Çarşamba, Temmuz 10, 2019

Milano - İtalya

Tarihçe:

3-7 Ekim 2018 (Gezi)

14 Ekim 2018-İstanbul (el yazısı ile deftere not alındı)

21 Mayıs 2019-İstanbul (taslak olarak blog yazısına dönüştü)

10 Temmuz 2019-İstanbul (resimler eklenip yayınlandı)


Hatırlamak için yazmak,

Hatırlamak için fotoğraflamak gerekiyor

Fotoğraf, sonra onlara dönüp bakmak kolay yolu

Ama yazmak emek istiyor
Daha fazla zaman istiyor
Belki yine yazmazdım ama bu defter son 2 senedir çıktığım tüm seyahatlere ait notlarımı tutmak için bir motivasyon oldu.

Ve bu kez sırf bu defterin hatrına -bilmiyorum belki sonra bloga yazmayabilirim de-

Artık sık sık Avrupa şehirlerine seyahat etmekten havaalanı, metrolar, trenler çok sıradan gelmeye başladı.

Tarihi Milano Central Station binası ilk durak için oldukça güzeldi.


İstasyonun karşı çaprazındaki otelimiz, istasyon binası önünde grup grup koyu renkli insanlar buranın mültecilerinin göçmenlerinin de onlar olduğunu gösteriyordu.

Milano diyince Duomo Katedrali, Vittorio Emanuel çarşısı...



Artık katedraller, gösterişli tarihi binalar öyle çok da ilginç gelmiyor. Ama çatılarına çıkıp şehri seyretmek, üst galerilerinde heykellerin ve sanatın içinde dolaşmak keyif veriyor.

Galleria Vittorio Emanuel'in ortasında boğa mozağinin yumurtalığına basıp topuğun üzerinde tam tur dönmenin uğur getirdiği toteme tüm turistler gibi ortak olup zeminin biraz daha çökmesine biz de katkıda bulunduk.



Lüks markalar, vitrinler, şüphesiz göz alıcıydı.

Her seferinde katedralin önüne çıkan yollar

Meydandaki güvercinlerin insanların avucundan yemesi, avucunuza zorla bir tutam mısır koyup sonra da fotoğraf çekmek için 5 euro isteyen uyanıklara imkan tanıyor. No demeniz pek işe yaramasa da avucunuzdaki bir parça mısır çoktan güvercinlerin üstünüze tünediği bir ağaç olmanızı sağlıyor. Kolunuzun üzerinde kapışan güvercinler istemeden de olsa kollarınızda çizikler bırakabiliyor. Bazı hatır şinaslar ise yemek bitse de kolunuzdan kalıp yarenlik edebiliyorlar.



İlk seferinde çığlık çığlığa, sonrasında alışarak keyifli poz vermeler, selfiler başlıyor.

Sforza Kalesi batan güneşin ardından yanan ışıklarıyla sizi orta çağa ışınlıyor. Gerçi o zaman elektrik olmadığı için geceleri böyle görünmüyodur ama :) günümüzde cep telefonlarıyla turistler için çekebileceği harika fotoğraflar veriyor.

Gecenin ilerleyen saatlerinde bir kez daha yolumuz Duomo'ya çıkıyor. Gecenin karanlığında beyaz ışıklarıyla başka bir etki yaratıyor.



Bu kez gece gördüğümüz Sforza Kalesi'ne gün ışığıyla bakmaya gidiyoruz. Sempione Parkı ve Arco della pace (Barış Takı)

Her zamanki gibi şehrin göbeğindeki devasa parklar beni benden alıyor.



Bizim pazar sabahı 11'den önceki sokaklarımızın sakin hali buraların normal gündelik hali...

Nostaljik tramvay devasa ağaçların sağlı sollu yüzyıllardır orayı beklediği belli.

Arnavut kaldırımlı taş sokaklar, devasa ağaçların köklerini ve yollardaki su akışını sağlamak için çakıl taşlarıyla döşenen ağaç dipleri, patikalar şehirle doğanın büyük bir zerafetle nasıl güzel olacağının canlı bir dersi bana göre.

Su yokmuş gibi davranmayıp onu toprağa ulaştırmayı bilen...

Turumuzun devamında yolumuz Leonardo Da Vinci'nin son Akşam Yemeği tablosunun duvarına yapıldığı Santa Maria Della Grazie Bazalikası. Bazalikanın mutfak duvarında olan resmi görmek için yine uzun bir kuyruk. Bu seferlik bahçenin tadını çıkarmakla yetindik. Zira pek çok yorumda resmin beklediğiniz kadar muhteşem bir etki yaratmadığı şeklinde.



