Perşembe, Şubat 28, 2008
Sessiz Takipçiler Ses Verdi
Ne kadar çok sessiz takipçim olduğumu öğreniyorum birer birer. Blog yazmak yazdığın türe göre çok kişisel bir paylaşım olabiliyor. Yani insanların seni merak edip takip etmesi için gerçekten yazdıklarınla seninle ilgileniyor olması gerekiyor.
Şimdiye kadar aklıma geldikçe yazardım evde bir dolap defterim var harflerle doldurulmuş. Milyonlarca kelimem var. Ama kendi kendime yazıyordum. Birilerinin eline tutuşturup da "okur musun?" diyemiyor tabi insan. Sonra blogger oldum. Böylece daha fazla yazmaya başladım ama kendi kendime mi yazıp okuduğumu bir türlü anlayamıyordum. Arkadaşlarımın, yakınlarımın okuduğunu biliyordum ama fazlasından emin olamıyor insan.
Ama son zamanlarda bırakılan yorumlardan anladım ki; daha fazlası varmış.
Özgür bırak blog dünyasını gelip Facebook'ta buldu beni. Hakan var; neredeyse Rize'den akraba çıktığımız. Dün de Küheylan ve Sıdıka ses verdiler. Üstelik onlar da blog yazmaya başlamışlar.
Bi de diğer takip ve destekçilerim var ki; birbirimizle gerçek hayatta hiç temasımız olmasa bile güzel bir iletişim paylaşım kurduğumuzu düşündüğüm. Sofi, Degree, Asortik, Sanem ve diğerleri. Zaten hepsinin linkleri "Okuduklarım" bölümünde. Yakında yenilerinin de ekleneceğinden hiç şüphem yok.
Çarşamba, Şubat 27, 2008
Balık Zamanı
http://ucanbalik.blogspot.com/
http://guncelanaliz.blogspot.com/
http://neolitikhanim.blogspot.com/2007/08/baln-boulmas.html (balık olmasa da güzel anlatmış balığı)
http://knittingart.blogspot.com/
http://sicakpaylasimlar.blogspot.com/
http://ersantasci.blogspot.com/
http://aykiriyim.blogspot.com/
http://diyalogyemekleri.blogspot.com/
http://breezybead.blogspot.com/
Balık
Balık ya yükselenim, burcun sembolü de iki farklı yöne giden balık.
Aynı ben.
Bazen söylediğimle yaptığım tıpkı o iki balık gibi; birbirine tamamen zıt.
Hadi şunu yapalım dediğimde içimdeki diğer taraf tam tersini istiyor aslında bir bahane çıksa da yapmasak.
Pazartesi akşamı 7’de “hayır, yapmam, mümkün değil” dediğim bir konuda bir saat sonra tam tersi yönde duygular hissettim ve yaptım. Çünkü sabaha bıraksaydım kesinlikle yapmayacaktım, üstelik neyin doğru olduğunu sorgulasam kesinlikle yapmayacaktım.
Ama tabiki bunda suç; bir balığın doğal ortamı olan suda kendini bulması bana göre. Hücreleri canlandı, kıpırdadı.
Ne karşılık geleceğini, etkisinin ne olacağını düşünmeden yaptım. Yaptım ve unuttum. Çünkü unutmak işime geliyordu ve kendimi hiç yapmamış gibi sayabilirdim.
Ertesi sabah kendimi yokladığımda, “neden yaptın?” dedi içimdeki ses. Ona da verdim cevabını “o an yapmak istiyordum, yaptım. Pişman değilim. Sen de sorgulama. Evet şimdi olsa ben de yapmazdım”
Yaptığım sadece bir mail yazmaktı. Ve hiç yanıt beklemezken, çok güzel bir cevap aldığım karşılığında.
Pazartesi, Şubat 25, 2008
Haftasonu Fotoğrafları
Pazar sabahı kahvaltı için arkadaşlarımızla Galata Konak Cafe'yi tercih ettik. Her zaman başka güzel. Şansımıza hava o kadar sıcaktı ki terasta kahvaltı ettik. Hatta güneşe karşı oturduğumuz için yüzümüz bile yandı. Oraya kadar gidip kuleye çıkmama içime dert olmuştu. Bu kez onu da gerçekleştirdik. Gerçekten de İstanbul kanatlarınızın altında oluyor. Yerden 61 metre yüksek, denizdense 140 metre muhteşemdi.
Üstte kuleden yolu, altta da aynı yerden kule. Bi nevi simetrisi diyebiliriz.
Eğer kulenin etrafını dolaşırken çektiğim resimleri peşpeşe eklemeyi başarabilirsem onları da yayınlayacağım.
Galata Kulesi'nden sonra da İstanbul Modern'de sanatsal doz aşımına uğradık diyebilirim. Önerim bir günde bütün müzeyi gezmeyi denemeyin, fazla zorlayıcı olabiliyor. Ama çok da güzel şeyler vardı. Tavsiye ederim.
Resimleri ancak bu kadar birleştirebildim soldan sağa bakmak lazım sonra alt sıraya geçin.
Pazartesi, Şubat 18, 2008
Teşekkür / Şükür
Geçenlerde kar geldi gelecek, sabah 5'te gece 1'de derken; şöyle bir uğrayıp geçmişti. Ben de daha çok kar istiyorum, her yeri bembeyaz örtüyle örtsün istemiştim. Ama o zaman olmadı.
Ama bana doğum günü hediyesi olarak 3 koca gün kar yağdı. Her yeri kalın beyaz bir örtüyle örttü.
Bana gösterilen iyi niyete elbette karşılık vermeliydim. Bu öğlen beyaza koştum. Hem hasret giderdik hem yine resim çektim. Zaten blogumdaki yazı silsilesine bakılırsa 3 karlı günde 3 farklı yerde karla buluştum. Umarım iyi ağırlamışımdır onu.
Levent'te iş dünyasının sıkıcı karanlığına rağmen iki adım ötede beyaz ve neşeli bir dünyanın tadını çıkarttım.
Son aylarda zaman zaman öksürükle ilgili ciddi sıkıntılarım oldu. Ama en kötüsü de uyku sırasında gelen hain gıcıklar. Bir türlü geçmiyorlar. Kimseyi rahatsız etmiyim, uyandırmıyim diye yorganla ağzımı örterek öksürüyorum çoğu kez. Fazla zorlarsa kalkıp su içiyorum. Bu gece de öyle bir an yaşadım ama uyku halinde olduğum için, ayılamadım. Yani mutfağa gidip su almak aklımın ucundan bile geçmedi çünkü uyuyordum. Sonra birden gözümü açtım. Bir bardak suyla annem yanımda. İçine ne koyacağına karar verememiş bal mı, limon mu koysam diye sadece su getirmiş. Suyu içtim ve tekrar yattım. O an sadece ona ihtiyacım olduğunu farkettim. İşte o an ruhani bir varlıkmış gibi geldi bana. "Senin annen bir melekti yavrum" Yeşilcam repliği de olsa, gerçekti. Ve Allah'a şükrettim annem yanımda diye. Allah başımızdan eksik etmesin.
Bir dua geldi aklıma "Allahım, çocukken beni koruyup kolladıkları gibi sen de annemi babamı koruyup kolla" Amin
Pazar, Şubat 17, 2008
Karlı Pazar
2 saat süren yolculuk sonrasında Gebze'ye vardık. Ancak transfer için bineceğimiz diğer araca geçene kadar yoğun tipi yüzünden zorlandık. Bu nedenle pek fazla resim çekemedim.
Ancak derse verilen ara sırasında Esra'yla karın tadını çıkarttık.
Cumartesi, Şubat 16, 2008
Karlı İstanbul
Programdan sonra kar altındaki Sultanahmet'in keyfini çıkardık. Hiç olmadığı kadar boş ve huzur doluydu. Resimlerin arasına yazı koymamak için burada yazıyorum. İstanbul gerçekten bir masal şehri. Siz sadece yaşayacağınız masala karar verin.
Resimlere bakmak çok keyifli. Ancak soğuktan titrerken makineyi sabit tutmak, eldivenlerle düğmeye basmak, buzlu alanlarda kayıp düşmemeye çalışmak oldukça zordu. Ama değdi :)
Bu gece bu kadar malzemeye cimrice bir şeyler yazmak pek tarzım olmasa da, yatmam lazım. Çünkü yarın sabah 7:30'ta Çayırova'da alacağımız 2 saatlik eğitim için 2 saat yol gideceğim. Tabi bi de bu hava koşullarında. Son ana kadar iptal edilir ümidimizi koruduk ama ne yazık.
Sağ salim gider gelirsem belki bir kaç Çayırova fotoğrafı da koyarım :)
Doğum Günüm
Ve bu seneki doğumgünü hediyem. Benim için çok özel ve anlamlı. Bana hediye almak, sürpriz yapmak zordur. Onun için çoğunlukla onları fazla zorlamamak için yardımcı olurum. Bu sene de hediyemi ben Bakırköy'de bir kuyumcuda -Yüzük Dünyası- beğendim. Sonra aynısını Metro City'deki Kafkas'da gördüm. Fakat dükkan kiraları ürünlere öyle bir yansıyor ki Bakırköy'den aldım.
Çok hoşunuza gittiyse Bakırköy'de Gür Çarşısı'nda Yüzük Dünyası yazan kuyumcuya gidin Rikardo'ya "Yonca kolye alan Yonca'dan" selam söyleyin size yardımcı olur :)
Cuma, Şubat 15, 2008
Hesap kitap derken; sonunda SSK "ne zaman emekli olurum?" linki son noktayı koydu. Hande'den "Canım Ablam" diye gelen bir mesajla biz de anlaşmaya vardık.
Aslında bugün güne çok da iyi başlamamıştım. Genelde deliksiz uyuyan ben bu gece kuş uykusundaydım, beynim uyku moduna hiç geçemedi. Sabaha karşı da kabus sayılabilecek kötü bir rüya görünce 6'da kalktım. Giyinip makyajımı yaptıktan ve sevdiklerimin doğum günü hediyesi kolyemi taktıktan sonra kendime geldim.
İlerleyen saatlerle birlikte hiç tahmin etmediğim kişilerden bile aldığım kutlamalar günümü aydınlattı. Öğle arasında yaptığım bir kaçamakla saçlarımı da kestirince güneş tepeye çıktı :)
Yeni saç modelim, tebriklerin artan hızı, bloguma bıraktığınız samimi sıcak temenniler havayı iyice ısıttı. Zaten İstanbul'da yaşayanlar havanın sıcaklığından Güneş'in yine bana yakın olmaya çalıştığını farketmişlerdir :)
İş çıkışı da arkadaşlarımla keyifli bir yemek yemeyi planlıyoruz Nişantaşı Komşu'da, beni orada bulabilirsiniz :)
Gecenin Devamı...
Gırgır şamata Nişantaşı'na gittik. Hande'cimle buluştuğumuzda "Ablacııııım" diye sarıldı bana. Tam yemeğe oturacakken telefonuma peş peşe gelen tebrik mesajlarından birini daha açtım. Bir anda modum düştü. Akşamın kalanında olmak istediğimden daha az neşeliydim.
Gelmesi mi, gelmemesi mi beni daha iyi kılardı bilemiyorum. Ama beni karıştırdığını biliyorum. Fakat uyuyup uyandıktan sonra daha iyi olacağımı biliyorum. Bi debaşımda bu aralar PMS var. Anlıycağınız bazen ben bile kendime zor katlanıyorum.
Perşembe, Şubat 14, 2008
Hava Durumu
Bloguma eklediğim hava durumu penceresi de durumu sanırım daha net anlatıyor :)
E tabi http://www.meteoroloji.gov.tr/ de takip ettiğim sitelerden biri. Dün incelerken bugüne ait geçmiş bir bilgiye de ulaştım.
1975-2008 yılları arasında Şubat ayının gördüğü en sıcak gün 24 dereceyle 14 Şubat'mış. Annem hep der; halan hastaneye bizi görmeye geldiğinde kısa kollu bir kıyafet giyiyordu diye. Giyilmez mi? 24 derece ne demek? Tabi ki ertesi gün hava birden bire soğumayacağına göre, ben sıcak bir günde dünyaya merhaba demişim.
Benim geleceğimi duyan güneş; beni yakından görmek için dünyaya o zamanda olması gerekenden daha fazla yaklaşınca hava sıcaklığı mecburen artmış. Bu yüzden ben de Güneş'i çok severim.
Çarşamba, Şubat 13, 2008
Salı, Şubat 12, 2008
Yonca'lı site
Not: Siteyle uzaktan yakından hiç bir alakam yoktur; sadece yapanların eline sağlık
Sevgiliye Kurabiye
Hani olur da siz de kendi kurabiyenizi yapmak isterseniz; http://www.sevgiliyekurabiye.com/ u ziyaret edebilirsiniz. Yalnız baştan uyarıyim, kurabiyeniz pişip fırından çıktığında üzerinden çıkan dumanı gördüğünüzde inanılmaz bir kurabiye yeme isteği duyuyorsunuz.
