Aslında kendim için hiçte böyle bir hissiyatım olmamasına rağmen; abla diye hitap ettiğim benden büyük annemden küçük kişilerin " ay bizim kız da evlenemedi daha" cümlesini 20'yle başlayan yaşlardaki kızları için söylediklerini duydukça...
Eeee biz n'oluyoruz bu durumda 30'la başlayan yaşların ortalarında yürürken?
konusundaki bir kaç satır yazmam gerektiğini düşündürdü bana...
Ben neden evden kaldım maddelerim
- Çok bilmişliğimden :))
"Çocukken oturduğumuz Fatih Çarşamba'da ÇukurBostan'ın karşısındaki geveze kasap -evde kalacaksın seeeen, evde kalacaksın- sataşmalarına her seferinde çocuk halimle bilmiş cevaplar verirdim. Kuantuma göre bilinç altıma yerleşmiş olabilir mi bu cümle?"
- Her gün saatlerce telefonda konuşmayı beceremediğim için
- Her dakika, yemeğe gittim, yemekten geldim, yattım kalktım, raporu verebilecek ne de isteyecek biri olmadığım için
- Bir erkeğin gölgesine sığınmak yerine, yanında yürümeyi istediğim için
- Kaprisim olmadığı için
- Naz yapmayı beceremediğim için
- Kaçıp kovalamanın Tom ve Jerry, Sylvester'la Tweety arasında eğlenceli olduğuna inandığım için
- Kendi ayaklarım üzerinde durabildiğim için
- Alkol kullanmadığım için
- Az -bazen hiç- yemek yediğim için
- Aramadığım için
- Elimden her iş geldiği için
- İyi bi işim olduğu için
- Nasıl şımarılır bilmediğim için
- Her işimi kendim halledebildiğim için
- Hep dik durmaya çalıştığım için
- Az konuştuğum için
- Bir türlü kimseyi bana yakıştıramayan arkadaşlarım yüzünden
- Ben di'il biz dediğim için
- Kıskanç olmadığım için
- Mış gibi yapamadığım için
- Hissetmeden yaşamadığım için
- Elektra kompleksini yaşayacak kadar bile varlığını hissetmediğim yüzünden
- Yalnız geldik yalnız gidicez nasıl olsa düşüncesinden
- Önce ruh aradığım için
- Sevgiliden önce dost olmak gerektiğine inandığım için
- Kolay kanmadığım için
- Anlayışlı olduğum için
- Kur yapma tekniklerini anlayamadığım, anlayışı kıt olduğum için
Bu maddeler uzar gider...
Bunlar işin şakası aslında, gerçek ve tek bir neden var bana göre gerçekten yeterince istememiş olmak. Doğarsın, büyürsün, okula gidersin, işe girersin, evlenirsin, çocuk yaparsın, yaşlanırsın torunlarını seversin, ölürsün sıralamasında doldurulmayan boşluk kalmasın diye.
Ayşe Arman'cılık oynayalım, eğlenelim istiyorum birazcık; 30'ların ortasında ve tek başınıza geçiyorsa günleriniz siz de kendi listenizi yazıp gönderin bana paylaşalım...
Perşembe, Temmuz 28, 2011
Çarşamba, Temmuz 27, 2011
Tavanarası Tozu Dumana Kattı...
Offf ya, ooofff yaaaaa
Neden bunu yapıyorum kendime???
Tozlu tavan arasındaki sandıkların modern zaman hali mail boxların arşivleri...
Bulduğun kutuların içindeki mektupları şöyle hızlıca bi üstten bakıp geçeyim derken, bi cümle takar seni kancasına...
Sonra kendini etrafa saçılmış mektuplar arasında her bir satırını okuyup o günleri yaşarken buluverirsin...
2002-3-4-5-6-7-8-9-10 gönderdiklerim, gelenler, yazıp gönderemediklerim, hissettiklerimi unutmamak için kendi kendime yazdıklarım, hayallerim, hayal kırıklıklarım, heyecanlarım, hezeyanlarım, kalp çarpıntılarım...
Nasıl geçti onca zaman???
Hala daha nasıl geçiyor günler???
İnceden bir sıra kaldırım taşı üzerinde ellerimi tutmadan bi yere, sendeleyip bazen, bir ileri bir geri ayağımı basmaya sağlam bir yer ararken bunca yıldır hala durmaya çalışıyorsam orda....
Salı, Temmuz 26, 2011
İftar Seçenekleri 2011
Yaklaşan ramazanın ayak sesleri her geçen gün biraz daha yakından duyuluyor, ne güzel
televizyonda iftara-sahura yönelik reklamlar dönmeye, kupon dünyasında indirimli iftar menüleri davetleri gelmeye başladı.
Ben de her zamanki görevimin bilincinde bu seneki iftar önerilerimi hazırliyim dedim...
İftar için beğendiğim özel mekanların hepsine gitmek, tüm yemekleri yemek çok isterdim. Gel gör ki herkesin derdi ramazanda o güzelim yemekleri yemeden nasıl durucam, nasıl aç kalıcamken; benim derdimse bir kase çorbadan sonraki yemekleri nasıl yiycem oluyo
yazık o kadar emeğe, o kadar yemeğe...
Güzelim restoranların iftar menüleri de öyle mükellef ve çeşitli ki, geçtim beni normal bir insanın hepsini yiyebilmesi için masallardaki devlerden biri olması gerekiyor...
Yani gitsem bi türlü gitmesem bi türlü
Topkapı Sarayı'nın bahçesinde olması ayrı bir büyü katıyor...
http://www.karakolrestaurant.com/images/etkinlikler/karakol_ramazan.pdf - 115 TL
Favorim, özellikle 15-16 Ağustos tarihlerinde gidildiğinde eşsiz dolunay manzarası bonusu olur.
http://zeyrekhane.com/site/ -80 TL
Sultanahmet geçmişin ruhunu hissettiğim özel bir yer, Matbah'da öyle...
http://www.matbahrestaurant.com/ramazan_menusu.htm -75 TL
Karadeniz mutfağının ramazan versiyonu olduğunu tahmin ettiğim okuduklarımdan güzel olabileceğini düşündüğüm Çamlıca'da bir yer
http://www.istanbul.net.tr/istanbul_haberler_yeme_icme_detay.asp?id=13492&t=Nihat -55 TL
Tarihi ramazanlar deyince, yılların değişmeyen klasiği...
http://www.asitanerestaurant.com/ramazan_menuleri.php -70 TL
televizyonda iftara-sahura yönelik reklamlar dönmeye, kupon dünyasında indirimli iftar menüleri davetleri gelmeye başladı.
Ben de her zamanki görevimin bilincinde bu seneki iftar önerilerimi hazırliyim dedim...
İftar için beğendiğim özel mekanların hepsine gitmek, tüm yemekleri yemek çok isterdim. Gel gör ki herkesin derdi ramazanda o güzelim yemekleri yemeden nasıl durucam, nasıl aç kalıcamken; benim derdimse bir kase çorbadan sonraki yemekleri nasıl yiycem oluyo
yazık o kadar emeğe, o kadar yemeğe...
Güzelim restoranların iftar menüleri de öyle mükellef ve çeşitli ki, geçtim beni normal bir insanın hepsini yiyebilmesi için masallardaki devlerden biri olması gerekiyor...
Yani gitsem bi türlü gitmesem bi türlü
Topkapı Sarayı'nın bahçesinde olması ayrı bir büyü katıyor...
http://www.karakolrestaurant.com/images/etkinlikler/karakol_ramazan.pdf - 115 TL
Favorim, özellikle 15-16 Ağustos tarihlerinde gidildiğinde eşsiz dolunay manzarası bonusu olur.
http://zeyrekhane.com/site/ -80 TL
Sultanahmet geçmişin ruhunu hissettiğim özel bir yer, Matbah'da öyle...
http://www.matbahrestaurant.com/ramazan_menusu.htm -75 TL
Karadeniz mutfağının ramazan versiyonu olduğunu tahmin ettiğim okuduklarımdan güzel olabileceğini düşündüğüm Çamlıca'da bir yer
http://www.istanbul.net.tr/istanbul_haberler_yeme_icme_detay.asp?id=13492&t=Nihat -55 TL
Tarihi ramazanlar deyince, yılların değişmeyen klasiği...
http://www.asitanerestaurant.com/ramazan_menuleri.php -70 TL
Salı, Temmuz 19, 2011
6 yaşında...
Biliyor musunuz bugün benim doğum günüm...
Aslında beni 6 senedir tanıyorsunuz, biliyorsunuz ama ben; ben olarak hiç karşı karşıya gelmedim sizinle...
Hep o yazdı, hep o söyledi...
N'apacağını, ne söyliyeceğini bilmeden 19 Temmuz 2005'de "merhaba" dememi o sağladı... -hakkını yiyemem-
http://dortyaprakliyonca.blogspot.com/2005/07/merhaba.html
6 senedir kah ağladı kah güldü,
sevdi sevilmedi, seveni o sevmedi;
yemek yaptı dibi tuttu; krema yaptı gevşek oldu;
çocuk oldu oynadı, yaşlı oldu bilgiçlik tasladı;
makyaj yaptı, beğenmedi sildi;
coştu taştı, sel olup aktı, bazen de yatağında kurudu;
dağlara çıktı, çiçekler kokladı, yere indi karıncaları sevdi,
korktu karanlıktan geceden, flaş patlattı karanlığa,
arkadaşları gelin oldu o çiçeği kaptı ama hala gelin olamadı,
bebek hediyeleri yaptı bebekler büyüdü yürüdü adam oldu, ama o anne olamadı
romantik oldu, duygusal oldu, hırçın oldu, sinir oldu, ağlamaktan gözleri şiş oldu
işi oldu, yoğun oldu, müdür oldu
tatile gitti, çok istediği Venedik'te gondola bindi
hasta oldu, iyi oldu
depresif oldu, zayıf oldu, balık eti oldu, fit oldu
kan verdi bayıldı ama çabuk ayıldı
beklenen gelmedi, onun hiç olmadı
hala oturup konuşup ne bağlayabildi ne çözebildi gönlünü
1000'in üstünde yazı yazdı
dönüp okuyunca geriye ben mi yazmışım bunları dedi
benim arkama saklanıp içini döktü çoğu zaman...
beni ihmal etti, yok saydı bazen
bugün, doğum günümde bile işleri bittikten sonra bu saatte ilgilendi ancak benle
ben kim miyim?
