Çocukluğumun yaz akşamlarının en güzel etkinliği akşam yemeğinden sonra teyzeler kuzenler bir anda karar verip Fatih'e dondurma yemeye gitmekti.
Fener Sancaktar Yokuşu'ndaki evimizden o zamanın karanlık sokaklarında annelerin, teyzelerin elinden tutup dondurmacıya yürümek, elde dondurma Fatih'te vitrinleri seyrederek yürümek ve eve dönüş en keyifli bi akşam için yeter de artardı bize...
İki dondurmacı vardı, aaa hatta üç.
Biri Yavuz Selim'e inen yol üzerinde sağda Nişanca'da -yanlış hatırlamıyorsam semt adını- Baltepe Dondurmacısı.
Diğeri hemen Yavuz Selim ışıklardaki Didem dondurmacısı -çikolata sosuna batırdığı dondurmayı bi de dövülmüş fındığa bandırıp verince dünyanın en güzel şeyi elinizde olurdu-
Eğer biraz daha uzun yürümeyi göze almışsak, Fatih'in Vezneciler yönünde sonunda postanenin sokağında Tadım dondurmacısı... -o da bi anda sertleşen çikolata sosu ve fındıkla verirdi dondurmayı- lastiğimsi ucuz külahlardan lezzetli bisküvimsi kornetlergeçişimiz onunla olmuştu...
Bu dondurmacılardan ilk fireyi Didem verdi, yerini giyim mağazalarına bırakarak.
Tadım'dan çok emin değilim, hala aynı yerde olup olmadığına...
Ama Baltepe'yi biliyorum hala yerli yerinde, gel gör ki o orda duruyorda bi kere bile durup dondurma yemek gelmiyordu aklımıza...
Bundan yaklaşık bir ay önce İstanbul'dan kilometrelerce uzakta bir gece yarısı Osmaneli'deki dondurmacıdaki lezzet, dondurmaların servis edildiği ayaklı çelikten yapılma dondurmalıklar yıllar öncesine götürdü bizi, Baltepe'yi düşürdü aklımıza...
Nasıl da unutmuştuk onu???
20 senedir önünden pek çok kere geçmemize rağmen neden yokmuş gibi gelmişti bize???
Ve uzun bir zamandan sonra çok güzel bir buluşma yaşadık kendisiyle...
Yılların lezzeti değişmemiş, bir Anadolu kasabasındaki dondurmanın doğal lezzeti onda da sürdürüyordu kendini...
Yolunuz düşerse Fatih'e Baltepe'ye uğramadan geçmeyin derim.
Bu arada geceyarısı Osmaneli'de (Bilecik) dondurma yemek te nerden çıktı diyceksiniz, aslında sadece dondurma olsa...
Çoooooooooooooook kalabalık, güzel ve eğlenceli bir iftarın konuğu olmak, tarihi bir caminin bahçesiyle ortak tarihi bir konakta uyumak, daha doğrusu sahurda yatıp sabah ezanının odanın içinde okunduğu ilginç bir deneyim yaşamak, Osmaneli'nin tarihi kilisesi ve evlerini görmek gibi benim üzerinde sayfalarca yazabileceğim malzemeyi nasıl es geçtim, geçebildim di'mi?
Hayatımda ilk defa fotoğrafa makinem yanımda di'il di, almayı unutmuştum
Bu bi bahane di'il çünkü cep telefonları da bu imkanı fazlasıyla veriyor
Hele öyle bi fotoğraf karesi vardı ki,
Bilmiyorum neden ama bu kez sadece yaşamak istedim belki de...
Pencereye bitişik yerleştirilmiş yatakta yüzümü cama döndüğümde eski evlerdeki yukarıya doğru sürülerek açılıp yukarda mandalla sabitlenen ahşap pencerenin açıklığından doğa kokusu burnuma gelirken hafif bi rüzgar da yüzümü okşuyordu. Görüş mesafesinde tarihi Ulu Cami ışıklarıyla masal şatosu gibi, kandilleri yanan minaresi ve hemen yanı başındaki dolunay masalın diğer güzellikleriydi...
Bu masalın kötü karakteri ise, ruhsuz manisiz ramazan davulcusuydu...
Yavuz selime gidince bakacağım senin dondurmacıya..
YanıtlaSil