Cuma, Mart 09, 2018

Born to Travel İsviçre'de



Zürih havalanında uçaktan indikten sonra ana perona gitmek için bindiğiniz hava rayın duvarlarında ki resimlerin vagonların hızıyla hareketlenerek size hoş geldin demesi, duyduğunuz keçi çanlarının sesi ve hornların boğuk çığlıkları size nereye geldiğinizi söylüyor. Ki dönüşte de aynı efektler var :)



Karlı ve oldukça soğuk bir havada şehrin havası da ister istemez durgun oluyor. Işıksız manzara fotoğrafları hakkını veremiyor güzelliğin. Şehrin pek çok yerindeki çeşmeler, havuzlar kısmen bazılarıysa tamamen donmuş durumdaydı. Avrupa’yı etkileyen Sibirya soğukları haftanın ilk günlerinde -15/20’leri gösterdiğinden normaldi bu durum.



Old Town sokaklarında amaçsızca dolaşırken “Augustine-Gasse” de -sanırım Augustine Caddesi ya da sokağı oluyor kendisi- içi güllerle dolu donmuş bir çeşmeye rastladık. Yüzlerce gülle kaplı havuz da soğuklardan nasibini almış ve içindeki güllerle birlikte donmuştu. Muhteşem bir güzellik.


Havuzun hemen karşısında bir çiçekçi dükkanı vardı, ben bu işin arkasında onun olduğunu düşünüyorum J


Döndükten sonra Google map sayesinde o sokağı, sokağın 360 derece görüntüsünden de dükkanın adını buldum. Sonrası instagram vs. O havuzun başka zamanlarda  da gülle dolu olduğunu gördüm. Blumen Fitze dükkanın adı.

Sonrasında Zürih Gölü kenarına yürüyüp karlar altındaki gölde martılar, ördekler ve kuğuların atılan ekmekler için uçuşmalarını seyrettik. Burdaki martılar pandalar gibi gözlerinin etrafında siyah geniş bir halkaya sahipler.


Ve şehirde kar başladı. Hem de lapa lapa. Özlediğim, İstanbul’da bu sene hiç göremediğimiz ve garın karşısındaki donmuş bir başka çeşme herkesin deli gibi fotoğrafını çektiği. Çeşme zaten ilgi çekici ve güzel ama akan suların donmasıyla daha da ilginç bir manzaraya bürünmüş.


Kışın seyahat etmek hem de bu kadar soğukta pek tercih edilen bir şey değildir –zaten diğer seyahatlerime göre Avrupa’da en az turistle karşılaştığım dönemdi- ama böylesi sıradışı güzelliklerle de bu çetin şartlarda karşılaşabiliyorsun.


Karlar altındaki şehir gece başka bir hale bürünüyor. Kar henüz durmuş olsa bile yollarda rahatça yürüyebileceğiniz şekilde temizlenmiş patikalar var. Şehir efsanesi midir, bir yerden mi duydum bilmem ama Avrupa’da çok kar yağan ülkelerde yolların ısıtmalı olduğuna dair bir bilgi var hafızamda. Alttan ısıtmayı bilmem ama tek kişinin oturabileceği genişlikteki tuzlama ve kar temizleme araçlarının her kaldırımı, tüm sokakları dolaştığını ve yolların hep açık olduğuna gözlerimle şahit oldum.

Zaten sakin bir şehir olan Zürih soğuk ve karın da etkisiyle akşam daha da bir sessiz.






Lindenhoff’taki seyir terasından karlar altındaki şehri bir de gece görelim derken ilginç kostümlü bir adamın peşinde yürüyüp giden bir kalabalıkla karşılaştık.

Uzun siyah pelerinli, asalı, melon şapkalı ve içinde mum yanan büyük bir fenerle yürüyen tarihin tozlu sayfalarından fırlamış bir karakter...

Aynı feneri pek çok eski evin kapısında da gördüm. Sanırım eski zamanlarda sokakları aydınlatmanın güzel bir yöntemiydi bu.



İsviçre denince  Alpler...

Zürich’ten 1,5 saatlik tren yolculuğuyla Chur’a ordan da 4 saatlik Bernina Expresi yolculuğuyla Tirano’ya. Yani kuzeyden güneye Alpler’i keşfedeceğiz.

sabah 5:30'ta kalkınca böyle oluyor  :)

Bu arada Chur’a giderken trenin durduğu istasyonlardan biri olan Landquart’ta ünlü markaların olduğu bir outlet var ama zamanımız olmadığı için uğrayamadık. Fakat bir dahaki sefere uğramak üzere buraya da yazıyım J

Ve Bernina Expresi...


Unesco Dünya mirası listesine girmiş bir tren yolu “Rhaetian Railway”

55 tünel, 196 köprünün geçildiği en yüksek 2253 metreye ulaşan bir rotada Alp dağlarında panoramik vagonlarıyla unutulmaz bir deneyim yaşıyorsunuz.






Ve kar...

Gerçekten bir masaldaymışsınız gibi, donmuş göller, şelaleler, arada karşınıza çıkan köyler. Yol boyunca kayakçıları ve özellikle kızakçıların renkli manzaraları...

Yani anlatılacak gibi değil, kışın görmek lazım.

Ama tabi bir de yeşilken görmek lazım, o buz tutmuş ve üzeri karla kaplanmış gölü ve diğer her şeyi.

Yani Bernina Express’le bir kez yolculuk etmek yetmiyor J

Kışın gitseniz yazı, yazın gitseniz kışı görmek istiyorsunuz.

Tren Alp Grüm’de 15-20 dakikalık bir fotoğraf molası veriyor. Bizim kadar şanslı olursanız karşı yamaçlardaki donmuş şelaleleri, Poschiavo gölünü görebilir el değmemiş karın keyfini çıkarabilirsiniz. Dönüş yolunda ise mola yok. Belki havanın puslu ve karlı olmasından belki de sadece gidişe özel bir durumdu. Yani gördüğünüzü gördüğünüz anda fotoğraflayın dönüşte de burdan geçicez nasıl olsa demeyin çünkü hava durumu nasıl sürprizler yapar bilemezsiniz. Günlük güneşlik gidiş yolunun dönüşünde görüş mesafesinin azaldığı, zaman zaman kar yağdığı gri bir gökyüzü vardı.



Yolculuğun en ilginç anlarından birisi de Brusio viyadüğünde tam 360 derecelik bir açıyla dönüş, son vagonlardaysanız harika bir görüntü. Bu arada trenin sağ tarafında oturuyor olmak bütün bu manzaraları yerinizden kalkmadan izlemek için ideal bir konum.



Ve son durak Tirano...

O kadar güzel manzaralardan yollardan gelip mola verdiğiniz bu kasaba pek de eğlenceli gelmiyor. 1,5 saat sonra kalkan dönüş trenine kadar bir şeyler yiyip sıkılmak için ideal bir yer.

Toplamda 11 saati aşan bu yolculuk her dakikasına değerdi dedirtiyor.





Hiç yorum yok: