Pazartesi, Ağustos 30, 2021

Dostluk

Lisedeki edebiyat öğretmenimiz Hilmi Serim adında yaşlı ancak o yaşına rağmen bembeyaz saçları, mavi gözleri, heybetli cüssesi ve dimdik yürüyüşüyle hala yakışıklı diye tarif edilebilecek nezaketi ve üslubuyla tam bir İstanbul beyefendisi olduğunu belli eden bir adamdı.

Derslerimizin birinde -gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül dost ister kahve bahane- demişti.

Bu arada davudi sesi ve mükemmel türkçesinden bahsetmeden de geçmeyeyim.

Şu an bile o söz onun sesinden kulağımda.

Nerdeyse tarih öncesine giderek giriş yaptığım, uzun bir aradan sonra keyfime yazdığım bu yazıma dün akşam birlikte olduğum 16 yıllık arkadaşım, dostum, kardeşim sebep oldu.

Pandemi hepimizi öyle bir ayrı düşürdü ki…
Bir de bizim gibi mesainin dibine vuranlar, birlikte aynı kaderi paylaşıyorsa iş dışı bir zamanı paylaşmak, telefonda bile olsa iş dışında bir şeyi paylaşmak imkanız hale geldi.

İşte biz 2 yıl üstüne dün gece dostluğumuza kadeh kaldırdık.

İçimize gömdüklerimizi, kendimizden saklayıp dile getirmediklerimizi diğeri çat çat söyledi.

Evet, her kelimesi doğruydu.

Hayır senin niyetinde yok, yoktu. Onunla olursayaydı niyetin.

Vazgeçip bırakamadığın şeylerin yerine en kolay herkese açıklayabileceğin, hele de bu dönemde herkesin şikayet ettiğini bırakıp gitmek en kolayına gelen.

Onu bırakıp gitsen de huzur bulamayacaksın.

Bir kez daha anlıyorum ki, herkes kendi hapishanesini yaratıp  orda yaşamaya mahkum ediyor kendini.

Liseden başlayıp, dostlukla devam eden ve hapishaneyle biten  karmaşık notlarım da durumu sanırım yeterince ortaya koyuyor.


Hiç yorum yok: