Cuma, Şubat 09, 2007

Özgürlük


Yavru fille ilgili yazımdan sonra evinde papağanı olan birisi olarak küçük bir açıklama yapmam gerektiğini düşünüyorum.

Hiç bir canlının doğal ortamı dışında kafeste yaşaması taraftarı değilim. Ve bu yüzden de hiç bir zamamn eve bir canlı almadık. Ama gel gör ki bizim papağanımızın hikayesi biraz farklı. O tanrı misafiriydi ve kabul etmemek olmazdı.

2000 yılında Nisan'ın ilk günleri akşam ezanı yeni okunmak üzere, etraf karanlığa yakın. Mutfak camı bir karış kadar açık ancak jaluzi kapalı, arada bir rüzgarın etkisiyle hafifçe aralanıyor. Ve bu aralanmaların birinde bizim misafirimiz camın önündeki çöp kovasının kapağına inip yeni evine merhaba diyor.

Tabi hiç bir şey anlattığım kadar kolay olmadı. Annem bırak kuşu; kuş tüyü üzerine konulan çikolatayı alamayacak kadar kuştan korkan birisiydi. Loş mutfakta bağırarak uçuşan güvercinden daha büyükçe bir şey, panik, korku. Ne yapalım, ne edelim bakabilir miyiz derken. Tam 7 senedir, hayatımızın vazgeçilmezi oldu. Dışarı bıraksak ya bir martı kapacak yada soğuktan ölecek. Yemek bulabilir mi acaba diye düşünüp durduk.

Kocaman bir kafes alıp, onu elimizden geldiğince mutlu etmeye çalıştık. Bir kaç sene önce yaşadığımız bir olayla da onu bıraksak bile bizden ayrılamayacağını anladık.

Yaz'dı. Kafesi yazları genelde balkonda durur. Babam suyunu değiştirmek için su kabını aldığında o bölümün kapısını kapatmadan içeri girmiş, bizimkisi de kafesten çıkıp balkonun demirine uçmuş. Yani bizden uzaklaşması bir kanat çırpışına kalmış. Annem onu orada görünce kendini kaybetti.

Bir ömür gibi geçen saniyelerden sonra kanat çırptı.

Ama özgürlüğe.

Yani sevdiklerine.

Sevdiklerin olmadan dünyanın güzellikleri nasıl bir şey ifade etmiyorsa, papağanımız içinde sınırsız gökyüzü değil sevildiği sevdiği yerdi tercih ettiği.

Çok bilinen bir söz vardır. Sevdiğini özgür bırak gitsin dönerse senindir; dönmezse zaten hiç senin olmamıştır.

Her akşam yemek saatinde çıkar evin içinde bütün odalarında uçar, banyoda birisi varsa kapısında bekler, mutfağı karıştırır. Bi bakmışsın aspiratörün üstünde, açık dolap bulduysa içinde, tülde, bizim odada bilgisayarın üstünde arkasında, bazen televizyonun üstünde bir uçtan bir uca volta atar.

Meyva, kuruyemiş yiyen varsa onun yanında, vermezse omzunda, samimi olduğu biriyse neredeyse ağzının içinde; taki payını alana kadar.

Bazen de uçmaktan sıkılıp gitmek istediği yerlere paytak paytak yürüyüşüyle gider.

Hiç yorum yok: