Pazar, Mayıs 25, 2008
Troia
21 Mayıs sabahı saat 9’da Gelibolu’ya vardığımızda pek çoğu için gün yeni başlarken biz günü yarılamıştık bile. Günü boşa harcamak olmazdı, biraz dinlendikten sonra soluğu Truva’da aldık.
Çanakkale merkezine yaklaşık 30 km uzakta yer alan Truva milattan önce 3000’lü yıllara dayanan yerleşimlere ev sahipliği yapmış.
Üniversite seçimlerimi yaparken arkeoloji de tercihlerim arasındaydı ancak olmadı. Ama ilgim hiç azalmadı. Bu nedenle de Truva benim için çok heyecan verici bir yer.
Hava güzel; çoğu zaman bulutların arkasından bizi izleyen güneş rahatça antik kenti gezmemizi sağladı. Hatta turun sonunda bulutların arkasından çıkan güneş nasıl yaktığını gösterdi.
Şehrin dar sokaklarında dolaşırken o günlere ait hissettim kendimi. Ve beni en çok etkileyen küçük anfi tiyatrosu oldu. Sanki o sahnede daha önce ben vardım. Odeion’dan ayrılmak istemedim. O sahnede beni tutan geçmişten bir bağ var gibi geldi.
Şehri gezmek için takip edilen bir yön var herkesin kullandığı ama biz merak ettiğimiz bir şey için gittiğimiz yoldan geri döndüğümüzde yüksek bir noktadan uzaktan görünen Truva atının başı hoş bir kare verdi.
Hafta içi o kadar sakin ve keyifliydi ki Truva. Başkaları sizin fotoğraflarınıza girmeden hoş mizansenler yaratabiliyorsunuz. Benim yalancı bir heykel olduğum gibi.
Bir de Truva meşesi var ki; iki elinizle koca meşeye dokunup dileğinizi içinizden geçirdiğinizde oluyormuş ;)
“Troia Çanakkale Boğazı girişi yakınındaki Hisarlık mevkisindeki Tunç çağından kalma kale ve kentle birlikte Troia Savaşı sonunda yok edilen Kral Priamos’un efsanevi kentinin ortak adıdır.
Zengin bir amatör arkeolog olan Henrich Schlieman Homeros’un İliada Destanı’ndan yola çıkarak 1870 yılında Troia’yı bulmak için kazılara başladı. Amacı arkeolojik olmaktan çok defineciliğe yakındı. Priamos’un efsanevi hazinesini arıyordu. Troia II evresinden kapı ve rampanın yanındaki bir çukurda gerçekten de bir hazine buldu. Ve hazineyi kaçırdı.
Troia’nın arkeoloji ve tarih açısından en önemli yanlarından birisi kentin yıkılıp, yanıp yeniden aynı yerde kurulması. Genellikle bir kent yıkıldığında bir başka yere kurulur. Oysa Troia hep aynı yere yeniden kurulmuş.
İ.Ö. 3000-2500 kentin en eski yapı evresi. Schliemann yarması olarak adlandırılan yerde, balık sırtı taş örgülü, poyraza açık ev dizisi olarak izlenmektedir. Troyalılar kentlerine gerçek bir kale yaptıklarında piramitlerin yapımına 400 yıl vardı.
Troya II İ.Ö. 2500-2300. bu evrede kent surlarla çevrilmiş, güneye bakan büyük konutlar (megaron) yapılmış.
Troya III, IV, V. 2300-1900. Kentin bu döneme ait yapı katları silik izlerle saptanmıştır.
Schliemann Troya kentini Homeros’un İliada Destanı’ndan yola çıkarak bulmuştu. Ama böyle bir savaşın olup olmadığı, dahası Homeros diye birinin olup olmadığı da hep tartışılageldi. Fakat Troya’da kazılar ilerleyip yeni bulgulara ulaştıkça Homeros’un anlattığı görkemli saraylar, tapınaklar, kapılar, savunma düzenekleri ve hendekler ve daha pek çok şey Homeros’un İliada’sıyla benzerlikler ortaya çıktı.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder