sonunda yazılması gereken bir cümleyi ben en başında kullandım ama bu müzeyi gezdikten sonra düşündüğüm iki şeyden biri buydu. Diğeri de mutlaka çocuklarla gidin ama bir kez de sadece kendiniz için gidin. Çünkü onların sizin çocukluğunuzdaki veya çok daha eski, yüzyıllar öncesine ait oyuncakları görünce verdikleri tepkileri seyretmek farklı; kendi çocukluk anılarınıza dönmek çok daha farklı bir deneyim. Bu demek oluyor ki, ilk fırsatta ben yine oyuncak müzesine uğrayacağım.

İstanbul Göztepe’de yüksek apartmanların arasında ismi gibi –oyuncak- duran küçük beyaz bir köşkte, çocukluğunuza ve çok daha gerilere giden bir oyun dünyasına dalıyorsunuz.

Yüzlerce parçadan oluşan ve konularına göre özel tasarlanmış odalarda toplam üç katta sergilenen oyuncakları gördükçe; bundan benim de vardı, bunu da teyzemin oyuncakları arasında görmüştüm, aaa bunları da hatırlıyorum, benim tahta kalem kutum hala duruyor gibi yorumlar farkında olmadan ağzınızdan çıkıyor.

Kırmızı duvarları ve tavanlara doğru is görüntüsü vermek için siyah rengin ağırlık kazandığı, itfaiye oyuncaklarının sergilendiği odadaki camekanların birinde yanmış kağıtlardan oluşan bir fon ve üzerinde siyah beyaz çocuk fotoğrafları vardı. Acaba kibritle oynarken yangına neden olan çocukları mı hatırlatmak istemişti?

Bütün odaların aksine karanlık olan odaya adım attığınızda yavaş yavaş aydınlanan vitrinlerde uzay oyuncaklarını keşfetmek, deniz yaşamı, Kızılderililer, kurşun askerler, kuklalar, sirk oyuncakları ve savaş oyuncakları.

Her oyuncak kendine özgü bir kompozisyonla ustaca sergileniyor. Sonçuta oyuncak da olsa, sütunlar üzerine konulmuş ruhsuz objeler yerine elinize alıp oynamak için can attığınız bir eğlence dünyası olmuş.

Bu arada en alt katta bulunan tuvaletlere gitmek için bir denizaltının içinden geçiyorsunuz, lombozlardan size gülümseyen balıklara selam vererek.

Sunay Akın’ın cümlesinde olduğu gibi “her akşamüstü oyuncakçı camekanından çocuk ellerinin izlerini siler”. 2,5 yaşındaki Yağız’ın da bütün camekanlarda parmak izlerini görmek mümkündü. Vitrinlerin içindekilere dokunamayacağını anladıktan sonra eğilip birkaç vitrin kilidini küçük parmaklarıyla çevirmeyi denediyse de her seferinde bir kez daha yüzünü cama dayayıp seyretmeye devam etti.

Hiç yorum yok: