Uyku ile uyanıklık arası yazmayı planladıklarımı aklımdan geçiriyordum, bilgisayarın başına oturduğumda yazmak üzere...
Uyku rüyaya döndü, ben rüyada cümleye kurmaya. Öteki aleme geçmeden son bir hamleyle kapı kapanmadan kaleme kağıda koştum. Ama en sevdiğim kırmızı çelik gövdeli tükenmez kalemimi öğlen plajda bulmaca çözmek için çıkardığımı ve şu an hiç bir yerde olmadığını farkettim. Yarın aynı şezlongun yanına gidip bakacağım ama bulamazsam da sorun değil. Gittiğin yerde bir şeyin kaybolursa tekrar gelirmişsin.
Assos'a hayır demem :))))
Gerçi geçen yıl bir şey unutmamıştım ama yine burdayım. Sadece bir kaç gün olsa bile...
Sol yanıma yatmış cenin pozisyonu almış haldeyken yanağımla aynı düzlemde defterim ve üzerinde bir şeyler yazan elim, her an uykuya dalmak üzere hamle yapan ruhum.
Ama henüz uyku uyanıklık modunda düşündüğüm cümlelere geçebilmiş değilim, uzun bir giriş oldu bu.
Son bir yılda hayatımızın merkezinde fırtınaya neden olan, halen durduğu yerde durduğundan ona bağlı pek çok sinir bozucu yıpratıcı şeyi yaşamak ruh ve beden sağlığımı da kaçınılmaz olarak etkiliyor. Yine aynı sebepten ötürü bu sene tatil de planlamıyordum aslında. Ancak son bir kaç haftadır beynimin bana oynadığı oyunlar; acil bir suni teneffüse ihtiyacım olduğu yönünde güçlü sinyaller verdiğinden ani bir kararla şimdi burdayım.
Hissettiklerimi özellikle yazmak istiyorum ki; her güzel şeyin karşısına bir çok küçük parçadan oluşan aynalar koyup çoğaltacağım onları.
Dün gece yarısı yola çıktık Ayvacık'a doğru. Her zamankinin aksine otobüs Eceabat'tan değil Gelibolu'dan feribotla geçti Anadolu'ya.
Sabah ezanı o en etkileyici haliyle şehitler ermişler diyarı kıyılarından feribotta sabah rüzgarıyla ruhuma işledi. Ayrıca teyzemin de Gelibolu'da yaşıyor olması ve ona uğramadan oradan geçmek te çok içime dokundu.
Gökte dolunay arada bir kara bulutların arkasına saklanıp ışığını bulutların arkasından göstermiyor mu? Haylaz bir çocuk gibi bir gösterip bir kayboluyor kendini hınzır :)))
Ayvacık'a sabah 7'de indiğimizde yavaş yavaş yeni güne uyanan sakin bir kasabayı seyretmek huzur verdi. Oysa aynı zamanda kilometrelerce uzakta otomobil kuyrukları, yeni günün stresi insanların ruhunu kemiriyordu.
Kadırga Koyu bıraktığım gibi. Kadırga Otel de... -maceraya gerek yok bildik ve tanıdık yerden şaşmadım-. Hava bulutlu ama sıcak, deniz biraz dalgalı. Ama davetkar.
Kendimi suya bıraktığım ilk an sadece şükrettim Allah'ıma; sonraki her girişimde olduğu gibi.
Denizden çıkıp biraz çakıl taşlarının üzerinde oturup taşlarla oynamaya başladım bilinçsizce. Her biri o kadar zarif ve pürüzsüz ki; en güzellerini seçip bacaklarımın üzerine diziyor bir yandan da Ayşegül'le telefonla konuşuyorum. Yaklaşık yarım saat boyunca bacağımdaki taşları daha güzelleriyle değiştirerek oynadığım oyun, taşları silkelediğimde benekli kurbağa şeklinde yanan bacaklarımı gördüm. Günün geri kalanı bacağımdaki deseni yok etmeye çalışmakla geçti desem, inanır mısınız? -Henüz başarılı olamadım ama :))))-
Gün ilerledikçe deniz daha bir güzelleşti sakinleşti. Öyle bir an geliyor ki etrafta çıt bile yok denizin sesinden başka bir şey duymuyorsunuz. -Oysa bir kaç çocuk ve pek çok büyük olmasına rağmen herkes gizli bir anlaşmayla bu sessizlik andına uyuyor.
Böyle anlar var. O an hissettiklerimi o kokuyu, o sesi, sessizliği bir tüpe koyup ihtiyaç duydukça açıp açıp kapaklarını serbest bıraksam tek tek.
İşte öyle anlardan biri de sırt üstü suya uzanmış tüm kontrolü denizin ritmine bırakmışım gökyüzüne odaklanmış, kulağımda dalgalarla yerleri değişen taşların yumuşak şıkırtısı.
Var mı bundan öte bir an?
Az önce tatlı bir plaj şekerlemesinden uyanmış boş gözlerle ufku seyrederken suda zıplayan yunusları görmek. Tekrar tekrar çıkıp dalmaları, sürü halinde giderken yüzgeçlerini takip etmeye çalışmak.
Hep çocuğuz işte. Bir yunus sürüsü neler yapıyor bize?
3 yorum:
Offfffffff offfff ne güzel anlatmaktır, ne güzel resimlerdir bunlar böyle. Birden Assos'u özlediğimi farkettim.
Hande ????????? Assos ????????? özlemek ?????? İnanmam :)))
Ama şöyle de bi durum var. Geçen sene teyzem Assos'u öyle pek sevmemişti hatta anneme "bi daha gelir misin?" diye anlamlı anlamlı sormuştu. Tatilin son iki gününde onu da çağırdık yanımıza. Bu sefer kurtardık Assos'un şanını. Bi daha kesin gelir.
Hande'cim seni de götürücem ona göre :)))
Deneyip görelim bakalım :)
Belki de insan uzaktayken özlüyodur Assos'u. İstanbul gibi, ben İstanbul'u nasıl kuşbakışı seviyorsam, Assos'u da uzaktayken seviyor olabilirim :)
Yorum Gönder