Öylesine büyülü bir konu ki, adını duyunca hemen okuma hevesi uyandırmıştı ben de...
Kitap sayfalarının sadece tek bir yüzüne basılan metni okumak, kitabı okumayı kolay hale getirse de yaptğı kağıt israfıyla canınızı yakıyor. Sayfaları hızlıca karıştırdığınızda batan hilali seyretmek için buna değer derseniz, bi'şey diyemem...
Başlaması ile bitmesi arasında geçen süre sadece 2,5 saat...
İlk sayfalarda Mimar Sinan'dan nefret ediyosunuz, 50 yaşında evli bi adamın 17 yaşındaki genç bir kıza aşık olması rahatsız ediyor insanı.
Ama mimari dehasına saygı duyduğunuz bir insanı bu kadar da çabuk harcamak istemiyor, bi yerlerinden haklı çıkarmaya çalışıyorsunuz.
Aşka saygı duyuyorsunuz, kime yada kaç yaşına olduğuna di'il.
Aşkın tutkusunun yarattığına...
Aşkla yapılanın nasıl güzel olduğuna, aşkla verilenin nasıl özel olduğuna...
Bunu da kabullendik devam ediyoruz okumaya ama o kadar yüzeysel, derinliksiz bir anlatım ki; ne o zamanın İstanbul'unu ne Sinan'ın muhteşem eserlerindeki detayı görebiliyorsunuz.
Sadece caminin taşlarının üst üste dizildiğini, arada bir Sinan'ın gidip işçileri kontrol ettiğini öğreniyorsunuz.
Miladi takvime çoktan geçilmiş Aralık ayının gelmesi bekleniyor...
Divan şiirlerini engin edebiyat bilginizde anlamanız bekleniyor...
Mihr ve Mah'ın gerçekleşmesi belki sayfalarca anlatılabilecekken bi çırpıda olup bitmiş, siz hala boş gözlerle gökyüzüne bakıyor oluyorsunuz...
İki Cami Arasındaki Aşk'ı okumak tatmin etmez sizi, vurun kendinizi yollara gidin görün dokunun taşlara onlar kendi hikayesini anlatır size...
bitsin diye dua ederek okuduğum kitaplardandı ve kesinlikle en çok satanlarda olmayı kesinlikle haketmiyor.
YanıtlaSil