Cuma, Aralık 30, 2011

Yeni Yıl Dilekleri

Yılın son iş günü…

Son aylarda zaten keyifsiz, isteksiz olan bu günlerin sonuncusunu yaşıyoruz, her zamanki gibi sanki bir saniyeyle her şey değişecekmiş gibi bütün keyifler, istekler, umutlar 01.01 00:01 ve sonrasına erteleniyor.

Her cepten, çantadan birer ikişer piyango biletleri çıkıyor…

Bi şurdan bi de buradan alıyim deniyor.

İkramiye parçaları birleşen puzzela çıkmayacak ki, sadece bir bilet yeter

Çoğaltmak umudu sadece…

İş Bankası reklamlarındaki gibi yeni yıla girmek istemeyen, olduğu yerde kalıp hazır hissedince kendini yıla başlamak isteyen bi çoğunluk var şüphesiz…

Her açtığım sayfada, her çevirdiğim yaprakta, kanalda görmesem kardan adamlı, kırmızılı yeşilli, yanar dönerli reklamları haberleri anlamıycam neyin geldiğini...

Kooooskocaman bi tatile giriyormuş gibi garip bi duygu var herkeste oysa sıradan bi haftasonu kadar geçecek zaman, belki de telaşesinde daha da kısa...


Umud etmek için nedenlerimizin

Gerçekleştirmek için hayallerimizin

Dans etmek için içimizdeki müziğin

Keyfe harcamak için paramızın

Elini tutmak için sevdiklerimizin

Paylaşmak için dostlarımızın

Zevkle yorulmak için işimizin

Gülmek için kahkahalarımızın

Yemek için çikolatalarımızın

Oynamak için oyuncaklarımızın

Yaşamak için ruhumuzun

Sağlığımızın, huzurumuzun hep olması dileğiyle...

Çarşamba, Aralık 28, 2011

Yavrularım Geldi

Yavru meşelerime kavuştum, en kısa zamanda onları toprakla buluşturup, besleyip bakıp büyütmeye başlıycam...

Darısı diğer yavruların başına...

Siz de yavru meşeleriniz olsun istiyorsanız buradan >>



Pazartesi, Aralık 26, 2011

Toplu Özet

Başka bi'şey ararken blogumda bu postum çıktı karşıma, güzel olmuş bir yılı biterken özetlemek...

Tekrar hatırlamak hoşuma gitti, bu sene de aynısından yapmaya karar verdim nasıl geçmiş 2011 diye...

http://dortyaprakliyonca.blogspot.com/2008/01/2007-izleri.html

Blogumun ziyaretçi istatiklerini, kim neyi aramış, nerden nasıl gelmiş bakarım çoğunlukla

dün gece 23:30'dan itibaren Türkiye'nin pek çok farklı ilinden

"üç kişi bir sırrı saklayabilir, ikisi ölmüşse" sözünü kimin söylediği aranmış.

Herhalde televizyonda bi yerde geçti, bak şimdi de onu merak ettim

Kim mi söylemiş bu sözü, Benjamin Franklin...

http://dortyaprakliyonca.blogspot.com/2010/02/damtlms-sozler-sir.html

Cuma, Aralık 23, 2011

Selamlique'den Kahve Falı



Yazmış mıydım ben size daha önce bunu???

Caroline Koç'un markası Selamlique çok hoş bir kahve dükkanı yapmış internette... -introsunda Selma Ergeç'in oynadığı-

Kahve olur da falsız olur mu???

Onu da düşünmüşler, kahvenin üstüne bi de fal bakıp muhabbeti koyultun diye...

Hem de öyle sıradan di'il kakuleli, tarçınlı, çikolatalı, okkalısından seçip sade mi, orta mı deyiverip bi de dilek tuttun mu;

Keyfiniz bol olsun :))))

Yolu bulmak için aşağıdaki linke tıklayın

Neyse halim çıksın falım...

Bir son dakika bilgisi, iphone ve ipad üzerinde de Selamlique'den fal bakabileceğiniz uygulamaları varmış.

Astroloji'nin Yıl Sonu Sınavı

Yine  bir yılın son günlerini yaşarken; gazetelerin, dergilerin, internet sitelerinin bir köşesinde "2012'de sizi neler bekliyor?" cümlesi içimizi gıdıklıyor.

Bi heyecan bi heves okumaya başlıyoruz...

Oooo ne güzel, çok iyiymiş, bu yıl benim yılım olcakmış, falan filan...

Şubat'a kalmadan okunanların hepsi unutulup gidiyor, çok güzel şeyler olcak heyecanıyla birlikte...

Geçenlerde 2011 ön görüleri yazan bi kitap buldum evde; açıp okusam neler tutmuş hayatımda bunlardan diye...

Gitmedi elim...

2012 için okuduklarımı, olmasını dilediklerimi ümit etmeyi tercih ediyorum...

Ve diyor ki herkes -astrologlar-

Bu yıl kovaların yılı olacak, son 10 yıldır yaşadıkları sıkıntılar belirsizlikler bitecek

Savulun biz geliyoruz :))))

Pazartesi, Aralık 19, 2011

Entelköy-Efeköy

Film yorumlarıma Entelköy, Efeköy'e Karşı ile devam ediyorum...

Daha eğlenceli olabileceğini düşündüğüm ama izlerken sıkıldığım bir film oldu.

Filmin taşıdığı önemli mesaj uzun saatlerde kaynadı gitti...

7 yaş üstü, 13 yaş altındakilerin ebeveynleri ile izlenmesi işaretlerini almasının sebebi filmin iki üç yerinde sıvama küfür olması. Yani aradaki o sahneleri çıkartsanız filmden bi şeyler eksik mi anlamazsınız.

Müsamerede sahneye çıkıp bi nefeste şiirini okuyan çocuk gibi, sövüyo sayıyo bitiyo...

Yönetmen Yüksel Aksu'nun hikaye anlatıcı olarak sazlı sözlü giriş, gelişme, sonuçta yer alması keyifliydi. Ancak bu sahneler çatlamış topraklar üzerinde geçince, "eyvah termik canavar kazanıyo galiba filmin sonunda" diye bi korku salıyor yüreğinize

Efelerle Bulutsuzluk Özlemi'nin birlikte zeybek çalması, türkülerimizin modern enstrümanlarla yorumlanmasının ne kadar güzel olacağını hatırlatırken güzeldi.

Ama daha da önemlisi köylülerin eskidir diye atıp verdiklerine entellerin hazine diyip sahip çıkıp yüceltmeleri, şiddet gören eşeğe 500 lira verip satın alıp kültürün hizmetinde euro yumurtlar hale getirmeleri; kıymetini bilemediklerimizin nasıl değerli olduğunu göstermesi açısından anlayana güzel mesajlar taşıyordu.

Termik santrale karşı entellerin köye sahip çıkması, köylülerin de onlara direniş göstermesi ne yazık ki ülkemizin gerçeği...

Cumartesi, Aralık 17, 2011

Türk Filmleri Gelecekten Haber Veriyormuş...

"Boşver Fener'i yaaa hakemlere para veriyo, her maçta penaltı her maçta penaltı"

1983 yılı Zeki Alasya'nın yönetmenliğini yapıp başrolünü de Metin Akpınar'la paylaştığı Davetsiz Misafir filminde geçen bir cümle...

Filmin konusu şöyle;  son derece kibar bir kişiliğe sahip olan Halim Bey bankadaki veznedarlık görevinden İstanbul’a tayin edilir. Halim Bey ve ailesi burada tanıştığı bir gencin evinde kalmaya başlar. Ancak kendisine çok benzeyen bir hırsız bankayı soymak için ile onun yerine geçince ortalık karışır.

Fener'le Beşiktaş çekişmesinde Zeki Alasya bir Beşiktaş'lı olarak söylüyor bu sözleri...

Perşembe, Aralık 15, 2011

İzler-Özgür Demir


Özgür Demir, rakamlarla arası pek iyi bir mali müşavir olduğu kadar müziğin notalarıyla da arası iyi, hobisini profesyonelliğe taşıyan bir baba...

Defne ve 11 aylık Bulut'un babası, Sinem'in eşi...

Sinem de benim ekibimin bir üyesi, çalışma arkadaşım yani bu yazı benden torpilli :)))

Özgür'ü 22 Aralık perşembe akşamı Asmalı Jazz Stop'da izlemek isteyenlerle orda görüşmeyi umuyorum :)))

Şarkılarını dinlemek, gelmeden önce ezberleyip eşlik etmek isterseniz

http://ozgurdemir.net/

(Biletler konser akşamı kapıda satılacak, 20 TL)

Çarşamba, Aralık 14, 2011

Yavru Meşeler Yuva Arıyor!

evvel zaman içinde, kalbur saman içinde;

toprak işçisi milyonlarca canlıya yuva olan meşeler

yetmediklerini farketmişler dünyaya

ve büyümek için yuva arar olmuşlar kendilerine

onun kapısını çalmışlar bunun kapısını çalmışlar

yok

kimse bakmamış yüzlerine

sonra bir gün facebook diye bi'şey olduğunu duymuşlar

o şey ki,

bir anda çığ gibi büyüyüp milyonları peşine takan

düşünmüş taşınmış bu meşeler

biz yeni yuvalarımızı buradan arasak mı ki acaba diye...

Bir yuva vermek isterseniz bu sevimli meşelere

http://www.facebook.com/temavakfi adresine uğrayın

ya da

TEMA yazıp 3464'e mesaj atıp 5 TL'lik bir bağışta bulunabilirsiniz.

Bakalım benim yavrum ne zaman gelecek???




Neden önce burnunun kemiğinde boydan boya bi sızı peydah olur?
Acıtır...

O acıdan mı ağlarsın, ağladığın için mi acır o???

Bırakırsan akar yaşlar sessizce aşağıya doğru

Kimse fark etmesin ağladığını diye çevirmişsen başını yana

Burnunun yanından geçip sımsıkı kapalı dudaklarını kıvrımlarından çenene, oradan da boynuna doğru süzülür

Boynun ıslanır, gömleğin ıslanır, ceketinin yakası ıslanır

Önündeki engel kalkan diğer damlalar da peşi sıra gelir
Karanlıkta kimsenin olmadığı bi yerde saklanmadan ağlamak istersin

İki Cami Arasında Aşk

Öylesine büyülü bir konu ki, adını duyunca hemen okuma hevesi uyandırmıştı ben de...

Kitap sayfalarının sadece tek bir yüzüne basılan metni okumak, kitabı okumayı kolay hale getirse de yaptğı kağıt israfıyla canınızı yakıyor. Sayfaları hızlıca karıştırdığınızda batan hilali seyretmek için buna değer derseniz, bi'şey diyemem...

Başlaması ile bitmesi arasında geçen süre sadece 2,5 saat...

İlk sayfalarda Mimar Sinan'dan nefret ediyosunuz, 50 yaşında evli bi adamın 17 yaşındaki genç bir kıza aşık olması rahatsız ediyor insanı.

Ama mimari dehasına saygı duyduğunuz bir insanı bu kadar da çabuk harcamak istemiyor, bi yerlerinden haklı çıkarmaya çalışıyorsunuz.

Aşka saygı duyuyorsunuz, kime yada kaç yaşına olduğuna di'il.

Aşkın tutkusunun yarattığına...

Aşkla yapılanın nasıl güzel olduğuna, aşkla verilenin nasıl özel olduğuna...

Bunu da kabullendik devam ediyoruz okumaya ama o kadar yüzeysel, derinliksiz bir anlatım ki; ne o zamanın İstanbul'unu ne Sinan'ın muhteşem eserlerindeki detayı görebiliyorsunuz.

Sadece caminin taşlarının üst üste dizildiğini, arada bir Sinan'ın gidip işçileri kontrol ettiğini öğreniyorsunuz.

Miladi takvime çoktan geçilmiş Aralık ayının gelmesi bekleniyor...

Divan şiirlerini engin edebiyat bilginizde anlamanız bekleniyor...

Mihr ve Mah'ın gerçekleşmesi belki sayfalarca anlatılabilecekken bi çırpıda olup bitmiş, siz hala boş gözlerle gökyüzüne bakıyor oluyorsunuz...

İki Cami Arasındaki Aşk'ı okumak tatmin etmez sizi, vurun kendinizi yollara gidin görün dokunun taşlara onlar kendi hikayesini anlatır size...

Pazartesi, Aralık 12, 2011

Üüürü üüüü

Her iş gününün aksine, uyandığım saatte çoktan giyinip evden çıkmış servis bekliyordum her zamankinden farklı bi durakta...

Henüz aydınlanmayan günün içinde bir horozun sabah selamını duyunca gülümsemekten alamadım kendimi...

İstanbul'un orta yerinde, iş yerlerinin arasında bi restoranın önündeki küçük yeşillikte beslediği bir kaç kanatlıdan biri bu horoz...

Kendimi başka bi şehirde,  huzurlu bi güne başlıyormuş gibi hissettim...

Sadece tatilde anadolu kasabalarında duyabileceğim bir ses benim için, ama günü gerçek kılan...

Sentetik, sanal olmayan...

Nasıl bir ironidir ki bu gerçekliği yazdığım kaçtığım sanallık...

Bahçeli bir evim olursa sanırım sırf sabahları onunla uyanmak için bi horoz besleyebilirim...

Cuma, Aralık 09, 2011

Irish Cream Tiramisu


Türk ev kadınlarının günde yapılacaklar listesine girişine pek sıcak bakmamış hep mesafeli kalmıştım tiramisuya. Hazır pasta tabanı ve sade nescafeyle yapılması yavan bir tat bırakıyordu ben de...

Üstelik kremasında krem peynir olması tatlıya peynir çok ama çoooook uzaktı bana. Bakmayın şimdiki cheesecake düşkünlüğüme, ne zaman nerde tutulduk birbirimize bilmiyorum ama artık tatlı menüsündeki ilk tercihim cheesecake -pişmeyeninden-

Tiramisuyla barışmamıza sebep de kedi dilidir...

Geçenlerde bi yerde yediğim tiramisunun kıvamı lezzeti çok yerindeydi ve o an bi şimşek çaktı beynimde en sevdiğim kahve aroması irish cream'le nasıl yakışırlardı birbirine...

Daha önce Macro'dan aldığım Boaters'ın irish cream'ini arıyordum ama bulamıyordum günlerdir.

Sağolsun yine google yetişti imdadıma, online satış yapılan sitesinden sipariş verdim hemen.

http://www.blendup.com/tr/default.asp

Gelir gelmez denedim ve sonuç çok başarılı...

Ama elimdeki tarifi biraz daha geliştirmeyi düşünüyorum ondan sonra yazıcam.

Şimdilik fotoğraflarıyla idare ediverin :))))

Çarşamba, Aralık 07, 2011

AVM'lerde Yılbaşı - Marmara Forum

Süslendi püslendi, ışıklandı bütün alışveriş merkezleri...

Bu yazı dizisiyle gittiğim AVM'leri paylaşmayı düşünüyorum.

İlk mekanımız Marmara Forum, Hadise'nin bir butonla 351.752 ampulü yaktığı yer...

Işıklar, süslü püslü çam ağaçları keyifli hale getiriyor şüphesiz ama benim favorim cazcı penguenler

Bi akşam sinema çıkışı kulağıma gelen şarkıya doğru yürüdüğümde bu sevimli penguenlerle karşılaştım.

Hem şarkı söylüyor, hem enstrüman çalıyor hem de sağa sola sallanarak dansediyorlar...

Durup dakikalarca seyredebilir insan

Altın... Bırak Sensiz Gitsin


"ALTIN ..ARTIK SENENİN SONU..

Dediler ki maillerde ,iletilerde...
Dünkü altın raporunuzdan hiçbir şey anlamadık..
Ve dediler ki..Niye sürekli altın raporunuzu web sitenize koymuyorsunuz..
Dedik ki..
Anlamayan niye böyle birşey istesin..
Çünkü platformumuzda sürekli yazıyoruz,uyarıyoruz zaten,platform sahibi misin..
Değilsin..
O halde böyle birşeyi isteyeceğine git o platformu al..
Yazıyor işte kuyumcu paketi böyle bir şeydiye,haberli sistem böyle bir şey diye..
Ama yazalım madem..
1680 den önce mala girme kuyumcu kardeşim,dövizci kardeşim diyorduk..
Şimdi baktık..
1656 ya revize ettik alacak olanlara
Dedik ki sakin kalmaya devam et..
Avrupa nasıl biter diye bekliyorsun diyoruz..
Kötü biter diyorsun..
Sene içinde altın prim yaptı mı diyoruz..
Ohooo diyorsun..
Sen fon yönetsen şimdi satsan sene sonu bonusu alacaksın,mis gibi,
Satışlarla altın inerse aynı mala aşağıdan gireceksin mis gibi..
Satar mısın diyoruz..
Satarım diyorsun..
Altında fiziksel talebi senenin son iki haftasında gösterme alemi var mı diyoruz..
Yok diyorsun..
Eee bizde alış için beklentimizi 1656 ya çektik..
Biz bunu dedik..
Sen ne diyorsun..
Altın 5 dolar yükseldi,alayım mı?
Ne diyelim ki..
Bırak sensiz gitsin bu kez..."
 
Venn Eğitim ve Finansal Danışmanlık şirketinin yorumları, piyasadaki basmakalıp tek düze yorumlardan farklı tarzıyla bir süredir dikkatimi çekiyordu.
 
Bugünkü altın yorumu o kadar orjinaldi ki, paylaşmalıyım mutlaka...

Konuşan Kitaplar


Görme engelliler için kitap okunması, onların bu kitapları dinleyerek hayattan keyif almaları fikri her zaman desteklediğim; ben de ne yapabilirim diye takip ettiğim bir konudur.

Boğaziçi Üniversitesi'nin böyle bir hizmeti olduğunu öğrenmiş bayağı da bi araştırma yapmıştım hakkında. Sonra şirketimizde bu amaçla bi etkinlik düzenlendiğinde kitap okumak için gönüllü olmuş ama Gebze'de olma zorunluluğu nedeniyle destek verememiştim.

Sonradan görme engelli olan  bi dostumu kitaplarla yeniden buluşturmak için çareler düşünürken, basit bi kayıt cihazıyla olur mu diye düşündüm. Olur du olmasına da görme engelli bi insanın kaldığı yeri işaretlemesi, sonra oradan devam edebilmesi gibi kullanımda ortaya çıkacak engeller vardı. En sonunda telefonun bi ucunda düşünmekten öteye geçemedim.

Ne zaman ki; televizyonda konuşan kütüphane Türkiye'ye Değer reklamını seyredince ki mutluluğumu anlatamam...

Türk Telekom müşterileri engellerini belgeleyerek üye olabilecekleri yapıda şifre ve kullanıcı adları ile ev telefonlarından sesli kütüphaneye ulaşıp, kitap seçebilecek, dinledikleri kitaplara kaldıkları yerden devam  edebilecekler.

Şu an 236 sesli kitabın olduğu sesli kütüphaneye 0 800 219 91 91 numarayı ev telefonundan ücretsiz arayarak ulaşılabiliyor.

http://www.turkiyeyedeger.com.tr/telefon-kutuphanesi.htm

Salı, Aralık 06, 2011

Mavi Pansiyon

Fadik Sevin Atasoy, Yusuf Güner ve Özlem Tekin'İn başrollerinde oynadığı film Dedemin İnsanları'ndan sonra pek çekmedi beni.

Özlem Tekin'in cesur sevişme sahneleri var diye konuşulanlar Özlem Tekin'in de dediği gibi yatakta öpüşme sahnesinden fazlası di'il,

Sürekli bi fon müziğinin olduğu, sık sık piyano resitali dinlediğiniz, arada bi tangoların çalındığı, Bodrum, deniz, güneş, kumsal görüntülerini filmin sonuna kadar dayanmanızı sağlıyor bana göre.