Cumartesi, Şubat 09, 2008
Dumanlı Nefes
Perşembe, Şubat 07, 2008
Kova Hakkında
Her an karşınıza bir yenilikle çıkabilen Kova insanı, zaman ve mekanı önemsemeyerek diğer burçlar tarafından hayranlıkla ve şaşkınlıkla karşılanır. Aşkta elde edilmesi zor kişiyi oynarlar. En kalabalık ortamda bile manyetik çekimleri sayesinde kolayca fark edilirler. Ekip çalışmasını severler ve araştırma yapmaktan hoşlanırlar.Kova toplum yararına çalışmaktan zevk alır.
Zekasını ve teknolojiyi birleştirerek insanlığın yaşam standardını yükseltmeye çalışır. Toplumun geleceği ile ilgilidir; dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek ve kendisinden daha kötü durumda olan insanlara yardımcı olmak ister. Balık burcu, insanlara birebir yardım etmek isterken, Kova genel anlamda bir bütün olarak insanlığa faydalı olmak ister.
Kova insanı oldukça idealisttir. Bütün insanların ırk, cinsiyet, din ve sosyal durumuna bakılmaksızın aynı imkanlara sahip olması gerektiğini düşünür. Kova aynı zamanda kardeşlik ve dostluk burcudur. Aynı amaç için bir araya gelinen topluluk, grup, dernek ve klüplerin burcudur. Bütün burçlar içinde en az önyargılı olanıdır, her türlü insanla dostluk kurar. Önceden ne yapacağı belli olmayan eksantrik bir yapısı vardır. Statü ve marka yerine özgünlüğün peşindedir. En şaşırtıcı tipler Kova burcundan çıkar. Başkalarından farklı olmayı arzular.
Modern görünüşüne rağmen inatçı ve sabit fikirli olabilir. İlerici ama radikal fikirlere sahiptir. Sabit nitelik taşıdığından fikirleri kolay kolay değişmez. Sabit nitelikler, düzenli işleyen bilimsel bir kafa yapısı ve kesin sonuçlar alınan sistematik çalışmalar şeklinde kendini gösterir. Dikkafalı ve özgürlüğüne aşırı düşkün bir tiptir. İsyankar ve asi bir yapısı vardır.
Hem çok sosyal hem de çok bireyseldir. Gruplarla birlikte hareket etmeyi sevdiği halde bağımsızlığından asla ödün vermez. Kova burcu arkadaşlarına çok önem verir ve arkadaşlığı ömür boyu sürebilir ama kişisel özgürlüğü kısıtlandığı zaman en yakın ilişkilerini bile anında kesip atabilir. Dostlarını sevmesine rağmen arada her zaman bir mesafe bırakır, ona gerçekten yaklaşmak zordur. Başkaları ile arasına görünmeyen bir çizgi çekmeyi becerir. Genellikle kişiliğini gizler.
Aşkta sevgiliden çok dost arar. Onun kalbine giden yol da, aynı İkizler burcu gibi, kafasından geçer. Tensel tutkulara sahip değildir. Entellektüel ilgilerini paylaşacağı birini bulduğu zaman bağlanabilir. Sizi sevse bile sahiplenmeyecektir; kıskanç değildir. Evlendiği zaman tutku ve merakını tatmin etmek için yeterince özgür olmak ister.
Kova insanı felsefe, teknoloji, bilim ve yeniliklerden hoşlanan yetenekli biridir. Kendi işinde çalışırsa çok verimli olabilir. Keskin zekası ve parlak fikirleri ile başka insanları yönlendirebilir. Devrimler yaratabilir. Gelenek ve alışkanlıklarla arası iyi değildir. Tutucu sosyal kurallar ve eski adetler onu fazla bağlamaz. Geçerliğini kaybetmiş sistemleri ve kalıpları yıkıp yeni bir düzen getirmek ister. Başka etkiler almadı ise geçmişe değil geleceğe dönük yaşar. Bilimin her alanında başarı elde edebilir. Doğa bilimleri, teknoloji ve politika ile uğraşabilir. Yüksek teknoloji, bilgisayar, İnternet, uzay bilimleri, astroloji gibi alanlar ona göredir.
Faydalı Hediyeler
Hem deniz kaplumbağalarını korumanın hem de sevdiklerinizi mutlu etmenin diğer bir yolu da şirin bir peluş deniz kaplumbağası satın almak. 25 YTL ya da 35 YTL’ye alacağınız peluş oyuncaklarla, bir deniz kaplumbağası evlat edinmiş olduğunuz için sertifikanız da adresinize postalanıyor. Her 10 YTL’lik bağış ile evlat edineceğiniz bir deniz kaplumbağası yumurtadan çıkmadan önceki döneminden denize ulaştığı dönemine kadar korunmuş olacak. WWF-Türkiye’nin hazırlayacağı sevgi dolu sertifika ile de bunu belgeleyebilirsiniz.
http://www.wwf.org.tr/ adresini ziyaret ederek bilgi alabilir, Garanti Alışveriş ve Estore'dan diğer hediye ve bağış seçeneklerine bakabilirsiniz.
Sertifika, adres bildirimi ve diğer tüm sorularınız için 0212 528 20 30’dan WWF-Türkiye’ye ulaşabilirsiniz.
Sisli Hayat
Salı, Şubat 05, 2008
Pazartesi, Şubat 04, 2008
Sisli Akşam
Cuma, Şubat 01, 2008
Edvard Munch-Çığlık
Dün akşam yazı yazarken ilk aklıma gelen kareyi zaten yazıya ekledim. Ancak ben bu resmin Picasso'ya ait olduğunu düşündüğüm için Picasso - Çığlık diye aradım. Fakat her yerde Edvard Munch çıkıyordu. Öğrendim ki bu eser Edvard Munch'ınmış.
Hakkında biraz daha araştırma yaptığımda bulduklarımı paylaşmak istedim.
"Edvard Munch, 1863 yılında Loten’de, Dr. Christian Munch ve Laura Cathrine’in ikinci oğulları olarak dünyaya gelmiştir. 1864 yılında aile Christiana’ya (bugün Oslo) taşınmıştır. Burada, Edvard henüz 5 yaşındayken, annesi 1868’de verem hastalığından hayata veda etmiştir.
Edvard’ın çok küçük yaşta annesiz kalması, onu derinden etkilemiş olmalıdır. Ama onu daha da fazla etkileyen olay, kendisinden sadece bir yaş büyük olan kızkardeşi Sophie’nin de annesini alıp götüren verem hastalığına yakalanmış olmasıdır. Kardeşinin günden güne tükenişine tanık olmak, ergenlik dönemindeki Edvard için oldukça acı bir deneyim olmuştur. Sanki küçük yaştayken tam olarak anlamlandıramadığı annesinin ölümünü, Sophie’nin hastalığı süresince bu kez gerçekten yaşamıştır. Kızkardeşi, 15 yaşındayken 1877 yılında hayatını kaybeder.
Çığlık, Munch’un sanatında o zaman kadar etkili olmuş farklı konu ve üslup kaynaklarının olağanüstü bir bileşimidir. Bu, renk ve deformasyonun bir ifade aracı olarak böylesine yoğun bir şekilde kullanıldığı ilk modern başyapıt olma özelliğine sahip öncü bir resimdir. Hastalık ve ölümlerle kuşatılmış bir yetişme dönemi geçirmiş olan duyarlı bir iç yapının, adeta patlama halindeki bir dışavurumudur çığlık. Resim yüzeyini diyagonal olarak bölen köprünün ardında deniz ve kızıl gökyüzü dalgalanarak bütünleşmiş, mekan boğucu bir atmosferin tüm etkilerini yansıtacak şekilde düzenlenmiştir. Köprünün üzerinde, yoğun bir şekilde deforme edilmiş ve başını iki elinin arasına almış durumdaki figürün çığlığı bu dalgalanan, dönen atmosferde yankılanmakta ve baş döndürücü bir etki yaratmaktadır. Aslında bu atılmamış bir çığlıktır. Bireyin içinde saklı kalmış, bastırılmış, çeşitli sebeplerle dışa vurulmamış bir çığlık. Aynı zamanda bireyin, kendisini kuşatan boşluğun kuvvetli baskısına, diğer bir deyişle ‘varolmanın dayanılmaz ağırlığı’na gösterdiği bir tepkidir. “Bağırmak istedim; bunun beni hafifleteceğini biliyordum, ama utandım.”der Kazancakis. Bu ifade tam da Munch’un atılmamış çığlığına denk düşmektedir."
Diğer eserleri ve hayatı hakkında bilgi almak isterseniz aşağıdaki linkleri öneririm.
Edvard Munch 1
Edvard Munch 2