Sayılı gün...
Nasıl bitcek derken, kendinden öncekilerin de başına geldiği gibi
Geldi, yaşandı, bitti ve gidiyor...
Kirlendi, yüklendi, ağırlaştı, ayaklarını sürüyor gibi...
Haftaları uzadı sanki...
Bitmiyor günler...
Çarşamba günü geldiğinde daha çarşamba mı :(((
Perşembe geldiğinde ama bugün cuma di'il miydi???
Bi koşu yenisine geçiyim istiyorum ben...
5'i severim hayatımda...
2015'i belki ondan pek bi hevesle bekliyorum...
Benelux tatilinin üzerinden nerdeyse 2 ay geçti ve ben finalini ancak bugün yazabildim.
Aslında finali için Brüksel ve Düseldorf'u da yazmam gerekirdi ama artık onlarda yaşayacak duygum kalmamıştı yorgunluk, ev hasreti ağır basıyordu...
Yurtdışı dönüşü hızla işe dönüş, günlük koşturmalar ve bir haftasonu Mandalina Festivali için yapılan Rize kaçamağı...
Yorgunlukları ve yoğunlukları arttırdıysa da mutlu ve neşeli geçen günlerin insan ruhuna katkısı inkar edilemez...
Olağanüstü keyifli, büyük bir aile olmanın tadını sonuna kadar çıkardığımız iki gün geçirdik. Onu da ilk fırsatta (umarım 2 ay sonra olmaz) yazıcam söz :)
Pazartesi, Aralık 22, 2014
Gezi: Benelux - Brugge Vol.4
Seyahatin üzerinden bir aydan fazla geçince her ne kadar kısa notlar almış da olsa insan unutuyor pek çok şeyi...
Son durağımız Brugge ve Brüksel...
Ama Brüksel belki artık yorgunluğun had safhaya vardığı, dönüş psikolojisinin mutsuzluğunun bünyede hissedilmeye başlandığı yere denk geldiğinden sebep pek bi hatırası yok zihnimde...
Oysa Brugge'de aynı günün bir kaç saat öncesinde yaşanmıştı...
Arnavut kaldırımlı taş sokakları, ortaçağdan kalan bozulmamış binaları, yerleri kaplayan sarı sonbahar yaprakları ve nehirlerde yüzen kuğularıyla masal gibiydi...
Aslında böyle yerlerde saatlerce oturup o sakinliği o güzelliği tüm hücrelerinde hissedene kadar oturup bakmak istiyor insan...
Ama tur programına sıkıştırılmış panoramik geziler imkan vermiyor bu zevke...
Söz veriliyor, bir dahakine kendi başımıza gelip doya doya yaşarız diye...
Gidilir mi, fırsat olur mu bilmem...
Diğer Avrupa şehirlerinde olduğu gibi çeşmeleri, sokak mobilyaları tam bir şaheser...
Ve eğlenceli çikolata vitrinleri, dantel mağazaları, oyuncakçıları...
Gitmeden önce methini çok duyduğum Brugge midyelerini yemeden dönmek olmazdı. Türk damak tadına en uygun portekiz usulu sarımsaklı kum midyesi gerçekten çok lezzetliydi...
Sevimli kırmızı tencereleri ve midye kabuklarını koyduğunuz derin kapağı estetik bir sunum ortaya koyuyor...
Son durağımız Brugge ve Brüksel...
Ama Brüksel belki artık yorgunluğun had safhaya vardığı, dönüş psikolojisinin mutsuzluğunun bünyede hissedilmeye başlandığı yere denk geldiğinden sebep pek bi hatırası yok zihnimde...
Oysa Brugge'de aynı günün bir kaç saat öncesinde yaşanmıştı...
Arnavut kaldırımlı taş sokakları, ortaçağdan kalan bozulmamış binaları, yerleri kaplayan sarı sonbahar yaprakları ve nehirlerde yüzen kuğularıyla masal gibiydi...
Aslında böyle yerlerde saatlerce oturup o sakinliği o güzelliği tüm hücrelerinde hissedene kadar oturup bakmak istiyor insan...
Ama tur programına sıkıştırılmış panoramik geziler imkan vermiyor bu zevke...
Söz veriliyor, bir dahakine kendi başımıza gelip doya doya yaşarız diye...
Gidilir mi, fırsat olur mu bilmem...
Diğer Avrupa şehirlerinde olduğu gibi çeşmeleri, sokak mobilyaları tam bir şaheser...
Ve eğlenceli çikolata vitrinleri, dantel mağazaları, oyuncakçıları...
Gitmeden önce methini çok duyduğum Brugge midyelerini yemeden dönmek olmazdı. Türk damak tadına en uygun portekiz usulu sarımsaklı kum midyesi gerçekten çok lezzetliydi...
Sevimli kırmızı tencereleri ve midye kabuklarını koyduğunuz derin kapağı estetik bir sunum ortaya koyuyor...