Geçiş sahnelerinde tüm perde kararınca bitti mi, koptu mu, ara mı derken bir sonraki sahnenin başlaması, yan karakterlerin filmin süresini uzatmak için yapılan numaralarmış gibi geldi bana.

Bi de piyano mevzuu var ki, bu daha önce başka bi dizide de dikkatimi çekmiş ama yazmaya fırsat bulamamıştım.

Piyano öyle akordion gibi, gitar gibi hadi bilemedin org gibi al kolunun altına götür istediğin yere bi enstrüman di'ildir. Taşınması zahmetli, profesyonelce yapılması gereken hassas bi iştir.

Gönülçelen dizisinde piyano evdeki kimse tarfından farkedilmeden bi çırpıda evin çatı katından taşınmış, sonra bi kahvede bi sokak ortasında gezen bayağı bi sokak kızı İrma halindeydi.

Bu filmde de piyanist bir kız olduğu için başrolde, her akşam bi piyano resitali vardı.

Mavi Pansiyon'da, yakındaki barda ve kumsalda...

Sanırım bu Gönülçelen'deki piyano olsa gerek öyle duvara dayanan falan di'il bildiğin göbekli piyano -piyano çalanlardan özür diliyorum, yanlış bi tabir kullanmak istemem ama kuyruklu bunun daha uzun olanı diye düşünüyorum-

Sanırsın Bodrum Gümüşlük di'il, Viyana'nın sayfiyesindeyiz.

Her evde her yerde piyano var hatta kumsalda...

Son bi takıldığım şey var ki,

Sanırım yaz sonunda çekilmiş film ağaçlar yeşilini kaybetmiş, begonviller rengini gitsem mi kalsam mı der gibi, kuru yapraklar sağa sola sürükleniyor...

Ama filmde Bahar'ın bu yaz Avrupa turnesi vardı iptal etti derken, Bahar'ın eski sevgilisi de sen Avrupa turnesinde di'il miydin diyor. Demek ki zaman onlara göre yaz.

Hatta Bahar'ın arkadaşı Esra liseden mezun olduğu günü anıyor, o gün bugündü diyerek. Mezuniyetler olsa olsa Haziran'da olacağına göre...

Neyse;

Benim anlamsız bulduğum bazı şeylerin aslında sinema dilinde bilimsel bir karşılığı olduğunu aşağıdaki linkten okuyabilir; benim bilgisizliğim yüzünden filmi bi kalemde silip atmamanız ve kendi kararınızı vermeniz için sizi özgür bırakıyorum.

http://www.haberturk.com/haber/haber/693308-mavi-pansiyon

Pazartesi, Aralık 05, 2011

Şaheser Mozaikler...

 Mozaik sanatının İtalyan öncüsü Sicis'le tanıştım haftasonu...

Mozaiğin sadece ıslak zeminlerde bilemedin duvarlarda kullanıldığını düşünen dar görüş açıma inat, mobilyadan mücevhere kadar farklı alanlarda özel tasarımları hem de 4 yapraklı yonca üzerinde uygulanmışlarını görünce saygıyla eğiliyorum önlerinde...

Bunlara bayıldım :)))



Ve ne şanslıyım ki, bu mavi koltuğun iki taraflı oturulabilen yeşilinde; karşılıklı kahve içip muhabbet edip, keyif yapmışlığımız var.

Türkiye'de Kent Yapı Sicis ürünlerinin temsilciliğini almış ve Maçka'da ki showroomu 22 Kasım'da açılmış...

Müze gezer gibi gezilecek bi yer olsa gerek...

Sicis'in diğer eserlerini -eser diyorum özellikle çünkü ürün demek haksızlık bunlara- şurdan görebilirsiniz.

http://www.sicis.it/

Merak Ediyorum

Çoook merak...

Blog yazarı olunca bi yerlerde hiç tanımadık ama kendine yakın birileriyle kesişiyor hayatın...

Keyif alıyorsun okumaktan takip etmekten; ama tek iletişim kanalı blog olduğu için kapanıp gidince arkadaşım taşınmış ama ne telefonu var ne adresi kapı duvar kala kalıyorsun ortada.

Böyle bir kaç blog var yazılarını takip etmekten keyif aldığım ama kapatıp dükkanı yada eşyaları içinde bırakıp gidenleri hatırlamak istedim.

Ben onlara ulaşamıyorum ama belki onlar okumaya devam ediyorlardır beni...

Bi çırpıda aklıma gelenler,

Limoni, Meryemce'ydi yanılmıyorsam

Sofi vardı cihannüma Sofi

Sanem'in Penceresi vardı

Sonra Hayatın Süs Payı

Ha bi de Sıdıka

Neeeerdesiniz????

Uyanık

Bazen kendime bile o kadar garip geliyorum ki, durup şaşkınlıkla kendime bakıyorum...

Saat sabahı 6'sı, yataktan kalkalı en fazla 30 saniye olmuş, uyurmuyum uyanık mıyım emin di'ilim...

Ne bekliyorum bu hayattan diyorum, günlerden pazartesi, nereye gitmek neye sahip olmak istiyorsun, nedir hayatta kalmak için seni heyecanlandıran???

Ruhum uyanık, ayık ama ben di'ildim biraz da işime geldi bu halim duymamazlıktan gelip cevap vermeden uzaklaştım ondan...

Belki de böyle zor sorular sorduğu için eskisi kadar oturup konuşmuyorum onla, korkuyorum sorularından...

Cumartesi, Aralık 03, 2011

Buz Devri'ni Özleyenlere

Buz Devri kahramanları kendilerini çok özleyenlere yarım saatlik özel bir bölümle yeni yıl hediyesi veriyor.

Filmin çekirdek kadrosu; ilk bölümden bugüne bayağı bi kalabalıklaşsa da kalabalık aileler çok daha eğlenceli oluyor şüphesiz.

Tabiki başrolde Scratte yine bi palamudun peşinde :))

Diego, Sid... -Sid yine bildik Sid-

Manny, karısı Ellie ve son bölümde dünyaya gelen minik mamut Peaches ve sıçanlar

Peaches'ın daha ilk noeli

Ve daha ilk yıldan Noel Baba'nın yaramazlar listesinde olmak ve tabiki hediye alamayacak olma fikri yaramazlar kulübü lideri Sit'in dahiyane fikirleriyle maceraya dönüşüyor.

Bu arada Sit ve sıçanların da  yaramazlar kulübünün asil üyeleri olduğunu sanırım söylememe gerek yok :)))

Bizim televizyonlar gösterir mi bilmiyorum ama geçen hafta RTL'de, rastladım. İşi şansa bırakmak istemeyenler türkçe alt yazıyla internette bulabilir.

Ice Age - A Mammoth Christmas adıyla arayın.

Aralık

Bu yılda masamdaki, aylık takvimin son yaprağını çevirdim ellerimle...

Yenisini bulup, beğenip almak almak lazım.

National Geographic yada Atlas dergisinin verdikleridir favorim, güzel manzaralar eşliğinde ayların geçmesinden keyif duyarım.

Bu sene Atlas'a aboneyim ama Aralık sayısı gelmedi henüz :(( gerçi çoğu da Ocak sayısında veriyor takvimleri...

Takipteyim :)))

Son yaprağı çevirip de, çevirecek başka bi yaprak kalmadığını görünce bi hüzün çöküyor insana...

Nasıl geçti koca bir yıl diyorsun bazen içinden, bazen de dışından...

Ve elinde kalan son bi aya bakıyosun, son 30 güne

"Ne kadar da yorgun görünüyosun sen öyle Aralık..." diyorsun

Neler dilemiştim sen gelirken, neler beklemiştim koca yıl...

"Vermeyince mi olduk yorgun?" diye kocaman açıp gözlerini sorunca da

"yok, yok öyle demek istemedim; yanlış anladın sen beni" diye kıvırıveriyorsun hemen

Yorgun, morgun di'il benim Aralık'ım...

Arada bi sapıtsa da dağıtsa da kendini; bütün bir yılın mutlu-mutsuz, tuzlu-tuzsuz, şekerli-şekersiz, yaşlı- yaşsız, dertli-dertsiz, güneşli-güneşsiz geçen günlerini omuzlarında taşıyıp 31 Aralık gecesi 23:59'da uzay boşluğuna bırakmayı bilir.

Hiç merak buyurmayın siz...

Cuma, Aralık 02, 2011

Yüreğine Dokunan Bir Yazar-Emre Kalcı

"Bir çiçek elime nasıl batacağını, bir kitap hangi cümleyle canıma kıyacağını, bir sokak hangi anıyı peşime salacağını biliyor"

diyor Emre Kalcı son kitabı "Her Mektubu Görülmüştür"de...

Önce bir kitabı okur, beğenir, yazarından kitabını imzalamasını istersiniz.

Bu kez tersten başladım

İlk defa kitap fuarında karşılaştığım Emre, önce benim için yazdığı bir kaç özel cümleyle kitabını imzaladı, sonra okumaya başladım.

Beğendim, sevdim;

Yazdıkları yüreğinizde bi yerlere dokunuyor; üstelik O bir kova...

"Suyun sesine sarıldığım, sırtıma darıldığım, elimden kayan cam bardak gibi dağıldım o geceyi"

"Aradan uzun ya da kısa bir zaman geçer, veda ettikleriniz  saklandıkları yerde sıkılırlar ve bir anda en çok hatırlanıveren  olurlar... O zaman biraz daha eksilir gibi hissettiğinizde, kalbinizdeki sesi susturup, eskiye kollarınızı kapatıp, yenileri kucaklama vakti geldiğini kendinize hatırlatmayı denersiniz. Olmaz, çünkü veda ettiklerinize, karşıladıklarınızdan hep biraz daha fazla güvenirsiniz..."

Emre Kalcı

Perşembe, Aralık 01, 2011

Günün Kitapları

Ahh aahh!

O kadar çok kitap okuyasım var ki, ortalık başlayıp bi iki sayfa okuyup bıraktığım bir sürü kitapla dolu.

Bugün de bunlar geldi...

Ama bunları da hemen okumak istiyorum, yıllık izin mi alsam okumak için???

Çarşamba, Kasım 30, 2011

Gözlükçü

Nerde bi işe yarar ürün, uygun fiyat, yeni bi'şey bulsam, haberdar etmeden sizi duramam biliyosunuz :))

Bu sefer ki keşfim gözlük -numaralı gözlük- ihtiyacı olanlar için %70 indirim kuponu gibi bi öneri

Alışveriş merkezlerinde şubelerini görmeye alışık olduğumuz, hatta tv reklamlarında kapıdan çıkanların ağzı kulaklarında o kadar ucuzdu ki gelmişken iki tane aldım dedikleri gözlükçü...

Uzak-yakın bir arada %40 inceltilmiş Visionart marka camlar için 1400 tl fiyat çıkardı bize, dudak uçuklatan cinsten yani. Araştırmaya devam ettik bu kez  Şişli'de bir gözlükçü 800 tl fiyat biçti.

Ama yok dedik her işin bi yeri bi yolu var. Eminönü optikçilerin, gözlükçülerin merkezi tıpkı diğer pek çok şeyin olduğu gibi...

Miyop bir çocuk ve genç kızlık dönemi geçirdiğim için, hatıralarımda kalmış Sirkeci'deki Büyük Postane'nin karşı çaprazındaki hanın birinci katındaki Şimşek Optik'e götürdü beni ayaklarım...

Fiyat bu sefer ne oldu dersiniz???

450 TL

İnsan şüphe ediyo, nasıl olur bu fiyata cam yerine ne vercekler, kandırıyolar mı?

Gözlükleri alana kadar yazmadım bekledim hep bi şüphe vardı içimde, gerçekten mi diye. Bugün annem alıp yeni gözlüklerini takınca, garanti belgesiyle faturasıyla her şey geçince elimize geç kalmadan duyurmalıyım bunu dedim.

İşte böyle :))

İhtiyaç sahiplerine adresi:

Şimşek Optik
Büyük Postane Cad. Yeni Valide Han. Kat:1 No:4 Sirkeci

Pembe mezarlıkta, şekerden tabutlar

Sabah radyoyu kapatırken, şimdi açtığımda da aynı şarkı çalıyor.

Affet bu gece ölmek istedim
Pembe mezarımı elimle kazmak istedim
Bu gece kendimi asmak istedim
Ama oturup odamda sana siir yazıyorum

Diye bi'seyler söylüyor

Ritmini sevdim, gariptir ki sözlerini de...

Hatta Adams Family'nin başrolde olduğu bi klibi bile donüyor beynimde...

***

Ama ne uydurmuşum şarkı sözlerini :)))

doğrusu şöyle ve Model söylüyor -iyi ki ben söylemiyorum, Ajda'dan beterim. Gerçi biz kovaların ortak özelliği olsa gerek bi türlü ezber yapamıyoruz-

Tenin sinmiş yastığıma,


Dün gece terk etmeden önce.

İçimde bıraktığın acıyla,

Kokunla uyudum bu gece.



Pembe bir mezarlık gördüm rüyamda,

Aşık cesetler şekerden tabutta,

Gezinirken ciğerim doldu bir anda,

Çürük çilek kokusuyla.



Kalbi atan ölü bedenlerdi hepsi.

Hepsinin başında birer ölüm perisi.

Soluk birer pembe gül kokluyorlar,

Karanlıkta.



Affet bu gece ölmek istedim.

Pembe bir mezarlık olmak istedim.

Karanlığı elimle bölmek istedim.

Seni çok özledim.



Çok istedim bu gece kendimi asmak.

Ellerimle kendi mezarımı kazmak.

Elimden gelen oturup evimde,

Sana şarkılar yazmak.

Bir Çağan Irmak Hikayesi...


Çağan Irmak’ın filmlerini seyretmekten keyif alıyorum şüphesiz, belki bu sebeple çok da objektif olamayabilirim yorumlarımda…

Aydınlık ve güneşli sahnelerini seviyorum…

Prensesin Uykusu’nda olduğu gibi kumsal da oturup sessizce ufka dalan gözler vardı yine perdede

Bu soğuk günlerin inadına, karnelerin alındığı yazın en güzel günleriyle başlıyor ve devam ediyor film…

Bütün bir yazı geçirip bağda, bahçede, denizde; sinemadan çıkınca da dışarıda sizi sıcacık bir hava saracakmış hissine kapılıyorsunuz.

Babam ve Oğlum’un devamı değil kesinlikle, Hümeyra ve Çetin Tekindor akraba bile değil filmde. Hikaye hiçbir yerde teğet bile geçmiyor birbirine.

Keyifli ege şivesiyle, Ozan’ın yaramazlıkları karşısında gülmekle kızmak arasında kalan dedenin, anneannenin hafif küfürlü diyalogları gülümsetiyor…

Öyle çok ağlamaklı olmasa da, gözyaşı damarınıza basıp kaçtığı kimine yaş akıtan, kimine göz pınarlarını dolduran yerler de yok değil.

Çekimleri Milas, Gökçeada ve Bodrum’da gerçekleştirilen film 10 yaşındaki Ozan’ın gözünden mübadele yaşayan dedesinin hikayesini anlatıyor. Dede’yse mübadelede yaşadıklarını ailesinin hikayesini, denize bıraktıkları kardeşinin hikayesini anlatıyor.

Türk-Yunan dostluğunun ötesinde biz birbirimize benzeriz, misafirperverlikte sınır tanımaz, “ölümü gör bi kahvemi içmezsen” muhabbetinin dibine vururuz mesajı gülümseten bi başka detay

Salı, Kasım 29, 2011

Bahanesiz

Kızdım bugün kendime;

Blogum var diyorum ama gün içinde gördüğüm, aklıma takılan, okuduğum bi cümlenin yaptığı çağrışımla yazmalıyım dediğim bi'şeyler geçiyor içimden...

Ama geçiyor sadece; geçerken uğramıyor, uğrayıp durmuyor bi yerde...

Yazmamak için bi sürü bahane de bulabiliyorum üstelik kendime...

Yorgunum, uykum var, halim yok, işim var, dizim var, pilim yok...

İşte sırf bu yüzden, akşam eve dönerken söz verdim kendime;

Bahane yok geceyarısını da bulsa vakit, oturup yazıcam.

Yazdım da...

Ama bunlar di'il sözümü yerine getirmek için yazacaklarım

Şimdi onlardan biri....

Rossopomodoro

"Kırmızı Domates" olan sözlük anlamının hakkını verircesine kıpkırmızı dekorasyonuyla Bağdat Caddesi'nde Göztepe Parkı'na komşu keyifli bir İtalyan restoranı Rossopomodoro...

Dünyadaki 126 Rossopomodoro restoranındaki standart tariflere göre hazırlanan menü, pizzaların lezzeti, şişedeki suyu, garsonların hizmetiyle kendinizi İtalya'da hissetmeniz için yaratılmış adeta.

Pizza ve makarnalarını denediğimiz akşamda, tatlılar ne yazık ki hayal kırıklığı yaratıyor ruhunuzda...


Mesela Nutellotto söylediğinizde o enfes pizzanın üstüne; vanilyalı dondurma üstünde nutella, yanına da ev yapımı bisküvi deyince muhteşem bi'şey gelsin diye bekliyorsunuz. Oysaki yarım bir kedi dili sokulmuş iki top dondurmayı görünce bütün hayalleriniz yıkılıyor.



Yıkılan hayallerimi tamir etmesi için Rossopomodoro'nun yöneticisi Tansel beye içimi dökerken öğrendim ki, bu Napoli'lerin tatlı kültürü bu kadarmış :(((

Tiramisu'yu bile güç bela kremasında ufak bi iyileştirme yapmaya ikna edebildik İtalyanlara dedi. Reçetenin dışına çıkılmıyormuş.

Menüde tatlılar dışında denemek istediğim daha bir çok şey var, bu sebeple mutlaka tekrar gitmeyi düşünüyorum. Ancak haftasonu akşamları için mutlaka rezervasyon yaptırmanızı öneririm, zira yer bulmanıza imkan yok.

Yemek sırasında ünlü isimlerle de karşılaşmanız çok mümkün. Bizimle birlikte Bergüzar Korel ve Halit Ergenç te oldukça genç bir grupla birlikte mekandaydı. Biraz da dedikodu ;))) Bergüzar Korel gerçekten hoş ve zarif bi kadın, beli o kadar ince ki gerçek di'ilmiş gibi. Ama ne yazık ki sigara içiyor :((

Hadi bu da paparazzi pozu olsun, fotoğrafımı çeken beni mi Bergüzar'ı mı odaklamış emin olamadım :))) -arkası dönük masasını fotoğraflayan Bergüzar tabi ki-



Biz tekrar Rossopomodoro'ya dönersek benim gibi kırmızıya tutkunlar için harika bi dekorasyonu var, fırınlar ve kolonlar bu kırmızılığın içinde dore mozaiklerle kaplanarak lüks ve gösterişi mekana taşımakla beraber kızgın boğa sendromunu da hafifletmiş oluyor.

İyi haber zincir İstanbul'daki ikinci halkası için Bebek ve Etiler'de yer arıyormuş; tabi ki mekanım olduğu için Kanyon'u sordum hemen, onu bi sonraki yer olarak düşünüyorlarmış.

Tansel Kaya Rossopomodoro'nun Türkiye koordinatörü; ama bütün gece misafirlerini memnun etmek için bazen  elinde bi tabakla servis yaparken, bazen bi pos cihazıyla hesap alırken ya da benim gibi meraklı ya da hayalleri yıkılmış konukları önce dinlerken sonra onlara uzun uzun açıklamalar yaparken görebilirsiniz.

Servisin süratine 10 üzerinden 10 veriyorum -zaten fırınları saatte 750 pizza pişirebiliyomuş, ama saatte 750 pizza yapacak usta var mı ondan emin di'ilim ;))-

Gerçi su şişesini masanın ortasına bırakıp giden garsonu ayıplamamamız gerektiğini, İtalya'daki garsonların müşteriye değer vermeyen davranışlarını bize hatırlatan Tansel bey sayesinde düşünüp -ee ne de olsa burası has hakiki İtalyan restoranı her ne kadar garsonlar Türk'de olsa İtalyan kültürü mekanda yaşatılmalı en nihayetinde- deyip anlayış gösterdik.

Her şey İtalyan olmasına rağmen yemeğin sonunda ikram edilen lezzetli demleme çay, Rossopomodoro'da ki Türk'lerin ayak sesiydi bana göre.

Cumartesi, Kasım 26, 2011

Cumartesi-Pazar

Severiz cumartesi-pazarı
Yeriz nutellalı ekmek gibi
Kıymetini bilmezdik
Hava gibi, su gibi
Olmasaydı diğer beş kardeşi

Cuma, Kasım 25, 2011

Cuma

Cuma'dır benim adım
Issız bi adada yaşarım
Cumartesi, pazarı pek severim
Çaktırmayın
Yoksa Robinson'u döverim

Perşembe, Kasım 24, 2011

Perşembe

Çarşamba'dan bellidir gelişi
Vardir onda cumanin neşesi
Neşe bitmesin
Kötü soz söylemesin
Yarın cuma biraz daha dayansın


Çarşamba, Kasım 23, 2011

Mesleksiz

-''Türkiye'de mesleksizlik var. Sorun işsizlik değil''-


Geçmişte ''Türkiye'de işsizlik yok'' dediğini ve bu sözünü bugün de
tekrarladığını belirten Çağlayan, ''Türkiye'de mesleksizlik var. Sorun işsizlik
değil, sorun mesleksizlik. Türkiye'de işi beğenmemek var, devlete kapak atmak
düşüncesi var, 'Ne iş olursa yaparım' diyen var. E ne iş olursa yaparım diyen bir
sektör yok ki. Ben mühendisim, bunca yıl sanayicilik yaptım. Hiç ne iş olursa
yaparım diye bir sektör, bir alan görmedim'' dedi.
Bakan Çağlayan, bu konudaki sıkıntının farkında olduklarını ve bundan
sonra üniversitelerde açılacak bölümlere sanayicilerle birlikte karar vermek
zorunda olduklarını belirterek, söz konusu ilde hangi bölümün mezunlarına ihtiyaç
varsa o bölümlerin açılacağını söyledi.
 
AA
 
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın sözlerine hak vermemek elde değil. İlk koşul üniversite mezunu olmaktır ülkemizde nerden mezun olduğunun hiç önemi yoktur.
 
Ne iş olsa yaparız nasıl olsadır...
 
Su ürünleri, arkeoloji, filoloji, biyoloji mezunu o kadar çok kişi var ki finans sektöründe. Onlar kendi mesleklerinde çalışmadıkları sürece iktisat, işletme mezunları da işsiz olur tabi ki.
 
Diğer taraftan işletme, iktisat okumak da çözmüyor ki sorunu. Yine herkes ne iş ne sektör olsa yaparım diyince herkes her şey birbirine geçiyor.
 
 
 
 

Hayat Veren Hediyeler

Unicef 24 Kasım öğretmenler günü için anlamlı bir hediye alternatifi sunuyor.

24 Kasım Öğretmenler Günü için 'Canım Öğretmenim' Hediye Paketleri hazırlamışlar;

Bu paketlerden biri Van'daki çocuklarımıza yardım etmeyi amaçlıyor; diğeri ise dünya çocuklarına destekleyen yardım malzemeleri içeriyor.

Bu paketlerden birini hediye ettiğinizde öğretmeninize sizin kişisel mesajınızla bir e-kart ulaşıyor. Yardım paketleri de hediye ettiğiniz kişinin adına ihtiyacı olan çocuklar gönderiliyor.

Bu hediye ile sadece öğretmenimizi mutlu etmekle kalmıyor, bir çocuğun hayatına dokunuyorsunuz.

Hediye seçeneklerini incelemek ve satın almak için http://www.hayatverenhediyeler.org/

Çarşamba

Çarşamba, çarşafa dolanır

Dolana dolana dolaşır

Dolaşır da bulamaz yerini

Perşembe sanır kendini

Biri durdurup "Kuzey-Güney" var bugün

Diyene kadar...

Salı, Kasım 22, 2011

Merkur'un Oyunlari

Bugunlerde agir kadife perdenin azcik kenarindan kaldirip iceri bakinca gorunmez bir el tutup kolumdan aliyor beni iceri...

gosteriyor eski dostlari, anilari... Parcalar birbirini hatirlatip birinden digerine suruklercesine goturuyor...

vaaayy diyosun bu da olmustu, su da vardi, oyle demisti, boyle dusunmustum...

dun baska perdenin arkasindakileri gormus hatirlamistim 1996_2000 yillari, yuzler yasananlar bir bir sahnenin onune gelmis selam vermisti. Bugun bi baska perde 2001'de baslayan, uzerinden cok gun gecen...

geri giden merkurun oyunlari bunlar biliyorum, dondurup baktirip geriye hatirlatip "oyle bir gecer ki zaman" dedirten...

Salı

Salı sallanır

Sallansa da düşmez

Düşse de gitmez

Gitse de bitmez

Bitse de...

Bi haftaya kalmaz

Yenisi gelir...

Pazartesi, Kasım 21, 2011

Marifet


Elmanın kabuğunu hiç koparmadan tek parça halinde soyabilir misiniz?

Üstteki resimde hile olduğunu düşünenler için aşağıdakini koyuyorum.


Neden bu kadar gereksiz bi marifetle uğraşıyorum???

İlkokul yıllarım 1980'lerde...

Sabah kuşağında kadın programlarının ilk yayınlanmaya başladığı dönemlerde Nedret Güvenç ve Mücap Ofluoğlu, anne-baba; Nilgün Özhan'ın  (şimdi ki Kasapbaşoğlu) evin kızı olduğu Hanımlar Sizin İçin Programı.

Bu programın içinde küçük yarışmalar olurdu, kimin en marifetli ev kadını olacağı yada olduğunu ortaya koyacak görevler verilirdi yarışmacılara

Ütüyle kumaşa pile yapma hatırladıklarımdan biri ama ruhumda derin iz bırakan elmanın kabuğunu koparmadan tek parça halinde soymak

Nasıl bir iz ki; o günden beri soyduğum her elmanın kabuğunda o yarışmaya katılıp birinci olacağım günün hayalini kuruyorum :)))))

Sonbahar Yaprakları


Sonbaharda süpürülmemiş parkları,
Yerdeki yaprakları çoşkuyla kucaklayıp bırakan çocukları,
Dalından kopup döne döne diğer arkadaşlarının arasına katılan sarı kızıl kelebekleri
Yaprakları tükenmiş ağaç dalları arasından uçuveren serçeleri,

Yaprak yolda ayaklarını sürüyerek yürüyenlerin çıkarttığı sesleri seviyorum...

Pazartesi

PMS kadınların kabusu (Premenstruel Sendrom )

Fakat bugün pre'yi pazartesi ile değiştiresim var.

O kadar ağır ki travmam işe gitmeyip evde kalmak istiyor canım desem di'il; uyusam di'il, uyansam di'il, atla arabaya vur kendini doğaya desen di'il; sevdiğin biriyle keyif kahvaltısı yap desen di'il, hayatta en çok istediğin olsa,

Di'il o da di'il...

Ama yazarken farkına vardım, o olsa bu olsayla olmuyor ki...

Sahip olduklarını kaybedince "ne mutluyduk oysa ki" diye sızlanmak yerine

PMS günlerinde şükretmek lazım onlara huzuru yakalayabilmek için...

Pazar, Kasım 20, 2011

30. Kitap Fuarı Ardından

Yıllar var ki Tüyap kitap fuarına gitmemiştim.

Uzaklığından, kalabalığından, indirimlerin, yazarları görmenin, kitap imzalatmanın;  internetten alışverişe, lüks kitapçıların rahat atmosferine daha az tercih edildiğinden olsa gerek...

Tüm bunlara rağmen bi kültür perisi tuttu beni kolumdan götürdü, iyi de oldu aslında. Ama seneye gider misin dersen, perinin bi sihir yapması gerek derim :)))

Gerçekten şehre çok uzak...  -Merter'den yola çıkan biri olarak bile-

Anadolu yakasından hele ki Kartal-Pendik gibi şehrin doğu ucundan gitmek isteyenler için karıncanın hac yolculuğu benzetmesi abartılı olmayacaktır.

Ama buna rağmen yol kenarlarındaki, otoparktaki, kapıdaki, içerdeki kalabalığı görünce; bu memleket insanının okumak için nasıl yüksek bir motivasyona sahip olduğunu görüyorsunuz.

Salı, Kasım 15, 2011

Düğme Zamanı

Her sene bu zamanlarda yapmak zorunda kaldığım rutin işi bu yıl da yaptım.

Yaz başında temizleyiciye giderken sökülen manto ve ceketlerin düğmelerinin topluca yerlerine dikilmesi töreni :))

Geçen sene yazmıştım aslında. Her sene her sene aynı şeyi yazmak doğru gelmediği için bu sene malzeme yapmayı düşünmüyordum bu konuyu kendime...

Bugün bi sebeple geçen sene ki yazım çıkınca karşıma, bi de tarihi 12 Aralık görünce düğme dikme tekniklerini değil de, "bu sene hakkaten kış erken geldi" ispatı için link vereyim bari dedim.

http://dortyaprakliyonca.blogspot.com/2010/12/dugme.html

Cumartesi, Kasım 12, 2011

Tablo


Son zamanlarda sık sık ziyaret etmek zorunda kaldığım Aksaray Vatan Hastanesi'nin duvarında asılı olan bu tablonun sahibi kim adı ne bilmek isterdim.

Bilen var mı???

******

Çok teşekkürler Deniz :)))

Dominique Appia'nın Entre les Trous de la Memoire isimli eseri (ingilizcesi Between The Holes of Memory)

http://www.appia-d.ch/

ve resmin daha kaliteli bir görüntüsü

Perşembe, Kasım 10, 2011

Yerin Altında Bi Başka Dünya

Daha önceleri de yazmıştım tarihi yarımadada yürüdüğümüz asfaltın bir santim altında başka bi dünya var diye...

Asfaltın altında ne var?
Topkapı Sarayı bahçesinde Aya İrini kilisesinin Karakol restorana komşu olan cephesi boyunca bi kaç adım attığınızda işte böyle bi dünyayla bütün çıplaklığıyla karşı karşıya geliyorsunuz.

Neden bu kadar bi başına, neden bu kadar yalnız sahipsiz, kendi haline bırakılmış içi sızlıyor insanın...

Salı, Kasım 08, 2011

Bir Bayram Günü

Bir bayram daha geldi gidiyor...

Bayramın gelişiyle kendini tatilin kollarına atmak üzere yollara düşenler trafikte cinnet geçirdi.

İstanbul'da kalanlar bayramlaşmaydı, kurbandı derken ne kadar gitse de bi türlü boşalmayan trafik çilesinden payına düşeni almaya devam etti.

Nispeten şanslı olanlar evde oturup trafik kameralarından, telefonlarından yoğun trafik olan yollara bakıp bakıp; "ohhh iyi ki dışarda di'iliz" şükürleri ettiler.

Evde de bi yere kadar, sıkılıyor insan...

Ya bi türlü bitiremediği kitabı eline alıp bitirmeye, ya izlemeye vakit bulamadığı dvd'leri izlemeye yada mutfağa girip oyalanmayı tercih etti.

Bilin bakalım ben hangisiydim???



Geçen gün yaptığım sürpriz kekin sürprizsizinden ama üzerine siyah beyaz çikolata rendesi ile dekor yapıldı.

Aşağıda da bir waffle'ın fotoromanını görebilirsiniz. Tarifini daha önce vermiştim,burdan>>




Çarşamba, Kasım 02, 2011

Blogger'lara Açık Davet


Bilkom'un bloggerlara güzel bir daveti ve yarışma teklifi var.

Facebook'u olanlar 12 Kasım-20 Kasım 2011 tarihleri arasında www.facebook.com/bilkom  adresinden başvurabilirler yarışmaya.

Yarışmanın konusuna gelince;

- Dostoyevski gibi bir yazar blog tutar ya da tweet atar mıydı?


- Blog’u olan konuşuyor! Herkesin blog yazabilmesi iyi bir şey mi, kötü mü?


- Ellerine mürekkep lekesi bulaşmadan yazı yazan yazar, gerçekten de çocukluğunda dizi yarılmadan büyüyen insan gibi midir?

konularından biri üzerine yazı yazan ve yazdığı yazı site takipçileri tarafından en fazla beğenilen olmak...

Ödül ise iPad 2 16 GB Wi-Fi olacakmış.

Bana da bi arkadaşımdan gelen maili diğer bloggerlar da haberdar olsun diye yazı haline getirdim.

Ben yokum yarışmada çünkü face'im yok.

Pişman mıyım?

Haaaayııııır :)))