Orhan Veli
Her şey bir kaç sabah önce Sofi'nin blogunda kendimi anlatan şiiri yazmamı istediği yazısıyla başladı.
İlk aklıma gelen "Beklenen"di; onu yazarken hala beni anlatan şiiri düşünüyordum. Daha yazı bitmeden Orhan Veli ve "Beni bu güzel havalar mahvetti" geldi aklıma. Şiirin tam metnini ararken onun şiirlerinin peş peşe sıralandığı bir sayfa buldum. Ve her sabah güne onun bir şiiriyle başlamaya karar verdim.
Bu akşam da, her akşam olduğu gibi eve gidene kadar radyo dinlemek için telefonumu açtım. Kanalları sırayla gezerken bir kanalın boş olduğunu farkettim. -ki günlerdir o boş kanalın üzerinden geçip duruyordum- Düzgün çalan bir kanal bulmak için gelişi güzel bastım düğmelere. Bir kanalda uzun zamandır duymadığım Zülfü Livaneli'nin söylediği şarkıya takıldım.
"Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra."
Şarkının ardından konuşma başladı Orhan Veli, garip akımı, şiirleri, yaşamına, şiir anlayışına ait şeyler anlatılıyordu. Müşfik Kenter'in sesinden şiirleri okunuyordu. -Sadece bir kaç metre ötedeki İş Kule'de Orhan Veli şiir dinletilerine gitmediğime kızdım kendime- Konunun ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Şiir miydi, Garip akımı mı, Orhan Veli mi, edebiyat mı?
Garip akımı, yaşadıkları, yaptıkları, arkadaşlarından anılar, Ankara'da yolda yürürken ayağını incitmesi kısa bir süre sonra İstanbul'a gelmesi, ayak ağrıları ile gittiği Cerrahpaşa Hastanesi'nde beyin kanaması sonucu vefat etmesini, öldüğünde bütün Babıali'nin kepenk kapattığını ve cenazesinden sonra hakkında söylenen güzel şeyler.
Ta ki Mücap Ofluoğlu'nun onun öldüğü günle ilgili anısını anlatırken, 14 Kasım 1950 tarihini duyana kadar. O an ürperdim. Bir kaç gündür Orhan Veli'nin ve şiirlerinin hayatımda olması, böyle bir programa -hem de hayatta hiç dinlemeyeceğim bir radyoda- denk gelmem "Garip"ti.
Yaklaşık bir saat süren keyifli anlatının sonunda radyonun hangi kanal olduğunu anlamak için anlamsız reklamlarını bile dinlemeye razı oldum. 96.4 Cem Radyo'ymuş. Her akşam saat 18:00'de Radyo Belgesel Kuşağı varmış. Benim dinlediğim de "Orhan Veli Radyo Belgeseli"ymiş.
Bugünün anlamı nedeniyle en beğendiğim bir kaç şiiri ve bir kaç damla gözyaşıyla sizi başbaşa bırakıyorum.
ANLATAMIYORUM
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
BİZİM GİBİ
Arzulu mudur acaba,
Bir tank, rüyasında?
Ve ne düşünür teyyare
Yalnız kaldığı zaman?
Hepbir ağızdan şarkı söylemesini,
Sevmez mi acaba gaz maskeleri,
Ay ışığında?
Ve tüfeklerin merhameti yok mudur,
Biz insanlar kadar olsun?
Eylül 1939
ÇOK ŞÜKÜR
Bir insan daha var, çok şükür, evde;
Nefes var,
Ayak sesi var;
Çok şükür, çok şükür.
DALGA
Mesut sanmak için kendimi
Ne kâğıt isterim, ne kalem,
Parmaklarımda cıgaram,
Dalar giderim mavisinden içeri
Karşımda duran resmin.
***
Ne kağıt yeter ne kalem,
Mesut sanmam için kendimi.
Bunların hepsi... hepsi fasafiso.
Ne takayım, ne tekneyim.
Öyle bir yerde olmalıyım
Öyle bir yerde olmalıyım ki,
Ne ışık, ne sis, ne buğu gibi...
İnsan gibi.
DERDİM BAŞKA
Sanma ki derdim güneşten ötürü;
Ne çıkar bahar geldiyse?
Bademler çiçek açtıysa?
Ucunda ölüm yok ya.
Hoş, olsa da korkacak mıyım zaten
Güneşle gelecek ölümden?
Ben ki her Nisan bir yaş daha genç,
Her bahar biraz daha âşığım;
Korkar mıyım?
Ah, dostum, derdim başka...
2 yorum:
Gerçekten garip bir tesadüf, sevilenin, seveninin karşısına hem de ölüm yıl dönümünde çıkıvermesi ve bir kaç gündür onu anıyor olmamız.Hayatın sürprizleri olsa gerek ve çok güzel.Sevgiyle kal...
Orhan Veli'yi ben de çok severim. Özellikle lisedeyken birçok şiirini ezbere bilirdim. Müşfik Kenter'in sesinden şiirlerinin okunduğu kaseti radyoda dinlemiş, uzun süre aramış, en sonunda Bakırköy'de alakasız bir kasetçide bulmuş ve bir süre kesintisiz dinlemiştim.Yazıyı okuyunca o günler geldi aklıma...
Yorum Gönder