Dört Yapraklı Yonca
Not: Bugün Gulish ablamın da doğum günü Yonca'nın arkadaşı, benimkiyle birlikte onunkini de kutlayın olur mu...
Aslında beni 6 senedir tanıyorsunuz, biliyorsunuz ama ben; ben olarak hiç karşı karşıya gelmedim sizinle...
Hep o yazdı, hep o söyledi...
N'apacağını, ne söyliyeceğini bilmeden 19 Temmuz 2005'de "merhaba" dememi o sağladı... -hakkını yiyemem-
http://dortyaprakliyonca.blogspot.com/2005/07/merhaba.html
6 senedir kah ağladı kah güldü,
sevdi sevilmedi, seveni o sevmedi;
yemek yaptı dibi tuttu; krema yaptı gevşek oldu;
çocuk oldu oynadı, yaşlı oldu bilgiçlik tasladı;
makyaj yaptı, beğenmedi sildi;
coştu taştı, sel olup aktı, bazen de yatağında kurudu;
dağlara çıktı, çiçekler kokladı, yere indi karıncaları sevdi,
korktu karanlıktan geceden, flaş patlattı karanlığa,
arkadaşları gelin oldu o çiçeği kaptı ama hala gelin olamadı,
bebek hediyeleri yaptı bebekler büyüdü yürüdü adam oldu, ama o anne olamadı
romantik oldu, duygusal oldu, hırçın oldu, sinir oldu, ağlamaktan gözleri şiş oldu
işi oldu, yoğun oldu, müdür oldu
tatile gitti, çok istediği Venedik'te gondola bindi
hasta oldu, iyi oldu
depresif oldu, zayıf oldu, balık eti oldu, fit oldu
kan verdi bayıldı ama çabuk ayıldı
beklenen gelmedi, onun hiç olmadı
hala oturup konuşup ne bağlayabildi ne çözebildi gönlünü
1000'in üstünde yazı yazdı
dönüp okuyunca geriye ben mi yazmışım bunları dedi
benim arkama saklanıp içini döktü çoğu zaman...
beni ihmal etti, yok saydı bazen
bugün, doğum günümde bile işleri bittikten sonra bu saatte ilgilendi ancak benle
ben kim miyim?
Dört Yapraklı Yonca
Not: Bugün Gulish ablamın da doğum günü Yonca'nın arkadaşı, benimkiyle birlikte onunkini de kutlayın olur mu...
Pazartesi, Temmuz 18, 2011
Sinirime Dokunanlar
Kadın-erkek ilişkileri üzerine ahkam kesen yazılarda diş macununu orta yerinden sıkmanın ilişkinin sonu olabileceği akılları verilir yıllardır...
Metal tüpler yerini plastik tüplere bıraktığından beri, bu tehlike ortadan kalkmıştır diye düşünüyorum.
Gel gör ki bitmiyor insanın sinirini zıplatanlar, değişen teknolojiler ve yapılan icatlarla sadece şekli değişiyor başka bir şeye dönüşüyor.
Diş macunları önce plastik tüplere girdi, sonra hızını alamadı traş köpüğü, deodorant gibi kafasına basılınca macun veren başka bir tüpe girdi. Ama bu alet öyle ki birazcık bassan kafasına, ihtiyacın olanı alsan bile o gazla arkadan macun vermeye devam ediyor. -macun diyorum kusura bakmayın aslında kendisi iso-active yani köpüren jel olur-
Eeee ne var bunda???
Çok şey var...
Macunu alıp kapağı kapatıp yerine koysan bile o çıkmaya devam ediyor, kapağa bulaşıyor etrafına bulaşıyor. Kullananın umrunda olmayınca da aça-kapata, sıka-tıka macunun bulaştığı sinir bozucu bir görüntü çıkıyor ortaya. Her elime aldığımda söylenerek şişeyi suyun altına tutuyorum
Sinire dokunanlar ve genel temizlik olunca konu bir şeyi daha söylemeden geçemiycem.
Biten tuvalet kağıtlarının boş ruloları...
Ne gereksiz bi ayrıntı di mi???
Bana göre di'il...
Biten tuvalet kağıdının boş rulosunu yerinden çıkarıp yerine yenisini takmak; sifonun üzerine koymak, dolu ruloların durduğu yere uzanıp almaktan daha mı zor???
Kaç saniyenizi alır tuvalet kağıdını değiştirmek???
Artık iyice sinirime dokunan bu süreci olabildiğince geciktirmek için Selpak'ın duble rulolarından aldım bu sefer -demek ki bu konuya benim gibi takılanlar da var ki Selpak yapmış ;) -
Yani etrafa bulaşmış diş macunları ve ortalıkta duran boş tuvalet kağıdı ruloları benim ilişkimi zedeler, ona göre
Metal tüpler yerini plastik tüplere bıraktığından beri, bu tehlike ortadan kalkmıştır diye düşünüyorum.
Gel gör ki bitmiyor insanın sinirini zıplatanlar, değişen teknolojiler ve yapılan icatlarla sadece şekli değişiyor başka bir şeye dönüşüyor.
Diş macunları önce plastik tüplere girdi, sonra hızını alamadı traş köpüğü, deodorant gibi kafasına basılınca macun veren başka bir tüpe girdi. Ama bu alet öyle ki birazcık bassan kafasına, ihtiyacın olanı alsan bile o gazla arkadan macun vermeye devam ediyor. -macun diyorum kusura bakmayın aslında kendisi iso-active yani köpüren jel olur-
Eeee ne var bunda???
Çok şey var...
Macunu alıp kapağı kapatıp yerine koysan bile o çıkmaya devam ediyor, kapağa bulaşıyor etrafına bulaşıyor. Kullananın umrunda olmayınca da aça-kapata, sıka-tıka macunun bulaştığı sinir bozucu bir görüntü çıkıyor ortaya. Her elime aldığımda söylenerek şişeyi suyun altına tutuyorum
Sinire dokunanlar ve genel temizlik olunca konu bir şeyi daha söylemeden geçemiycem.
Biten tuvalet kağıtlarının boş ruloları...
Ne gereksiz bi ayrıntı di mi???
Bana göre di'il...
Biten tuvalet kağıdının boş rulosunu yerinden çıkarıp yerine yenisini takmak; sifonun üzerine koymak, dolu ruloların durduğu yere uzanıp almaktan daha mı zor???
Kaç saniyenizi alır tuvalet kağıdını değiştirmek???
Artık iyice sinirime dokunan bu süreci olabildiğince geciktirmek için Selpak'ın duble rulolarından aldım bu sefer -demek ki bu konuya benim gibi takılanlar da var ki Selpak yapmış ;) -
Yani etrafa bulaşmış diş macunları ve ortalıkta duran boş tuvalet kağıdı ruloları benim ilişkimi zedeler, ona göre
Gel Ramazan Geeeel, Gel
Ramazan’ın ne kadar yaklaştığı günlük hayatımıza birer birer girmeye başlayan ipuçlarıyla belli ediyor kendini.
Daha dün konuşuyorduk gelmedi mi bu senenin imsakiyesi, ilk iftar saat kaçta, sonunda kaçta açıcaz orucumuzu soruları; bu akşam fırında tezgahın üstünde birbirinden güzel imsakiyeler arasından en beğendiğim iki tanesini alarak cevaplarını buldu.
Birini çok hoş İstanbul çizimine diğerine de üzerinde yazan özlü sözlerine kapılıp aldım.
Şöyle yazıyor…
paranı ver, gönlünü ver, selam ver AMA SIRRINI VERME
hedefe koş, cihada koş, yardıma koş AMA ŞİRK KOŞMA
elini aç, kapını aç, gözünü aç AMA AĞZINI AÇMA
yaklaş, konuş, tanış AMA UZAKLAŞMA
doğrul, devril AMA EĞİLME
davet et, hayret et, affet, tövbe et AMA İHANET ETME
emek ver, kulak ver, bilgi ver AMA HİÇ BİR ZAMAN BOŞ VERME
günlerini say, servetini say, büyüklerini say AMA YERİNDE SAYMA
okumaktan zarar gelmez, oku AMA LANET OKUMA
rakibini geç, sınıfıı geç AMA GÜLÜP GEÇME
ev al, araba al, abdest al AMA BEDDUA ALMA
zulmü devir, nefsi devir AMA ÇAM DEVİRME
fidan büyüt, garip doyur, çocuk besle AMA KİN BESLEME
satıcı ol, alıcı ol, kalıcı ol, bulucu ol AMA BÖLÜCÜ OLMA
seslen, uslan AMA YASLANMA
itil, atıl AMA SATILMA
Daha dün konuşuyorduk gelmedi mi bu senenin imsakiyesi, ilk iftar saat kaçta, sonunda kaçta açıcaz orucumuzu soruları; bu akşam fırında tezgahın üstünde birbirinden güzel imsakiyeler arasından en beğendiğim iki tanesini alarak cevaplarını buldu.
Birini çok hoş İstanbul çizimine diğerine de üzerinde yazan özlü sözlerine kapılıp aldım.
Şöyle yazıyor…
paranı ver, gönlünü ver, selam ver AMA SIRRINI VERME
hedefe koş, cihada koş, yardıma koş AMA ŞİRK KOŞMA
elini aç, kapını aç, gözünü aç AMA AĞZINI AÇMA
yaklaş, konuş, tanış AMA UZAKLAŞMA
doğrul, devril AMA EĞİLME
davet et, hayret et, affet, tövbe et AMA İHANET ETME
emek ver, kulak ver, bilgi ver AMA HİÇ BİR ZAMAN BOŞ VERME
günlerini say, servetini say, büyüklerini say AMA YERİNDE SAYMA
okumaktan zarar gelmez, oku AMA LANET OKUMA
rakibini geç, sınıfıı geç AMA GÜLÜP GEÇME
ev al, araba al, abdest al AMA BEDDUA ALMA
zulmü devir, nefsi devir AMA ÇAM DEVİRME
fidan büyüt, garip doyur, çocuk besle AMA KİN BESLEME
satıcı ol, alıcı ol, kalıcı ol, bulucu ol AMA BÖLÜCÜ OLMA
seslen, uslan AMA YASLANMA
itil, atıl AMA SATILMA
Pazar, Temmuz 17, 2011
Bir Damla Su
Hava sıcak...
Hem de çooooook...
Bir bardak su alıp içerek serinleyebiliriz...
Ya diğer canlılar???
Bir köpek kapınızı çalıp, "Allah rızası için bi bardak su verin!!!" diyemez ki
Bir arı...
O bile bir damla su için musluğa dayamış ağzını…
Behramkale köyünde meydandaki çeşmede çektim bu fotoğrafı, ne bir photoshop ne başka bi şey hayattan yakalanmış bi an sadece...
Hem de çooooook...
Bir bardak su alıp içerek serinleyebiliriz...
Ya diğer canlılar???
Bir köpek kapınızı çalıp, "Allah rızası için bi bardak su verin!!!" diyemez ki
Bir arı...
O bile bir damla su için musluğa dayamış ağzını…
Behramkale köyünde meydandaki çeşmede çektim bu fotoğrafı, ne bir photoshop ne başka bi şey hayattan yakalanmış bi an sadece...
Mutfak İşleri
Helvacılık kariyerime hız kesmeden devam ediyorum
Misafirlerimiz için menü hazırlarken tatlı olarak ne yapsak acaba düşüncesine “helva” önerisiyle son noktayı koydum.
Geçen sefer ki tariflerimden birini kullanırım diye düşünürken ara tara bulamadım bi türlü. Masama, kitaplarımın arasına yok. Mecburen yeni bir tarif baktım. Ümit Usta’nın kitabından özünde aynı ölçülerde biraz farklı başka bir tarifi buldum
2 bardak irmik
2 bardak şeker
3/4 margarin
3,5 su bardağı süt
1 fincan çam fıstığı
Ancak hafızalardan silinmeyecek bu helvayı özel kılan sütüne kattığım Dr. Oetker’in damla sakızlı vanilyasıydı…
Unutamayacağınız, yedikçe daha çok yemek isteyeceğiniz bir tad bırakıyor damakta
Sunum aşamasında da bir tasarımcıyla çalışmanın faydalarını resimde görebilirsiniz. –ablamın eli, sanatsal işlere yatkındır- Daha önce Tchibo’dan aldığım -4 yapraklı yonca keki yapma niyetiyle- küçük kalpli kalıplar şablonumuz oldu.
Tabiki mutfak işlerim helvayla sınırlı kalmadı…
Geçen hafta Esse’den aldığım cam kek kalıbının da siftahını bu vesileyle yapmış oldum. – o da bir dört yapraklı yonca-
ve menüde yer alan diğer şeyleri sayıp burda canınızı çektirmemek için uzaktan bi resimle sizi hayallerle baş başa bırakıyorum..
Çarşamba, Temmuz 13, 2011
Tatil Sayıklamaları
Teorik olarak iznim cuma akşam 18'de bitti...
Pazartesi itibariyle işlerimin arasında kaybolma ihtimali nedeniyle ne varsa yazmak istediğim döküyorum ortaya. Ama siz hepsini birden okumayın, her gün bi tane okuyun ki uzun süre yazamazsam yokluğumu hissetmeyin :)))
Bu yazımın konusu son bir haftada aklıma gelen, mutlaka söylemeliyim-yazmalıyım dediklerimden küçük küçük notlar...
Otobüs ve uçak yolculuklarında çocuk kabul edilmeyen oteller gibi özel seferler düzenlenebilir mi acaba? Henüz çoluk çocuğa karışmamış ama ilerde bir gün çocuk sahibi olmayı hayal edenlerin ümitlerini kırmamak adına :)))
Yanlış anlaşılmasın yazdıklarım, çocuk sevmiyor değilim aksine çok severim ve çok da iyi anlaşırım ufaklıklarla ama seyahat boyunca bütün gece katılarak ağlayan bir çocuğun bünyede yarattığı tahribat uzun bir süre ağlayan çocuklardan ve ailelerinden uzak durmam gerektiğini düşündürüyor bana. Yoksa çocuk planlarımı bir ömür erteleyebilirmişim gibi geliyor ;)))
Gelelim erkeklere...
Ve çocuklara.
Şöyle bir yoklayın hafızanızı çocukları oynatcaz diye şekilden şekile giren kaç kadın var hatıralarınızda???
En fazla kova ve kürekle, denizde yüzme yada dalma yarışı yaparken...
Yalan aslında çocuk oynatmak, erkekler kendileri çocuk gibi oynayabilmek ve etraftan deli muamelesi görmemek için sergiledikleri bu üstün performans. Süper kahramanlar gibi hep bi pelerinleri olsun isterler. İlk kez -onlar için sonu kötü biten!:)- sünnetlerinde pelerinlerini savura savura havalarını atmışlar ama o günden beri bu hayallerini sadece deniz kıyısında omuzlarına aldıkları plaj havlularıyla gerçekleştiriyorlar gibi geliyor bana.
Tatilde okumak için önereceğim bir numaralı kitap Gülse Birsel'in "Yazlık"...
Bildik yaz hallerini Gülse Birsel'in kelimelerinden okumak şezlongda yatarken suratınızda kocaman bi tebessümün, hatta kolayca kahkaha atan biriyseniz kahkahalarınızın tüm plajda çınlaması işten bile değil ;)))
Böyle bir es verdi. Gerisi gelir diye düşündü yazan...
Ama tutarsız, ilişkisiz, alakasız konular dolaşırken beyninde; yüreği nereye tutunacağını bilmezken daha fazla tatil sayıklayamayacağını Kadırga Otel'den, Kadırga Koyu'nun muhteşem denizinden, Bayram Amca'nın yemeklerinden hakkıyla bahsedemeyeceğinden bu bölümü yazmaktan vazgeçti.
Siz en iyisi onun çektiği resimlere bakın...
Pazartesi itibariyle işlerimin arasında kaybolma ihtimali nedeniyle ne varsa yazmak istediğim döküyorum ortaya. Ama siz hepsini birden okumayın, her gün bi tane okuyun ki uzun süre yazamazsam yokluğumu hissetmeyin :)))
Bu yazımın konusu son bir haftada aklıma gelen, mutlaka söylemeliyim-yazmalıyım dediklerimden küçük küçük notlar...
Otobüs ve uçak yolculuklarında çocuk kabul edilmeyen oteller gibi özel seferler düzenlenebilir mi acaba? Henüz çoluk çocuğa karışmamış ama ilerde bir gün çocuk sahibi olmayı hayal edenlerin ümitlerini kırmamak adına :)))
Yanlış anlaşılmasın yazdıklarım, çocuk sevmiyor değilim aksine çok severim ve çok da iyi anlaşırım ufaklıklarla ama seyahat boyunca bütün gece katılarak ağlayan bir çocuğun bünyede yarattığı tahribat uzun bir süre ağlayan çocuklardan ve ailelerinden uzak durmam gerektiğini düşündürüyor bana. Yoksa çocuk planlarımı bir ömür erteleyebilirmişim gibi geliyor ;)))
Gelelim erkeklere...
Ve çocuklara.
Şöyle bir yoklayın hafızanızı çocukları oynatcaz diye şekilden şekile giren kaç kadın var hatıralarınızda???
En fazla kova ve kürekle, denizde yüzme yada dalma yarışı yaparken...
Yalan aslında çocuk oynatmak, erkekler kendileri çocuk gibi oynayabilmek ve etraftan deli muamelesi görmemek için sergiledikleri bu üstün performans. Süper kahramanlar gibi hep bi pelerinleri olsun isterler. İlk kez -onlar için sonu kötü biten!:)- sünnetlerinde pelerinlerini savura savura havalarını atmışlar ama o günden beri bu hayallerini sadece deniz kıyısında omuzlarına aldıkları plaj havlularıyla gerçekleştiriyorlar gibi geliyor bana.
Tatilde okumak için önereceğim bir numaralı kitap Gülse Birsel'in "Yazlık"...
Bildik yaz hallerini Gülse Birsel'in kelimelerinden okumak şezlongda yatarken suratınızda kocaman bi tebessümün, hatta kolayca kahkaha atan biriyseniz kahkahalarınızın tüm plajda çınlaması işten bile değil ;)))
***
Tam da burasında cumartesi akşamı ara verilmiş yazının devamı aşağıda
***
Böyle bir es verdi. Gerisi gelir diye düşündü yazan...
Ama tutarsız, ilişkisiz, alakasız konular dolaşırken beyninde; yüreği nereye tutunacağını bilmezken daha fazla tatil sayıklayamayacağını Kadırga Otel'den, Kadırga Koyu'nun muhteşem denizinden, Bayram Amca'nın yemeklerinden hakkıyla bahsedemeyeceğinden bu bölümü yazmaktan vazgeçti.
Siz en iyisi onun çektiği resimlere bakın...
Salı, Temmuz 12, 2011
Helikido
Aikido'nun helikopter pistinde yapılanına benim verdiğim ad ;)))
Pazar günü Point Hotel Barbaros'un 21. katında yerden 75 metre yükseklikteki helikopter pistinde tarihi bir ana tanıklık yapmak için bir araya geldik. Ben sadece tanık, seyirci; kardeşim Yavuz da olayın kahramanlarından...
Olağanüstü bir manzaraya karşı güneşin batışına doğru sensei'leri Oğuzhan yönetiminde rutin pazar antremanlarını yaptılar. Onlar yorulup ter attıktan sonra hep birlikte barbekü partisinde kaybettikleri kalorileri geri aldılar, aldık.
Haberi önce ben yazarım diyordum ama baktım bugün gazeteler, internet siteleri geçmiş beni :(((
Ama yanlış yazmışlar sensei Oğuzhan'ın soyadı Bozkurt değil, Başkurt. Ayrıca bu resimdeki aikidocu da benim kardeşim ;)))
http://www.ahaber.com.tr/Yasam/2011/07/11/75-metrede-aikido-yapilir-mi
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/haberdetay.aspx?NewsID=786852
Tüm bu Aikidocuları bir arada görebileceğiniz yer ise...
http://www.aikimode.com/
Pazar günü Point Hotel Barbaros'un 21. katında yerden 75 metre yükseklikteki helikopter pistinde tarihi bir ana tanıklık yapmak için bir araya geldik. Ben sadece tanık, seyirci; kardeşim Yavuz da olayın kahramanlarından...
Olağanüstü bir manzaraya karşı güneşin batışına doğru sensei'leri Oğuzhan yönetiminde rutin pazar antremanlarını yaptılar. Onlar yorulup ter attıktan sonra hep birlikte barbekü partisinde kaybettikleri kalorileri geri aldılar, aldık.
Haberi önce ben yazarım diyordum ama baktım bugün gazeteler, internet siteleri geçmiş beni :(((
Ama yanlış yazmışlar sensei Oğuzhan'ın soyadı Bozkurt değil, Başkurt. Ayrıca bu resimdeki aikidocu da benim kardeşim ;)))
http://www.ahaber.com.tr/Yasam/2011/07/11/75-metrede-aikido-yapilir-mi
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/haberdetay.aspx?NewsID=786852
Tüm bu Aikidocuları bir arada görebileceğiniz yer ise...
http://www.aikimode.com/
Pazartesi, Temmuz 11, 2011
Büyük Aşklar Yolculuklarla Başlar
Bundan tam 1 yıl önce evlendiler...
Hande'yi beni takip edenler tanıyor zaten, zaman zaman nöbetçi yazar olarak. Bu kez de kendi aşk hikayesini anlattığı videosuyla huzurlarınızda.
Belki ben taraf olduğum için çok etkilendim, bi de siz izleyin -sesini mutlaka açın-
Hande'yi beni takip edenler tanıyor zaten, zaman zaman nöbetçi yazar olarak. Bu kez de kendi aşk hikayesini anlattığı videosuyla huzurlarınızda.
Belki ben taraf olduğum için çok etkilendim, bi de siz izleyin -sesini mutlaka açın-
İlk iş gününün anatomisi
Adet öncesi sendromu, tatil sonrası sendromu...
Bir el sıkmış boğazımı sadece nefes almaya izin var, bir taş oturmuş göğsümün üzerine o nefesi de tam aldırmıyor...
Kapalı yerler boğuyor, bütün camları açıyorum rüzgar değsin tenime diye...
Başlasın ve bitsin artık bu sancılı gün diye acele ediyorum kaçınılmaz yere doğru...
Bir el sıkmış boğazımı sadece nefes almaya izin var, bir taş oturmuş göğsümün üzerine o nefesi de tam aldırmıyor...
Kapalı yerler boğuyor, bütün camları açıyorum rüzgar değsin tenime diye...
Başlasın ve bitsin artık bu sancılı gün diye acele ediyorum kaçınılmaz yere doğru...
Cumartesi, Temmuz 09, 2011
Assos'un Taşları
Volkanik bir tepe üzerine kurulu olan Assos'da evler buradan çıkan pembemsi andezit taşından yapılıyor yüzyıllardır. Assos evlerinin çatısı yörede "çorak"adıyla bilinen bir toprakla kaplanıyormuş. Bu toprağın özelliği yağan yağmurla sıkılaşarak sızdırmaz bir çatı kaplaması oluşturması ve yüzyıllardır süren bir geleneği devam ettirmesi...
Ama ben bu taşı toprağı değil, her sene Behramkale'de köy meydanında Athena Tapınağı'na çıkan yolun hemen başındaki incik, boncuk, kolye, küpe, taş, bilezik her kadının uğramadan geçemeyeceği Pyramid Gümüş...
Jeoloji mühendisi bir adamla, güzel sanatlar mezunu bir kadının Hilal-Levent Durakçay'ın mağazasından her gidişimizde eli boş dönemiyoruz. Çünkü İstanbul'da bulamayacağınız bir çok orjinal parçayı çok uygun fiyatlarla görünce kendinizi kaybediyorsunuz.
Gümüşlerini İzmir'de bir atölyeye yaptırıyorlarmış, fosillerden, tarihi eser replikalarından yüzük ve kolyeleri üzerinizde taşımak ise ayrı bir keyif.
Assos'a Behramkale Köyü'ne giderseniz mutlaka uğrayın derim ;))
Haa bi de kedileri var ki; alışveriş sırasında size eşlik ediyorlar ama uykuları gelince en olmadık yerlere sere serpe yayılıveriyorlar.
Ama ben bu taşı toprağı değil, her sene Behramkale'de köy meydanında Athena Tapınağı'na çıkan yolun hemen başındaki incik, boncuk, kolye, küpe, taş, bilezik her kadının uğramadan geçemeyeceği Pyramid Gümüş...
