Pazartesi, Kasım 21, 2005
İstanbul'a Kar Yağıyor
Daha önceki yazılarımı okuyanlar bilir; sonbaharla birlikte bende ki mutsuzluk sendromu ortaya çıkar. Ta ki kar yağmaya başlayana kadar. Soğukları ve sonbaharı sevmeyen birisi için kar yağışını sevmek pek çoğuna garip gelse de; kışın belki de tek sevdiğim tarafı... Kar
Çocukluğumdan beri kar demek; okulun tatil olması; araba giremeyen sokaklarda özgürce kartopu oynamak, kaymak, karlara yatmak ve camın önünde oturup lapa lapa yağan karı seyretmektir.
Ancak bir kaç sene önce bu saydıklarıma bir de; evimin olduğu şehirde geceyi otelde geçirmek eklendi.
Yaşadığınız şehir İstanbul olunca belki de çok şaşırmamak lazım. Şiddetli kar yağışı beklendiği dönemlerde ertesi sabah işinin başında olmak zorunda olan şanslı! bir kaç kişiden biri olunca, kar haberleriyle birlikte akşama yatağımda olabilecek miyim diye düşünmeye başlıyorum.
İlk maceramızda hazırlıksız yakalanmıştık. Şaka olduğunu düşünerek önce gülmüş sonra da geceyi olmayan pijamalarımız, makyaj yada lens temizleyicilerimizle nasıl geçireceğimizi kara kara düşünmeye başlamıştık.
2 sene önceki şiddetli kar yağışında önce Metro City' e gidip yemek yemiş, vakit geçirmek için mağazaları dolaşmıştık. Ancak sık sık kesilen elektrikler nedeniyle MetroCity de erken kapatmak zorunda kalmıştı. Buraya kadar her şey yolunda ancak Gayrettepe'de bir yokuş üzerinde bulunan Sürmeli Oteli'ne gitmek işin maceralı ve zor yanıydı. Karda yürümek üzere tasarlanmamış çizmelerimiz ve şiddetli tipi herşeyi biraz daha zorlaştırıyordu. Ayşegül ve ben birbirimizden destek alarak her kayma hareketinde birimiz diğerinin koluna daha sıkı yapışarak olası bir kazayı engellemeye çalışıyor, diğer yandan da geçirdiğimiz gülme krizinin her saniye biraz daha artmasını engellemeye çalışıyorduk. Ancak önümüzde yürüyen Ümit arada bir kayıp yere düşmeden kendini toparladıkça bu pek mümkün olmuyordu. Hiç birimiz düşmeden o gece otele vardık. Fakat ben ve Ayşegül'ün bir sonraki kar macerasında ben MetroCity'nin kapısında şiddetle yere oturmaktan kurtulamadım.
Bütün gece odamızdaki kalioriferin üstünde oturup; otelin önündeki yokuştan yukarı çıkmaya çalışan ancak başarılı olamayan arabaları; Boğaziçi Köprüsü'ne giden yolun tıkanıklığını ve sokak lambasının ışığında daha bir güzel görünen kar yağışını seyrettik. Ben, o zaman tamamını hatırlayamadığım ama yorganını silkeleyerek yeryüzüne kar yağdıran bir perinin masalını anlatmıştım.
İleride çocuklarımıza bu maceramızı nasıl gülerek anlatacağımızı; ben 2004 kışında kar yağarken otelde gecelemişken diye başlayan cümleler kuracağımızı düşünmüş; kestane ve diğer sevdiklerimiz olmadan bir kış gecesi geçirmiştik.
İstanbul'a yine kar yağıyor ve ben bu gece yatağımda uyuyabilir miyim bilmiyorum...
En kötü zamanlar bile insan sevdikleriyle beraber olunca bir anda süpriz bir güzelliğe ve neşeye bürünebiliyor. O gece ve daha sonraki kar yağdığı gece yaşadıklarımızda bunun en güzel kanıtı :).
YanıtlaSilBu sefer yanında ben olmadığım ve olamayacağım için umarım geceyi yatağında geçirirsin...
Ayşegül