Az önce Sanem'in Afrodisias resimlerine bıraktığı yorum tetikledi beni. -Eskisi gibi yazmıyorsun- dedi. Haklı.
Oturup yazsam da bi yerlere, bloguma koymak için elim kalkmıyor. Birazdan okuyacağınız da böyle bir yazı. Temmuz'un ilk günlerinde yazılmış, yayınlanması gereken zaman çoktan geçmiş yerini bulamamış, benim gibi...
"Takvime bakarken farkettim de, 19 Temmuz’da blogum tam 3 yılını doldurmuş olacak. Yüzlerce yazı yüzlerce fotoğraf birikti hayatımdan geçen. Bir günlük tutsaydım içinde resimler olmazdı, bir günlük tutsaydım belki daha açık yazardım hissettiklerimi benden başkası okumıycak nasılsa diye kelime oyunlarıyla karıştırmazdım yaşadıklarımı. Ama o kelime oyunları hem hissettiklerimi herkese söylememi hem de taşıdığı anlamların bana kalmasını sağladı.
Yeri geldi sadece sözcüklerle ağladım, yeri geldi çığlık attım, güldüm, haykırdım. Yani o sözcükler var ya o sözcükler bana çok şey kattı.
Hele yorumlarınız bazen büyümeye çalışan yeni bir sürgüne dolanacak dal, temel kazısına destek veren istinad duvarı oldu.
Yazmak, yazdıklarını paylaşmak, okunduklarını, sevildiğini, eleştirildiğini bilmek bazen bu dünyada kendini çok yalnız hissettiğinde aslında hiç de yanlız olmadığını hatırlatıyor insana.
Büyüdüm diyemiyorsun hiç bir zaman, her gün kendinde yeni bir şey öğrenip biraz daha çözümlüyorsun kendini."
Sevgili Yonca,
YanıtlaSilBence hiç kelime oyunları ile kendini kısıtlama -veya kısıtladığını düşünme. Artık aramızda yabancı yok sanırım (arkadaşlar, var mı?)
Ve artık senin üslubuna aşina olmakdan mıdır yoksa hepimizin benzer halleri olmasındanmıdır bilmiyorum, ama durumdan da anlıyoruz:) Sen neşeni kaybetme yeter..
Özgür