Jeoloji mühendisi bir adamla, güzel sanatlar mezunu bir kadının Hilal-Levent Durakçay'ın mağazasından her gidişimizde eli boş dönemiyoruz. Çünkü İstanbul'da bulamayacağınız bir çok orjinal parçayı çok uygun fiyatlarla görünce kendinizi kaybediyorsunuz.
Gümüşlerini İzmir'de bir atölyeye yaptırıyorlarmış, fosillerden, tarihi eser replikalarından yüzük ve kolyeleri üzerinizde taşımak ise ayrı bir keyif.
Assos'a Behramkale Köyü'ne giderseniz mutlaka uğrayın derim ;))
Haa bi de kedileri var ki; alışveriş sırasında size eşlik ediyorlar ama uykuları gelince en olmadık yerlere sere serpe yayılıveriyorlar.
Salı, Temmuz 05, 2011
Athena Tapınağı
Her sene aynı şeyleri tekrar tekrar okumak zorunda bıraksam da sizi, ben her seferinde Assos'u yazmaktan, fotoğraflamaktan alamıyorum kendimi ;))
Hatrı kalmasın diye Behramkale'ye köye ve Athena Tapınağı'na da bi uğradık. Athena Tapınağı'nın girişine şu müze mağazalarından birini açmışlar. Nasıl mutlu oldum anlatamam. Kim yaptıysa, kim akıl ettiyse bu mağazaları kocaman kocaman alkışlar benden.
Tapınağın üzerinde kurulu olduğu tepe manzarası ve ruhuyla muhteşem, güneş batışını ve doğuşunu bir gün izleyebilmeyi çok arzu ediyorum. Ama sadece müze saatlerinde girişe izin verildiği için ancak kışın güneş batışını seyredebilir ama güneş doğuşunu seyredebilmem zor gibi görünüyor. Hatta bu gidişimde müze kapalıyken nerden içeri sızabilirim diye küçük bi keşif yaptım. Ancak müze girişindeki tabelaya benim gibi maceraperestleri uyarmak için "müze saatleri dışında buraya girmek tehlikelidir" diye yazmışlar. Evet haklı olabilirler. Yılanlar, yokuşlar, uçurumlar...
Hatta bugün küçük bir sincapla bile karşılaştık taşların arasında ;) heyoo -ama tabi bi de bu hayvancıkların bu kadar sevimli olmayanları da karşılaşabilirdik; karıncalarının bile normalin 10 misli olduğu düşünülürse-
Tapınakta baktık Athena yoktu, belki Afrodit olur dedik. O da yıllık izne çıkmış, artık benle idare ediceksiniz n'apalım ;)))
Pazartesi, Temmuz 04, 2011
Kadırga Koyu'nda Bir Gün
İstanbul'dan gelen haberlere bakılırsa; kapalı bir hava, yağdı yağacak bulutlar...
Kadırga Koyu'ndaysa açık hava, küçük bulutcuklar, hafif bir esinti çarşaf gibi bir deniz. Bir türlü gelemeyen yazın korkusundan tatilini Güney Ege'de riske etmek istemeyenlerden boş kalan sahil...
Gün boyu dilediğince kitap oku, denize gir, çık, bi daha gir, şezlongta küçük şekerlemeler yap...
Oooo saatte 7 olmuş, duş alıp giyinelim
Veeeee balık, bi de ayıklayan olursa
Ooooh tadından yenmez ;)))
Bu sefer ki odamızın balkonunu hınzır bir zeytin ağacıyla paylaşıyoruz. Ben de böylece yavru bir zeytin nasıl olurmuş, daldan koparttığın zeytini ısırınca nasıl acı olurmuş bizzat test edip inceleme fırsatı buluyorum.
Kadırga Koyu'ndaysa açık hava, küçük bulutcuklar, hafif bir esinti çarşaf gibi bir deniz. Bir türlü gelemeyen yazın korkusundan tatilini Güney Ege'de riske etmek istemeyenlerden boş kalan sahil...
Gün boyu dilediğince kitap oku, denize gir, çık, bi daha gir, şezlongta küçük şekerlemeler yap...
Oooo saatte 7 olmuş, duş alıp giyinelim
Veeeee balık, bi de ayıklayan olursa
Ooooh tadından yenmez ;)))
Bu sefer ki odamızın balkonunu hınzır bir zeytin ağacıyla paylaşıyoruz. Ben de böylece yavru bir zeytin nasıl olurmuş, daldan koparttığın zeytini ısırınca nasıl acı olurmuş bizzat test edip inceleme fırsatı buluyorum.
Pazar, Temmuz 03, 2011
Nerdeyim???
Her sene aynı yere aynı huzura bi kaç gün de olsa koşa koşa geliyorum...
Tabi ki Assos - Kadırga Koyu
ilk sabahtan , ilk akşam yemeğinden bir kaç fotoğrafla küçük kaçamağımı paylaşmak istiyorum.
Tabi ki Assos - Kadırga Koyu
ilk sabahtan , ilk akşam yemeğinden bir kaç fotoğrafla küçük kaçamağımı paylaşmak istiyorum.