Cumartesi, Aralık 30, 2006

Kanyon

30 Ocak günü geç saatlere kadar çalıştıktan sonra, çıkışta Kanyon'un renkten renge bürünen kulesini görmek keyifliydi.



Cuma, Aralık 29, 2006

İyi ....

Bana göre ne bugünlerden cuma, ne bayram geliyor ne de yılbaşı.

Sadece peş peşe sıralanmış iş günleri. Otomatik bir şekilde bu günleri yaşıyorum sadece.

Bu yüzden de iyi seneler, iyi bayramlar, iyi tatiller bana hiç bir anlam ifade etmiyor.

Yeni yıla ait yaşadığım tek an iki hafta önce yazdığım yılbaşı kartlarıydı. -Bi de Paşabahçe'ye gittiğim zaman-

Bugünlerde kartlarımın ulaştıklarından aldığım hoş tepkiler hatırlatıyor arada bir yaşadığımı.

Salı, Aralık 26, 2006

Hande'nin Yeni Yıl Düşü

Ben yoğunluktan yazamıyorum, düşünemiyorum artık. Sevgili Hande sağolsun kırmadı beni. Benim yerime Hande'nin yazısını paylaşıyorum sizinle.

Teşekkürler Hande...



Yılbaşı insanlara ne anlam ifade eder bilmiyorum ama benim için hüznün ve mutluluğun buluştuğu zamandır yılbaşı. Ah birde İstanbul kalabalık olmasa bu kadar, hediye alışverişine çıkmasak ama öyle dolanırken bir şey görsek “Bu anneme çok yakışır” diye alıversek hemen. Kasada sıra olmaksızın, fiyatlar yalnızca yılbaşı olduğu için bu kadar uçuk olmaksızın elimiz kolumuz dolu gelsek eve. Ev çok geniş olsa, kocaman bir yılbaşı ağacı kurulu olsa salonda camın önünde. Altına hediyelerimizi koysak.

Yılbaşı günü trafikten keşmekeşten çok uzak sakin bir gün geçirsek. Sabah erkenden kalkılıp yemekler pişmeye başlasa mutfakta. Hava soğuk olsa dışarıda, mutfağın camı buhar olsa, cama adımızı yazsak işaret parmağımızla.

Akşam tüm hane halkı toplansa sofraya, güzel güzel ve yavaş yavaş yemekler yense. Sıcacık sohbetler ederek. Sonra koltuklara geçilse, aile reisi elinde torba ile tombala sayılarını çekse.

Artık bunlar yaşanmıyor yılbaşında. Sabah kalkınca bir yere gitmek istesen gidemiyorsun. Araban olsa trafikte saatlerce takılı kalıyorsun veya toplu taşıma aracı bulmak için saatlerce bekleyebiliyorsun soğuğun altında. Yapılacak alışveriş burnundan geliyor kalabalıktan. Alışverişi yapsan uzun süre kasada ödeme yapmak için bekliyorsun. Evde artık yemekler pişmiyor, başka bir yere meze yaptırılıp evde tabağa aktarılıyor yiyecekler. Mutfağın camı buhar olmuyor. Sonra kuruluyoruz televizyonun başına o kanal senin bu kanal benim dolaşıp duruyorsun. Televizyonda havai fişek patlayınca miskinleşmiş vücudunu kaldırıyor ve öpüyorsun evde kalmış bir kaç kişiyi.

İnsan bazen kalabalığa karışmak istiyor o gece. Yanına bir kaç sevdiği kişiyi alıp eğlenceye dalmak istiyor kar yağarken. Mesela yılbaşı gecesi Taksim’de olmak çok isterim ama ne yazık ki hergünü eğlenmeye ayıran bir millet olarak yılbaşı gecesi içilen ekstra içkiler şişede durduğu gibi durmuyor ve çok tehlikeli bir hal alıyor sokaklar özellikle İstiklal Caddesi.


Ben evdeyim her zamanki gibi tuzlu fıstığımla. Umarım sizde hayal ettiğiniz ve huzur bulduğunuz yerde olursunuz. Mutfak camına unutmazsanız benim ismimi de yazın.

İyi seneler...

Pazartesi, Aralık 25, 2006

Utanç

 Utanıyorum

Blogunu uzun süre ihmal eden bir blogger'ın (benim) durumum.

Çarşamba, Aralık 20, 2006

Nefes Almak İstemiyorum

Geçen sene kış vakti; plaza akvaryumundan çıkıp gerçek havayı solduğumda “kış kokuyor” demiştim. Üzerine de (bence) güzel kokulu bir yazı yazmıştım.

Oysa dün akşam daha akvaryumumun içindeyken havadaki kirliliği –belki psikolojik- hissediyordum. Dışarı çıktığımdaysa yanılmadığımı üzülerek gördüm. Bırak havanın kış kokmasını; elimden gelse nefes almazdım.

Durmadan bi yerlere koşturuyor, bir şeylere yetişmeye çalışıyoruz; yarınlarda daha güzel yaşamak için.... Tüketiyoruz çevreyi, kendimizi, ömrümüzü bunları yaparken.

Salı, Aralık 19, 2006

Cam

Yılbaşı denince alışveriş çılgınlığı zirve yapsa da; bu benim için pek geçerli değil.

Ama.........

Elimden gelse bütün Paşabahçe’yi eve taşıyabilecek kadar cam tutkunuyum. Özellikle renkli ve modern camlar.

İşime yakın iki tane büyük Paşabahçe mağazası olması şansım mı, şanssızlığım mı bilmiyorum ama ben orada kendimi kaybediyorum. Çünkü her Paşabahçe dönüşümde bi daha gittiğimde resim çekip bloguma koyayım desem de; ordayken aklımın ucuna bile gelmiyor.

Bugünkü turum sırasında Hande’yle birlikteydik. Aslında beni Hande’den dinlemenizi isterdim; o kadar doğal ve güzel anlatıyor ki...

Mesela Paşabahçe’deki her ürünün ne işe yaradığını anında söyleyebiliyorum.

Hande: Bu ne?
Yonca: Yumurta şapkası;

Hande: Aa bu ne?
Yonca: Bardak altlığı.

(Tabi daha onun farkedip sormadığı ama benim bildiğim kutu kola açacağı ve daha neler neler)

Yonca: Bu şamdanın bi kaç ay önce rengarenk olanını almıştım

Yonca: Kadehlerin yerini değiştirmişler

Sakin sakin rafların arasında dolaşırken Hande’nin bir an beni yalnız bırakmasıyla; yılbaşı için yapılmış kırmızı yeşil şampanya kadehlerini alırken beni bulması arasında geçen zaman gerçekten kısaydı.

Kanyon’daki Paşabahçe’nin girişinde aldığım kırmızı yeşil kadehlerle yapılmış çam ağacını görürseniz sanırım beni daha iyi anlarsınız.

Pazartesi, Aralık 18, 2006

Çinli Hıncal

Hıncal Uluç'un şimdiye kadar öğrenmediğimiz görmediğimiz yönü kalmadı diye düşünüyorsanız...

Çok fena halde yanılıyorsunuz.


Koskoca Saatli Maarif Takvimi yanılacak değil ya....

Salı, Aralık 12, 2006

UNICEF


Yılbaşı üzeri sevdiklerinize küçük hediyeler vermek, kart göndermek istiyorsanız. Unicef'in hediyelerini tercih ederek çocuklar için bir şeyler yapabilirsiniz.

Ben göndereceğim yılbaşı kartlarını tabii ki www.unicefturk.org dan aldım. Kartlarla birlikte kataloglarını da göndermişler. Katalog sayfalarında ufak bir dilek var.

" Bu kataloğu ilgilenebileceğini düşündüğünüz dostlarınızla ve iş arkadaşlarınızla paylaşmanız bizleri çok sevindirecektir"


UNICEF 2006-2007 Kolleksiyonu

Cuma, Aralık 08, 2006

Çekmece'de Ne Var?

Sizin evdeki çekmecelerde ne var bilmem ama; bizimkisinde bazen bir yaramaz oluyor

Perşembe, Aralık 07, 2006

Bulutlar

Atlas Okyanusu, okyanusun üstünde bulutlar, bulutların üstünde uçak...


Bulutların üzerinde
Okyanus üzerinde

Sis altında Frankfurt, Frankfurt üstünde uçak...

Frankfurt'a inerken

Ablamın Kanada yolculuğundan uçaktan çekilmiş fotoğraflar