Bir sonraki durağımız Sant Ambragio Bazalikası avlusunda güzel fotoğraflar almaktan çok yan tarafta yapılan arkeolojik kazıda bulunan iskeletlerin kazısını izlemek daha heyecanlıydı. Zira etrafı çevrili olan kazı alanına meraklıların açtığı deliklerden bakabiliyorsunuz ancak.

Mezarlık olsa bu kadar çok yan yana gömülü olmazlardı teorileriyle ne olduğunu çözmeye çalışmak eğlenceliydi.

Devamındaki park, tarihi bina kalıntıları ve az ileride duvarlara yapılmış resimler güzel gezi noktaları olarak karşımıza çıkıyor.

Sonra nasıl oldu bilmem metro ya da trenle Garibaldi istasyonuna giderek ağaç evi görmek niyetiyle geldiğimiz yerde şirketimin ortağının genel merkezinin kulelerini buldum.

Unicredit Tower


Gitmişken bizim maaşları Euro ile ödeme konusunu konuşsam mı acaba diye içimden geçmedi değil.

Gösterişli kuleleri ve alışveriş merkezi ile iyi bir konumda. Çarşının diğer bir özelliği katlar arasına konulan borularla alt katla veya yukarı meydan arasındaki sesleri dinleyebiliyorsunuz.

Ne anlamı var dersen.

Bilemem :)

İyi bir görsellik var o kadar. Sonraki gün rotamız Varenna.

Yani Como Gölü'ne sahili olan bir kasaba. Göl manzarasına paralel ilerleyen tren Ekim sakinliği çökmüş tatil yöresi moduyla rahat rahat dolaşıp kadrajınıza başkalarının girmediği fotoğraflar çekebildiğiniz bir zaman.



Varenna'da Villa Monastero ücret mukabili bahçesini dolaşabileceğiniz en güzel villa. Çok hoş fotoğraflar veren fotojenik bir bahçe.




Como Gölü ters Y harfi şeklinde. Biz de o Y'nin V olan rotasını keşfettik.

Bir sonraki durak Bellagio.

Varenna'dan daha şirin geldi. Burada da botanik bahçesi olan Villa Melzi.

İşte burda çılgınca fotoğraf çekmek istiyorsunuz :)





Ağaç çeşitliliği, bahçe tasarımı muhteşem. Peyzaj okuyanların mutlaka böyle yerleri görmesi gerektiğini düşünüyorum. En keyifli villa bahçesi burası bence. Saatlerce vakit geçirilebilir.



Bir sonraki nokta Leno...

Tremezzo'daki Villa Balbienallo...

20 dakikalık bir tırmanmayla yamacın öteki tarafında olan villaya ulaşabiliyorsunuz. Deniz taksi de varmış ama Ekim ayı gibi turistik olmayan sezonda her zaman olmuyor.





Bu villanın da ağaçlarından özellikle şapkalı mantar gibi olanı çok etkileyiciydi. Dik bir yamaçta konumlanmış olması nedeniyle daha dikey setlerle ama çit ve sütunların yeşilliklerle sanat eserine dönüştüğü bir yer.


Diğer bir özelliği ise Skyfall ve Yıldız Savaşları filmlerinin bu bahçelerde çekilmiş olması.

Como Gölü'nün ters V'sini tamamlamak için tekrar tekneye binip Como'ya gidiyoruz. Evet aslında Como Gölü'ndeyiz ama kasaba ya da yerleşim yeri olarak Como'ya gidiyoruz.

Boğaz vapuru gibi görkemli villaları, sonbahar renklerinin düştüğü doğayı seyrederek 1,5 saati bulan bir yolculukla Como'dayız.

Bu arada George Clooney'nin villası hayal kırıklığına uğratıyor. Daha önce google earth'ten yerini tespit ettiğim villaya yaklaşırken tüm gemi ahalisinin ayaklanması herkesin niyetini ve evin o ev olduğunu teyit ediyor.



Ve son gün kısıtlı olan vaktimizi merkezde geçirip dünyada 3. İtalya'da, hatta bu durumda Avrupa kıtasında ilk olan Starbucks Reserve Roastery ziyaret etmek planındayız. Starbucks Reserve Roastery için instagram postumdan kopya çekebilirsiniz. Ama gerçekten etkileyici. Özellikle pazarlama anlamında müthiş dersler çıkartılacak bir mağaza, deneyim merkezi.



Hiç yorum yok: