Pazar, Ağustos 31, 2014

Cheesecake Sevdam

bi kac sene oncesine kadar cheesecake agzina surmeyen biri olarak, ne ara nasil oldu da bi cheesecake kasifi olup ciktim :-)))

her ne kadar simdiye kadar yaptigim tum cc (cheesecake) ler begenilse de ben hep daha farkli daha iyi nasil olur pesinde yap bozlar pesindeyim...

son maceram son denemem de dun gerceklesti...

cikolata

ve ona eslik eden gizli ozne portakal kabugu rendesi :-))

ikisi bi arada benim muhtesem ciftim ;-))

kistan rendelenip buzlukta bekleyen portakal kabugu rendeleri, kasik kasik futursuzca kullanabilecegim kadar coktu...

kakaolu tabanina, cheese karisimina ve en son krema icinde erimis bitter cikolatayla kapladigim ustune...

klasik bir kakaolu biskuvi tabana 

1,5 paket eti kakaolu
80 gr tereyagi
1 yemek kasigi portakal kabugu rendesi

kelepceli tabana iyice sikistirarak doseyin.

ic malzemesi

500 gr labne (icim labne kullandim 500'luk paketi var, yalniz cafe fernando'dan ogrendigimle fazla suyunu atmak icin kagit havluyla suzgecte biraz bekletip karisim kabina aldim)

250 gr pinar krema 

karistirip 1 bardak toz seker

tek tek kirarak ekledigim 3 yumurta

ve en son 1 yemek kasigi un ve 1 paket vanilyayi eleyerek ekledigim karisima 3 yemek kasigi portakal kabugu rendesi ve askimi ;-) da katip

150 derece firinda 50-55 dakka su icerisindeki baska bir tepsi icinde pisirdim.

yarim saat dinlendikten sonra 100 gr krema icine kirarak ekledigim 100 gr nestle bitter cikolatayi eritip kivamli bir hale gelince uzerini kapladim.

ve yine bir yemek kasigi kadar ask yani portakal kabugu rendesini uzerine serpistirerek finali yaptim...

bir gece dolapta bekledikten sonra ideal lezzetine kavusan cheesecake'im bana gore simdiye kadar yaptiklarimin icinde en  guzeli :-)))

resimlerde uzerine konmus kirik biskuviler gorebilirsiniz ama onlarin butune bi etkisi yok, olmasa da olur...

varliklari yokluklari bir yani...

yeni bir portakal cikolata askinda gorusene kadar simdilik hoscakalin ;-))

tarifin genis ozeti icin flipgram videosunu izleyebilirsiniz 

Perşembe, Ağustos 07, 2014

Monica Molina'yla Uçmak

Hayatta aklımızdan bi an geçen şeyler saati zamanı uygunsa, hiç beklenmedik bir şekilde gerçek olabiliyorlar

Onun için isterken, içimizden geçirirken dikkatli olmak lazım...

Bir örnekle açıklamak gerekirse, bir akşam evden çıkıp arabayla giderken sokağımızdaki billboardda Turkcell Yıldızlı Gecelerde Monica Molina konseri afişini gördüm.

"Aaa gitsem" dedim ama üzerine de düşmedim

Ve sonra Turkcell Profesyoneller Kulübünden Monica Molina konserine davetiyemle, konserdeyim...

Monica Molina'yı pek çokları gibi Vuela albümüyle tanıdım, sevdim, vazgeçemedim...

Dün gece ilk kez sahnede izledim.

Fado, giden de dönmeyen yada döneceği belli olmayan denizcilerin geride kalan sevgililerinin söylediği ağıtlardan türemiş portekize özgü şarkılar aslında...

Hüzünlerin, özlemin, aşkın tutkuyla ifade ediliş şekli, tek kelimesini anlamadığın şarkılar içinde fırtınalar kopartabiliyor, uçurup götürebiliyor seni...

İşte böylesi duyguları hissettiren şarkıları her anını hissederek ve uçuşarak söyleyen bir kadın Monica Molina...

Dün gece giydiği uzun şifon tunikle sahnede esen rüzgarla, sanki bir kayanın üzerinde denize doğru,  rüzgara aşkını anlatıp sevdiğine gönderen bir kadın vardı...



Rüzgarda o uçuştukça, benim de ruhumda şarkılarını dinlerken hissettiklerim saklandıkları yerden çıkıp uçuşmaya başladı...

Hem de ne uçuşmak...

4 kişilik mütevazi orkestrası, az ingilizce bildiği için kurduğu mahçup cümleler içten ve samimiydi.

(böyle organizasyonlarda simültane tercümeyle ekrana alt yazı vermek bence sanatçıyı da seyirciyi de daha mutlu edecektir. organizatörlere duyurulur ;-)

Monica beni etkiledi...

Düz günlük saçı, hafif bir makyaj, kısa ve ojesiz tırnaklarla son derece sıradan; zarif uçuşan tuniği altına giydiği taşlı parlak dore ayakkabılarla göz alıcı...

Sahneye çıktığı andan itibaren kulaklığıyla ilgili bir problem yaşadığı belli olmasına rağmen idare etmeye çalışan bu zarif kadının yerinde bizden birileri olsaydı, ya sahneyi terk ederdi ya da sahneyi onun başına geçirirdi :))

Hissettirdikleri bende saklı, çok özel ve güzel bir konserdi, kaçıranlar için küçük bir video yayınlayabilirim ama :)




Salı, Ağustos 05, 2014

Tel Heykeller

Güzel sanatlara kabiliyetim olmasa da güzele bakmayya doyamam herkes gibi...

Herkesin güzeli kendine güzeldir o da ayrı

Ama gördüğümde beni heyecanlandıran daha fazlasını detaylarını öğrenmek hatta sahip olmak istediğim şeyler de bloguma, hayatıma not düşmeye değer şeylerdir benim için...

İşte bunlardan en yenisi

Robin Wight'ın paslanmaz çelik telden heykelleri...


Mermerle yapılması güç belki de imkansız uçuşan incecik hatlar tellerle hayat bulmuş...

Hayatta bi an dalgalanıp gözümüzün önünden uçup giden anları dondurması belki de beni bu kadar etkileyen...

Meraklı kişiliğimle detaylarına ulaşmak istediğimde sanatının inceliklerini büyük bir özgüvenle paylaşan, hatta bu işe merak saracak yetenekliler için DIY setini bile satışa sunan bu adama biraz daha hayran oldum.

Heykellerini İstanbul'da görebilmeyi çok isterim.

Bahçeli büyük bir evim olduğunda uçuşan hindibalarını görmeye bana da gelebilirsiniz tabi ;)

Robin Wight'ı, eserlerini, perilerini, DIY setini görmek veya satın almak isterseniz.



Web sitesinden aldığım bir heykelin yaratım süreci fotoğrafları ...









Bu arada Alaçatı Marina'da gördüğüm unicorn heykeli de telden olsa gerek, kimin yaptığını çok merak ettim bilen varsa söyler mi?


Cumartesi, Ağustos 02, 2014

Beklenen Gelince

gunlerdir suren nefes aldirmayan, gece uyutmayan bogucu sicak bugun oglen saatlerinde sagnaga ragmen, daha da dayanilmaz bir hal aldi...

artik balkon bile esmiyor,

esmiyordu...

gece balkonda yatmak icin kafamda duzenekler kuruyordum...

ama bir kac dakika once baslayan siddetli ruzgar herkesi kacirsa da balkondan, evin camlarini kapattirsa da...

ben bu kadar bekledigimi koymam disarlarda bi basina...

balkonda uzandigim yerde hic istifimi bozmadan arada bir ususem de, ozledigimin tadini cikariyorum...

arada bir tek tuk damlalar dusuyor uzerime, onlar da buyursun gelsin ben burdayim...

ta ki hortum cikina sagnak yagmur basliyana dek...

oyle iste...

gelsin diye bekledigini, gelince arkani donup gitmek, kapini kapatip disarda birakmak olmaz...